Filistinlileri öfkelendiren çizgi film karakteri: İsrailli ‘Sabra’

İsrailli aktris Shira Hass, "Sabra" olarak bilinen yeni süper kahramanı oynayacak (Web sitesi)
İsrailli aktris Shira Hass, "Sabra" olarak bilinen yeni süper kahramanı oynayacak (Web sitesi)
TT

Filistinlileri öfkelendiren çizgi film karakteri: İsrailli ‘Sabra’

İsrailli aktris Shira Hass, "Sabra" olarak bilinen yeni süper kahramanı oynayacak (Web sitesi)
İsrailli aktris Shira Hass, "Sabra" olarak bilinen yeni süper kahramanı oynayacak (Web sitesi)

Rağde Atme
ABD merkezli film yapım şirketi Marvel Studios, D23 Expo Festivali sırasında, serinin dördüncü bölümü olan yeni filmi “Kaptan Amerika: Yeni Dünya Düzeni”nin oyuncu kadrosu ve ekibi hakkında açıklama yapar yapmaz, sosyal paylaşım siteleri Filistinlilerin öfkeli tepkileriyle dolup taştı. Arap dünyasında olumsuz bir anlamı çağrıştıran İsrailli aktris Shira Hass, şirketin açıklamasına göre 1980'de Marvel tarafından yaratılan "Sabra" adıyla bilinen yeni süper kahraman rolünü oynayacak. "Sabra" o zamanlar, Yeşil Adam olarak bilinen ünlü "Hulk" karakterinin yanında, Mossad’ın eski bir ajanıydı.

Sabra kim?
"Sabra" karakteri, 1980 ve 1981 yılları arasında Incredible Hulk filminde kendisini İsrail Devletini savunan süper kahraman olarak tanımlayan gizli bir ajan olarak yan bir rolde yer aldı. Sonraki filmler ve yayınlarda, önemli bir rol oynamadan, kısacık sahnelerde görünmeye devam etti.
2003 ve 2004 yılları arasında, depreme neden olan doğaüstü düşmanlardan koruması için kendisini Burak duvarına (Yahudi literatüründeki Ağlama Duvarı) yaslanırken gösteren JLA/Avengers çizgi filmi serisinde "Sabra" karakteri ortaya çıktı.
2020'de süper kahramanlarla ilgili karikatürler konusunda yayınlar yapan bir web sitesi, Sabra'yı en önemli ve önde gelen küresel kahramanlardan biri olarak seçti, aynı yıl İsrail gazetesi "Haaretz" Sabra'yı "İlk İsrail süper kahramanı" olarak adlandırarak onun 40. yıl dönümünü kutladı.
Sabra’nın, uluslararası düzeyde özellikle çocuk ve gençler arasında en ünlü ve en çok izlenen film serilerinden birinde "Marvel"in sayesinde başrol olarak yeniden gündeme gelmesi, insan hakları aktivistlerini harekete geçmeye sevk etti. Aktivistler, Walt Disney şirketini belirli inanç ve ideolojileri taşıyan sistemin bir aracı olmakla suçluyor. Birçok kişi bunun, "Mossad"ın kahramanlar dünyasından itibar kazanma çabası olduğunu ve “Sabra”yı, özgür dünyanın değerlerini savunan, "kötü adamlarla" savaşan “iyiliksever kahramanlar" grubunun içine dahil etme girişimi olduğunu iddia ediyor.
Raghda-1.jpg
Sabra'nın da rol aldığı Kaptan Amerika filminin yeni kapağı (Web sitesi)
Bu bağlamda, Marvel filmlerinde yer alan süper kahramanlar her eve giren bir sembol haline gelirken, özellikle Filistinliler başta olmak üzere birçok kişi Twitter ve Facebook'ta, kahramanın adının kendilerine 1982'de Lübnan'daki bir Filistin mülteci kampında gerçekleşen "Sabra ve Şatila" katliamını hatırlattığına işaret ediyorlar. Amerikalı karakter yazarı Bill Mantlow daha önce "Sabra" isminin İsrail'de doğan (göçmenler değil) Yahudileri ifade ettiğini belirtmişti. Yaklaşık 30 ila 40 sayfa olan ve içinde "Sabra" yazan küçük Marvel Comics karikatür dergisinin katliamdan iki yıl önce, 1980'de yayınlandığına dikkat çekmişti.
Öte yandan, Marvel şirketi CNN ile yaptığı bir röportajda, yeni süper kahraman karakterinin duyurulmasının ardından "Marvel Evrenindeki karakterler bugün sinema ve izleyiciler için yeniden uyarlanıyor” diyerek öfkelenenleri sakinleştirmeye çalıştı.
Film şirketi, beyaz perdeye hazırlamak için "Sabra" karakterine yeni bir yaklaşım getireceğini doğrularken, "Variety" dergisine yaptığı açıklamada, "Karakterlerimiz ve hikayelerimiz çizgi romanlardan ilham alırken her zaman ekranın ve çağdaş izleyicimizin isteklerine göre gerekli uyarlamaları yapıyoruz. Bu yüzden, film yapımcıları 40 yılı aşkın bir süre önce çizgi romanlarda ilk kez tanıtılan Sabra karakterine yeni bir soluk kazandırmak için çalışıyorlar"

