Arap dünyasının durumu (1): Arzular ve özlemler

Başarılı bir lider, hem iyi huylu hem de bir lider için gerekli olan; vizyon, cesaret ve bilgelik özelliklerine sahip olmalı

Lider, kararlarını alırken yol gösterici bir pusula olarak geçmişteki deneyimlerden yararlanmalı (AFP)
Lider, kararlarını alırken yol gösterici bir pusula olarak geçmişteki deneyimlerden yararlanmalı (AFP)
TT

Arap dünyasının durumu (1): Arzular ve özlemler

Lider, kararlarını alırken yol gösterici bir pusula olarak geçmişteki deneyimlerden yararlanmalı (AFP)
Lider, kararlarını alırken yol gösterici bir pusula olarak geçmişteki deneyimlerden yararlanmalı (AFP)

Nebil Fehmi
Önümüzdeki 1-2 Kasım tarihlerinde yapılması planlanan Arap Birliği Zirvesi’nin yaklaşmasıyla birlikte Arap ülkeleri arasında Arap dünyasının durumuna ve geleceğine yönelik ilgi ve konuşmalar arttı. Biz de özellikle kısa bir süre önce bazılarında uzmanların bir araya geldiği, bazılarında ise sivil toplumun ve halkın görüşlerinin yer aldığı forumlara katıldığımız için bugün ve önümüzdeki haftalarda Arap dünyasının durumunu farklı açılardan ele alacağız.
Çeşitli çevrelerin, ev sahibi ülkelerin ve kurumların katılımıyla yapılan bu forumlardaki ana mesele Arapların şimdiki ve gelecekteki durumuydu. Tartışmanın çoğu, tatmin edici olmayan koşulların gerekçelerine ve gelecekte bu gerekçeleri aşmak için zayıf kalan fırsatlara yönelikti.
Katılımcılar, Arap dünyasında durumun iyiye gitmediği konusunda hemfikirlerdi. Bu konuda özellikle gayri resmi olmalarından ötürü sivil toplum temsilcileri tarafından sert ve kategorik ifadeler kullanıldı.
Bu forumlarda, birincisi, Arap liderleri sorumlulukları ve nitelikleri, ikincisi ise milli Arap kimliğinin nasıl korunacağı ve güçlendirileceği olmak üzere başlıca iki konuda çeşitli gözlemler sunuldu. Kişisel, ulusal ve bölgesel yansımalara yer bırakmak için bu gözlemlere kısa kısa değineceğim.
Konuşmacıların çoğu, başardıklarımızın sorumluluğunu büyük ölçüde şu an Arap ülkelerini yöneten liderlerinin omuzlarına yüklerken Arap aidiyetinin zayıflamasının toplumlarımızda yeni bir gelişme olduğu düşüncesindeler ve bunun, yeni nesiller arasında daha yaygın olduğu sonucuna varmışlar.  Bizim durumumuzun, olumlu ve olumsuz yönleriyle, nereden olursa olsun, onlarca yıllık birikimin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bana göre sorumluluk sadece bugünün liderlerine ait değil. Ayrıca, bununla olumlu ve başarılı bir şekilde başa çıkmak, gerek liderlerin performansını gerekse Arap aidiyetini artırmak açısından olsun kısa zamanda değişikliklerin ve metodolojik ve kurumsal dönüşümlerin olmasını gerektiriyor.
Başarılı bir lider hem iyi huylu hem de bir lider için gerekli olan; vizyon, cesaret ve bilgelik özelliklerine sahip olmalı. Liderin çalışma alanı ve doğası ne olursa olsun, her zaman bu üç özelliğe sahip olması gerekir. Şartlar rahat olsa bile, mevcut koşulların ötesinde ulaşılmak istenen ulusal, kamusal ve kurumsal hedefe ilişkin bir vizyonu olmalı. Çünkü değişim, yaşam çarkındaki sabitelerden biridir. Gemiyi başkaları tarafından görülemeyecek hedeflere götürmek ya da zorluklar veya tehlikeler karşısında doğru yönlendirmek zorundadır. Liderlik ile doğru yönetim arasındaki temel fark da budur.
