Yasir Arman Şarku’l Avsat’a konuştu: Sudan İhvan’ı iktidarı yeniden kazanmaya yakın

ÖDBG liderlerinden Yasir Arman Özgürlük ve Değişim lideri, bölgesel güçleri dikkat etmeye çağırırken Ömer el-Beşir'in destekçilerinin Sudan Silahlı Kuvvetleri arasında bir bölünme yaratmaya çalıştığını söyledi.

Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)
Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)
TT

Yasir Arman Şarku’l Avsat’a konuştu: Sudan İhvan’ı iktidarı yeniden kazanmaya yakın

Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)
Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)

Sudan'da Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ittifakının Merkez Konsey üyelerinden Yasir Arman, ülkenin siyasal İslamcı çizgideki eski rejiminin destekçilerinin, Nisan 2019'da bir halk devrimiyle iktidarı kaybeden eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejiminin kaybettikleri iktidarı yeniden kazanmaya yaklaşmaları nedeniyle Sudan için giderek yaklaşan tehlikelere karşı bölgesel ve uluslararası topluluklara çeşitli uyarılarda bulundu. Arman ayrıca siyasal İslamcıların Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında, onları zayıflatmak ve devleti kontrol etmek için sızma umuduyla bir bölünme yaratma girişimlerinde bulunduklarını belirterek, böyle bir bölünmenin bölge güvenliğini tehdit edeceğine dikkati çekti.
Eski Başbakan Abdullah Hamduk'un siyasi danışmanı olarak görev yapan Arman, Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda, eski Devlet Başkanı Beşir'in destekçilerinin ‘kayıp cennetlerini’ geri kazanmak için Truva atı gibi Silahlı Kuvvetler’in sırtına binmeye çalıştıklarını söyledi.
Malik Akkar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey'in (SPLM-N) Genel Sekreteri Yasir Arman, siyasi süreç ve mevcut askeri yönetimin geleceğiyle ilgili olarak, ordunun bazı korkuları, talepleri ve hırsları olduğunu açıkladı. Sivil demokrasiye geçiş için ordunun çıkarlarının ve endişelerinin ele alınması gerektiğini söyleyen Arman, ordunun hırslarını ele almanın bir yolu olmadığını, ancak halkın kendi yönetim sistemini seçmekte özgür olduğunu belirtti.
Halk devriminin, sivilleri Müslüman Kardeşler’in (İhvan) ve otoriter Beşir rejiminin pençesinden kurtardığı gibi Silahlı Kuvvetleri de özgürleştirdiğini belirten Arman, “Ancak Sudan artık kurumları çökmekte olan bir yarı devlet. Sosyal ve politik dengesizliklerden rahatsız. Sınır ötesi çatışmalarla karşı karşıya” dedi.


Eski Sudan Başbakanı Hamduk’un danışmanı Yasir Arman (Şarku’l Avsat)