İsrail'deki yankısı
Öte yandan, birçok İsrail medya organı, Arap ve Filistinli aktivistler tarafından "Sabra" karakterine gösterilen itirazın nedeninin, İsrail süper kahramanının onlara karşı yeni olumsuz klişelerin yayılmasına ve sinemada Filistinlilerin insani vasıflardan soyutlanmasına yol açacağı  korkusu olduğunu belirtti. İsrailli diplomat Amital Perry, yeni Marvel karakterini övdü ve bir tweet'te şunları yazdı: "Sabra, 1980'den 1981'e kadar "Marvel" filminde yer alan, Mossad'da görev yapan İsrailli bir süper kahraman. O şimdi geri döndü ve ben onu izlemek istiyorum."
sabra_(3).jpg
"Sabra"nın yeniden filme alınması, genç neslin Mossad'ı daha iyi tanımasını sağlayacak" (Web sitesi)
İsrailli film yapımcısı Avner Avraham, İsrail medyasına bu yeni "Sabra" tasvirinin genç neslin Mossad'ı daha iyi tanımasını sağlayacağını doğrularken, "Tik Tok'un ve çizgi filmin yeni nesille konuşma şekli Mossad'ın önemini anlatmayı mümkün kılabilir ve böyle bir kurgu, İsrail istihbaratının diğer ülkelerde kaynak toplamasına bile yardımcı olabilir" diye konuştu.
2017 yılında süper kahraman "Wonder Woman" rolünü oynayan ve aktris Shira Hass gibi birçok kişi tarafından eleştirilen İsrailli aktris Gal Gadot, "Instagram" hesabından şunları yazdı: "Bu sağ ya da sol, Yahudi ya da Arap, laik ya da dindar meselesi değil; barış, eşitlik ve birbirimize karşı hoşgörümüz için bir diyalog meselesidir".