Lider, ister ulusal güvenlik ve ülkenin egemenliği alanında isterse ekonomik ve sosyal alanda, ne kadar zor ve maliyetli olursa olsun, doğru kararı verme cesaretini gösterebilmeli. Belirsiz yahut geleneksel olmayan fırsatlardan yararlanmak ve öngörülebilir gelecekte ağır bir bedeli olabilecek uzun vadeli durumları ve zorlukları göz önünde bulunduran cesur kararlar almalı.
Bilge lider, kararlarını alırken, yol gösterici bir pusula olarak geçmişteki deneyimlerden yararlanmalı. Başarısının fırsatlarını ve başarısızlığının bedelini öngörmeli. Getirilerini ve yansımalarını tahmin etmeden önce her fırsatı değerlendirmeye koşmamalı ya da hemen reddetmemeli. Bir karar vermeden önce doğru hesap yapmalı ve destekçileri ile rakiplerinin ilgi ve yetenekleri arasında bir denge kurmak için karar verirken çok da gecikmeden biraz beklemesi akıllıca olacaktır.
Tanıdığım birçok kişinin Ortadoğu'daki milli ve Arap kimliğine aidiyetin zayıfladığına dair endişelerini paylaşıyorum. Yeni neslin vatanseverliğini sorgulamadan, kurumlarımıza, ülkelerimize ve bir bütün olarak Arap dünyasına aidiyeti güçlendirmek için yoğun çaba gösterilmesi gerektiğini vurgulayanlara ve bunu talep edenlere katılıyorum. Ayrıca bunu başarmak için Fasih Arapça ve modern tarih öğretimi, Arap kültürünün yayılması ve farkındalık oluşturulması gibi çeşitli mekanizmalar olduğunu da kabul ediyorum.
Tüm bunlar doğru ve aidiyet büyük ölçüde kendi ülkelerimiz ile Arap ülkeleri ve halkları arasındaki tarih, kültür ve geleneklerden kaynaklanıyor. Ancak bu denklem ve öneriler yeterli değil. Aidiyeti tesis etmenin ve güçlendirmenin en önemli unsurunun deneyim, uygulama ve geçmiş, şimdi ve gelecekle bağlantı olduğunu düşünüyorum. Yurtdışında yaşayan Arapların çoğu dillerini, kültürlerini ve hatıralarını koruyor. Anavatanlarıyla duygusal bağları var.  Fakat zamanın getirdikleri, deneyimleri ve çıkarları ve bunların günlük bağlantıları, kaçınılmaz olarak bu bağı geçmiş ve şimdi olarak bir birinden ayırıyor.
Küreselleşme, telekomünikasyon ve sosyal ağlar çağında, iletişim ve uyum her birimiz için tek bir ülkede yaşamaya devam ettiğimiz halde genişledi. Aidiyetimiz dijital olarak aktif hale geldi. Ancak bunun tersi de mümkün. Çünkü bu mekanizmalar aile, toplumsal, milli ve bölgesel etkileşim ve iletişim pahasına izole ve bireysel kalabiliyorlar.
Tüm bunlar için, halklarımızın Arap kimliğini güçlendirmenin en iyi ve en etkili yolunun, halklarımıza, Arap dünyasının, anavatanlarının ve toplumlarının bir hedefe ve daha iyi geleceğe doğru ilerlemeleri için gerekli araçları sağladığını hissettirmek olduğuna inanıyorum. Ülkelerimizin, geleceğe dair özlemlerini gerçekleştirmeleri için yaşam ve refah araçlarını sağlamada bireysel ve toplu olarak başarılı olmaları gerekiyor. Yani aidiyeti artırmanın yollarının, ekonomik kalkınmanın büyümesi ve halklarımızın büyük çoğunluğunun beklentilerini karşılayan fırsatlar ve haklar açısından adil bir sosyal denge üzerinde toplumsal anlaşma ile elde edilebileceğini düşünüyorum.
Bu aynı zamanda uzun zamandır ertelenen Arap Birliği Zirvesi arifesinde, toplumlarımızın ve liderlerin arzuları ve özlemleri arasında yer alıyor. Zirvenin, Arap dünyasının tüm avantajları ve riskleriyle birlikte zorluklara göğüs gereceği bir dönemin başlangıcı olmasını temenni ediyoruz.
* Bu analiz Şarku’l Avsat okurları için Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir



Irak Başbakanı DEAŞ'ın "dış operasyonlar" yetkilisinin öldürüldüğünü duyurdu

DEAŞ üyeleri (Arşiv- AFP)
DEAŞ üyeleri (Arşiv- AFP)
TT

Irak Başbakanı DEAŞ'ın "dış operasyonlar" yetkilisinin öldürüldüğünü duyurdu

DEAŞ üyeleri (Arşiv- AFP)
DEAŞ üyeleri (Arşiv- AFP)

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani dün yaptığı açıklamada, Irak güvenlik güçlerinin “dış operasyonlardan” sorumlu üst düzey bir DEAŞ liderini öldürdüğünü duyurdu.

Irak 2017 yılında DEAŞ’ın kendi topraklarında yenilgiye uğratıldığını ilan etmiş olsa da örgütün hücreleri hala aktif ve Irak ordusu ve polisine karşı saldırılar düzenliyor.

Es Sudani X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Ebu Hatice lakaplı terörist Abdullah Mekki Muslih El Rafii, Irak'ın ve dünyanın en tehlikeli teröristlerinden biridir” ifadesini kullandı.

ABD yaptırımlarının 2023 yazında hedef aldığı El-Rafii'nin aşırılık yanlısı grubun “sözde Irak ve Suriye valisi” konumunda olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Es-Sudani, El-Rafii'nin ne zaman öldürüldüğünü söylemedi, ancak Irak istihbaratının Irak'ta ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı koalisyonla iş birliği içinde gerçekleştirdiği operasyonu övdü.

Görsel kaldırıldı.Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani (INA)

CENTCOM'un X platformunda yaptığı açıklamada, “13 Mart'ta ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) güçleri, Irak istihbaratı ve güvenlik güçleriyle iş birliği içinde Irak'ın Anbar vilayetinde hassas bir hava saldırısı gerçekleştirerek DEAŞ'ın ikinci komutanı, operasyonlar komutanı ve delegasyon komitesi emiri, Ebu Hatice olarak bilinen Abdullah Mekki Muslih al-Rafii'yi ve bir DEAŞ mensubunu öldürdü” denildi.

Centcom ayrıca açıklamasında “DEAŞ içindeki en yüksek karar alma organı olan Delege Komitesi'nin Emiri olarak Ebu Hatice örgütün uluslararası operasyonlarından, lojistik ve planlamasından sorumluydu ve DEAŞ'ın dünya çapındaki faaliyetlerinin finansmanının büyük kısmını yönetiyordu” bilgisi paylaşıldı.

Açıklamada, “Hava saldırısının ardından ABD Merkez Komutanlığı ve Irak güçleri hedef bölgeye hareket etmiş ve burada iki DEAŞ unsurunun cesedini bulmuştur” denildi. “Her iki terörist de patlayıcı kemerler takıyordu ve üzerlerinde çeşitli silahlar vardı. Güçler, Ebu Hatice'nin kimliğini daha önceki bir baskında elde ettiği DNA eşleşmesi sayesinde tespit edebildi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Michael Eric Corella “Ebu Hatice DEAŞ'ın uluslararası düzeydeki en önemli liderlerinden biriydi. Anavatanımızı, bölgedeki ve ötesindeki ABD hizmet mensuplarımızı, müttefiklerimizi ve ortaklarımızı tehdit eden teröristleri ortadan kaldırmaya ve örgütlerini dağıtmaya devam edeceğiz” dedi.

Görsel kaldırıldı.ABD Başkanı Donald Trump (AP)

ABD Başkanı Donald Trump ise TruthSocial platformu üzerinden yaptığı açıklamada “Bugün DEAŞ'ın kaçak lideri Irak'ta öldürüldü. Cesur savaşçılarımız onu amansızca takip etti ve Irak hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile koordinasyon içinde bir başka DEAŞ üyesiyle birlikte sefil hayatına son verildi” ifadesini kullandı.