Husiler, Yemenli çocukları sistematik bir şekilde hedef alıyor

Darbe yılları boyunca 400 bin çocuk cepheye sürüldü, 15 bini yaşamını yitirdi.

Silahlı Husi unsurları Sana’da Humeyni Haykırışı’nı okudu. (Reuters)
Silahlı Husi unsurları Sana’da Humeyni Haykırışı’nı okudu. (Reuters)
TT

Husiler, Yemenli çocukları sistematik bir şekilde hedef alıyor

Silahlı Husi unsurları Sana’da Humeyni Haykırışı’nı okudu. (Reuters)
Silahlı Husi unsurları Sana’da Humeyni Haykırışı’nı okudu. (Reuters)

14 yaşındaki Muhammed Abdulhakim el-Maktari, Sana’nın 225 km güneyindeki Kaide şehrinde akrabalarını ziyarete gittiği sırada kayboldu. Ailesi, çocuğun kaybolmasıyla bağlantısı olduğunu kabul etmeyen Husi milislerinin kontrol noktaları ve gözaltı tesisleri de dahil olmak üzere haftalarca her yerde çocuğu aradı. Bir süre sonra  çocuğun Husi eğitim kampında olduğu haberini aldı.
Muhammed’in ailesinin yaşadığı Taiz şehrinin doğusundaki el-Havban bölgesinin önde gelenleri tarafından yapılan arabuluculuktan sonra milisler, bir kısmı Husi liderlerine rüşvet, diğer kısmı da oğullarını savaşmaktan muaf tutma karşılığında tazminat olarak aile tarafından ödenen büyük miktarda para karşılığında çocuğu serbest bıraktı. Aile, çocuğun yeniden kaçırılma ve cepheye sürülme ihtimaline karşı onu kurtarılan bölgelerdeki akrabalarının yanına göndermeye karar verdi.
Muhammed’in ailesi konuyla ilgili genel olarak sessiz kaldı. Şarku’l Avsat’a çocuğun maruz kaldıkları hakkında verdikleri kısıtlı bilgilere göre aile, Muhammed’in bir kontrol noktasından kaçırılıp çocukların beyinlerinin yıkandığı, savaşmak için eğitildiği bir asker toplama kampına dönüştürülen el-Salih’deki kampa götürüldü. Aile çocuğun milisler tarafından zarar görmesinden korkuyorlardı.
Ailenin kısa ifadeleri, Yemenli insan hakları örgütü Mayyun’un Milislerin Taiz vilayetine bağlı el-Salih kentindeki kamplarında 400 çocuğu gözaltına aldığını ve onları Zamar’a nakletmeye hazırlandığını belirtmesinin ardından geldi. Örgütün bu bilgiye, ed-Dali vilayetinin el-Haşa bölgesinde milisler tarafından kaçırılan başka bir çocuğun akıbetini öğrenmeye yönelik çabaları sonucunda ulaştı.
Mayyun örgütü, çocuğun babası Abdullah Ali Ebu Zeyd’den Husilerin haberi olmadan çocuğunu savaşçıları arasında aldığına yönelik bir bilgi aldı. Konu hakkında yapılan araştırmalar sonucunda çocuğun, el-Dali ve Taiz şehirlerinde Husilerin elinden henüz kurtarılamayan bölgelerden kaçırılan ve es-Salih kampında eğitilen 400 çocuktan biri olduğu ortaya çıktı.
Mayyun’a göre milisler, çocuklara ve ailelerine vaatlerde bulunduktan ve para, silah ve gıda yardımı ile onları kendilerin çektikten sonra çocukları savaşçıları arasına alıyor. Şimdi de Zamar’da 4. Askeri Bölge’ye ait bir kampa nakledilmek için hazırlıklar yapıyor.
Husi milisleri, nisan ayının başından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen ateşkese rağmen çocukların savaşçı olarak almaya ve seferberliğe devam etti. Husi milislerin bu adımı, çeşitli şehirlerde ve savaş cephelerinde yaptığı diğer birçok ihlal arasında yer alıyor.
