Özbekistan, Semerkant Zirvesi’nin mürekkebi kurumadan geri adım attı

Özbekistan Rus ‘Mir’ kredi kartı hizmetini askıya almaya karar verdi. Washington'ın Moskova'nın arka bahçesindeki faaliyetlerine devam ettiği belirtiliyor.

Rusya lideri Putin ve Özbekistan Devlet Başkanı Mirziyoyev. (Rusya Devlet Başkanlığı)
Rusya lideri Putin ve Özbekistan Devlet Başkanı Mirziyoyev. (Rusya Devlet Başkanlığı)
TT

Özbekistan, Semerkant Zirvesi’nin mürekkebi kurumadan geri adım attı

Rusya lideri Putin ve Özbekistan Devlet Başkanı Mirziyoyev. (Rusya Devlet Başkanlığı)
Rusya lideri Putin ve Özbekistan Devlet Başkanı Mirziyoyev. (Rusya Devlet Başkanlığı)

Sami Amara
Özbekistan'ın, ev sahipliği yaptığı Semerkant Zirvesi’nin üzerinden henüz birkaç gün geçmeden Rus ‘Mir’ kredi kartları hizmetini askıya alma kararını açıklaması hem garip hem de şaşırtıcıydı. Şanghay İşbirliği Örgütü ülke başkanlarının Semerkant'taki zirvesine ev sahipliği yapan Özbekistan, zirve sırasında Rusya ile yakın ilişkilerinin derinliğini ve önemini vurgulamaya özen göstermişti. İki ülke zirvede, ‘Özbekistan ve Rusya Kapsamlı Stratejik Ortaklık Bildirgesi’nin yanı sıra ‘makine mühendisliği, kimya, petrokimya ve jeoloji alanlarında 4,6 milyar dolar değerinde bir yatırım anlaşması paketi’ imzaladılar. Anlaşmanın ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Semerkant Zirvesi’nin oturum aralarında düzenlenen görkemli bir törenle Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev'e Rus devletinin en yüksek nişanlarından biri olan Aleksandr Nevski Nişanı’nı taktı.

ABD yaptırımları
Özbekistan yönetiminin ‘Mir’ kredi kartı kullanımını durdurma kararının ABD Hazine Bakanlığı'nın ABD yönetimi ile İngiltere'nin Rusya'ya karşı uyguladığı yaptırımlara uyma tehditleri doğrultusunda alınmış olabileceğine dair Rusya’dan herhangi bir açıklama gelmedi. Fakat bir dizi Rus siyasi yorumcu da dahil olmak üzere birçok gözlemci, bu kararı ABD'nin Orta Asya ülkelerine uyguladığı baskıya bağladı.
Bu yaptırımların sertliğini ve ABD yönetiminin bunlara uyma zorunluluğu konusundaki dayatmalarını ilk itiraf eden, bu sistemin ihlal edilmesinin sonuçlarıyla ilgili olarak kendisinin ve ülkesinin endişelerini ilk dile getiren Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev oldu. Bu bağlamda, birçok gözlemci ABD yönetiminin bu ülkelerdeki Rus karşıtı faaliyetlerini yoğunlaştırdığı üzerinde duruyor.
Bu gözlemciler, Washington'ın iki Orta Asya cumhuriyeti Tacikistan ve Kırgızistan arasındaki anlaşmazlıkları alevlendirmekteki başarısına da dikkat çektiler. Dahası Semerkant Zirvesi’nin atmosferini bozmak amacıyla iki ülke arasındaki askeri çatışmanın patlak vermesi için bu zirvenin açılış tarihini seçtiğine işaret ettiler.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile birlikte zirve organizatörlerinin tüm çabalarına rağmen iki taraf yeniden çatışmaya başladı. İki ülke, Tacikistan Devlet Başkanı İmamali Rahman ve Kırgızistan Devlet Başkanı Sadır Caparov'un Özbekistan'ın Semerkant kentindeki Şanghay İşbirliği Örgütü ülke başkanları zirvesinin oturum aralarında yaptıkları ikili görüşmelerin sonuçlarını dahi dikkate almadı.
Bu, Semerkant Zirvesi’nin Amerikan müdahalelerinin boyutlarını ve sonuçlarını kontrol altına almak için iç anlaşmazlıkları çözme girişimlerine gösterdiği ilginin bir açıklaması olabilir. Hem Rusya hem de Çin tarafında bu ilgi daha belirgindi. Öyle ki zirvenin ardından Rusya’nın Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev'i bir dizi üst düzey Çinli siyasi, güvenlik ve askeri yetkiliyle daha fazla koordinasyon kurmak amacıyla Pekin'e göndermesi gerekti.
Moskova’dan hazırladığı bir önceki haber dosyasında Independent Arabia gazetesi, Ermenistan ile Azerbaycan arasında patlak veren ve Semerkant Zirvesi’nin açılışına eşlik eden çatışmaya atıfta bulunmuştu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Ermenistan Başbakanı Nikola Paşinyan'ın o sırada Erivan'da ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yi kabul etmeye hazırlanırken, çatışmayı bu zirveye katılmamak için özür dilerken bir mazeret olarak kullandığını belirtmişti.
Kaynaklar, bu ziyaret sırasında gerçekleşen ve bazı yönleriyle ABD’nin Ermenistan- İran ilişkilerine ilişkin pozisyonunu, Washington'ın istediği ve Ermeni tarafın oynaması gerektiği karşı-rolleri ele alan temasları açığa çıkardılar.
Rus gözlemciler bu ziyareti ‘Ermeni içişlerine açık bir müdahale’ olarak nitelendirirken bazıları da bunun Rusya'nın bölgede ve Orta Asya'daki politikalarına model olması gerektiğini söyledi.