Eleştiri yağmuru
İsraillilerin yeni filmi memnuniyetle karşıladığı bir dönemde, Filistin davasının birçok destekçisi yapımcı şirketin boykot edilmesini talep etti ve Filistin yanlısı örgütler sosyal medyada #CaptainApartheid hashtag'i altında “Marvel”ı Siyonist propaganda yapmak ve İsrail işgaline destek vermekle suçlayarak bir protesto kampanyası başlattı.
Buna karşılık, Filistin'in İsrail'i akademik ve kültürel boykot kampanyası, Marvel Şirketinin "İsrail sömürgeciliğini ve ayrımcı rejimini, Filistin'e ve tüm Arap bölgesinin halklarına karşı devam eden ve artan suçlarını yücelten ve parlatan yeni bir film yapma niyetini" kınadı. Kampanya, Twitter'da "Hikayeye göre, bu karakter Filistin halkına karşı Siyonist ırkçılığı ve suçluluğu bünyesinde barındıran bir İsrail Mossad ajanıdır. İsrail'in Filistin'e karşı işlediği suçları yücelten bu kamusal suç ortaklığı karşısında sessiz kalmayacağız" sözleriyle kendisini savundu.
Kampanya organizatörleri niyetlerinin, "Uluslararası film yapımcıları ve sanatçılardan uzmanlarla, Marvel'in İsrail'le olan suç ortaklığını ortaya koymak adına bir dizi adım ve taktik ortaya çıkaracak ittifaklar oluşturmak" olduğunu belirtiyor.
Bir sivil toplum kuruluşu olan Orta Doğu Telakkisi Enstitüsü, filmde “Sabra’nın varlığını kınarken, Twitter'da “Marvel, İsrail ordusunu ve polisini yücelterek, İsrail'in Filistinlilere karşı şiddetini teşvik ediyor, İsrail yönetimi altında yaşayan milyonlarca insana gösterilen zulmün devam etmesine izin veriyor" paylaşımında bulundu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Marvel Şirketi, İsrailli aktris Shira Hass'ın filmdeki vasfını ve rolünü henüz tam açıklamamış olsa da, Filistinli karikatürist Muhammad Sabaaneh'e göre, Marvel Stüdyoları tarafından yaratılan ve Örümcek Adam, Demir Adam, Kaptan Amerika, Thor ve Hulk gibi karakterlere benzeyen Sabra karakterinin gelecekte dünyadaki her eve nüfuz etmesi ve iyiliğin sembolü haline gelmesi son derece tehlikeli.
Sabra_knows_about_herself.jpg
Sabra kendini tanıtıyor (Web sitesi)
Filistin'deki ilk çizgi roman yazarlarından biri olarak kabul edilen Sabaaneh, "Karakterin siyasi boyutunu göz önüne aldığımızda, çok tehlikeli bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzu ifade edebiliriz. Özellikle de bu karakterler on yıllardır açık ve gizli siyasi imalar taşıdıkları için çizgi romanlar ve süper kahramanlar küçük çocuklar için artık sadece bir eğlence aracı olmaktan çıktı, siyasi eleştiri aracı haline geldi. Çünkü İsrail sinemayla yeniden farkındalık yaratmanın en önemli araçlardan biri olduğunun bilincinde. Halen sinemada, görsel sanatlarda, “çizgi romanlarda” ve diğer alanlarda arka sıralarda olan Filistin örneğinden farklı olarak İsrail, yoğun ve başarılı bir şekilde bunun üzerinde çalışıyor.

Gerçek Resim
Öte yandan Madar İsrail Araştırmaları Merkezi'nden araştırmacı Velid Habbas, "İsrail, özellikle Hollywood'da film yapımında imajını parlatmak için hiçbir çabadan kaçınmıyor ve bu nedenle Marvel filmlerinde görünen süper kahramanlar çocuklar ve gençler için birer ilham perisine dönüşüyor. Kahramanlar onlara kıyafetlerinde, ekranlarında, oyunlarında ve hatta hayallerinde bile eşlik ediyorlar” diyerek "Şirketin aktardığı siyasi boyut, izleyicinin zihnine işliyor ve onun için dünya gerçeklerinin bir parçası haline geliyor. Dolayısıyla “Kaptan Amerika” dizisinde yer alacak yeni süper kahraman karakterinin İsrailli bir karakter olduğunun duyurulması, bir yandan İsrail imajı için, diğer yandan da İsrail'in her eve yanlış siyasi mesajlar verebilmesi için önemli bir olay. Çünkü bu, İsrail'in Batı'nın özgür dünyasının bir parçası olduğu ve süper kahramanların bu özgür dünyanın değerlerini “kötü adamlar” ve “teröristler” karşısında savunduğu fikrinin pazarlanmasına katkıda bulunuyor. Aynı zamanda bu durum, İsrail'in 'ayrımcı' sisteme dayalı gerçekliğini örten ve sömürgecilik ve yerinden edilmeye dayalı geçmişini gizleyen ve onu şer ittifaklarını yöneten terörist devletten özgür halklar kampına katılan iyi devlete dönüştüren bulanık bir ekran ortaya koyuyor.
Öte yandan, İsrail Başbakanı Yair Lapid daha önce "orijinal uluslararası yapımları, İsrail'in hikayesini anlatmanın ve dünyaya İsrail'in gerçek ve farklı yüzlerini göstermenin mükemmel ve alışılmadık bir yolu olduğunu" düşündüğünü belirtmişti.
Gözlemcilere göre, aktivistlerin Marvel hakkındaki İsrail politikalarına yönelik eleştiri ve baskılarının, önümüzdeki aylarda çekimlerine başlanması planlanan filmin ertelenmesine veya iptal edilmesine nasıl bir katkı sağlayacağı henüz belli değil.



Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
TT

Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)

ABD kaynaklı sızıntılar, Gazze Şeridi’nin bir bölümünün yeniden inşasına yönelik Güneşin Doğuşu Projesi adlı bir planın hazırlandığına işaret etti. Planın, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’ın liderliğindeki bir ekip ile ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtiliyor. Bu gelişme, Gazze’de ateşkes anlaşmasının şu aşamada tıkanan ikinci safhasının en önemli unsurlarından biri olan ‘kapsamlı Arap planının’ hayata geçirilmesinde yaşanan aksaklıklar sürerken gündeme geldi.