İnsan hakları örgütü ABD Adalet Merkezii, ateşkesin başlamasından iki hafta sonra, nisan ortasında Marib’in güneyindeki silahlı çatışmalarda Husi grubu tarafından savaşçı olarak alınan bir çocuğun yaşamını yitirdiğini bildirdi. Merkez, Sana’nın 75 kilometre kuzeybatısında yer alan el-Mehvit şehrinin ed-Dabr bölgesinden 15 yaşındaki Abdurrahman Bekil Muhsin el-Ali’nin Marib’in güneyinde milisler ve hükümet güçleri arasındaki çatışmalarda yaşamını yitirdiğini ve o sırada aynı çatışmada öldürülen ‘Ebu Seccad lakaplı Hatim Muhsin el-Haşbi adlı bir Husi liderine eşlik etttiğini aktardı. Ağustos ayının sonlarına doğru, insan hakları ihlalleri iddialarını araştırmaya yönelik çalışan Ulusal Komite, Husi milislerin çocukları parayla ve onları okulu bırakmaya veya ailelerini terk etmeye teşvik eden maaşlar ile cezbettiğini belirtti.  Milisler tarafından 106 çocuğun savaşçı olarak Husi saflarına alındığı belgelendi.
Komite, Marib’de milisler tarafından atanan Vali Mübarek el-Meşn ez-Zaydi ve tanınmayan Husi darbe hükümetinin Savunma Bakanı Muhammed el-Atifi gibi milis liderlerini bu olaylarda yer almakla suçladı. Ayrıca çocukların milislerin saflarına alınması ile ilgili olarak, raporun yayınladığı sırada milislerle savaşmaya devam ettiğini ve bazılarının öldüğü belirtildi.
ABD Adalet Merkezi aynı dönemde, yani ağustos ayı sonlarına doğru başkent Sana’nın kuzeybatısındaki Hacca’daki insan hakları ihlallerine ilişkin bir raporda, Husi milislerinin 15 yaş altı yaklaşık 6 bin çocuğu saflarına aldığını ve bu çocukların 674’ünün çatışmalarda yaşamını yitirdiğini duyurdu.
Yemen hükümetine göre Husi milisleri 21 Eylül 2014’ten 2022’ye kadar, meşru yönetime karşı yürüttüğü darbe sürecinde 40 binden fazla çocuğu cepheye sürdü.
İki Husi lideri haziran ayı ortasında AP’ye verdikleri bilgide, ateşkesin son döneminde bazıları 10 yaşından küçük yüzlerce çocuğun milisler tarafından savaşçılar arasına alındığını ve cephe hatlarına yerleştirildiğini itiraf etti. 10 ila 12 yaş arasındaki erkek çocukların ‘ulusu savunan erkekler olarak kabul edildiğini’ belirtti.
Diğer yandan Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu, Cenevre’deki İnsan Hakları Konseyi’nin 51’inci oturumu aralarında, İran destekli Husi milislerinin Eylül 2014’teki darbesinden bu yana Yemen’de 14 bin fazla çocuğun yaşamını yitirmesine, çok sayıda çocuğun da yaralanmasına neden olduğunu açıkladı.
Federasyon, 2014’ten bu yana başta Taiz olmak üzere Yemen’in birçok bölgesinin sürekli kuşatma altında olduğunu belirtirken, İnsan Hakları Konseyi’ne ve uluslararası kuruluşlara milislerin çocuklara karşı işledikleri suçları ve ihlalleri sona erdirmek için baskı kurma çağrısında bulundu.
Federasyonda görev yapan aktivist Mecdi el-Akva, Taiz’de bombardımanlar sonucu yaşamını yitiren bin 100 çocuk da dahil olmak üzere 5 bin 700 çocuğun öldüğünü, milislerin yerleşim bölgelerine rastgele ateş açması sonucunda 8 bin 310 çocuğun yaralandığını belirtti.
Akva, Husi milislerinin sivillere karşı toplu cezalandırma konusundaki ısrarı ve savaşta uluslararası insan hakları hukukunu ihlal etmeleri nedeniyle Yemen’de çocuk haklarının korunmasına ilişkin adımların azaldığına dikkat çekti. Öyle ki okullar, hastaneler, marketler ve çocuk oyun alanları rastgele bir şekilde bombalandı.
UNICEF geçen ayın başlarında, dört aylık BM ateşkesi süresince İran’a bağlı Husi milislerin BM ateşkesini ihlal etiğini, 113’ten fazla çocuğun yaşamını yitirdiğini ve birçoğunun da yaralandığını bildirdi. Ancak UNICEF’in bu açıklaması, yerel insan hakları örgütleri ve aktivistler tarafından reddedildi. İnsan Hakları Örgütleri ve aktivistler Husilerin ateşkesi ihlal etmesi nedeniyle yaşamını yitiren çocuk sayısının çok daha fazla olduğunu savunuyor.