ABD’nin Ermenistan’a mesajı
Resmi Rus haber kanalı Rusya-2’de ekrana gelen ‘Solovyov ile Bir Akşam’ programına katılan eski albay ve Ortadoğu ile Orta Asya meseleleri üzerine seçkin bir analist olan Semyon Bagdosarov, bu görüşün haklılığını doğrularcasına, Pelosi’nin Erivan'ı ziyareti sırasında Ermeni muhalefetinin temsilcileriyle bir araya geldiğine işaret etti. Bunun, ‘iyi bir şey olduğunu’ ve meşru otoriteye Ermeni iç siyaset sahnesi içinde dönenler konusunda ‘dikkatli’ olduğu mesajını iletmeyi amaçladığını da sözlerine ekledi. Pelosi’nin muhalefetle görüşmelerinin, bir taraftan resmi otoriteyi doğrudan etkileme girişimi, diğer taraftan daha sonra iktidara gelmeleri durumunda, muhalefet unsurlarıyla gelecekte çalışmaya bir hazırlık olduğunu söyledi.
Bogdasarov, Rusya'nın da Orta Asya'da yapması gerekenin bu olduğunu belirtti. ABD’li yetkililerin Rus başkentini ziyaretleri sırasında da bunu yaptıklarını ve Rusya’nın da yapması gerektiğini vurguladı. Bu tür yönelimlerin doğruluğunu vurgulamak için, her zaman içi boş ve tabiri caizse ‘yağsız’  teşekkür ve övgü sözleriyle ‘yetinen’ Rusya’nın aksine, Çin'in Tacikistan'da neler yaptığı, bu ülkeye sundukları karşılığında sahip olduğu ayrıcalıkları örnek verdi.
Bu, Semerkant Zirvesi’nin oturum aralarında gerçekleşen temaslara ve imzalanan anlaşmalara dolaylı bir göndermeydi. Söz konusu anlaşmalardan biri de bu yılın ekim ayında düzenlenecek bir sonraki Özbekistan-Rusya forumu için iki ülke arasında imzalanan ‘Özbekistan bölgelerinde ortak sanayi tesisleri inşası’ için iş birliği anlaşmasıydı.
Resmi kaynaklar, Rus ve Özbek devlet başkanlarının zengin, çeşitli kültürel ve insani iş birliğine duydukları yüksek takdiri, Rus tarafının memnuniyetini daha belirgin gösteren bir şekilde ifade ettiklerini söylüyorlar. Rus kaynakları, son dört yıl içinde 12 Rus üniversitesinin Özbekistan’da şube açmasıyla burada faaliyet gösteren Rus üniversitelerinin sayısının toplamda15’e yükselmesinden sonra, ‘Özbekistan'ın bugün Rus üniversitelerinin yurt dışındaki şube sayısı açısından öncü hale geldiğini’ belirttiler.
Kaynaklar, iki devlet başkanının ilgili ortak bölgesel ve uluslararası gündemle bağlantılı konularda görüş alışverişinde bulunduğunu da ekledi. Bunun yanı sıra Özbekistan ve Rusya arasında siyaset, ticaret, ekonomi, nükleer enerji, ulaşım, kültür, insan ve diğer alanlarda iş birliğinin geliştirilmesini öngören Kapsamlı Stratejik Ortaklık Ortak Bildirgesi'nin imzalandığını ve bunun çok yönlü Özbek-Rus iş birliğinin gelişmesinde yeni bir aşamaya işaret ettiğini ifade etti.

