Yahudi Telgraf Ajansı: Erdoğan İsrail'i ziyaret etmeyi planlıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkevi’nde Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder’i kabul etti (TC. Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkevi’nde Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder’i kabul etti (TC. Cumhurbaşkanlığı)
TT

Yahudi Telgraf Ajansı: Erdoğan İsrail'i ziyaret etmeyi planlıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkevi’nde Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder’i kabul etti (TC. Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkevi’nde Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder’i kabul etti (TC. Cumhurbaşkanlığı)

ABD merkezli Yahudi Telgraf Ajansı (Jewish Telegraphic Agency -JTA), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'i ziyaret etmeyi planladığını yazdı.
Kâr amacı gütmeyen kuruluş JTA'nın yeni yayımladığı haberde, Erdoğan'ın pazartesi günü New York'ta Türkiye Büyükelçiliği ve Amerikan Yahudi Kuruluşları Başkanları Konferansı (CoP) işbirliğiyle gerçekleşen bir toplantıya katıldığı belirtildi.
Burada ABD'deki büyük Yahudi kuruluşlarının liderleriyle bir araya gelen Erdoğan'ın İsrail'i ziyaret etmeyi planladığını söylediği fakat herhangi bir tarih vermediği belirtildi.
JTA'nın buluşmada yer alan ve kimliği açıklanmayan bir yetkiliden edindiği bilgilere göre Erdoğan'ın Yahudi düşmanlığını "insanlık suçu" olarak tanımladığı da ifade edildi.
Basına kapalı yapılan toplantıya CoP Başkan Yardımcısı Malcolm Hoenlein, New York Yahudi Toplum İlişkileri Konseyi Başkanı Gideon Taylor, Etnik Anlayış Vakfı Başkanı Haham Marc Schneier, CoP Başkanı Jack Rosen, İnkarla Mücadele Ligi Onursal Direktörü Abraham Foxman, CoP İcra Kurulu Başkanı William Daroff, Türk Yahudi Toplumu Eşbaşkanları İshak İbrahimzadeh ile Erol Kohen'in de aralarında yer aldığı çok sayıda çatı kuruluş temsilcisi katıldı.
Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurulu'na katılmak için gittiği New York'ta Erdoğan, pazar günü ünlü Central Park'ta yürüyüş yapmış, burada aralarında Yahudi öğretilerine dair atölyeler düzenleyen ve meditasyon eğitimleri veren Haham Rachel Goldenberg'in de yer aldığı yurttaşlarla sohbet etmişti.
Ayrıca Erdoğan, Türkevi'ndeki temasları kapsamında Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Lauder'i de kabul etti.

Tel Aviv - Ankara ilişkilerinde normalleşme 
Türkiye - İsrail ilişkileri, 2010'da Tel Aviv güçlerinin Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırmasının ardından kopma noktasına gelmiş, iki ülke de karşılıklı olarak büyükelçilerini çekmişti.
İlişkiler ilerleyen süreçte kademeli olarak düzelse de Ankara, 2018'de ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma ve büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararı sonrası büyükelçisini Ankara'ya çağırmıştı.
Türkiye, o dönemdeki protestolarda onlarca sivil Filistinlinin güvenlik güçlerince vurulmasının ardından İsrail'den Ankara'daki büyükelçisini çekmesini istemişti.
Erdoğan ile İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog'un bu yıl marttaki görüşmesinin ardından iki ülke arsındaki diplomatik ilişkilerde yeni bir döneme girilmişti.
Normalleşme süreci kapsamında ağustosta karşılıklı büyükelçi atama kararı alındığı duyurulmuştu.
İsrail'in yeni atadığı Ankara Büyükelçisi Lillian, ağustosta maslahatgüzar olarak görevdeyken verdiği söyleşide, Gazze Şeridi'nin yönetimini elinde tutan Hamas'ın iki ülke arasındaki en büyük anlaşmazlık konularından biri olduğunu belirtmişti. Lillian, "Başından beri, aynı fikirde olmadığımız bir süreç inşa ettiğimiz açıktı. Devam edebilir ve bunları daha sonra çözebiliriz" demişti.

Independent Türkçe, Jewish Telegraphic Agency, Times of Israel, AA



Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi
TT

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, 19 Haziran 2025 tarihli mektubunda PKK’nin Fesih Kongresi’ne atıfla “varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketinin sona erdiğini” belirtti. Demokratik siyaset ve toplumsal barış vurgusu yapan Öcalan, “silahların gönüllüce bırakılmasını” talep etti. TBMM çatısı altında kurulacak komisyonun önemine dikkat çeken Öcalan, “Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmelidir” dedi.

İşte Öcalan’ın çağrısından öne çıkan bölümler:

“27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim”

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir.

“Varlık tanındı, ana amaç gerçekleşti”

Öcalan, mektubunda PKK’nin kuruluş amacına işaret ederek bu amacın gerçekleştiğini belirtti:

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

“Silahları bırakın, mekanizmaları kurun”

Barış sürecinin somutlaşması için atılması gereken adımlara dikkat çeken Öcalan, mektubunda şunları kaydetti:

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır.

“Kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim”

Abdullah Öcalan, bireysel özgürlüğü kolektif özgürlük bağlamında ele alarak şu değerlendirmeyi yaptı:

Ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir.

“Demokratik Modernite Güçleri yeni evreye hazırlanmalı”

Öcalan, mektubunun son bölümünde yeni bir stratejik döneme işaret ederek şu çağrıyı yaptı:

Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Mektubun tamamı şöyle:

Değerli yoldaşlar

Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım.

27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim.

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim.

Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır.

Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘’Kürdistan Devriminin Yolu’’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım.

Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir.

Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, ‘’demokratik siyaset’’ stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum.

Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:

Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç: PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.

Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.

Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.

Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. 

Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.

Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor.

Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.

Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.

19 Haziran 2025 / Abdullah Öcalan

Independent Türkçe