Salih Müslim Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki ‘zoraki evliliğin’ kaçınılmaz akıbeti ‘boşanma’

PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)
PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)
TT

Salih Müslim Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki ‘zoraki evliliğin’ kaçınılmaz akıbeti ‘boşanma’

PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)
PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)

Suriye’deki Kürt partilerinden Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin eş başkanı Salih Müslim, partisinin PKK ile ‘organik veya örgütsel olarak’ ilişkisi olmadığını ancak ‘ortak bir felsefenin’ onları birleştirdiğini söyledi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Müslim, Suriye rejimi ile Türkiye arasında yaşanan görüşmeleri ‘zoraki evlilik’ olarak nitelendirerek, tarafların bunun uzun sürmeyeceğini ve kaçınılmaz akıbetinin ‘boşanma’ olduğunu bildiklerini öne sürdü.
2003 yılında kurulan PYD, Suriye savaşının başlamasıyla birlikte Arap, Hristiyan ve Kürt partilerle ülkenin kuzeydoğusunda Kürt nüfusun çoğunluğu oluşturduğu üç bölgede ‘özerk yönetimler’ kurmasıyla ortaya çıktı.
2014’te Ayn el-Arab (Kobani) savaşından sonra PYD’ye bağlı Halk Savunma Birlikleri (YPG), DEAŞ’a karşı ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyonun desteğini aldı. 2017 yılında Suriye alanının üçte biri olduğu tahmin edilen dört bölgede kontrolü sağladı
Ancak Türkiye, YPG’ye karşı (Fırat Kalkanı 2016), (Zeytin Dalı 2018) ve (Barış Pınarı 2019) olmak üzere üç askeri operasyon gerçekleştirdi ve birkaç büyük şehri aldı.
Salih Müslim, PYD ile PKK arasındaki ilişkiler, Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme, Suriye muhalefeti ve Kürt Ulusal Konseyi’ne yönelik tutumları ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi temsilcileri ve Devlet Başkanı Beşşar Esed hükümetindeki yetkililer arasında gerçekleşen görüşmeler hakkında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

-PYD ve PKK arasındaki ilişki nedir?
Bu soru, Türkiye’nin uyguladığı çok sayıda propaganda ve Kürt sorununa çözüm istemeyen çevreler nedeniyle bir klasik haline geldi. Partimizin (PYD) PKK’ya bağlı olduğunu söyleyerek terörle suçluyorlar. Biz PKK’nın terör örgütü olmadığına, Türkiye’nin talep ve baskılarına dayanarak terör listesine alındığına inanıyoruz. PYD’yi PKK ile ilişkilendirmeye gelince, amaçları onunla savaşmaya hazırlık olarak terör örgütü olarak göstermektir.

-2012-2015 yılları arasında Türkiye’ye birçok kez seyahat ettiniz. O ziyaretlerde neler yaşandı?
Evet, Türkiye’yi birkaç kez ziyaret ettim. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey yetkililerle görüştüm. Toplantılar, aramızda ilişkiler kurmaya yönelik girişimlerdi. 2012 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de Türkiye’nin Şam Büyükelçisi ile ilk görüşmeme başladım. Temasların gelişmesi için Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak davet edildim. Görüşmelerimiz, başta PYD ve onun askeri güçleri olan YPG’nin önce Kürt Ulusal Konsey saflarına, daha sonra da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na (SMDK) katılmasına odaklandı. SMDK’daki yetkililerle görüştüm ve onlardan doğrudan siyasi programlarına Kürt sorununun adil, Suriye’nin toprak ve halk birliği çerçevesinde çözülmesini yazmalarını istedim. Ama Kürt meselesinin varlığından bahsetmeyi bile reddettiler ve bence bu ret kararı Türkiye’nin baskısıyla oldu.

-Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki normalleşme yolunun başladığını düşünüyor musunuz?
Suriye rejimi ile Türkiye arasında yaşanan görüşmeleri zorla evliliğe benzetiyorum. Bu evliliği tamamlamak isteyen taraflar ister Rusya ister İran olsun, bunun sürmeyeceğini ve kaçınılmaz akıbetinin boşanma olduğunu biliyorlar. Tabi bu yakınlaşma siyasi bir çözüme ulaşırsa ve bu savaşa son verirse memnuniyetle karşılanır. Ancak Suriye ile Türkiye arasındaki büyük çelişkiler ve farklılıklar nedeniyle bu normalleşmenin 2011 öncesi gibi gelişeceğini ve dostane ilişkiler şeklini alacağını düşünmüyorum.

-Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi temsilcileri, Şam’da rejimin yetkilileriyle doğrudan görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerin sonuncusu ne zaman gerçekleşti ve neler ele alındı?
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile düzenli güçler arasında Rus güçlerinin himayesinde yapılan doğrudan askeri ve güvenlik görüşmeleri dışında, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yaklaşık iki yıldır rejim yetkilileriyle herhangi bir görüşme yapmıyor. Evet, bu konuda Rus girişimleri oldu ama rejim, ortak komiteler kurmayı ve bu tartışmaları geliştirmeyi reddetti. Mahalli İdareler Kanunu’nun (107) geliştirilmesi ile ilgili önerilenler sadece medyada yer aldı ve rejimle doğrudan görüşmelerimizde bu konuları tartışmadık. Rejimle olan farklılıklarımız hizmet veya hukuki olmaktan çok siyasi, mahalli idare hukuku ve idari mevzuattır. Bu bir anayasa maddesi değildir ve görevleri hizmet boyutuyla sınırlıdır, ancak rejim kanunun ruhunu uygulamayı reddediyor. Merkez tarafından verilen siyasi karar alma süreçlerine yurttaş katılımı ilkesi sağlanmadığı takdirde Suriye halkı hiçbir çözümden memnun olmayacaktır. Siyasi katılımın olmaması Suriye krizinin alevlenmesine neden oldu.

-ABD ordusu ve Rus kuvvetlerinin konuşlandığı bölgeleri yönetiyorsunuz ve bunlar iki rakip güç. Bu nasıl oluyor?
Biz kimseyi ne ABD’lileri ne de Rusları davet etmedik. 2014’te Ayn el-Arap (Kobani) savaşında DEAŞ ile savaşmak için Suriye ve Irak’ta Uluslararası Koalisyon kuruldu. Şehri savunan YPG için bize iş birliği ve destek teklif ettiler. Uluslararası Koalisyon ayrıca diğer Suriyeli ortakları da istedi, kamplar kurdu ve muhalif grupları eğitti. Silahlanıp Suriye’ye girdikten sonra bu unsurlar ya bugün Heyetu Tahrir’uş Şam olarak bilinen Nusra Cephesi’ne ya da terör örgütü DEAŞ’a katıldı. Yani biz şehrimizi ve topraklarımızı savunurken gerçek bir ortak bulamadılar, bize DEAŞ ile mücadelede iş birliği ve ortaklık teklif ettiler. Burada Uluslararası Koalisyon güçlerinin varlığının istikrarı destekleme operasyonlarına yardımcı olduğunu ve gelecekte siyasi çözümlerin desteklenmesinde büyük rol oynayacağını belirtmek isterim. Rus kuvvetleri ise 2015’ten beri Suriye hükümetinin resmi daveti üzerine oradalar. Suriye’nin kuzeydoğusundaki varlığı ise, Türk operasyonları ve Kürt bölgelerimizin işgalinden sonra geldi.

-Neden muhalefet çerçevesinin dışındasınız?
PYD partisinin ilkeleri ve amaçları değişmedi. Muhalefette ortak arıyorduk ve devrimin başlamasıyla iki seçeneğimiz vardı. Bunlardan ilki Şam Deklarasyonu’ydu. 2005 yılında kurulan ve Müslüman Kardeşler tarafından desteklenen bu deklarasyondan haberdardık. O zaman biz de bu muhalefet çerçevesine katılmaya ve onun bir parçası olmaya çalıştık. Ancak deklarasyona hâkim olan ve Türkiye’de bulunan bir grubun kabul etmemesi nedeniyle bizi reddettiler. İkinci seçeneğe gelince, o da Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi’ydi. Partimiz onun kurucularından biriydi, rejime karşı barışçıl protestoların başlamasından sonra devrimin siyasi liderlere ihtiyacı vardı. Komiteyi kuran partiler muhalefet çevreleri tarafından biliniyordu. Pozisyonları iktidar rejimine karşıydı. Onlarla ittifak yaptık ve 2011 sonlarında komiteyi kurduk.