Diğer kararların öncüsü
Özbekistan’ın ABD baskısını kabul etme bağlamında alabileceği diğer kararların öncüsü olabilecek Rus kredi kartı sistemini askıya alma kararının, tüm bunların ardından gelmesi garipti. ABD yönetiminin, hızla Mir kredi kartı sistemini kullanacağını açıklayan ülkeler listesinde yer alan başta Kazakistan ve Türkiye olmak üzere diğer ülkelere de bu yöndeki iradesini dikte etmeyi başardığına dair bazı göstergeler olduğu öne sürülüyor. Vietnam, Ermenistan, Özbekistan, Belarus, Kırgızistan ve Tacikistan’ın yanı sıra Rusya ve sınırlı sayıda dostu tarafından tanınan Güney Osetya ve Abhazya da bu sistemi kullanan ülkeler listesine dahiller.
Rus kaynakları Mir kredi kartı sisteminin ‘Batı finans sisteminden bağımsız çalışan bir ödeme sistemi’ olduğunu, Rus bankalarıyla işlemlerinde ülkelere SWIFT ödeme sistemi dışında bir ödeme sistemi sunduğunu ve vatandaşlara da dijital işlem yapma olanağı tanıdığını savunuyor.
Aynı kaynaklar ‘Visa’ ve ‘MasterCard’ın ülkeden çıkışının ardından bu sistemin hayati bir rol oynadığını vurguluyor. Rus RIA Novosti ajansı, Türk bankalarının Rus Mir kredi kartı ile hizmet vermeyi durdurduğuna atıfta bulundu. Kararın ABD ve İngiltere'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlar kapsamında alındığını öne sürdüler.
Diğer yandan Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi bazı Arap ülkelerinin Rus kredi kartı Mir’in kullanımı teklifini kabul etmesi ise dikkat çekici. Kahire, iki ülke arasındaki işlemlerde dolardan vazgeçip, yerel para birimlerini benimseme olasılığı için bunu bir fırsat olarak görüyor.
Kaynakların Mısır Temsilciler Meclisi Planlama ve Bütçe Komitesi Başkanı Fahri el-Feki'den aktardığına göre Mısır, Banks of Egypt şirketi aracılığıyla yapılan ödemeler için yerel ağ logosu taşıyan bir Mısır ödeme sistemi olan ‘Meeza’ ağını, ruble cinsinden ödemeler için 2022'nin sonunda Rus Mir kredi kartı sistemine bağlayacak
Feki açıklamasında şunları söyledi:
"Bu adım, Cumhurbaşkanı’nın ticari işlemleri geliştirmek, açığı azaltmak ve ihracatı artırmak için hükümete verdiği direktifler ve Merkez Bankası’nın planları dahilinde atılıyor."
Feki ayrıca Meeza ağını Rus Mir sistemine bağlamanın, Moskova'ya buğday faturaları ödemelerini ve Mısır'da Rus turizminin canlanmasını desteklemeye yardımcı olacağını da sözlerine ekledi.

ABD manevraları    
ABD'nin Orta Asya'daki faaliyetlerine dönersek; pek çok gözlemci ağustos ayında Orta Asya ülkeleri ile ABD arasında Tacikistan'da ‘Bölgesel İşbirliği – 2022’ adı altında gerçekleştirilen ortak tatbikatlar sırasında yaşananları hatırlatıyor. Moskova, tatbikatın Rusya ve Çin sınırlarının yakın çevresinde yapılmasına karşı olduğunu duyurmakta acele etmişti.
Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, ülkesinin bu tatbikatların düzenlenmesine karşı protestosunu açıkça deklare etti. Orta Asya ülkelerine doğrudan bir uyarıda bulunarak, bu tür tatbikatların öncelikli olarak askeri harekat alanının boyutlarını ve yeteneklerini incelemeyi, ultra hassas silahlar için potansiyel hedefler belirlemeyi amaçladığını kaydetti.
Patruşev, bölge ülkeleri ile Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yaptığı uyarılarda, bu ülkelerin bu tür ABD girişimlerinin ulusal güvenliğe yönelik risklerini kavramasını umduğunu da sözlerine ekledi.
Üst düzey Rus güvenlik yetkilisi, ABD'nin daha önce Rus karşıtı operasyonları için gerekli geçici altyapının konuşlandırılmasına ve inşasına imkan tanıyacak şekilde bölgeye nüfuz etmeye çalıştığını hatırlattı. Bu, bölgenin mayıs ayı sonunda tanık olduğu önceki turlara, bir dizi ABD diplomatik heyetinin Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan ziyaretlerine dolaylı bir gönderme olabilir. Bu ziyaretlere paralel olarak ABD Başkanı Joe Biden, Hint-Pasifik bölgesindeki bir dizi ülkeyi ziyareti sırasında, ABD'nin başlıca jeopolitik rakibi olan Çin'e karşı şiddetli bir kampanya başlatmıştı.
Moskova ve Pekin tüm bunların farkındalar. Zira şu aşamada, bölge ülkelerinin, Ukrayna ve arkasındaki güçlerle giriştiği çekişme ve silahlı çatışmaların arka planında Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımların etrafından dolanmalarını önlemeyi amaçlayan tüm Amerikan faaliyetlerinin birincil hedefi oldukları düşüncesindeler



Herzog Park hamlesi, İrlanda ve İsrail'den tepki gördü

Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)
Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)
TT

Herzog Park hamlesi, İrlanda ve İsrail'den tepki gördü

Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)
Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)

Dublin Belediye Meclisi'nin Herzog Park'ın adını değiştirmek için hamle yapması, hem İsrail'den hem de İrlanda'dan tepki topladı. 

İrlanda'nın başkentinin yerel yöneticileri, pazartesi günü yayımladıkları açıklamada İsrail'in 6. devlet başkanı Haim Herzog'un adını 1995'ten beri taşıyan parkın isminin değişmesi için harekete geçildiğini belirtti.