Esed ailesinin Rusya'daki yaşamının detayları ortaya çıktı: Ailesi Moskova'da lüks ve gözlerden uzak bir hayat sürüyor

Beşşar Esed, eşi ve çocukları Hafız, Kerim ve Zeyn, 2022 yılında Halep'te (AFP)
Beşşar Esed, eşi ve çocukları Hafız, Kerim ve Zeyn, 2022 yılında Halep'te (AFP)
TT

Esed ailesinin Rusya'daki yaşamının detayları ortaya çıktı: Ailesi Moskova'da lüks ve gözlerden uzak bir hayat sürüyor

Beşşar Esed, eşi ve çocukları Hafız, Kerim ve Zeyn, 2022 yılında Halep'te (AFP)
Beşşar Esed, eşi ve çocukları Hafız, Kerim ve Zeyn, 2022 yılında Halep'te (AFP)

Suriye’deki rejimin devrilmesinin üzerinden bir yıl geçmesinin ardından, eski Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve ailesinin Moskova’da sakin ve lüks bir yaşam sürdüğü bildirildi. Aileye yakın bir ismin yanı sıra Rusya ve Suriye’den kaynaklar ile sızdırılan veriler, uzun yıllar Suriye’yi demir yumrukla yöneten ve artık büyük ölçüde izolasyon içinde yaşayan bu ailenin hayatına dair nadir bir tablo ortaya koydu.

Guardian’a konuşan bilgi sahibi bir kaynak, Londra’da göz hastalıkları alanında eğitim almış olan Esed’in, mesleki bilgisini tazelemek amacıyla şu sıralar yeniden ders aldığını söyledi.

Esed ailesiyle sürekli temas halinde olduğunu belirten bir aile dostu da bu bilgiyi doğrulayarak, “Rusça öğreniyor ve göz hastalıkları alanındaki bilgisini gözden geçiriyor. Doktorluk onun tutkusu; bunu para için yapmıyor. Suriye’de savaş başlamadan önce de Şam’da düzenli olarak göz doktorluğu yapıyordu” dedi.

Söz konusu kaynak, Moskova’daki varlıklı elit kesimin Esed’in potansiyel hasta kitlesini oluşturabileceğini de ifade etti.

Lüks bir konut ve son derece huzurlu bir yaşam

Konuya vakıf iki kaynağa göre Esed ailesi, büyük olasılıkla Moskova elitinin yaşadığı kapalı ve lüks bir yerleşim alanı olan Rublyovka semtinde ikamet ediyor. Şarku’l Avsat’ın Guardian’dan aktardığına göre aile, burada 2014’te Kiev’den kaçan ve bölgede yaşadığı düşünülen eski Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç gibi önde gelen isimlerle aynı çevrede bulunuyor.

