Christie's İslam Sanatı Müzayedesi: Hint ve İran el yazmaları ve Babür halıları

14. yüzyılın ortalarında Anadolu'dan Kuran el yazması - 1659 yılına ait paşmina yün halı
14. yüzyılın ortalarında Anadolu'dan Kuran el yazması - 1659 yılına ait paşmina yün halı
TT

Christie's İslam Sanatı Müzayedesi: Hint ve İran el yazmaları ve Babür halıları

14. yüzyılın ortalarında Anadolu'dan Kuran el yazması - 1659 yılına ait paşmina yün halı
14. yüzyılın ortalarında Anadolu'dan Kuran el yazması - 1659 yılına ait paşmina yün halı

Önümüzdeki Ekim ayında, İslam sanatı müzayedeleri, İslam ve antik Hint dünyasındaki sanat ve zanaat tarihinden yeni pencereler açmak için Londra'ya geri dönüyor. Her pencereden, bir halı parçasında ya da işlenmiş bir Kuran el yazmasında somutlaşan mükemmel bir tarihi hikaye görüyoruz. Her bir parça, bize sarayları ve atölyeleri gezdiren, sultanları, hükümdarları en güzelini yaratmak için yarışan zanaatkarları ve sanatkarları gösteren özel bir tarih taşıyor.
27 Ekim'de Londra'da gerçekleştirilecek olan İslam ve Hint dünyası sanatları Christie's müzayedesinde, kataloğun hazırlanması ve sergilenecek en önemli eserlerin seçilmesi için çalışmalar devam ediyor. Şarku'l Avsat, sergilenmek üzere bu hafta Dubai'ye gidecek olan en önemli parçalardan bazılarının ön izlemesini aldı.


Kufi hattıyla Kuran'dan sayfalar

- Hint halıları ve Şah Cihan'ın etkisi
Christie's Müzayedesinde halı uzmanı Louise Broadhurst, bize tek başına bir odanın ortasında durarak tüm mekanı dolduran, işçiliğin ve renklerin görkemini ve güzelliğini yayan eşsiz bir parça gösteriyor. Önümüzde duran halı parlak kırmızı bir renge sahip ve on yedinci yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla seyahat etmiş gibi görünmüyor. İlk bakışta yaşını hiç göstermiyor. Gerçek şu ki halının üzerinde zamanın etkileri neredeyse fark edilmiyor. Sadece yakından bakıldığında renk değişiklikleri ya da büyük ustalıkla dokunmuş yamalar olduğu görülebiliyor.
Louise, bir uzman ve kilim aşığı olarak bu değerli parçayı anlatıyor. Konuşmasında, Hint kökenli parçanın, on yedinci yüzyıla ait olması ve devasa bir orijinal halıdan kesilmesi nedeniyle nadir olduğunu belirtiyor. Orijinal halı, tasarımı bozmamak için özenle ayrılmış dört parça haline getirildi. Önümüzdeki halı da olan dört parçadan biri. Geri kalanı ise uluslararası kurumlar ve müzeler arasında dağıtıldı. Louise, parçanın "okunabilir" olduğunu söylüyor. Halı tasarımları ve tarihteki kökenleri hakkında geniş bilgi birikimine işaret eden açıklamanın önünde duruyorum.
Uzmanın dediklerine göre, orijinal halı on dokuzuncu yüzyılda Hindistan'dan çıktı ve bazı kısımları New York, Floransa ve başka yerlerde uluslararası müzelerin galerilerinde bağımsız parçalara ayrıldı.
1650 yılında İmparator Şah Cihan döneminde yapılan halının kökenine iniyoruz. Halıda babasının döneminde başlayıp Şah Cihan döneminde zirve yapan, daha sonra günümüze ulaşan “kafes” tekniği olarak bilinen deseni görüyoruz.  İmparatorun çiçek ve bitkileri resmetmek için kırlara yaptığı gezilere ressamları da götürdüğünü biliyoruz ve bu, önümüzde duran güzel tasvirlerden rahatça anlaşılabiliyor.
Broadhurst “Hint saraylarında gördüğümüz bu süslemeler ve desenleri, özellikle bu süslemeler kullanılarak dekore edilen Tac Mahal'de görüyoruz. Şah Cihan'ın mezarı bile halı üzerinde gördüğümüz bu gül, ayçiçeği ve zambak tasvirlerini taşıyor. O salonları ve yumuşacık halıların taşıdığı rengarenk desenlerin beyaz mermer üzerindeki etkisini hayal edebiliyoruz” değerlendirmesinde bulundu.


14. yüzyılın ortalarındaki Anadolu'dan bir başka Kuran el yazması

Halı, Tibet'ten ithal edilen ve en yetenekli ustalar tarafından üretilen değerli paşmina yününden yapılmış.
Koleksiyoncuların aradığı tüm unsurlara sahip olan halı, yün ve renkler yönünden kusursuzluğu, kaliteyi ve tarihi taşıyor.
Çiçekleri çevreleyen bitki dalları gibi tasarımdaki bazı ayrıntılara dikkat çeken Broadhurst “Bazı figürler Çin etkisi taşıyor. Bu figürler birbirine bağlı ince bulutlar gibi görünüyor. Bu tasarımı İran minyatürlerinde de çok görüyoruz” şeklinde konuştu.
Burada bulunan teknikler daha önce Hint halılarında görülmedi. Örneğin çiçek ve bitki yapraklarının etrafındaki "gölgeleme" tekniği onları çizimlere hayat veren üç boyutlu tasarımlara dönüştürüyor.


