Nahda Barajı: ‘New York toplantıları’ sayesinde uluslararası ivme yeniden sağlandı

Addis Ababa barajı iklim değişikliğine karşı mücadele kapsamında bir mekanizma olarak değerlendirdi... Washington bir anlaşmaya ulaşma olasılığını müjdeledi

Etiyopya Başbakan Yardımcısı Demeke Mekonnen, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) İcra Direktörü Inger Andersen ile Nahda Barajı konusunu görüştü (Etiyopya Dışişleri Bakanlığı)
Etiyopya Başbakan Yardımcısı Demeke Mekonnen, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) İcra Direktörü Inger Andersen ile Nahda Barajı konusunu görüştü (Etiyopya Dışişleri Bakanlığı)
TT

Nahda Barajı: ‘New York toplantıları’ sayesinde uluslararası ivme yeniden sağlandı

Etiyopya Başbakan Yardımcısı Demeke Mekonnen, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) İcra Direktörü Inger Andersen ile Nahda Barajı konusunu görüştü (Etiyopya Dışişleri Bakanlığı)
Etiyopya Başbakan Yardımcısı Demeke Mekonnen, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) İcra Direktörü Inger Andersen ile Nahda Barajı konusunu görüştü (Etiyopya Dışişleri Bakanlığı)

New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oturum aralarında gerçekleşen diplomatik toplantılar, 2021 yılı Nisan ayından bu yana çıkmaza giren müzakerelere tanık olan Nahda Barajı krizi uluslararası ivmeyi yeniden sağladı. ABD konuya ilişkin zorluğu kabul etse de, Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında bir anlaşma olasılığını müjdeledi ve Addis Ababa projesini iklim değişikliği olgusuna karşı mücadele mekanizmalarından biri olarak değerlendirdi.
Etiyopya, Nil Nehri’nin ana kolu üzerine inşa ettiği Nahda Barajı yüzünden hem Mısır hem de Sudan ile çatışıyor ve bu iki ülkeyle gerilimin artırıyor. Kahire, 2011’den bu yana inşa edilen barajın uluslararası nehir sularındaki hakları için tehdit oluşturduğunu söyleyerek, barajın dolumu ve işletilmesine yönelik kuralları düzenleyen bağlayıcı bir yasal anlaşmaya varılmasını talep ediyor.
Etiyopya, baraj projesini ‘kalkınma için gereklilik’ olarak tanımlıyor. Etiyopya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Demeke Mekonnen barajı ‘yenilenebilir enerji geliştirme projesi örneği’ olarak değerlendirdi. Projeden Etiyopya’nın yanı sıra diğer Nil bölgesi ülkelerinin de yararlanacağını belirten Bakan, “Etiyopya her zaman diyaloğa açık” ifadelerini kullandı ve barajın doldurulması ve inşası ile ilgili sorunların ancak diyalog yoluyla çözülebileceğini vurguladı.
Mekonnen, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) İcra Direktörü Inger Andersen ile çarşamba günü New York’ta gerçekleştirdiği görüşmede, Etiyopya’nın iklim değişikliğini azaltmak için çaba sarf ettiğini ve yeşil bir ekonomi inşa etmeye özel olarak önem verdiğini söyledi.
Etiyopya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamada, UNEP İcra Direktörü Inger Andersen’in Nahda Barajı üzerindeki anlaşmazlıkları diyalog yoluyla çözme çağrısında bulunduğu belirtildi.
Mısır Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Dışişleri Bakanı Samih Şukri ise, New York’taki görüşmeleri Mısır’ın ‘varoluş meselesi’ olarak nitelendirdiği Nahda Barajı konusuyla ilgili taleplerini gündeme getirmek için kullandı. Şukri, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İrlanda Dışişleri ve Savunma Bakanı Simon Coveney ve Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto ile görüştü. Görüşmelerde Mısır’ın bu konudaki tutumuna ilişkin belirleyici faktörler ele alındı. 
Mısır ve Sudan, Nil Nehri’nden yıllık su kotalarının sürekli akışını ve su tesislerini güvence altına almak için üçlü bir anlaşmaya varma konusunda kararlılar. Mısır’ın, Nil nehrinden tarihi hakkı olarak nitelendirdiği, 55,5 milyar metreküp olarak tahmin edilen bir su payı bulunuyor. Ülke su ihtiyacında 70 milyar metreküplük bir açık sebebiyle sıkıntı çekiyor.
ABD’nin Afrika Boynuzu Özel Temsilcisi Mike Hammer ise, ABD’nin Nahda Barajı üzerinde anlaşmaya varılmasına yönelik çabaları ve bu anlaşmanın gerekli garantileri sağlamasına olan desteklediğini dile getirdi.
Afrika Boynuzu Özel Temsilcisi Hammer, Sky News Arabia’ya verdiği demeçte “Mısır için mesele, su güvenliği meselesidir ve su meselesi Mısır için hayati önem taşımaktadır. Bunu tamamen anlıyoruz. Sudan için ise mesele barajın güvenliği, Etiyopya için ise geleceğe yönelik kalkınma hakkı mesesledir” dedi.
Temsilci Hammer, davadaki çıkmazı çözmek amacıyla kısa süre önce Mısır ve Etiyopya’yı ziyaret etti. Bu bağlamda, “Taraflar birbirinden çok uzak değil, söylediklerim garip gelebilir ancak konuya verilen önem yüksek aynı zamanda ulusal çıkarlar da büyük” açıklamasında bulundu.
Hammer “ABD’de, üç ülkeye hizmet eden bir anlaşmaya varma çabalarını destekleyebileceğimizi görüyoruz. Anlaşma, Afrika Birliği çatısı altında yürütülüyor ve buna saygı duyuyoruz. Bunun yanı sıra, konuyla ilgili olarak çalışmaya devam edeceğiz zira üç ülke arasında bir anlaşmaya varılması, Afrika Boynuzu’nda barış ve istikrarın tesis edilmesini sağlar böylece üç ülkede ekonomik büyüme ve yatırım artışı sağlanabilir. Zor bir iş ama imkansız değil” dedi.
ABD’li diplomat “Nahda Barajı için işler umut verici. Ancak, her anlaşmada olduğu gibi tarafların birbirlerine güvenmeleri gerekiyor. Güvenin kurulması gerekiyor ve biz de bunu oluşturmaya çalışıyoruz. Teknik çözümler bulmayı deniyoruz. Tarafları, tüm tarafların endişelerini ele alan bir anlaşmaya ulaşmanın olumlu yönlerini görmeye teşvik etmek üzere ABD’nin ağırlığından yararlanabiliriz” ifadelerini sözlerine ekledi.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.