63 üyeli belediye meclisinin bu tasarıyı pazartesi oylaması bekleniyor. Parkın yeni adıysa henüz belirlenmedi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Belfast'ta doğup Dublin'de büyüyen babasının adının parktan silinmesi ihtimaline tepki gösterdi. 

Dün yapılan açıklamada parkın isminin değiştirilerek "Özgür Filistin" yapılmasının düşünüldüğü vurgulanarak bu girişimin "utanç verici bir hamle" olduğu savunuldu. 

İrlanda Dışişleri Bakanı Helen McEntee de "Bu ad değişikliği gerçekleşmemeli. Dublin Belediye Meclisi üyelerine bu tasarının aleyhinde oy vermeleri için sesleniyorum" ifadesini kullandı.

McEntee yaklaşık 3 bin Yahudi'nin yaşadığı İrlanda'nın hükümetinin, İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki politikalarına açıkça karşı çıktığını hatırlattı.  

39 yaşındaki siyasetçi, parkın adının değiştirilmesinin ülkenin kapsayıcılığını yansıtmadığını savundu. 

1983-1993'te devlet başkanlığı yapan Haim Herzog, 1997'de yaşamını yitirmişti. Oğluyla aynı adı taşıyan babası, İrlanda'nın ilk baş hahamıydı.

Mevcut Baş Haham Yoni Wieder, ad değişikliğinin ülkedeki Yahudilerin tarihini silmek anlamına geleceğini öne sürdü. 

İrlanda Yahudi Temsilci Konseyi (Jewish Representative Council of Ireland/JRCI) Başkanı Maurice Cohen de "Toplumumuz bunu iğrenç bir antisemitizm eylemi olarak algılıyor" dedi. 

Gazze savaşından beri yapılan anketler İrlanda'da Filistin'e yönelik desteğin güçlü olduğunu gösteriyor. 

Aralık 2024'te İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, İrlanda'nın "aşırı İsrail karşıtı politikalar" izlediğini öne sürerek Dublin Büyükelçiliği'ni kapatma emri vermişti.

Saar cumartesi sosyal medyadan yaptığı açıklamada da "Dublin, dünyadaki Yahudi düşmanlığının merkezi oldu" ifadesini kullandı. 

Independent Türkçe, Newsweek, RTÉ, Times of Israel, AFP


Papa Türkiye'de: Doğu Ortodoks Kilisesi ile ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan ilk yurt dışı gezisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)
TT

Papa Türkiye'de: Doğu Ortodoks Kilisesi ile ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan ilk yurt dışı gezisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)

Ömer Önhon

Papa 14. Leo'nun iki aşamalı gezisinin ilk durağını Türkiye, ikinci durağını ise Lübnan oluşturuyor. Ziyaret, yüzyıllara yayılan tarihi, dini bir bağlamda gerçekleşmesi ve açık siyasi ve sembolik boyutlar taşıması nedeniyle önem taşıyor.

Vatikan’ın resmi haber portalı, ziyarette kullanılan sembollerin ayrıntılarını ve anlamlarını, ziyaretin Doğu ile Batı arasındaki kardeşliği ve diyaloğu güçlendirme çağrısının sembolü olarak Boğaziçi Köprüsü'nü kullandığı logosunu açıklayan özel bir sayfa yayınladı.

Papa'nın bu ayın 27'sinde başlayan Türkiye ziyareti üç gün sürecek ve üç aşamadan oluşuyor.

Papa, ziyaretine Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün başkent Ankara'daki mozolesi Anıtkabir'i ziyaret ederek başladı. Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Papa 14. Leo ile bir araya geldi ve burada kendisine görkemli bir karşılama töreni düzenlendi. Bu kapsamda Antakya Medeniyetler Korosu sarayın kütüphanesinde bir konser verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Gazze'deki savaşa ve Filistin meselesine değinerek, İsrail'in Katolik Kilisesi de dahil olmak üzere buradaki ibadethaneleri hedef aldığını vurguladı. Ancak Papa 14. Leo, ev sahibi ülkenin duymayı umduğu gibi, İsrail'in adını anmadan veya eylemlerini doğrudan eleştirmeden dünya genelinde devam eden savaşlardan bahsetmekle yetindi.

Papa, ziyaretinin ikinci gününde, Birinci İznik Konsili'nin 1700. yıldönümünü anmak üzere, İstanbul'un yaklaşık 130 kilometre güneydoğusunda, İznik Gölü kıyısında bulunan İznik ilçesine, dini bir ziyaret gerçekleştirdi.

Papa Leo'nun selefi Papa Francis, yıldönümünü kutlamak için bir papalık ziyareti sözü vermişti ve Papa Leo, selefinin ölümünün ardından bu sözünü yerine getirmeye karar verdi.

 Ziyaretin üçüncü günündeyse, çeşitli dini faaliyetlerin yanı sıra İstanbul'daki çeşitli Hristiyan kiliselerini gezecek.