Osmanlı döneminden mürekkep ve kalem kutusu - Haydarabad'dan elmas ve mücevherlerle servis tepsisi seti, 18. yüzyıl

- Minyatürler ve el yazmaları
Tac Mahal'in salonlarından ve yemyeşil halılardan, Christie's'deki İslam Sanatı Uzmanı Sara Plumbly ile minyatürlere, el yazmalarına ve mücevherlere geçiyoruz. Plumbly, daha sonraki Safevi sanatçılarının belki de en yenilikçi ve etkilisi olan ünlü hattat Reza Abbasi'nin (1565-1635 civarında) bir tablosuyla başlamayı seçiyor. Resimde bir kayanın üzerinde duran bir bülbül tasvir ediliyor ve onun arkasında ince bir duyarlılıkla çizilmiş bir akçaağaç görüyoruz ve renk nüanslarını ve doğanın inceliklerini tasvir etmeye olan ilgisinin akçaağaç yaprakları ve bülbülün tüylerinde tecessüm ettiğini görüyoruz.
Uzman bize yine Hindistan'dan İmparator Ekber, Cihangir ve Şah Cihan'ın saltanatının önde gelen sanatçılarından ressam Govardhan'ın bir resmini gösteriyor. Gerçeğe yakın yüzler çizmesiyle öne çıkan sanatçı Govardhan, bilgeleri ve prensleri tasvir etmeye özel bir ilgi gösteriyor. Bu resimde büyük bir mindere yaslanarak ortada bir halının üzerine oturmuş bir prens görüyoruz. Bir bilge ile sohbet ediyor gibi görünüyor. Resmin sağında, yemeği karıştırıyor gibi görünen diz çökmüş bir insan görüyoruz. Prensin arkasında iki görevli duruyor. Halının üzerinde oturan bir kedi var. Plumbly, "Buradaki ayrıntı miktarı inanılmaz" diyor ve ekliyor: "Parçalarını o kadar etkileyici bir şekilde büyütebiliriz ki, buradan onun döneminin en yetenekli ressamı olduğunu anlayabiliriz."
El yazmalarından tamamen farklı bir parçaya geçiyoruz. Uzman bize servis tabağına benzeyen ve ortasında kapaklı dört kutuyu tutan elmas ve değerli taşlarla süslü, altın işlemeli bir tepsi gösteriyor. Tepsinin Hindistan'da yaygın olarak kullanılan Paan yaprakları ve çeşitli baharatları sunmak için kullanıldığını uzmandan öğreniyoruz.


Govardhan'ın Hindistan'da 1605'ten kalma bir tablosu - ünlü hattat Reza Abbasi'nin bir tablosu

Kufi hattıyla Kuran'dan sayfalar
Uzman bize, Kuzey Afrika bölgesinde dokuzuncu yüzyılın sonunda Kufi hattı ile yazılmış bir Kuran'a ait ayrı sayfalar getiriyor ve şunları söylüyor: “Şu anda aynı koleksiyondan birkaç Kufi yazı örneği var ve birbirini takip eden bu sayıda sayfa bulmak oldukça nadir. Bu aynı zamanda altın mürekkeple yazılmış 19 sûre başlığını içeriyor." Plumbly, parçaların geri kalanı hakkında herhangi bir bilgi bulunmadığını ve bunların dağılmış veya ayrı olarak satılmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor.
Plumbly'nin elinde müzayedenin yıldızı sayılabilecek tek bir parça kaldı. Bu, 14. yüzyılın ortalarında Anadolu'da yapılmış, üzerinde Kur'an-ı Kerim ve çeşitli dualardan özenle ve yaratıcı bir şekilde yazılmış sûreler bulunan 15 metre uzunluğundaki bir parşömen. El yazması, yoğun ve zarif bir şekilde birbirini izleyen yuvarlak ve dikdörtgen bölümlerden oluşan çeşitli renklerden altın ve gümüş ile süslenmiş. Dini zikirleri ve Esma-ül Hüsna'yı içeren el yazması, özenli hattı, çeşitli detayları ve üstün estetik dokunuşları ile öne çıkıyor.



5 maddede Denisova insanları: Nerede, nasıl keşfedildiler, soyları nasıl tükendi?

İsrail'deki araştırmacılar, 70 bin yıl önce ölen 13 yaşındaki bir kızın serçe parmağı kemiğinde bulunan DNA'yı kullanarak Denisova insanlarının nasıl göründüğüne dair bir model oluşturdu (Reuters)
İsrail'deki araştırmacılar, 70 bin yıl önce ölen 13 yaşındaki bir kızın serçe parmağı kemiğinde bulunan DNA'yı kullanarak Denisova insanlarının nasıl göründüğüne dair bir model oluşturdu (Reuters)
TT

5 maddede Denisova insanları: Nerede, nasıl keşfedildiler, soyları nasıl tükendi?

İsrail'deki araştırmacılar, 70 bin yıl önce ölen 13 yaşındaki bir kızın serçe parmağı kemiğinde bulunan DNA'yı kullanarak Denisova insanlarının nasıl göründüğüne dair bir model oluşturdu (Reuters)
İsrail'deki araştırmacılar, 70 bin yıl önce ölen 13 yaşındaki bir kızın serçe parmağı kemiğinde bulunan DNA'yı kullanarak Denisova insanlarının nasıl göründüğüne dair bir model oluşturdu (Reuters)

Yaklaşık 200 bin yıl önce yaşadığı tahmin edilen Denisova insanları, Neandertallerle beraber modern insanların en yakın akrabaları. 

Soyu tükenen bu grubun nispeten yakın bir tarihte keşfedilmesi ve kendilerine ait pek fosil kalıntısı bulunmaması gizemlerini büyük ölçüde korumalarına neden oluyor. Örneğin nasıl göründükleri tam olarak bilinmiyor.