Söz konusu ABD planı, Mısır’ın Washington ile ortaklaşa Gazze Şeridi’nin tamamının yeniden inşasının finansmanı için bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiği bir dönemde ortaya çıktı. Kasım ayı sonunda ertelenen bu girişime ilişkin olarak Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, bunun ‘Mısır ve Arap dünyasının reddine rağmen Filistinlilerin yeniden yerinden edilmesine yönelik planların geri dönüşü’ anlamına geldiğini savunuyor. Uzmanlara göre bu durum üç olası senaryoyu gündeme getiriyor: ABD’nin kısmi planının Filistin’in Refah bölgesinde uygulanması ve Arap planının ertelenmesi; iki planın yerinden etme olmaksızın birleştirilmesi; ya da ateşkes anlaşmasının tamamlanamaması nedeniyle her iki planın da askıya alınması.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesi cuma günü yayımladığı haberinde, Kushner ve Witkoff tarafından hazırlanan ve Güneşin Doğuşu Projesi olarak adlandırılan planın, yabancı hükümetler ve yatırımcıların iş birliğiyle Gazze’nin enkazını gelecekte bir sahil destinasyonuna dönüştürmeyi hedeflediğini yazdı. Planda, Gazze halkının ‘çadırlardan lüks dairelere’ ve ‘yoksulluktan refaha’ taşınmasından söz edilirken, yeniden inşa süresince yerinden edilmiş yaklaşık iki milyon Filistinlinin nerede yaşayacağına dair net bir bilgi yer almadı.

Taslak metne göre projenin toplam maliyetinin on yıl içinde 112,1 milyar dolara ulaşması öngörülüyor. ABD’nin bu süre zarfında ‘önerilen tüm çalışma alanları’ için hibe ve borç garantileri sağlamayı taahhüt edeceği ifade ediliyor. Ancak gazeteye göre, yeniden inşa sürecinin Hamas’ın silahsızlandırılması ve tüm tünellerin imha edilmesi şartına bağlanması, projenin önündeki en büyük zorluklardan biri olarak öne çıkıyor.

Yeniden imarın dört aşamada gerçekleştirilmesi planlanıyor. Çalışmaların güneyde Refah ve Han Yunus’tan başlaması, ardından orta kesimdeki mülteci kamplarına ve son olarak Gazze kentine doğru ilerlemesi öngörülüyor. ‘Yeni Refah’ başlığını taşıyan bölümlerden birinde, bu bölgenin Gazze’de ‘yönetim merkezi’ haline getirilmesi ve 500 binden fazla kişiye ev sahipliği yapması tasarlanıyor. Söz konusu şehirde 100 binden fazla konut, 200’ü aşkın okul, 75’ten fazla sağlık tesisi ile 180 cami ve kültür merkezinin yer alması planlanıyor.

Bu sızıntılar, Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinin yaklaşık sekiz gün önce bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı açıklamaların ardından geldi. Haberde, Tel Aviv’in ABD’nin talebi üzerine Gazze Şeridi’ndeki enkazın kaldırılmasının maliyetini üstlenmeyi ve bu büyük mühendislik operasyonunun sorumluluğunu almayı prensipte kabul ettiği, yeniden imar amacıyla da Gazze’nin güneyindeki Refah’ta bir bölgenin tahliyesine başlanacağı aktarılmıştı.

fr
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinin önünde yemek almak için kabıyla birlikte bekleyen yerinden edilmiş bir Filistinli çocuk (AFP)