Papa, ziyaretine başkent Ankara'da bulunan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mozolesi Anıtkabir'i ziyaret ederek başladı. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi

Papa'nın ziyareti, Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi ve Aya Yorgi Patrikhanesi'ni ziyaret etmenin yanı sıra İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde bir dua ayinine katılmayı da içeriyor. Ayrıca Fener semtindeki Rum Patrikhanesi’nde yapılacak Aziz Andreas Bayramı kutlamalarına da katılacak.

Papa, Patrik Bartholomeos ile ortak bir bildiri imzalayacak ve İstanbul'un Fener semtindeki Patrikhane binasında kendisi ile resmi bir öğle yemeği yiyecek.

Kapasitesi 5 bin kişilik olan ve genellikle konser ve konferans gibi halka açık etkinliklere ev sahipliği yapmak için kullanılan Volkswagen Arena'da bir ayine başkanlık edecek. Bu ayin, daha önce Türkiye'yi ziyaret eden papaların genellikle kiliselerde ve yalnızca Katolik cemaati üyeleri arasında ayin düzenlemesi nedeniyle benzeri görülmemiş bir durum.

Bir diğer önemli adım ise bu sabah İstanbul'da turkuaz rengindeki çinileri nedeniyle Mavi Cami olarak da bilinen Sultan Ahmed Camii'ni ziyaret etmesiydi.

cdfgthy
Papa 14. Leo, İstanbul'daki Mavi Cami olarak da bilinen Sultan Ahmed Camii'ni ziyaret etti (Reuters)

85 milyonluk nüfusuyla Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 99'u Müslümanlardan oluşuyor. Gayrimüslimlerin oranı çok düşük; Katoliklerin sayısının ise yalnızca 33 bin olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye'de yaklaşık 180 bin Hristiyan ile yaklaşık 20 bin Yahudi yaşıyor ve bunların, çoğu yüzyıllar öncesine dayanan kiliseler ve sinagoglar da dahil olmak üzere 435 ibadethanesi bulunuyor.

Tarih, Osmanlı İmparatorluğu ile Papalık önderliğindeki Latin Avrupa devletleri arasında bir dizi kara ve deniz savaşına sahne oldu. Türkiye ile Vatikan arasında resmi diplomatik ilişkiler ancak 1960 yılında kuruldu.

O tarihten itibaren, ölümünden önce yalnızca 33 gün papalık yapan 1. Jean Paul hariç tüm Papalar Türkiye'yi ziyaret etti.

Bir diğer önemli adım, bu sabah İstanbul'da turkuaz rengindeki çinileri nedeniyle Mavi Cami olarak da bilinen Sultanahmet Camii'ni ziyaret etmesiydi

Papa 14. Leo, 6. Paul, 2. Jean Paul, 16. Benedict ve Papa Francis'in ardından Türkiye'yi ziyaret eden beşinci papadır.

Dini ve tarihi faktörler nedeniyle Türkiye, papalık ziyaretleri kayıtlarında özel bir yere sahip. Vatikan'ın Türkiye'ye olan ilgisi, bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan toprakların Hristiyanlığın ilk dönemlerinde oynadığı önemli rolden kaynaklanıyor; zira bu topraklar ilk sekiz ekümenik konsile ev sahipliği yaptı.

Bu ziyaretlerin bir diğer önemli motivasyonu da Katolik Kilisesi'nin İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi ile bağlarını güçlendirme arzusudur.

fg
Papa 14. Leo, İstanbul'da Doğu Ortodoks Kilisesi liderleriyle yaptığı görüşmede (Reuters)

Katolik Kilisesi ile Doğu Ortodoks Kilisesi arasındaki ayrılık yüzyıllar öncesine dayanıyor. 1054 yılında, Doğu Roma Kilisesi'nin Vatikan'dan ayrılarak “Ortodoks Kilisesi” adıyla bağımsızlığını deklare etmesiyle Büyük Bölünme adı verilen ayrılık yaşanmıştır. Ortodoksluk terimi, “doğru yolu izleyen Kilise” anlamına gelmektedir.

Bu kilisenin orijinal adı “Roma Ortodoks Kilisesi”ydi, ancak Osmanlı döneminde üyelerinin çoğunluğu Rum olduğu için “Rum Ortodoks Kilisesi” olarak anılmaya başlandı.

Teolojik anlaşmazlıkların yanı sıra, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Haçlılar, Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'i 1204'te yağmalayarak neredeyse tamamen yerle bir ettiler. Burada bir Latin İmparatorluğu kurdular ve Ortodoks Bizanslılar Konstantinopolis'i 1261'de geri almayı başarabildiler.

Ortodokslar, Konstantinopolis'in zayıflamasından papalığı ve Latin Katolikleri sorumlu tuttular. Bu zayıflama nihayetinde 1453'te şehrin Osmanlılar tarafından ele geçirilerek, İstanbul adını almasının yolunu açtı.