Bilim insanlarının tür mü yoksa alt tür mü olduğuna karar veremediği Denisova insanları, bütün belirsizliklere rağmen yine de geçmişe ve modern insanlara dair bazı karanlık noktalara ışık tutuyor. 

Arkeologlar bu grup hakkında daha fazla bilgi edinmek için çalışmalarını sürdürüyor. Çin, Tayvan ve Kırgızistan'da bulunan bazı fosiller Denisova insanlarına ait olabilir ancak pek iyi durumda olmamaları nedeniyle DNA analizi yapılamıyor.

Bu çalışmalar devam ederken, Denisova insanları hakkındaki 5 gerçeği derledik.

1- 2010'da keşfedildiler

Rus bilim insanları Denisova insanlarıyla bağlantılı ilk fosilleri 2008 yazında Sibirya'nın güneyindeki Altay Dağları'nda Denisova Mağarası diye bilinen bölgede gün yüzüne çıkardı. 

rgth6
Denisova insanlarının varlığı, Denisova Mağarası'ndan çıkarılan bir parmak kemiği parçası ve iki azı dişinden elde edilen DNA'nın incelenmesiyle ortaya çıktı (Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü)

Bilim insanları ilk başta bu fosillerin Neandertallere ait olduğunu düşünse de DNA analizi, daha önce bilinmeyen bir insan soyuna işaret ediyordu. Homo sapiens ve Homo neanderthalensis'in yakın akrabası olan bu grubun, yani Denisova insanlarının bir zamanlar yaşadığı 2010'da duyuruldu. 

2- Neandertaller ve Denisova insanlarının ortak bir atası var 

İnsan evrimini inceleyen araştırmacılar, 300 bin ila 600 bin yıl önce yaşayan insan atası Homo heidelbergensis'in yaklaşık 400 bin yıl önce Afrika'yı terk ettiğini öne sürüyor. Bunların bazıları Avrupa'ya giderek muhtemelen Neandertallere dönüşürken, diğerleri Orta Asya'ya göç ederek Denisovalılar oldu.

Afrika'da kalan hominin gruplarıysa Homo sapiens'e evrildi. Bu grup da 60 bin yıl önce Avrupa ve Asya'ya göç ederek birkaç bin yıl boyunca Neandertaller ve Denisova insanlarıyla birlikte yaşadı.

3- DNA'larının izleri modern insanlarda bulundu

Denisova insanlarının fosilleşmiş kalıntıları sadece Sibirya ve Tibet'te çıkarken Laos'ta bulunan bir dişin de bu gruba ait olma ihtimali var. Öte yandan genetik mirasları, Asya'nın geniş bir bölümünde yaşadıklarına işaret ediyor.

dcfevrtb
Laos'ta bulunan bir dişin Denisova insanlarına ait olabileceği düşünülüyor (Nature Communications)

Güneydoğu Asya'daki modern insanların DNA analizleri, birçok kişinin Denisova insanlarının DNA'sından izler taşıdığını gösteriyor. Bu bulgular bölgedeki modern insanların binlerce yıl önce Denisovan insanlarıyla çiftleştiğini düşündürüyor. 

Papua Yeni Gine'den elde edilen genetik kanıtlara göre bu iki grubun karışması yaklaşık 25 bin yıl öncesi gibi yakın bir zamanda gerçekleşmiş olabilir.

4- Genleri modern insanlara avantaj sağlıyor

Modern insanların, soyu tükenen bu yakın akrabalarının DNA'sından izler taşıması bazı avantajlar da sağlamış görünüyor.

Denisova insanları, Sibirya'nın dondurucu soğuğundan Tibet'in yüksek kesimlerine kadar zorlu çevresel koşullarda hayatta kaldı. Bilim insanları, modern Tibetlilerin yüksek rakımlardaki düşük oksijenli ortama uyum sağlamasını mümkün kılan bir geni Denisova insanlarından miras almış olabileceğini bulmuştu.

2016'da yayımlanan başka bir çalışmadaysa Denisova insanı DNA'sının, modern insanların bağışıklık sistemlerini de etkilemiş olabileceği ortaya konmuştu.

5- Soylarının neden ve ne zaman tükendiği bilinmiyor

Yeterince DNA kanıtı olmaması, Denisova insanlarının ne zaman ve neden ortadan kalktığının öğrenilmesi önünde engel teşkil ediyor. Bilim insanları ellerindeki bilgilere göre 30 bin ila 15 bin yıl önce soylarının tükenmiş olabileceğini düşünüyor. 

Diğer homininlerle aşırı derecede çiftleşerek zamanla daha geniş insan gruplarına karışmış olabilecekleri düşünülüyor. 

Homo sapiens'in Denisova insanlarının yaşam alanlarına girerek yiyecek arayışında onları alt etmesi ya da ölümcül hastalıklar taşımış olması da muhtemel.

Independent Türkçe, Mental Floss, Live Science, BBC Science Focus


Kral Charles'tan Kate Middleton'a yeni unvan

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Kral Charles'tan Kate Middleton'a yeni unvan

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Britanya Kralı III. Charles, "daha fazla sorumluluk üstlenmesi" nedeniyle Kate Middleton'a yeni bir unvan verdi.

Salı günü Galler Prensesi'nin aynı zamanda Onursal Liyakat Nişanı'nın Kraliyet Mensubu olarak da bilineceği açıklandı.

Bu, salı günü en küçük oğlunun doğum gününü kutlayan prenses için şüphesiz hoş bir destek olacak. Saray da Prens Louis'in 6 yaşına basmasını kutlamak için yeni bir fotoğraf yayımladı.

Kral, prensese bu onuru “kendisine duyulan saygıyı” takdir etmek için verdiğini açıkladı.

