Kiev’in ‘Berlin’den sağlanan silahlar’ listesi, iktidar koalisyonuna gölge düşürdü

Yeşiller Partisi’nden olan Dışişleri Bakanı Baerbock, Ukrayna’nın yakın gelecekte ‘Leopard 2’ tanklarını tedarik etmesinin bir ‘kader’ meselesi olduğunu söyledi.

Alman gazetelerin ‘100 tanesinin fabrikada hazır olduğunu ve hemen gönderilebileceğini’ aktardığı gelişmiş ‘Leopard 2’ tankları. (Reuters)
Alman gazetelerin ‘100 tanesinin fabrikada hazır olduğunu ve hemen gönderilebileceğini’ aktardığı gelişmiş ‘Leopard 2’ tankları. (Reuters)
TT

Kiev’in ‘Berlin’den sağlanan silahlar’ listesi, iktidar koalisyonuna gölge düşürdü

Alman gazetelerin ‘100 tanesinin fabrikada hazır olduğunu ve hemen gönderilebileceğini’ aktardığı gelişmiş ‘Leopard 2’ tankları. (Reuters)
Alman gazetelerin ‘100 tanesinin fabrikada hazır olduğunu ve hemen gönderilebileceğini’ aktardığı gelişmiş ‘Leopard 2’ tankları. (Reuters)