Papa 14. Leo, 6. Paul, 2. Jean Paul, 16. Benedict ve Papa Francis'in ardından Türkiye'yi ziyaret eden beşinci papadır

İki kilise arasındaki ilişkiler, Papa 2. Jean Paul'ün hem 2001'de hem de 2004'te, sekiz asır önce yaşananlar için pişmanlığını ifade edip özür dilemesinin ardından iyileşmeye başladı.

Papa 14. Leo'nun Türkiye gezisinin ikinci gününde İznik'e yaptığı ziyaret önemli bir anlam taşıyordu. Zira bu yer, MS 325 yılında Hristiyanlık tarihindeki ilk ekümenik konsile ev sahipliği yapmıştı. Hristiyan dünyasının dört bir yanından yaklaşık 200 din adamı bu konsile katılmıştı.

Birinci İznik Konsili sonunda, temel Hristiyan inançlarının birleşik bir formülasyonunu temsil eden ve Mesih'in mutlak ilahi doğasını onaylayan İznik İnanç Bildirgesi yayınlandı.

Papa, İstanbul’daki Fener Rum Patriği Birinci Bartholomeos ile birlikte, sular altında kalan Aziz Neophytos Bazilikası'nın kalıntılarının bulunduğu yerde dini ayin düzenledi. İznik Gölü'nün sularının 2015 yılında çekilmesinin ardından ortaya çıkan bu kilisenin, Birinci İznik Konsili'ne ev sahipliği yaptığına inanılıyor.

Papa 14. Leo, ayin sırasında yaptığı konuşmada, Birinci İznik Konsili'nin Hristiyanlık tarihindeki önemine değinerek, dinin asla savaş, şiddet veya herhangi bir köktencilik ya da hoşgörüsüzlük için bir gerekçe olamayacağını vurguladı.

Papa'nın ziyareti en yüksek güvenlik önlemleri altında gerçekleşiyor ve şimdiye kadar herhangi bir olay veya protesto bildirilmedi. Bununla birlikte ziyaret, sosyal medyada yayınlanan açıklamalar ve bildirilerle görüşlerini dile getiren milliyetçiler, laikler ve muhafazakârlar tarafından sert eleştirilere maruz kaldı.

Bunlar, Papa ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'u, Hristiyanlığı Türk topraklarında yeniden canlandırma planını uygulamaya çalışan bir haçlı ittifakı kurmakla suçluyorlar.

Türk Ortodoks Patrikhanesi Sözcüsü, Türk halkını bir komplo olarak nitelendirdiği şeye karşı birleşmeye çağırdı.

 Mayıs 1981'de Vatikan'da Papa 2. Jean Paul'e suikast girişiminde bulunan Türk vatandaşı Mehmet Ali Ağca da İznik'e gitti.

Suikast girişiminin hemen ardından tutuklanan ve İtalya'da, ardından Türkiye'de cezaevinde kaldıktan sonra 2010 yılında serbest bırakılan Ağca, Papa'yı şahsen karşılamak istediğini söyledi, ancak güvenlik makamları ondan Papa gelmeden önce şehri terk etmesini istedi.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majlla dergisinden çevrilmiştir.


Her neslin en az bir askeri darbeye tanık olduğu ülke: Gine-Bissau

“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)
“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)
TT

Her neslin en az bir askeri darbeye tanık olduğu ülke: Gine-Bissau

“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)
“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)

Sergey Eledinov

Batı Afrika ülkesi Gine-Bissau’da ordu, 26 Kasım 2025 günü, oyların yüzde 65'ini alarak seçimlerde zaferini ilan eden Cumhurbaşkanı Umaro Sissoco Embalo’yu gözaltına aldıktan sonra Senegal tarafından tahsis edilen bir uçakla ülkeden ayrıldı. Ayrıca Genelkurmay Başkanı General Biagi Na N'Tam, yardımcısı Mamadou Touré ve İçişleri Bakanı Botche Cande de tutuklandı.

General Horta N'Tam, 27 Kasım 2025 tarihinde kendilerini Ulusal Güvenlik ve Kamu Düzeninin Yeniden Sağlanması Yüksek Askeri Komutanlığı olarak adlandıran bir grup subay adına, ‘geçiş dönemi cumhurbaşkanı’ sıfatıyla bir yıllık geçiş dönemi ilan etti.

Cumhurbaşkanlığı Askeri Ofisi Başkanı General Denis N'Canha, bu tür durumlarda olduğu gibi tipik bir açıklama yaptı. General N'Canha, ordunun yönetime el koymasını ‘ülkeyi istikrarsızlaştırmak için yapılan bir komplonun ortaya çıkarılması’ olarak gerekçelendirdi. Bu komploda yerel ve yabancı politikacılar, ismi açıklanmayan büyük bir uyuşturucu kaçakçısı ve seçim sonuçlarına yabancı müdahale girişimlerinin yer aldığı söyleniyor.

Askeri yönetim parlamento, hükümet ve seçim organları dahil olmak üzere tüm sivil kurumları askıya aldı, seçim sürecini durdurdu, sınırları kapattı, sokağa çıkma yasağı ilan etti, olağanüstü hal ilan etti ve başkentin önemli noktalarına takviye birlikler gönderdi.