Prenses artık bu unvana sahip seçkin grubun bir parçası ve bu isimler arasında J.K. Rowling ve Sör Elton John da var.

Prenses, St. George Günü geleneğinin bir parçası olarak bu onura layık görüldü ve yeni bir unvan alan tek kraliyet mensubu da değildi.

Prens William da En Saygıdeğer Bath Nişanı'nın Büyük Lideri olarak atanarak onurlandırıldı.

Öte yandan Kraliçe'nin eşi Camilla da Britanya İmparatorluğu'nun En Mükemmel Nişanı'nın Büyük Lideri ve Büyük Haç Şövalye'si oldu.

Kraliyet ailesi bugünlerde Galler Prensesi ve Kral Charles'ın arka arkaya gelen kanser teşhisleriyle mücadele ettiği zor bir dönemden geçiyor.

Prenses, "önleyici" kemoterapi gördüğü için kamu hayatından tamamen uzaklaştı.

Prensesin hastalığına ilişkin haberler ilk olarak ocakta, planlı bir karın ameliyatı geçireceği ve Paskalya'ya kadar görev yapamayacağı açıklandığında ortaya çıkmıştı.

Ancak üzerinde oynanmış bir fotoğrafının yoğun spekülasyona yol açtığı bir dönemin ardından prenses, kendisine kanser teşhisi konduğunu açıklamıştı.

Haber, Kral Charles'ın ocakta prostat büyümesi nedeniyle tedavi görmesinin ardından konan kanser teşhisinden birkaç ay sonra gelmişti.

Independent Türkçe


Kevin Hart yıllar süren spekülasyonların ardından gerçek boyunu itiraf etti

TT

Kevin Hart yıllar süren spekülasyonların ardından gerçek boyunu itiraf etti

Kevin Hart, yıllarca boyu hakkında espriler yaptıktan sonra kesin ölçülerini doğruladı.

21 Nisan'da 60 Minutes'ten Anderson Cooper, haftalık özel program için yaptığı röportaj sırasında 44 yaşındaki aktörün uzun süredir devam eden tartışmayı nihayet çözmesini sağladı. Cooper, GQ, LA Times ve diğer medya kuruluşlarının Hart'ın boyunu nasıl farklı verdiğine dikkat çekti. GQ onun 165 cm boyunda olduğunu söylerken, LA Times 163 cm boyunda olduğunu belirtmişti.

Uçuk Bir İş'in (Lift) yıldızı, Cooper'a "GQ sonunda doğrusunu yazdı" dedi. 

165. Ayakkabıyla, mesela spor ayakkabıyla.

Yüzünde bir gülümsemeyle, "Ama boy giyersem 167'ye ulaşabilirim" diye ekledi.

Hart, komedi gösterileri sırasında kendini hedef tahtasına koymaktan hiçbir zaman korkmadı. Jumanji'nin başrol oyuncusu 60 Minutes bölümüne eklenen bir videoda sahnede ne kadar uzun boylu olduğu hakkında espri yaparken görülüyor. Ona göre, kompleksler ya da korkular karşısında kendine gülebilmek, bunları kabul etmenin sağlıklı bir yolu.

Hart şöyle açıkladı: 

Bu, kendinizle ilgili gülmekten korkmadığınız şeyler hakkında konuşmak.

"Bana güldüğünüzde, ben bir şakaymışım gibi gülmediğinizden, bu deneyime güldüğünüzden gerçekten eminim" diye devam etti. 

Size ilişkilendirilebilir bir hikaye aracılığıyla bir deneyim yaşatıyorum ve daha da önemlisi, diğerlerinin söylemeye cesaret edemediği şeyleri söylüyorum.

Hart röportajın ilerleyen bölümlerinde komedyenlik yolculuğunu anlattı. Hollywood'un gözde oyuncusuna göre, kariyerine hızlı bir başlangıç yapmaya çalışırken annesi ona "icabına bakması için" bir yıl vermiş. Ayrı eve çıkmış ve para kazanmakta zorlanmış.

Hart, "Annem bana sürekli 'İncil'ini okudun mu?' diye soruyordu" diye itiraf etti. 

Ben de şöyle diyordum: 'Hayır anne, şu an İncil'i okuyacak zamanım değil'.

Bir gün Hart pes etmiş. Ekranda sık görülen isim, annesine okuduğunu söylemek için İncil'ini alıp okumaya karar vermiş. Sürpriz bir şekilde sayfalardan birkaç çek düşmüş.

Komedyen şöyle itiraf etti:

Yılın geri kalan kira çekleri İncil'deydi.

Hart başarısını, Pensilvanya eyaletinin Philadelphia kentinde büyürken yaşadığı "zorluklara" bağlıyor.

Ünlü oyuncu, yetiştirilme tarzıyla ilgili "Hiçbir şeyi değiştirmezdim" dedi. 

İyi olan hiçbir şeyi. Kötü olan hiçbir şeyi. Her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu ve mükemmel olması gerektiğini hissediyorsunuz, ama öyle olmaması gerekiyor.

Independent Türkçe


Aaron Taylor-Johnson, James Bond söylentilerine tuhaf bir yanıt verdi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Aaron Taylor-Johnson, James Bond söylentilerine tuhaf bir yanıt verdi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Aaron Taylor-Johnson bir sonraki James Bond olabileceği yönündeki söylentilere yanıt verdi.

Tenet oyuncusu, Daniel Craig'in yerine 007 rolünü üstlenmesi için "resmi bir teklif" yapılmasının ardından serinin yapımcılarının aktörden yanıt bekledikleri haberiyle gündeme gelmişti. 