21 Ekim’de İsrail’de düzenlenen bir basın toplantısında konuşan Jared Kushner, İsrail ordusunun kontrolü altındaki bölgelerde Gazze’nin yeniden inşasının ‘titizlikle planlandığını’ söyledi. Kushner, “İsrail ordusunun kontrolündeki alanlarda, güvenliğin sağlanması hâlinde inşaata başlanması için şu anda değerlendirmeler yapılıyor. Bu bölgeler, Filistinlilere gidecekleri, çalışacakları ve yaşayacakları bir yer sunmak amacıyla ‘Yeni Gazze’ olarak tasarlanıyor” dedi. Kushner, Hamas’ın kontrolü altındaki bölgelere ise yeniden imar için herhangi bir fon ayrılmayacağını vurguladı.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Reha Ahmed Hasan, Trump’ın barış planının en başından itibaren ABD ve İsrail’e daha geniş bir hareket alanı tanıdığını belirterek, Washington’ın gündeme getirdiği yeniden imar planının ‘Filistinlilerin bir kez daha yerinden edilmesi hedefini gerçekleştirmeye yönelik bir girişim’ olduğunu savundu.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava, Güneşin Doğuşu Projesi’nin, ABD’nin Gazze nüfusunun kısmen yerinden edilmesi fikrinden vazgeçmediğini gösterdiğini ifade ederek, planın İsrail’in güvenliğini önceleyen ve gayrimenkul yatırımlarına dayanan bir yaklaşım içerdiğini dile getirdi.

Wall Street Journal’a göre, Güneşin Doğuşu Projesi’ni inceleyen bazı ABD’li yetkililer, planın uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler taşıyor. Yetkililer, Hamas’ın silahsızlanmayı kabul etmesinin zor olduğunu, bunun gerçekleşmesi hâlinde bile ABD’nin, savaş sonrası bir bölgenin yüksek teknolojiye sahip kentsel bir alana dönüştürülmesinin maliyetini üstlenecek zengin ülkeleri ikna edip edemeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydediyor.

Bu şüphelere paralel olarak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, cuma günü yaptığı açıklamada, “İki ya da üç yıl içinde yeni bir savaş çıkacağına inanılıyorsa, kimseyi Gazze’ye yatırım yapmaya ikna edemezsiniz” dedi. Rubio, uzun vadeli yeniden imar ve insani destek için bağışçıların bulunacağına dair güçlü bir güven taşıdıklarını da sözlerine ekledi.

Reha Ahmed Hasan ise Rubio’nun, Hamas’ın silahsızlandırılması konusunda İsrail’in söylemini tekrar ettiğini belirterek, ‘istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçmenin zor olduğunu’ ifade etti.

ABD kaynaklı bu sızıntılar, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, yaklaşık 17 gün önce Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaların ardından geldi. Abdulati, “Yeniden imar konferansı için ABD ile ortak bir başkanlık oluşturulması konusunda istişarelerde bulunuyoruz ve ortaklarla iş birliği içinde bu konferansın en kısa sürede yapılması için uygun bir tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” demişti.

dfgt
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinden sıcak yemek almak için toplanan yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Bunun ardından Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, kısa süre önce Doha Forumu’nda düzenlenen bir oturumda, “Filistin halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, ancak başkalarının yıktığını yeniden inşa etmeyi finanse etmeyeceğiz” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, söz konusu Katar açıklamalarını, ‘Washington’a İsrail’i çekilmeye zorlaması ve yeniden imar sürecini başlatması yönünde bir baskı’ olarak değerlendirdi.

Kahire’nin kasım ayı sonunda düzenlemesi planlanan Gazze Şeridi’nin yeniden imarına ilişkin konferans ise gerekçe açıklanmaksızın ertelenmişti. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf, geçtiğimiz ayın sonunda Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, konferansın ertelenme nedenine ilişkin bir soruya yanıt olarak, Kahire’nin ‘Gazze Şeridi’nde erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarılı olması için bölgesel ve uluslararası ortaklarla uygun ortamı hazırlamak üzere çalıştığını’ ifade etmişti.

Reha Ahmed Hasan, ABD tarafından gündeme getirilen planların ‘kapsamlı Arap yeniden imar planı’ çerçevesindeki süreci geciktirebileceği görüşünü dile getirerek, yeniden imar konferansının aksamasını birinci aşamanın tamamlanmaması ve İsrail’in çekilmemesiyle ilişkilendirdi. Yeni yeniden imar planına ilişkin olası senaryoları değerlendiren Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmemesi şartıyla Arap ve ABD planlarının birleştirilebileceğini söyledi.

Abdulmehdi Mutava ise yeniden imarın geleceğine dair üç ihtimal üzerinde durdu. Mutava’ya göre, ABD planının tek başına hayata geçirilmesi ve kapsamlı Arap planının ertelenmesi, ya da birinci aşamanın tamamlanmaması nedeniyle sürecin tıkanıklığının sürmesi ve her iki planın da uygulamaya geçememesi olasılıklar arasında yer alıyor.


İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
TT

İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)

Gazze Şeridi’nin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde İsrail ordusunun bugün (pazar) sabah saatlerinde düzenlediği hava saldırısında üç Filistinli yaşamını yitirdi. Batı Şeria’da ise iki Filistinli, İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu öldürüldü.

Filistin resmi ajansı WAFA’nın sağlık kaynaklarına dayandırdığı habere göre Şucaiyye’de İsrail insansız hava aracının sivillerin bulunduğu bir topluluğu hedef alması sonucu bir kişi hayatını kaybetti.

Aynı kaynaklar, İsrail savaş uçaklarının Mansura Caddesi üzerindeki Şeva akaryakıt istasyonu yakınında iki sivili öldürdüğünü bildirdi.

Bu ölümlerle birlikte, 11 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından bu yana can kaybı 404’e, yaralı sayısı ise 1108’e yükseldi.

Öte yandan İsrail ordusu, Batı Şeria’nın kuzeyinde yürütülen operasyonlarda iki Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

Kuzeydeki Kabatiya bölgesinde bir Filistinli gencin askerlere taş attığını belirten ordu, askerlerin ateş açtığını ve gencin öldüğünü açıkladı. Ramallah’taki Filistin Sağlık Bakanlığı, hayatını kaybeden kişinin 16 yaşında olduğunu belirtti.

Diğer yandan Silat el-Harithiya bölgesinde bir Filistinlinin askerlere el yapımı patlayıcı attığı gerekçesiyle öldürüldüğü bildirildi. Filistin Sağlık Bakanlığı, 22 yaşındaki gencin göğsünden vurularak öldüğünü açıkladı.

Gazze Savaşı’nın Ekim 2023’te başlamasının ardından Batı Şeria’daki gerilim belirgin şekilde yükseldi. İsrail ordusu bu süreçte, bölgede faaliyet gösteren silahlı gruplara karşı operasyonlarını yoğunlaştırdı.

Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre, son iki yılda Batı Şeria’da 1030 Filistinli öldürüldü; bunların 235’i yalnızca bu yıl içinde gerçekleşti.


Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
TT

Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)

Iraklı milis gruplarının liderleri son günlerde silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısı yapmaya başladı. Bu gelişme, yerel düzeyde sürpriz, soru işaretleri ve eleştirileri beraberinde getirdi. Zira söz konusu isimler, kısa süre öncesine kadar direniş eksenine mensup oldukları gerekçesiyle silahlarını açıkça sergiliyor, devlete meydan okuyor; ABD karşıtlığını vurgulayarak Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesini talep ediyordu.

Yerel analizlerde bu olgu, Irak’taki Amerikan baskıları, olası bölgesel dönüşümler ve bu grupların yeni parlamentoda sandalye kazanmalarının ardından siyasi alana yönelme arayışlarıyla ilişkilendiriliyor.

Diğer yandan Ulusal Hikmet Hareketi lideri Ammar el-Hekim’in çağrısına ek olarak, son iki gün içinde ABD’nin yaptırım ve terör listesinde yer alan, fraksiyonlarla bağlantılı üç tanınmış isimden de silahların devletin elinde sınırlandırılması yönünde çağrılar geldi.

Üç grup

Bu isimlerin başında, yaklaşık 27 sandalyeyle parlamentoda güçlü bir varlık elde eden Asaib Ehli’l Hak Hareketi Genel Sekreteri Kays el-Hazali geliyor. Hazali cuma günü yaptığı açıklamada, “Silahların devletin elinde sınırlandırılmasına inanıyoruz ve bunu gerçekçi adımlarla hayata geçirmek için çalışacağız” dedi. Aynı yönde açıklamalar, Ensarullah el-Evfiya Hareketi Genel Sekreteri Haydar el-Garavi ile İmam Ali Tugayları lideri Şibl ez-Zeydi’den de geldi.

Üç grubun liderlerini ortak paydada buluşturan unsurlar, Şii Koordinasyon Çerçevesi güçleri çatısı altında yer almaları ve ABD’nin terör listesinde bulunmaları olarak öne çıkıyor. Bu durum, söz konusu isimlerin, silahlı gruplara mensup unsurların yeni kurulacak hükümette yer almasına karşı çıkan Washington’a yönelik siyasi manevra arayışında oldukları yorumlarını güçlendiriyor.

Irak’ta en yüksek yargı organının başkanı dün yaptığı açıklamada, silahların devletin elinde sınırlandırılması konusunda silahlı grupların liderlerinin iş birliğine onay verdiğini duyurdu.

Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, yayımladığı açıklamada, ‘hukukun üstünlüğünün sağlanması, silahların devletin elinde sınırlandırılması ve askeri çalışmaya duyulan ulusal ihtiyacın ortadan kalkmasının ardından siyasi faaliyete geçilmesi’ yönündeki tavsiyesine olumlu yanıt verdikleri için ‘kardeş fraksiyon liderlerine’ teşekkür etti.

Washington'ın ciddiyeti

İslamcı gruplar üzerine çalışan araştırmacı Nizar Haydar, fraksiyon liderlerinin silahların devletin elinde sınırlandırılmasına yönelik çağrılarının, ‘Şii güçler ve tüm fraksiyonların, fraksiyonları içeren yeni bir hükümetle anlaşmayı reddeden Amerikan tutumunun ciddiyetini hissetmeye başlamasından’ kaynaklandığına inanıyor.

Haydar, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Fraksiyonlar, ABD’nin Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya’nın Bağdat’a gelmesinden önce Washington’a iyi niyetlerini kanıtlamak için şu sıralar zamanla yarışıyor” ifadesini kullandı.

Haydar, silahlı fraksiyonları iki gruba ayırıyor. İlk grup, siyasi ve seçim sürecine çeşitli aşamalarda dahil olan, son olarak da son parlamento seçimlerine katılan ve geçmiş hükümetlerde bir ya da daha fazla bakanla temsil edilen fraksiyonlardan oluşuyor. Bu gruplar, devlet otoritesi dışında silahlı bir güç olmaktan çıkarak, güvenlik başta olmak üzere devlet kurumlarının bir parçası haline gelmeyi hedefliyor.

Haydar’a göre bu ilk grup, ‘uluslararası ve bölgesel toplum nezdinde, özellikle de ABD’de kabul görmek amacıyla bugün silahların devlet elinde sınırlandırılmasını savunan kesim’ olarak öne çıkıyor.

İkinci grup ise son parlamento seçimlerine katılmış olmalarına rağmen kendilerini hâlâ siyasi sürecin içinde görmeyen, ‘direniş’ söylemini kullanmaya devam eden ve devlete tam entegrasyonunu ilan etmeden önce mümkün olan en büyük siyasi, mali ve güvenlik kazanımlarını elde etmeye çalışan fraksiyonlardan oluşuyor.

Aşamalı taktik

Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şemmeri de ABD’nin fraksiyonlar üzerindeki baskısının önem ve etkisi konusunda aynı görüşü paylaşıyor ve bu baskının, söz konusu grupları devlet çerçevesi dışında silah taşımaktan vazgeçtiklerini açıklamaya zorladığını belirtiyor.

Şemmeri, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Silahsızlanma çağrıları; ABD’nin silahların dağıtılması ve devlet ile silahlı kuvvetler başkomutanının denetimi altında toplanması yönündeki şartlarıyla ve Savaya’nın Irak’a gelişinin yaklaşmasıyla eşzamanlı olması bakımından ele alınmalı” dedi.

Bu çağrıların aynı zamanda yeni hükümetin kurulmasına yönelik müzakerelerin zamanlamasıyla da bağlantılı olduğunu ifade eden Şemmeri, “Bu gruplar, ABD’nin bu yöndeki itirazlarının boyutunu bilerek yeni hükümete dahil olmayı hedefliyor” değerlendirmesinde bulundu.

defrt
Ketaib Hizbullah üyeleri, Eylül 2024'te Bağdat'ta düzenlenen bir geçit töreninde (Reuters)

Şemmeri, söz konusu çıkışların, ‘ABD’nin bu tür çağrılara vereceği tepkiyi ölçmeyi amaçlayan geçici ve taktiksel bir bağlamda’ gündeme gelmiş olabileceğini, aynı zamanda bu fraksiyonların Washington ile doğrudan müzakerelere girmesi için bir kapı aralayabileceğini de dile getirdi.

Iraklı fraksiyonların çağrılarının, Hizbullah’ın söyleminden bağımsız ele alınamayacağını vurgulayan Şemmeri, bu tutumun Hizbullah’ın silahsızlanmaya ilişkin şartlarıyla örtüştüğünü belirterek, “Amaç, silahsızlanma sürecinin ABD ve dış baskıların sonucu değil, yerel ve iç düzenlemelerin bir parçası gibi görünmesini sağlamak” dedi.