Flightradar24 adlı internet sitesine göre yemin töreninin hemen ardından Fildişi Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçak Bissau'dan, uzun süredir devrik cumhurbaşkanları ve çevresindeki kişilerin sığınağı olan Abidjan'a doğru havalandı.

Flightradar24 adlı internet sitesine göre yemin töreninin hemen ardından Fildişi Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçak Bissau'dan, uzun süredir devrik cumhurbaşkanları ve yakınlarındaki kişilerin sığınağı haline gelen Abidjan'a doğru havalandı.

Askeri yetkililer, seçimlerin fiili galibi bağımsız aday Fernando Dias da Costa ve ülkenin en büyük siyasi partisi olan Gine ve Yeşil Burun'un Bağımsızlığı için Afrika Partisi (PAIGC) lideri Domingos Simões Pereira'nın yanı sıra seçim komisyonunun bazı üyelerini de tutukladı.

Ülkede iktidar bir kez daha askeri cuntaya geçti. Gine-Bissau, siyasi laneti gibi görünen bu durumla bir kez daha karşı karşıya kalırken darbeler ülkede yapısal bir norma dönüştü. Gine-Bissau Portekiz'den bağımsızlığını kazandığından bu yana ülke ‘her nesilde en az bir darbe’ denkleminde yaşıyor.

Şarku’l Avsat2ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Afrika Birliği (AfB), ABD ve Portekiz'in tepkisi tahmin edilebilir oldu. Kınadılar ve yaptırım tehditlerinde, demokrasiye dönüş ve tutukluların serbest bırakılması taleplerinde bulundular.

Görünüşte yeni bir şey yoktu. Ancak 28 Kasım 2025'te Senegal, Umaro Sissoko Embalo’nun 27 Kasım 2025'te Senegal hükümeti tarafından özel olarak kiralanan bir uçakla Dakar'a güvenli bir şekilde ulaştığını resmi olarak doğruladı. Varış saati, uçak tipi, güzergâhın ayrıntıları ve eski cumhurbaşkanına eşlik eden heyette kimlerin olduğu ise açıklanmadı.

Bu hareket, bölgesel olarak koordine edilen ve teknik olarak Senegal tarafından organize edilen ve uygulanan pratik bir diplomatik girişimdi. ECOWAS tarafından Embalo’nun ülkeden tahliyesini resmi olarak onaylayan herhangi bir diplomatik nota veya açıklama olmadı.

Tahliyenin iktidardaki askeri cuntanın onayıyla mı başlatıldığı yoksa üçüncü bir taraf olan Senegal'in katılımıyla mı gerçekleştirildiği belirsizliğini koruyor.

Bu arada, ordu muhalefet kanadındaki politikacıları serbest bıraktı. Serbest bırakılanlardan Fernando Diaz da Costa konuyla ilgili bir açıklama yaparak, yeniden tutuklanma korkusuyla güvenli bir yerde kaldığını belirtti.

dfgrt
Eski Gine-Bissau Cumhurbaşkanı Umaro Sissoco Embalo, başkent Bissau'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gazetecilerle konuşurken, 10 Şubat 2022 (Reuters)

Ülkede bazı kısıtlamalar kaldırıldı, ancak hükümet bakanlıkları ve kurumları bir sonraki duyuruya kadar kapalı kalmaya devam edecek.

Klasik askeri darbe modelinin kaotik bir versiyonu

Bu olaylar, uluslararası toplumun son yıllarda uzun uzun incelediği, Afrika'daki klasik askeri darbe modelinin kaotik, parçalı ve kötü organize edilmiş bir versiyonuna işaret ediyor.

Tam kapsamlı bir askeri darbe genellikle, rejimin tamamen ve kesin olarak devrilmesini amaçlayan, disiplinli, merkezi ve mantıklı bir şekilde yapılandırılmış bir süreç olarak anlaşılır. Bu süreçte ordu, bütün bir yapı olarak hareket eder, iktidarın kontrolünü ele geçirir, devlet kurumlarını ve iletişim araçlarını ele geçirir ve siyasi liderliği kesin bir şekilde ortadan kaldırır.

Fakat son darbe, 1980, 1999, 2003 ve 2012 yıllarında Gine-Bissau'da gerçekleşen darbelerle karşılaştırıldığında, ülkenin darbeye yatkın geçmişinin soluk bir taklidi gibi görünüyor.

26 ve 27 Kasım'daki olaylar, bu modelin tam tersine işaret ederken, gerçek bir iktidar devri olmadı. Kurumlar üzerindeki kontrol geçici ve eksikken askeri konsey, yeterli etkiye sahip olmayan bir subayın liderliğindeki bir figüran olmaktan ibaret.

Ülkede daha önce 1 Şubat 2022 gerçekleşen darbe girişimini engellemedeki rolü nedeniyle Embalo'ya yakın bir isim olan General Horta N'Tam, 2001 yılında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Taburu Komutanlığı görevinden, kuvvetler içinde sağlam bir destek tabanı oluşturmadan, fiilen Genelkurmay Başkanlığı’na yükseldi.