Berlin yönetimi, Federal Meclis’te (Bundestag) Kiev’e Alman yapımı gelişmiş askeri teçhizat gönderilmesine ilişkin oylamanın ertelenmesinin ardından Ukrayna’nın silahlandırılması konusundaki anlaşmazlıkları kamuoyuna açıklamaktan kaçındı. Ana muhalefet partisi Hristiyan Demokrat Birliği tarafından sunulan öneriyi reddeden iktidardaki Sosyalist Parti bu yöndeki oylamayı, incelenmesi için ilgili komitelere sevk etmesinin ardından erteledi. Söz konusu adım, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un mensup olduğu iktidar partisine iç ve dış baskılar ortasında bir karar almadan önce birkaç hafta daha kazandırdı.
Almanya Başbakanı ve partisinin önünde ilerleyen haftalarda üç senaryo bulunuyor. Birincisi, hükümetteki iki müttefikini (Yeşiller ve Liberaller) tasarıyı, yani gelişmiş Alman yapımı tanklar ve zırhlı nakliye araçları göndermeyi reddetmeye ikna etmek. Bu senaryo olası değil. Zira hükümetteki iki ortak, Kiev’e askeri desteğin artırılması çağrısında bulunuyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Yeşiller Partisi’nin ‘Ukrayna’yı ağır silahlarla desteklemeye devam edilmesi gerektiği’ konusundaki tutumunu dile getirerek, “Bu durum kaderdir” dedi. ‘Frankfurter Allgemeine Zeitung’ gazetesine konuşan Bakan, Kiev’in talep ettiği silahların gönderilmesine verdiği destekle ilgili bir soruya yanıt olarak şunları söyledi:
“Savaş tankları konusunda uluslararası koalisyon düzeyinde bir karar verilmesi gerekiyor. Ancak bu kritik aşamada kararlar çok uzun süre ertelenmemelidir.”
Ukrayna ordusunun son zamanlarda kaydettiği ilerlemeye dikkat çeken Baerbock özlerini şöyle sürdürdü:
“Bu ilerlemenin büyük bir kısmı, Kiev tarafından elde edilen Batı askeri desteği olmadan gerçekleşemezdi. Bunun, Ukrayna hükümetinin talep ettiği gelişmiş silahların gönderilmesi konusundaki mevcut tartışma ve karar üzerinde etkisi var.”
Scholz’un önündeki ikinci senaryo ise hükümetteki iki ortağını kendisine katılmaya ikna etmek ve hükümetin birliğini korumak için Merkel’in mensup olduğu partinin sunduğu karar taslağını reddetmek. Ancak bu senaryoyu gerçekleştirmek de zor. Ukrayna ile savaşın başlamasından bu yana iki parti, Scholz’u kendilerine destek vermesi ve Ukrayna’ya askeri yardım göndermeyi kabul etmesi için ikna etmeyi başardı. Nihayetinde onlarca yıldır Almanların çatışma bölgelerine silah göndermeye karşı olma politikası tersine çevrilmiş oldu.
Almanya’nın karşı karşıya kalabileceği üçüncü senaryo ise her bir tarafın tavrını koruması. Bu senaryonun bölünmüş ve zayıf görünen Almanya hükümeti üzerinde olumsuz sonuçları olacak. Dahası Sosyalist Parti’yi iki radikal muhalefet partisi olan Almanya için Alternatif (radikal sağ) ve Die Linke (radikal sol) ile birlikte oy kullanmaya ve karar taslağını incelenmek üzere ilgili komitelere sevk etmeye zorlayacak.
Die Linke, ideolojik nedenlerden ötürü Ukrayna’ya silah gönderilmesine ve Rusya’ya yaptırım uygulanmasına karşı çıkıyor. Zira parti, Doğu Almanya’daki Sosyalist Parti’nin elli yıl boyunca Sovyet yönetimi altında yaşayan kalıntılarından doğdu. Almanya için Alternatif ise, Avrupa’daki diğer radikal sağ partiler gibi Kremlin’e yakın ve Rus propagandasına konu olmakla suçlanıyor. Ana partiler hem federal hem de yerel olarak ‘Almanya için Alternatif’ ile ittifak yapmayı reddediyor.
Ancak son yıllarda Rusya ile yakınlaşma politikası geliştiren en eski Alman partisi Sosyalist Parti’nin üslubu, son iki günde ‘Almanya için Alternatif’e daha yakın bir hal aldı. İki gün önce Federal Meclis tarafından ‘Ukrayna’ya ağır askeri teçhizat gönderilmesine’ ilişkin bir karar taslağını görüşmek üzere bir oturum düzenlendi. Oturum sırasında parlamentodaki radikal sağ parti lideri Tino Chrupalla, projeyi reddetme gerekçesi olarak, üçüncü dünya savaşından kaçınılması gerektiğini vurguladı. Bu uyarı, daha önce Almanya’da başka hiçbir parti tarafından açıkça dile getirilmemişti. Bir gün sonra Sosyalist Parti lideri Lars Klingbeil, aynı uyarıyı tekrar gündeme getirdi. Öyle ki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya’da kısmi seferberlik ilan etmesinin ardından Ukrayna’ya destek vermekle ilgili bir soruya, “Ukrayna’yı kararlılıkla desteklemeye devam edeceğiz. Ancak aynı zamanda bir üçüncü dünya savaşından da kaçınmalıyız” cevabını verdi. Ukrayna’nın çağrı yaptığı ve Berlin’in görüştüğü tanklar hakkında ise Klingbeil, “Almanya, müttefikleri ile koordinasyon sağlamadan bu konuda ileri adım atmayacaktır” dedi.