-Ancak komitede uzun kalmadınız. Neden çekildiniz?
Koordinasyon Kurulu başkan yardımcısıydım ve 2014 yılına kadar kaldık. Daha açık söylemek gerekirse, bu çerçevede varlığımız dikkate alındığında, muhalefetin Arap şovenist zihniyetinden kurtulamadığı ve komitenin PYD’yi ayrılıkçı olarak gördüğü söylenebilir. Dr. Abdulaziz el-Hayr ve Raca Nasır gibi komite liderlerinin tutuklanması ve Türkiye’de resmi bir ofis açılmasının ardından komitenin bazı liderleri Türk eksenine kaydı ve kendimizi yabancılaşmış hissettik. Bardağı taşıran damla ise komite liderlerinin, Özerk Yönetim temsilcilerinin 2015 sonundaki Riyad Konferansı’na katılmamasını şart koşan bazı ülkelere boyun eğmesi oldu. Komite heyetinde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni temsil edecek 3 isim belirledik ve kendilerine isim listesinde herhangi bir değişikliği kabul etmeyeceğimizi, bunun aramızdaki ortaklığı ve ittifakı yok edeceğini söyledik. Konferans yapıldı ve aday gösterdiğimiz isimlerin davetleri iptal edildi, biz de çekilme kararı aldık.

-SMDK ile yaptığınız görüşmelere dönersek, ona katılma konusunu tartışmadınız mı?
SMDK ile doğrudan diyaloğa girmedik, ancak liderlerinin çoğuyla birçok kez görüştük. Koalisyona katılmamız da dahil olmak üzere birçok konuyu görüştük. Ancak tüm bu görüşmeler gizli yapıldı. Koalisyon saflarına katılma isteğimizi dile getirdik ama onlar Türkiye’nin reddedeceği bahanesiyle bunu kabul etmediler.

-PYD, Kürt Ulusal Konseyi ile görüşmelere başladı. Ancak, ABD’nin çabalarına rağmen kısa sürede bocaladı. Neden?
Soruyu şöyle düzelteyim: Kürt Ulusal Konseyi ile doğrudan diyaloga giren sadece PYD değildir. Biz Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ittifakının bir parçasıyız ve 2003 yılında partimizin kuruluşundan bu yana Kürt sınıfının birliği için çalıştık, birlikte hareket ettik. 2011 baharında Suriye devriminin başlamasıyla birlikte, o zamanlar 11 Kürt partisini içeren bir ittifakın Nisan 2011’de ilan edilmesiyle sonuçlanan Kürt Evi’ni düzenlemek için çaba sarf ettik. Suriye krizine ve Kürt meselesine siyasi çözüme yönelik ortak bir bildiri ve Kürt vizyonuna imza attık. Ancak Kürt Ulusal Konseyi’nin amacı bir Kürt anlaşması yapmak değildi. Bunun nedeni, bugüne kadar Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kontrolündeki alanlar için İç Güvenlik Güçleri’nin (Asayiş) korumasını tanımamalarıdır. Ayrıca Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kurumlarını, yasalarını ve idari yapılarını da tanımıyorlar. Konsey ofisleri, Devrimci Gençlik Hareketi tarafından bazı saldırılara maruz kalınca kendilerine “Karargahınızı korumak için İç Güvenlik Güçleri’ne gidin’ dedik. Bize onları tanımadıklarını söylediler. Konsey, Türkiye’nin bağrında olduğu için Kürt partileri arasındaki diyalogların engellenmesine katlanıyor.

-Suriye Kürtleri bugün ne durumda?
Kurumlarımızı ve askeri yeteneklerimizi güçlendirmek ve desteklemek için çalışıyoruz. Kaderimiz burada yaşayan bileşenlere bağlı ve projemiz bölge halkları arasındaki uçurumları kapatmak ve ayrımcılığı önlemeye yönelik. Biz saflarımızı birleştirmeye çalışırken her kim bize saldırırsa kendimizi savunacağımızı göreceksiniz. Bu meşru bir haktır. Özerk Yönetim projesinin Suriye’nin geri kalanında uygulamaya uygun olduğunu düşünüyoruz. Suveyda halkı sivil bir öz yönetim talep ediyor. Dera halkı ise en uygun çözümün ademi merkeziyetçi bir yönetim olmasını talep etti. Bunu Suriye çevresindeki insanlardan ve iç valiliklerden duyduk. Bu proje, Suriye toprağı ve halkının birliği çerçevesinde geliyor.



İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı sektördeki faaliyetlerini sonlandırdığını duyurdu

Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)
Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)
TT

İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı sektördeki faaliyetlerini sonlandırdığını duyurdu

Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)
Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)

ABD ve İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’ndeki yardım dağıtım operasyonlarını sonlandırdığını duyurdu.

Kuruluş, altı hafta önce Washington’un arabuluculuğunda yürürlüğe giren ateşkesin ardından dağıtım merkezlerini kapatmıştı. Vakıf, yayımladığı son açıklamada görevini “kalıcı olarak” durdurduğunu ve misyonunu tamamladığını belirtti.