-Siyasal İslamcı eski rejimin destekçilerinin tüm devlet kurumlarına geri döndükleri görülüyor. Askeri yönetimin, eski rejimin destekçilerini geri getirmek için devrimci güçlerin bölünmelerinden yararlandığına dair bir söylem var mı?
Eski rejimin destekçileri, Silahlı Kuvvetleri siyasi bir koruyucu kalkan olarak kullanmaya ve kaybettiği cennetini geri kazanmak için Truva atı gibi sırtına binmeye çalışıyor. Bu, açıklığa kavuşturulması gereken bir konu. Çünkü bu çatışma, bazılarının siviller ve ordu arasındaki bir çatışma olarak göstermeye çalıştığı biçimde değil, daha çok siyasal İslamcı rejim ile Sudan halkı arasındadır. Siyasal İslamcılar, Silahlı Kuvvetleri halkın isteklerine karşı kullanmak istiyorlar.
Kamu hizmetleri ve güvenlik hizmetlerinin yanı sıra diğer hizmetlerin tepesinde eski rejimin destekçisi olan 35 binden fazla çalışan var ve yapıyı sürdürmek istiyorlar. Onları en çok rahatsız edense devleti kontrol ettikleri ve bununla birlikte Silahlı Kuvvetleri, halk onları Nafii ve İvad el-Caz gibi siyasal İslamcı liderlerin pençesinden kurtardıktan sonra kaçırdıkları bu yapının sona ermesi oldu.
Başkalarını Silahlı Kuvvetleri dağıtmak istemekle suçlayan Beşir rejiminin kalıntılarının yarattı bu büyük kafa karışıklığı, iktidara geri dönmeyi ve onu ele geçirmeyi amaçlıyor. Oysa bu saçmalık ve yalandan ibaret bir suçlama. Çünkü kimse Silahlı Kuvvetleri dağıtmak istemiyor. Feshedilen Ulusal Kongre Partisi rejimi, hedeflerine ulaşmak için Hızlı Destek Kuvvetleri ile ordu arasında bir bölünme yaratmaya çalışıyor.
Bizse Silahlı Kuvvetlerin ve güvenlik birimlerinin reformunu ve inşasını ve Silahlı Kuvvetlerin inşasında uluslararası kabul görmüş programlara uygun olarak bu birimlerden yararlanılmasını ve silahsızlanma, terhis ve yeniden entegrasyon süreçlerine uygun güvenlik düzenlemelerinin uygulanmasını, siyasal İslamcıların düzenli ordudan atılmasını destekliyoruz. Çünkü onlar bu ülkeye ve düzenli orduya yapılan en büyük kötülüktür.
Bölgesel güçler, Ulusal Kongre Partili siyasal İslamcıların şimdi bir kez daha iktidarı ele geçirmeye yakın olduklarını bilmeliler. Onların iktidara geri dönmeleri yalnızca Sudan halkının değil, bölgenin ve uluslararası toplumun da zararına olacak ve eski Beşir yönetimini geri getirecek. Bu her ne kadar Sudan halkının savaşı olsa da siyasal İslamcıların bölgesel ve uluslararası bağlantılarını kullandığı bölgesel ve uluslararası sonuçları da olacaktır.
Halk, Ulusal Kongre Partisi'nin iktidarının kesin olarak sona ereceği yeni, bağımsız bir Sudan'ın inşasını desteklemek için düzenli orduyu yeniden kurmak istiyor. Ulusal Kongre Partisi, Silahlı Kuvvetleri askeri kanadı olarak görüyor, fakat ordusu yalnızca Sudan halkına ait olmalı. Bu çerçevede Silahlı Kuvvetleri yeniden inşa etmenin en önemli kaynağı, ordunun reformuna katkıda bulunabilecek, milliyetçi insan kaynaklarıyla onu destekleyebilecek olan sokaktaki güçlü ve cesur gençlerdir.

-Dörtlü girişim nelere ulaştı? Toplantıya davet edildiniz mi?
Henüz davet gelmedi, ama girişim Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE), ABD, Suudi Arabistan ve İngiltere'ye katılmasıyla dörtlü hale geldi. Güvenilir olması ve bir anlaşma değil, geçiş sürecini ve siyasi süreci destekleyen bölgesel ve uluslararası taraflara içermesi ve daha da genişlemesi gerekebilir. Bir anlaşma yapılması gerekmiyor. Sokak tarafından onaylanmayan herhangi bir siyasi süreç başarısızlığa mahkumdur.

-Siyasi bir çözüm olması durumunda, şu an ki askeri yönetimi ne bekliyor? İktidarda kalacak mı yoksa yeni bir yönetim gelecek mi? Yargısal sorunları nasıl çözülecek?
Bir çözümden bahsetmiyorum, çünkü bir anayasal belgede ya da tam bir geçiş sürecinde hesap verebilirlik ve mağdur ailelerinin memnuniyetini göz ardı eden hiçbir çözüm ya da siyasi süreç işe yaramaz. Yargıya intikal eden sorunlar, Darfur'da, Mavi Nil'de, Nuba Dağları'nda, Kejbar'da, Port Sudan'daki Özgürlük Meydanı'nda, 2013 yılının Eylül ayındaki gösterilerde ve 2018 yılında Aralık ayındaki gösterilerde hayatını kaybedenlerin razı olacağı şekilde sonuçlanmalı.
Yeni bir toplum inşa etmek, soykırım olayından ve Güney Sudan'ın ayrılmasına yol açan meselelerden tamamen kurtulmak için tüm bu konular açıkça ele alınmalı. Sudan, biri Güney’in ayrılması diğeri ise soykırım ve savaş suçları olmak üzere iki büyük olaya tanık olduktan sonra yeni ulusal projeyi yeniden tanımladı.