Ordu, bölgede yaygın olarak görülen şiddet olayları ve kamuoyu önünde hakaret olmadan cumhurbaşkanı ve yakın çevresindekileri tutukladı.

Afrika'daki darbe tarihinde ilk kez, görevden alınan bir cumhurbaşkanı iletişim kanallarına erişimini sürdürürken yabancı liderlerle iletişim kuruyor ve uluslararası basına röportajlar veriyor. Bu yüzden tutuklama, bir darbe veya tasfiyeden çok bir güvenlik önlemi gibi görünüyor.

ECOWAS ve Senegal tarafından temsil edilen bölgesel diplomasi, cumhurbaşkanını derhal ülkeden uzaklaştırma görevini üstlendi. Cumhurbaşkanı özgür kalmakla kalmadı, aynı zamanda iletişim kanallarını ve uluslararası desteğini de korudu, bu da askeri cuntanın etkisini etkili bir şekilde zayıflattı.

Bu gerçekler, darbenin net bir yönü veya belirli bir hedefi olmadığını, amacının ve mantığının belirsiz olduğunu ve klasik darbelerin karakteristik özelliği olan inisiyatif ilkesini açıkça ihlal ettiğini doğruluyor.

Ordu, kontrol altında veya manipüle edilmiş gibi görünüyordu ve politika belirlemeden yürütme görevlerini yerine getiriyordu.

Embalo'yu darbenin planlanmasıyla doğrudan ilişkilendiren hiçbir kanıt olmasa da bu olayların tek siyasi yararlanıcısı olmaya devam ediyor.

df
Cumhurbaşkanlığı Askeri Ofisi Başkanı General Denis N'Canha, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'nda bir basın toplantısı düzenledi, 26 Kasım 2025 (AFP)

‘PAI Terra-Ranka’ adlı geniş kapsamlı bir seçim koalisyonu kuran önde gelen aday Domingos Simoes Pereira, seçimlerden önce elendi. Ancak, seçimler fiilen görevden ayrılan cumhurbaşkanına karşı ya da lehine bir referanduma dönüştüğünden Umaro Sissoko Embalo'nun seçmenlerin sandık başına gitmekte isteksiz olacağı üzerine kurduğu plan başarısız oldu. Protesto oyları bağımsız aday Fernando Diaz da Costa'ya gitti. Hile yapıldığı iddiaları hesaba katıldığında dahi Costa’nın zaferi kesin görünüyordu. Ordunun seçim komisyonuna ‘zaferi Embalo'ya ver’ diye baskı yapmaya çalıştığına dair haberler basında yer aldı.

Darbe, Embalo'yu yenilgiden kurtardı. Bu yenilgi, görevini kaybetmesinden çok daha büyük sonuçlar doğurabilirdi, çünkü kişisel özgürlüğünü tehdit edebilirdi.

Gine-Bissau eski Başbakanı Aristides Gomes, ordunun muhalefet figürlerini gözaltında tutarken Embalo'yu serbest bırakıp onu seçimlerin galibi ilan edebileceğine inanıyor. Bu bir spekülasyon olarak kalıyor, ancak 2019 ve 2020 krizleri, Embalou’yu iktidara getiren ordunun, ülkenin siyasi sisteminde nihai hakem rolünü pekiştirdiğini gösterdi.

Son tutuklamalar, hükümeti devirme veya ortadan kaldırma girişiminden çok bir güvenlik önlemi gibi görünüyor

Durum önümüzdeki haftalarda netleşecek olsa da darbenin niteliğinin kurumsal ortama bağlı olduğu aşikar. On yıllardır kokain ticaretiyle beslenen bir ekonomi, azalan askeri disiplin ve siyasi parçalanma sonrasında, Gine-Bissau'daki darbeler artık kararlı subayların değil, köklü idari kaosun bir ürünü haline geldi.

Bu sadece bir darbe değil, devletin kronik zayıflığıyla ilgili bir durum. Bu da kaos, parçalanmışlık, iktidarın kırılganlığı, elitlerin bölünmüşlüğü ve düzeni etkili bir şekilde sürdüremeyen veya ortadan kaldıramayan sistemin gerçek durumunu ortaya koyuyor.

Son olarak, iki önemli noktaya dikkati çekelim. Bunlardan birincisi, iktidar, araba paylaşım programındaki bir araba gibi pazarlık konusu olamaz. General N'Tam iktidarı ele geçirdikten sonra, emir verildiğinde geri vermeyi kabul edeceğini varsaymak için hiçbir neden yok. İkincisi, bu olayların arkasında hiçbir dış güç bulunmuyor. Afrika'daki güncel iktidar değişimlerinin çoğu, öncelikle Afrikalı aktörler tarafından başlatılıyor ve kendilerini küresel aktörler olarak gören ülkeler de dahil olmak üzere uluslararası toplum, yeni yapıya uyum sağlamaktan başka seçenek bulamıyor.