Göster Gününü (Kick-Ass), Suikast Treni (Bullet Train) ve Sınır Tanımayan (Nowhere Boy) gibi filmlerde rol alan 33 yaşındaki Taylor-Johnson ilk olarak Ocak 2023'te, yapımcı Barbara Broccoli'nin aktörle yaptığı deneme çekiminden etkilendiğinin bildirilmesinin ardından bu rol için konuşulmaya başlanmıştı.

Aralarında James Pryce, Pierce Brosnan ve George Lazenby'nin de bulunduğu eski Bond yıldızları Sınır Tanımayan'ın oyuncusuna desteklerini sunarak onun doğru aday olabileceğine inandıklarını belirtmişti.

Şimdiyse Taylor-Johnson, söylentilerle ilgili soruları tuhaf bir şekilde geçiştirdikten aylar sonra bu konudan bıkmış gibi görünüyor.

Associated Press, 22 Nisan Pazartesi son filmi Dublör'ün (The Fall Guy) Londra'daki galasına katılan oyuncuya "Bond hakkında soru sorulmasından bıkıp bıkmadığı"nı sordu.

Gergin bir duraksamadan sonra yapmacık bir kahkaha atarak şöyle cevap verdi:

Siz bu soruyu sormaktan bıktınız mı?

Muhabir karşılık olarak "Bilmek istiyorum, yani hayır" diye takıldı.

Taylor-Johnson da şöyle cevap verdi:

Pekala, iyi günler.

Aktör daha sonra başka bir konuşmanın yapılmasına izin vermeyerek uzaklaşırken görülüyor.

Craig'in yerine Bond olmak için yarışan diğer isimler arasında Idris Elba, Richard Madden, Tom Hardy ve Bridgerton oyuncusu Regé-Jean Page yer alıyor.

Taylor-Johnson'a rolün "teklif edildiği" iddialarından 7 ay önce aktör Esquire'a verdiği bir röportajda bu söylentilere (doğrulamadan ya da yalanlamadan) değinmiş gibi görünmüştü. 

Röportör, Johnson'ın bu rol için bahisçilerin favorilerinden biri olduğuna dikkat çekerek şöyle demişti:

Ama mesele de bu zaten, değil mi? Size daha önce de söylediğim gibi, kendi bildiğimi okumak zorundayım. Bu benim kendi yolum, sezgilerime göre ilerliyorum. 

Aktör sözlerine şöyle devam etmişti:

Hiçbir zaman başkalarının bakış açılarına, yargılarına ya da beklentilerine göre karar vermedim. Bunu yaparsanız aklınızı kaybedersiniz. Değer duygunuz ve ruhunuz yok olur. Neyin sizin için ayrılmaz olduğunu ve neyin doğru hissettirdiğini anlamanız ve önünüzde mevcut olanla yolunuza devam etmeniz gerekir. Şu an önümde Avcı Kraven (Kraven The Hunter) var. Kraven'ı oynamak için iki yılımı harcadım. Yani onu bu noktaya getirmek için harcadığımız tüm o sıkı çalışma… Şu anda odaklandığım şey bu.

Bir sonraki adımın ne olabileceğini düşünmenin heyecan verici olup olmadığı sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

Ben sadece şu anda elimdeki şeylere, önümde ne varsa ona odaklanıyorum. 

Independent Türkçe


Hugh Grant, sevilen serinin devam filmiyle ilgili detayları paylaştı

Fotoğraf: Universal Pictures
Fotoğraf: Universal Pictures
TT

Hugh Grant, sevilen serinin devam filmiyle ilgili detayları paylaştı

Fotoğraf: Universal Pictures
Fotoğraf: Universal Pictures

Hugh Grant yakında gösterime girecek Bridget Jones'un devam filmiyle ilgili ayrıntıları paylaştı.

Serinin 4. filmi, Bridget Jones: Mad About the Boy adını taşıyacak. Filmde, Renée Zellweger ve Hugh Grant; Bridget Jones ve Daniel Cleaver rollerini yeniden canlandıracak. Ayrıca One Day ve The White Lotus'tan tanıdığımız Leo Woodall ve 12 Yıllık Esaret (12 Years a Slave) ve Doktor Strange'den (Doctor Strange) bildiğimiz Chiwetel Ejiofor rol alacak.

Colin Firth'ün Bridget'in esas aşkı Mark Darcy rolüne geri dönüp dönmeyeceğinin henüz doğrulanmaması hayranlar arasında endişeye yol açtı. Ancak People'a konuşan Grant, Firth'ün filmin bir parçası olmayacağını ima etti.

Aktör, Helen Fielding'in aynı adı taşıyan romanından uyarlanan Bridget Jones: Mad About the Boy'un senaryosunun izleyicileri hem duygulandıracağını hem de güldüreceğini söyledi.

Grant, film hakkında şöyle dedi:

Senaryo kısmen Helen Fielding'in eşinin ölümünden sonra iki çocuğunu tek başına büyütme deneyimlerine dayanıyor. Bridget da iki çocuk büyütüyor ve birileriyle görüşmeye yeniden başlayıp başlamaması gerektiğini düşünüyor. Çok iyi bir senaryo.

2013 tarihli roman, Mark'ın iki yıl önce bir kara mayını kazasında ölmesinin ardından Bridget'i 50'li yaşlarında dul bir kadın olarak yeniden ele alıyor. Fielding, Bridget'in "evlilikle övünen" bir tip olmasını istemediği için Mark'ı üçüncü kitaptan çıkarmaya karar verdiğini söylemişti.

To Leslie, Better Call Saul'daki çalışmalarıyla tanınan Michael Morris tarafından yönetilen yeni film, Zellweger'in karakterinin Colin Firth'ün canlandırdığı Mark Darcy'yle evlenmesi ve çocuğunun babasının o olduğunu öğrenmesiyle sona eren Bridget Jones'un Bebeği'nin (Bridget Jones’s Baby) sinemalarda gösterime girmesinden 8 yıl sonra geliyor.