Esed ailesinin mali sıkıntı yaşamadığı belirtiliyor. Aile, 2011 yılında Beşşar Esed yönetiminin protestoculara yönelik kanlı baskıları nedeniyle Batı yaptırımlarıyla küresel finans sisteminden izole edilmesinin ardından, servetinin önemli bir bölümünü Moskova’ya taşıdı. Bu durum, Batılı denetim mekanizmalarının söz konusu varlıklara erişimini zorlaştırdı.

Ancak lüks yaşam koşullarına rağmen Esed ailesi, geçmişte sahip olduğu Suriyeli ve Rus elit çevrelerle bağlarını büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Esed’in ani şekilde Suriye’den kaçması, destekçileri arasında hayal kırıklığına yol açarken, Rus yardımcılarının da onun eski rejimin üst düzey isimleriyle temas kurmasını engellediği ifade ediliyor.

Beşşar Esed, 8 Aralık 2024 sabahının erken saatlerinde, Suriyeli muhalif güçlerin başkente kuzeyden ve güneyden yaklaşması üzerine çocuklarıyla birlikte Şam’dan ayrıldı. Rus askeri koruması tarafından karşılanan Esed ve ailesi, Hmeymim Hava Üssü’ne götürüldü ve buradan hava yoluyla ülke dışına çıkarıldı.

Esed’in, yaklaşan çöküş konusunda ne yakın akrabalarını ne de rejime yakın müttefiklerini bilgilendirdiği, onları kaderleriyle baş başa bıraktığı aktarıldı.

Beşşar Esad’ın kardeşi ve üst düzey askeri yetkili olan Mahir Esed’e yakın bir isim, saray çevresindeki birçok kişiyi tanıdığını belirterek, “Mahir günlerce Beşşar’ı aradı ama yanıt alamadı. Son ana kadar sarayda kaldı. Başkalarının kaçmasına yardımcı olan Beşşar değil, Mahir’di. Beşşar sadece kendisini düşündü” dedi.

Aileye yakın bir başka kaynak ise Esed’in Moskova’daki yaşamını ‘son derece sakin’ olarak nitelendirdi.

Kaynak, “Neredeyse dış dünyayla hiçbir teması yok. Sadece kendisine yakın iki isimle iletişim kuruyor; eski Cumhurbaşkanlığı İşleri Bakanı Mansur Azzam ve Esed’e yakınlığıyla bilinen iş insanı Yaser İbrahim” ifadelerini kullandı.

Beşşar, Putin için önemsiz

Kremlin'e yakın bir kaynak, Esed'in Putin ve Rus siyasi elitleri için büyük ölçüde ‘önemsiz’ hale geldiğini söyledi.

Kaynak, “Putin, iktidarını kaybeden liderlere tahammül edemez. Esed artık etkili bir figür olarak görülmüyor, hatta akşam yemeğinde hoş karşılanan bir misafir bile değil” dedi.

Esed'in medyada görünme arzusu

Beşşar Esed’in Suriye’den kaçışını izleyen ilk aylarda, eski rejimin müttefikleri onun öncelikleri arasında yer almadı. Esed’in odağı, uzun süredir lösemiyle mücadele eden ve sağlık durumu kötüleşen eşi Esma Esed’e destek olmaktı. Esma Esed, rejimin çöküşünden önce de Moskova’da tedavi görüyordu.

Esma Esed’in sağlık durumuna ilişkin ayrıntılara vakıf bir kaynağa göre, eski first lady Rus güvenlik birimlerinin gözetiminde uygulanan bir tedavi sonrasında iyileşti.

Eşi Esma’nın sağlık durumunun istikrara kavuşmasının ardından Esed’in, yaşananlara ilişkin kendi anlatısını kamuoyuna aktarma arayışına girdiği belirtildi. Bu kapsamda, Rusya’nın devlet kanalı RT ile sağcı görüşleriyle bilinen Amerikalı bir podcast sunucusuyla röportajlar ayarladığı, ancak medyaya çıkmak için Rus makamlarının onayını beklediği ifade edildi.