-Ordunun mevcut liderlerinin ayrılışını müzakere etmek mümkün mü?
Bir müzakereden de bahsetmiyorum. Daha ziyade, kapalı odalarda ya da elit anlaşmalarda değil, güvenilir bir şekilde tasarlanmış bir sürece göre sokağın kabul edeceği demokratik bir sivil otoriteye barışçıl bir geçiş sürecinden bahsediyorum. Yarın ordunun onayladığı bir başbakanın göreve başlamasıyla halk şaşkına çevrilmemeli. Süreç halk katılımıyla, gerçek demokratik bir sivil otoriteye geçişe tanıklık eden birçok ülkenin deneyimlerinden yararlanılarak yürütülmeli.

-Egemenlik Konseyi Başkanı’nın (Orgeneral Abdulfettah el-Burhan) İngiltere Kraliçesi'nin cenazesine katılması ve Sudan temsilcisinin Birleşmiş Milletler'deki (BM) konuşması, bazıları tarafından uluslararası topluma yönelik yeni bir eğilim olarak görüldü. Sizce (Orgeneral Burhan), kaos olasılığı yerine istikrar denklemini tercih etmeye başlamış olabilir mi?
Uluslararası toplum adına konuşamam, ama halkınız sizi kabul etmedikçe uluslararası toplumun da sizi kabul etmeyeceğini biliyorum. Asıl mesele uluslararası toplumla değil, ülke içinde. Numeyri ve Beşir rejimlerinde olduğu gibi krizin bitmesi için dışarıdan alınan ağrı kesiciler faydalı olamayacaktır.
Olan bitenleri tam olarak anlatmak için birçok tarafa mesaj gönderdik. Ancak darbeyi Sudan halkı indirecek. Orada burada yapılan ziyaretlerin kırıntıları onlara yardım etmeyecek. Uluslararası toplumun buna bakışında stratejik bir değişikliğe yol açmayacak. Özellikle, ordu içindeki çelişkiler nedeniyle daha da şiddetlenen kriz onu kemirmeye devam edecek.