Entertainment Tonight'a konuşan Grant, "Size şunu söyleyeyim; bence 4. Bridget filmi için yazılan bu senaryo, 4'ü arasında en iyisi" dedi.

Hatta uzun zamandır okuduğum en iyi senaryolardan biri.

Helen Fielding, daima bekar Bridget Jones karakterini ilk olarak The Independent için yazdığı köşe yazısında yaratmıştı.

Daha sonra Fielding, "The Independent bana Londra'daki bekar hayatı hakkında kendimle ilgili bir köşe yazısı yazıp yazamayacağımı sordu. Hayır dedim çünkü (ironik bir şekilde) bunun utanç verici ve ifşa edici olacağını düşündüm" diye anlatmıştı.

Sonra şef editör Charlie Leadbeater hayali bir karakter olarak yazmamı önerdi ve ben de 'Evet!' dedim.

Independent Türkçe


Güney Kore yurttaşlarına doğacak bebek başına "milyonluk" teşvik vermeyi değerlendiriyor

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Güney Kore yurttaşlarına doğacak bebek başına "milyonluk" teşvik vermeyi değerlendiriyor

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Güney Kore, ülkenin azalan doğum oranını artırmak amacıyla doğan her bebek için ebeveynlere 100 milyon won (yaklaşık 2,40 milyon TL) nakit ödeme yapmayı düşünüyor.

Güney Kore hükümetinin Yolsuzlukla Mücadele ve Medeni Haklar Komisyonu, uygulamaya geçmeden önce halkın görüşlerini ölçmek için bir kamuoyu araştırması yürütüyor.

17 Nisan'da başlayan ankette, program için yıllık 22 trilyon won (yaklaşık 521 milyar TL) harcamanın kabul edilebilir olup olmadığını ve mali bir teşvikin ülkedeki çiftleri çocuk sahibi olmaya motive edip etmeyeceğini anlamak için 4 soru soruluyor.

Bu miktar, düşük doğum oranlarını ele alan girişimlere ayrılan ve yıllık toplamı 48 trilyon won (yaklaşık 1,1 trilyon TL) olan mevcut ulusal bütçenin yaklaşık yarısına tekabül ediyor.

Komisyondan yapılan açıklamada, "Bu anket aracılığıyla, doğrudan mali yardımların etkili bir çözüm olup olamayacağını belirlemek için ülkenin doğum teşvik politikalarını yeniden değerlendirmeyi planlıyoruz" dendi.

Güney Kore hükümeti ve politika yapıcıları, azalan çocuk doğum oranları krizini ele almak için yeni ve yenilikçi önlemler bulmaya çalışıyor. Ülkedeki doğum oranları 2023'te kadın başına 0,72 bebeğe düşerek en düşük ulusal doğum oranına geriledi.

Ülkedeki demografik kriz bir dizi faktöre bağlanıyor ancak Koreli çiftlerin artan hayat pahalılığı ve düşen yaşam kalitesinden duydukları hayal kırıklığı birincil neden olarak görülüyor.

Hükümetin ebeveynleri motive etme programı kapsamında Koreli çiftler, çocuklarının doğumundan 7 yaşına gelene kadar farklı teşvik ve destek programları aracılığıyla 35 milyon won'la (yaklaşık 825 bin TL) 50 milyon won (yaklaşık 1,2 milyon TL) arasında değişen mali yardım alıyor.

Bu haber, Güney Koreli bir firmanın patronunun çalışanlarına çocuk sahibi olmaları ve ülkenin doğum oranını yükseltmeleri için 2,40 milyon TL'ye kadar para teklif ettiği bir dönemde geldi. Seul merkezli inşaat firması Booyoung Group, çalışanlarına her bebek sahibi olduklarında 100 milyon Kore wonu ödemeyi planlıyor.

Şirket ayrıca 2021'den bu yana 70 bebek sahibi olan çalışanlarına toplam 7 milyar Kore wonu (165 milyon TL) nakit ödeme yapacağını da sözlerine ekledi. Bir şirket sözcüsü, bu yardımın kadın ve erkekler için geçerli olduğunu söyledi.

Independent Türkçe


Mavi yolculuğun vazgeçilmez rotası Muğla kıyıları misafirlerini bekliyor

Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA
Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA
TT

Mavi yolculuğun vazgeçilmez rotası Muğla kıyıları misafirlerini bekliyor

Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA
Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA

Bodrum, Fethiye, Marmaris ve Datça gibi turizm merkezleriyle mavi yolculuğun vazgeçilmez rotası konumunda bulunan Muğla'nın bu sezon da çok sayıda deniz tutkununu misafir etmesi bekliyor.

Mavi ile yeşilin kucaklaştığı el değmemiş koylarıyla ünlü Muğla kıyılarında mavi yolculuk yapak isteyen turistler, günübirlik turların yanı sıra kiraladıkları ticari yatlarla tatillerini geçirebiliyor.

Tüm Yat İşletmecileri, Yatırımcıları, Broker ve Acenteleri Derneği Başkan Yardımcısı Selhan Cengiz, AA muhabirine, Türk ticari yatçılığının dünyanın en büyük filolarından olduğunu söyledi.

Teknelerin tüm mürettebatıyla sezon için çalıştığını anlatan Cengiz, "Teknelerimizin bir kısmı denize indi, bazıları da inmek üzere. Dünyada bizden fazla ticari yat filosu olan ülke yok. Türkiye'de ise mavi yolculuğun başkenti Muğla. Bodrum'dan Datça'ya... Marmaris'ten sonra Selimiye, Bozburun geliyor. Buradan sonra dünyanın en güzel beldelerinden olan Göcek koyları. Göcek'ten sonra Fethiye Körfezi ve Antalya'da Kaş, Kalkan, Kekova bizim mavi yolculuğumuzun güzergahı." dedi.