Ancak Rusya’nın Esed’in kamuoyuna açık şekilde görünmesine izin vermediği anlaşılıyor. Geçen ay Irak medyasında, Rusya’nın Bağdat Büyükelçisi Elbrus Kutraşev ile yapılan nadir bir röportajda, Esed’in Moskova’daki yaşamına değinilirken, eski Suriye liderinin herhangi bir kamusal faaliyette bulunmasının yasak olduğu doğrulandı.

Kutraşev, açıklamasında, “Esed burada ikamet ediyor olabilir, ancak herhangi bir siyasi faaliyette bulunma hakkı yoktur. Medyada görünmesi ya da siyasi bir faaliyet yürütmesi yasaktır. Onu hiç duydunuz mu? Hayır, çünkü buna izin verilmiyor. Ancak kendisi hayatta ve durumu iyi” ifadelerini kullandı.

Esed'in çocukları ‘şokta’

Aileye yakın bir isim, birkaç ay önce Esed’in bazı çocuklarıyla görüştüğünü belirterek, “Şaşkınlık içindeler. Hâlâ yaşadıkları şokun etkisindeler. Yeni hayata uyum sağlamaya çalışıyorlar” dedi.

Esed ailesinin, Beşşar Esed hariç olmak üzere, rejimin çöküşünden sonra kamuoyunda birlikte görüldüğü tek an, 30 Haziran’da kızı Zeyn Esed’in mezuniyet töreni oldu. Zeyn Esed, Moskova’daki seçkin ve çoğunlukla elit kesimin tercih ettiği Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden (MGIMO) uluslararası ilişkiler alanında diploma aldı.

MGIMO’nun resmi internet sitesinde yer alan bir fotoğrafta, 22 yaşındaki Zeyn Esed diğer mezunlarla birlikte ayakta görülüyor. Törene ait net olmayan ayrı bir videoda ise Esed ailesinin bazı üyeleri, Esma Esed ile oğulları Hafız (24) ve Kerim’in (21) de aralarında bulunduğu şekilde salonda yer alıyor.

Törene katılan ve Zeyn’in sınıf arkadaşları olan iki kişi, Esed ailesinden bazı isimlerin salonda bulunduğunu doğruladı ancak ailenin tören boyunca sessiz kaldığını söyledi.

İsminin açıklanmasını istemeyen öğrencilerden biri, “Aile uzun süre kalmadı ve diğer ailelerin yaptığı gibi sahnede Zeyn’le birlikte fotoğraf çektirmedi” dedi.

Daha önce Beşşar Esed’in muhtemel halefi olarak görülen Hafız Esed ise şubat ayında Telegram’da yayımladığı ve ailesinin Şam’dan kaçışına dair kendi anlatımını paylaştığı videonun ardından, kamuoyundan büyük ölçüde çekildi. Hafız, videoda müttefiklerini terk etmediklerini savunmuş ve Suriye’den ayrılma talimatının Moskova’dan geldiğini ileri sürmüştü.

Söz konusu videonun yayımlanmasının ardından Suriyeliler, Hafız’ın görüntüyü Moskova sokaklarında çekerken bulunduğu yeri kısa sürede tespit etti.

Sızdırılan verilere göre Hafız Esed, sosyal medya hesaplarının büyük bölümünü kapatarak, yerine bir Amerikan çocuk dizisinden esinlenen takma adlarla yeni hesaplar açtı.

Aileye yakın bir kaynağa göre, Beşşar Esed’in çocukları ve anneleri, zamanlarının büyük kısmını alışveriş yaparak geçiriyor ve Rusya’daki yeni evlerini lüks ürünlerle dolduruyor.


Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.