Bu durum, Scholz ve partisinin, Kiev’in aylar önce ayrıntılı bir listesini Berlin’e gönderdiği diğer silahların yanı sıra, ‘Leopard 2’ tanklarını ve ‘Marder’ zırhlı araçlarını göndermeyi reddetme kararını haklı çıkarmak için kullandığı bir argüman. Sosyalist Parti mensubu Savunma Bakanı Christine Lambrecht, Almanya’nın şu ana kadar Ukrayna’ya önemli miktarda askeri yardım sağladığını belirtti. Lambrecht, “Ancak henüz hiçbir ülke, Batı yapımı piyade savaş araçları veya tankları göndermedi. Tek taraflı bir adım atmayacağız” şeklinde konuştu.
Olaf Scholz geçtiğimiz aylarda, Ukrayna’ya füzesavar tankları ve roketatar gibi ağır silahlar gönderme konusunda uzlaşı sağladı. Ancak Alman yapımı gelişmiş tanklara veya Ukrayna’nın şu anda ihtiyaç duyduğunu söylediği zırhlı araçlara onay vermedi. Scholz, Almanya’nın geçtiğimiz haftalarda gönderdiği silahların sahada ilerleme sağlanmasına yardımcı olduğunu kabul etti. Ancak buna rağmen diğer silahlar konusunda karar vermeyi reddetti.
Scholz başlangıçta, Almanya ordusunun Ukrayna tarafından talep edilen Marder araçlarına sahip olmadığını savundu. Ancak daha sonra Almanya’nın Litvanya ve Polonya gibi Ukrayna’ya komşu ülkelerle Marder türü araçlar gönderme konusunda anlaştığı ortaya çıktı. Buna karşılık olarak Litvanya ve Polonya da sahip oldukları Sovyet yapımı tankları gönderecekti. Olaf Scholz şu an, gelişmiş Alman yapımı ‘Leopard 2’ tanklarını Ukrayna’ya göndermemeyi haklı çıkarmak için ‘bunların üretici silah şirketinden sipariş edilmesi gerektiği ve bunun da zaman alacağı’ gerekçesini sunuyor. Ancak Alman gazeteleri, 100 tanesinin fabrikada hazır olduğunu ve hemen gönderilebileceğini yazdı.
Almanya hükümeti dışında Almanya’daki bazı uzmanlar ve eğitim kurumları, hükümete ‘Ukrayna’yı istediği gelişmiş silahlarla destekleme’ çağrısı yapıyor. Berlin merkezli Avrupa Dış İlişkiler Enstitüsü, iki hafta önce Almanya hükümetine ‘Ukrayna’nın topraklarını Rusya’dan geri almasına yardımcı olacak bir Avrupa grubu oluşturma’ çağrısında bulunan bir bildiri yayınladı. Bildiride, “Eğer Batı, Başbakan Scholz’un tekrarladığı gibi Putin’in bir ülkeyi veya bir kısmını aşırı askeri güçle işgal etmesini gerçekten engellemek istiyorsa, Avrupalı ​​liderler silahlanma konusundaki kırmızı çizgilerini terk etmelidir” ifadelerine yer verildi.  Bildiride ayrıca Olaf Scholz’un daha önce tanksavar füzeleri ve roketatarlar göndermeyi kabul ettiği gibi, ‘Leopard 2’ ve ‘Marder’ araçlarını Ukrayna’ya göndermeyi kabul etmesi gerektiği kaydedildi. Aynı şekilde Almanya’nın, Ukrayna’ya gönderilebilecek bu tür silahlara sahip NATO ülkelerinden bir grup oluşturulmasını da kabul ettiğini hatırlatıldı. Bildiri de ayrıca ABD’nin ‘Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaşında destekleme çabalarına’ öncülük ettiğini ve Avrupa’nın bağımlılıkla yetindiğini eklerken, “Ancak Almanya’dan gelen böyle bir girişim, ABD’de memnuniyetle karşılanacaktır” ifadelerine de yer verildi.
ABD’nin Almanya Büyükelçisi’nden yapılan açıklamalar, Washington’ın Avrupa’nın en büyük ekonomisi ve Avrupa Birliği içindeki en etkili ülke olan Almanya’dan daha fazlasını beklediğini gösteriyor. Büyükelçi Amy Gutmann, Alman ‘One’ kanalına verdiği bir röportajda, Almanya’nın Ukrayna’yı destekleme çabalarını memnuniyetle karşıladığını ancak ‘beklentilerinin halen daha yüksek’ olduğunu söyledi.
Almanya’ya hem içeriden hem de müttefiklerinden baskı artıyor. Ancak aynı zamanda ‘daha fazla destek’ çağrıları durmayan Ukrayna da baskılarını yükseltiyor. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin üst düzey danışmanlarından Mihaylo Podolyak birkaç gün önce ‘Washington Post’ gazetesine yaptığı açıklamada “Almanya savaşın sonunun, kendi tutumuna bağlı olduğunu anlamalı” dedi. Podolyak sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:
“Halen bazı muhafazakâr düşüncelerin olmasını anlıyorum. Bazı endişeler mevcut. Şüphesiz Rusya ile kaçırılan enerji fırsatları konusunda biraz pişmanlık var. Hepimiz bunu anlıyoruz. Ama geçmişe dönüş yok. Şu an bana göre hassas bir dönem. Almanya gerçek konumunu ifade etmelidir.”



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.