Türkiye kıyılarının mavi yolculuk anlamında çok zengin olduğunu vurgulayan Cengiz, tura çıkan kişinin bir haftada rotanın hepsini görmesinin mümkün olmadığını kaydetti.

Mavi yolculuğa çok değer verdiklerini, 30 yıldır sektörün içinde yer aldıklarını anlatan Cengiz, "Koylarımız içinde Göcek çok ayrı bir yere sahip. Göcek koyları dünyanın en seçkin deniz seyri yapılacak noktası. Kapalı, korunaklı, özellikle yeni başlayanlar, sakin deniz arayanlar için dünyada Göcek koylarından iyi bir yer yok. Mavi yolculukta rakiplerimiz Yunanistan ve Hırvatistan. İki ülkeye de üstünlük sağladığımız nokta misafirperverliğimiz ve Türk mutfağımız." diye konuştu.

Mavi yolculuğu dünyaya tanıtan ülkenin Türkiye olduğunu ifade eden Cengiz, şunları söyledi:

"Mavi yolculuk bize özgün bir ürün. 'Yatçılık zengin işi' derler ama bizim geliştirdiğimiz mavi yolculukla kısıtlı bütçesi olan insanların guletlerimizle yatçılığın tadına varmalarını sağladık. Bu gerçek anlamda tüm dünyaya tanıttığımız bir ürün oldu. Bu ürünü Yunanistan ve Hırvatistan da bizden kopyalayarak kendileri pazarlıyorlar. Biz de bunu geliştirerek ve filomuzu büyüterek ilerliyoruz."

Cengiz, mavi yolculuk yapan 15 ile 55 metre arasında değişen 2 binin üzerinde ticari yatın bulunduğunu sözlerine ekledi.


Dünya'daki yaşamın kökeni volkanik olabilir mi?

Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)
Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)
TT

Dünya'daki yaşamın kökeni volkanik olabilir mi?

Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)
Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)

Birleşik Krallık'taki Cambridge Üniversitesi'nden bilim insanları, Dünya'daki yaşamın yapıtaşlarının volkanik kökenli olduğunu ortaya koydu.

Bilim insanları, yeryüzünün oluşumundaki ilk jeolojik zaman olarak kabul edilen Hadeen'de neredeyse Ay büyüklüğünde bir cismin Dünya'ya çarptığını düşünüyor.

Hakemli dergi Life'ta 11 Nisan'da yayımlanan çalışmada, bu çarpışma sonucunda gökcisminin, Dünya'ya büyük miktarda demir ve diğer metallerden bıraktığı belirtildi.

Araştırmaya göre çarpışmanın etkisiyle grafitle dolu yerkabuğundan magma yükseldi. Bu nitril ve izonitrillerin ortaya çıkmasını sağladı. 

Yaşamın temel yapıtaşları arasında yer alan bu organik bileşiklerin, yaklaşık 4,3 milyar yıl önce grafit ve lav arasındaki etkileşimden meydana geldiği belirtildi. Söz konusu organik bileşiklerin, ortaya çıkan ilk mikroorganizmaları yaratmış olabileceği ifade edildi. 

Araştırmacılar, nitril ve izonitrillerin nükleotit, amino asit ve lipit gibi canlılarda bulunan temel organik bileşiklerin öncülleri olduğunu düşünüyor.

Cambridge Üniversitesi'nden Oliver Shorttle, bulgularla ilgili şunları söyledi: 

Ay büyüklüğünde bir cisim, Dünya'nın erken dönemlerine gezegenimize çarpmış ve büyük miktarda demir ve diğer metalleri bırakmış olabilir. Demir suyla tepkimeye girdiğinde, yoğunlaşıp yerkabuğuna karışacak bir sis oluşur. Isıtıldığındaysa geriye yararlı nitrojen içeren bileşikler kalır.

Bunun sadece çok yüksek sıcaklıklarda gerçekleşebileceğine dikkat çeken Shorttle, bu süreçte sıcaklığın en az 1700 Santigrat dereceye çıkmış olabileceğine dikkat çekti.

Britanyalı bilim insanlarının araştırması, karbon, oksijen, hidrojen, nitrojen, fosfor ve sülfür gibi yaşamın kanıtlanmış diğer yapıtaşlarını yanlışlamıyor.
 

Independent Türkçe, Nature World News, Study Finds


Eddie Vedder, Pearl Jam'in yeni şarkısında hangi siyasetçiden etkilendiğini açıkladı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Eddie Vedder, Pearl Jam'in yeni şarkısında hangi siyasetçiden etkilendiğini açıkladı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Eddie Vedder, Pearl Jam'in yeni şarkısı Wreckage'ın (Enkaz) eski ABD Başkanı Donald Trump'tan esinlendiğini açıkladı.

Wreckage, Seattle kökenli grubun 19 Nisan Cuma günü piyasaya çıkan 12. albümü Dark Matter'da yer alıyor.

59 yaşındaki şarkıcı ve söz yazarı Vedder, The Times'a verdiği röportajda şarkının birlik çağrısını temsil ettiğini söyledi.

Vedder, "Amerika Birleşik Devletleri'nde hâlâ seçimi kaybetmediğini söyleyen bir adam var ve bazıları bu mesajı sanki doğruymuş gibi yansıtıyor ve güçlendiriyor" dedi.