-Ordu içinde bahsettiğiniz çelişkiler arasında Hızlı Destek Kuvvetleri sorunu da var. Bu sorunla nasıl başa çıkılabilir? Peki ya Hızlı Destek Kuvvetleri ile ÖDBG arasında ordu pahasına bir yakınlaşma olduğuna dair söylenenler hakkında ne diyeceksiniz?
Ne Silahlı Kuvvetler pahasına ne de Hızlı Destek Kuvvetleri pahasına hiçbir yakınlaşma olamaz. Her iki seçenek de yanlış. Silahlı Kuvvetler, ordu ve güvenlik birimleri reformunun gerçekleşmesi gereken ana şablon olmaya devam edecek. Silahlı Kuvvetler ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında bir çekişme yaşanmasını istemiyoruz. Her iki tarafta da korkular, talepler ve hırslar olduğu doğru. Bu çıkarlar ve korkular ele alınmalı. Ancak hırslar ele alınamaz, çünkü hükümet sistemlerini özgür halk seçecek.
ÖDBG'yi Silahlı Kuvvetlere karşı Hızlı Destek Kuvvetlerini seçmekle suçlamaya çalışmak yanlış. Hızlı Destek Kuvvetleri, darbenin başarısız olduğunu ve kışlaya dönmek istediğini açıkladı. Eğer bu açıklamada doğruluk payı varsa sorun yok. Silahlı kuvvetler ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çekişmeye yol açacak her türlü çağrıya karşıyım. Hızlı Destek Kuvvetleri sorununu tek bir profesyonel ordu kurma çerçevesinde çözmeyi tüm kalbimle diliyorum. Hızlı Destek Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetlere paralel bir ordu olmayacak, ama Hızlı Destek Kuvvetlerinin orduya entegrasyonu için gerçek uzlaşılara varılması gerekiyor.
Ulusal Kongre Partisi, İktidara dönmek için Hızlı Destek Kuvvetleri ile Silahlı Kuvvetler arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanmak istiyor. Bu yüzden halk, tüm düzenli güçlerin kışlaya dönmesini ve güvenlik birimlerinde reform yapılmasını bekliyor. Biz ayaklanma istemiyoruz. Ülkemiz için istikrar istiyoruz. Bu yüzden Silahlı Kuvvetleri dağıtmaya çalışmıyoruz, bu koca bir yalan.
Devrim, hepimizi özgürleştirdiği gibi Silahlı Kuvvetleri de özgürleştirdi. Bu yalanı söyleyenler, Silahlı Kuvvetlere karşı duranlardır. Çünkü askeri yapıları, Sudan'ın çöküşüne yol açabilecek bir çekişmeye itmek istiyorlar.

-ÖDBG’den yeni bir ittifaka geçilebilir mi?
Başka bir ittifaka geçmek bazı sorunlar yaratabilir, ancak ÖDBG daha geniş ve daha kapsamlı bir ittifaka dönüştürülebilir. Halk Direniş Komiteleri, kadın ve gençlik hareketleri, Aralık Devrimi güçleri grupları ile örgütsel bir bağ kurmaya çalıştık. Bu yeni bir gelişmeye yol açabilir.  Hatta ismi tamamen değiştirilebilir ve farklı bir liderlikle de oluşturulabilir. Onları ilah edinmek için bu ittifaklara girmiyoruz. Bu ittifaklar daha ziyade Aralık Devrimi'nin taleplerini yerini getirmek için kullanılan araçlardır. ÖDBG'den daha güçlü bir mekanizma bulursak buna geçeriz ya da diğerlerinin kabul edeceği yollara doğru hareket ederiz.

-Halk Kongresi Partisi ve Demokratik Birlik Partisi gibi eski rejime bağlı siyasi güçler ÖDBG'ye yaklaşmaya başladı. Bu yaklaşım hakkında ne düşünüyorsunuz?
Devrimci güçlerin gündemi ile darbeyi devirmeye yönelik siyasi süreç arasındaki farkı kesin olarak tanımlamalı ve devrim güçlerini geçiş süreci güçleriyle karıştırmamalıyız. Önemli güçler var. Onlar demokratik geçişle ilgilenebilirler. Onlarla ilgilenmek için farklı mekanizmalara ve anlayışlara ihtiyaç var. Eğer bunlar olmazsa, devrim güçleri onları demokratik geçiş güçleriyle karıştırmanın bedelini ödeyebilir. Tecrit ya da dışlama olsun istemiyoruz. Bunu istemiyor olmamız devrimin gündeminden vazgeçmek anlamına gelmiyor. Bu yüzden partilerin doğru tanımlanması günümüzün en önemli konularından biri. Darbecilerin taleplerini yerine getiren zayıf bir başbakanın göreve geleceği siyasi bir sürece dönüşmemeli.
ÖDBG’nin programı farklı. Demokratik Birlik Partisi ve Halk Kongresi Partisi, geniş demokratik geçiş konularında onlarla görüşebilirler, ancak ÖDBG’nin programı daha derindir ve devrimin güçlerine yöneliktir. Siyasi eylemi tekelleştirmiyoruz ve başkalarından da darbeye karşı durmalarını istiyoruz. Eğer onlar da darbeye karşı dururlarsa bazı uzlaşılara varılabilir. Fakat devrim güçlerinin yerini almazlar.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.