Trump çaresiz durumda. Hapise girmemek ve iflastan kaçınmak için kazanmaya bu kadar muhtaç bir aday olduğunu hiç sanmıyorum. Her şey tehlikede ve o dışarıda mağduru oynuyor (en azından bunu bana yapıyorlar, çünkü yapmasalardı size yaparlardı) ama siz iş kayıtlarında tahrifat yapmadınız. Bodrumunuzda gizli bilgileri tutmuyorsunuz. Yani şarkı diyor ki bir kişi yüzünden birbirimizden uzaklaşmayalım, özellikle de hiçbir değerli amacı olmayan bir kişi yüzünden.

Trump'ın zamanının geçip geçmediği sorulduğunda Vedder şöyle dedi:

Sabırsızlanıyorum. Düşünceli kişilerin çoğu şu anda bu konuda biraz TSSB yaşıyor, belki de haklısınız.

Eski Başkan Trump halihazırda 34 kez iş kayıtlarında tahrifat yapmakla suçlandığı bir sus payı davasında yargılanıyor.

Sanık hafta sonunun büyük bir kısmını Truth Social'da davayla ilgili şikayette bulunarak ve başkanlık dokunulmazlığı iddiaları hakkında öfkeyle paylaşım yaparak geçirdi. Perşembe günü Yüksek Mahkeme bu argümanları dinleyecek. 

Aynı zamanda Federal Seçim Komisyonu'nun açıkladığı rakamlar, Trump yanlısı önemli bir bağış toplama grubu Save America PAC'den (Amerika'yı Kurtarın Siyasi Eylem Komitesi) gelen paranın 4'te üçünün yasal ücretlere harcandığını ortaya koydu.

Eski Başkan'ı saran sayısız yasal sorun arasında Trump'ın sivil dolandırıcılık davası kararını temyize götürmek için 175 milyon dolarlık kefaletle ilgili anlaşmaya varıldı ve gizli belgeler davasında tanık ifadelerinin kamuya açık hale gelmesi bekleniyor.

The Independent'tan Louis Chilton, Pearl Jam'in Dark Matter albümü için yazdığı 4 yıldızlı eleştiride şöyle demişti:

Rick Rubin'in Malibu'daki Shangri-La Stüdyoları'nda kaydedilen Dark Matter, muazzam derecede iyi yapılmış bir albüm; gerektiğinde keskin ve net, şarkılar izin verdiğindeyse daha serbest. Albümün endişeli ama katmanlı üçüncü şarkısı 'Wreckage', uyumlu melodileriyle Americana esintili bir yöne kayıyor ve hafifçe bulanıklaşıyor. Grammy ödüllü müzik yapımcısı Andrew Watt'ın (Justin Bieber, Miley Cyrus ve The Rolling Stones gibi sanatçılarla birlikte çalışmış) bu parçadaki işbirliği de takdire şayan.

Independent Türkçe


Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı

Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı
TT

Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı

Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı

Anne Hathaway, yakında vizyona girecek yeni filmi Sen İhtimali (The Idea of You) öncesinde V Magazine'e röportaj verdi.

Günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kalmış

41 yaşındaki oyuncu yeni röportajda, "kimya testleri"nin 2000'li yıllardan bu yana uzun bir yol kat ettiğini söyledi. 

Oscar ödüllü aktris herhangi bir yapımın adını vermese de bir zamanlar film ekibinin kendisine mükemmel rol arkadaşını bulabilmesi için günde 10 erkeği öpmesi gerektiğini anlattı.

"İğrenç" kimya testlerinden bahseden Hathaway, "2000'lerde, ve bu benim de başıma geldi, bir oyuncudan kimyasını test etmek için diğer aktörlerle öpüşmesini istemek normal kabul ediliyordu ki bu aslında bunu yapmanın en kötü yoluydu" diyerek ekledi:

Bana 'Bugün 10 kişi gelecek ve sen de kadrodasın. Hepsiyle öpüşmek için heyecanlı değil misin?' dediler. Ve 'Bende bir sorun mu var' diye düşündüm çünkü heyecanlı değildim. Kulağa iğrenç geldiğini düşündüm.

Hathaway, "çok genç" olmasına rağmen "zor biri" diye etiketlenerek bir anda her şeyi kaybedebileceğini sezdiğini söyledi.

"Heyecanlıymışım gibi davrandım"

Ünlü oyuncu, "Bu iş beni heyecanlandırmış gibi davrandım ve devam ettim" diye ekledi.

Bunun bir güç gösterisi olmadığını söyleyen aktris şöyle dedi:

Kimse beni kötülemeye ya da incitmeye çalışmıyordu. Sadece çok farklı bir zamandı ve artık doğrusunu biliyoruz.

Hathaway'in yeni filmi Sen İhtimali, Amazon Prime'da 2 Mayıs'ta gösterime girecek. Romantik filmde Hathaway, kendini beklenmedik bir aşk hikayesinin başrolünde bulan bir kadını canlandırıyor.

Yeni filmine övgü dolu yorumlar

Robinne Lee'nin 2017 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan filmde Hathaway'in canlandırdığı Solène, yeni boşandığı eski eşinin tatil planlarını iptal etmesinin ardından 16 yaşındaki kızını Coachella'ya götürüyor. 

Festivalde, gezegendeki en ateşli erkek grubu August Moon'un solisti Hayes Campbell'la tanışıyor ve beklenmedik bir aşk yaşamaya başlıyor.

İkili alışılmışın dışındaki aşklarını yaşarken, Solène de kariyerini ve kızını idare etmeyi öğrenmek zorunda kalıyor.

Prömiyerini 16 Mart'ta South by Southwest festivalinde yapan film, eleştirmenlerden övgü dolu yorumlar alıyor.

Independent Türkçe, Page Six, Variety, V Magazine