Vakıf Direktörü John Acrey, yaptığı yazılı açıklamada, “Gazze halkına yardımların ulaştırılmasında daha iyi bir yöntem olduğunu kanıtlama görevimizi başarıyla yerine getirdik” dedi.

Kısa süre faaliyet gösteren vakfın operasyonları büyük ölçüde gizlilik içinde yürütülmüştü. ABD ve İsrail destekli alternatif bir yapı olarak BM’ye bağlı UNRWA’nın yerine kurulmuş, ancak finansman kaynakları ya da yardım noktalarını yöneten silahlı yüklenicilerin kimlikleri kamuoyuyla hiç paylaşılmamıştı. Vakıf, amacının yardımların Hamas’a aktarılmasını engellemek olduğunu savunuyordu.

Ancak Filistinliler, yardım çalışanları ve sağlık yetkilileri, bu sistemin yardım almak isteyen sivilleri, İsrail askerlerinin bulunduğu kontrol noktalarından geçmek zorunda bırakarak hayatlarını riske attığını belirtiyordu.

Kurumun görevlerini, Gazze’deki ateşkesi denetlemekle sorumlu İsrail’deki ABD merkezli Sivil-Askerî Koordinasyon Merkezine devredeceğini açıklayan Acrey, “Vakıf haftalardır Koordinasyon Merkezi ve uluslararası kuruluşlarla bir sonraki adımlar konusunda temas hâlinde. Açıkça görülüyor ki bizim uyguladığımız modeli benimseyip genişletecekler” dedi.

Gazze İnsani Yardım Vakfı Mayıs ayı sonunda, İsrail’in üç ay boyunca gıda girişini durdurmasının ardından Gazze’de kıtlık eşiğine gelinmesi üzerine faaliyete başlamıştı. İsrail, BM’nin gıda dağıtım sisteminin yerine geçmesi hedeflenen bu özel kuruluşu, Hamas’ın büyük miktarda yardıma el koyduğu iddiasıyla savunmuştu; ancak BM bu iddiaları reddetmişti.

BM, söz konusu vakfın kurulmasına karşı çıkarak sistemin İsrail’e gıda dağıtımı üzerinde tam kontrol sağlayabileceğini ve Filistinlilerin yerinden edilmesine yol açabileceğini belirtmişti. Savaş süresince BM ve insani yardım kuruluşları, yüzlerce merkez üzerinden Gazze’ye gıda, ilaç, yakıt ve diğer ihtiyaçların ulaştırılmasına öncülük etmişti.

Vakıf, açıklamasında Gazze’de 3 milyonun üzerinde gıda paketi dağıttığını, bunun 187 milyon öğüne denk geldiğini duyurdu.


Hamas, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının devam etmesi üzerine ‘etnik temizlik’ uygulamasını kınadı

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Hamas, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının devam etmesi üzerine ‘etnik temizlik’ uygulamasını kınadı

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)

Hamas Sözcüsü bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'nin doğu bölgelerinde ve orta kesiminde ‘etnik temizlik’ yaptığını söyledi.

Sözcü Hazım Kasım, “İşgal güçleri, sarı hattın dışındaki sivilleri hedef alıyor. Bu sabahtan itibaren dört vatandaş öldürüldü, yıkım operasyonları yoğunlaştı ve doğu bölgelerinden vatandaşlar yerlerinden edildi” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre, bu sabah İsrail'in Gazze ve Han Yunus şehirlerini hedef alan bombardımanında dört Filistinli hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı.

dcgtrhy
Gazze şehrinde İsrail ateşiyle öldürülen Filistinli genç Ahmed el-Hevari'nin cenazesine katılan Filistinliler (Reuters)

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Bu sabah üç kişinin cenazesi hastanelere getirildi; ikisi Han Yunus’un doğusundaki Beni Suheyle kasabasında İsrail’e ait bir insansız hava aracı (İHA) tarafından, bir diğeri ise Gazze kentinin doğusundaki et-Tuffah mahallesinde İsrail tankının açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti” dedi.

Han Yunus’taki Nasır Hastanesi, iki ölü ve biri ağır olmak üzere üç yaralıyı kabul ettiğini duyurdu. Gazze kentindeki Şifa Hastanesi’nin Müdürü Dr. Muhammed Ebu Selmiye de et-Tuffah mahallesinde sivillere yönelik tank ateşi nedeniyle bir ölü ve çok sayıda yaralının hastaneye ulaştığını doğruladı.

Gazze'deki bir güvenlik kaynağı AFP'ye, ‘işgal uçaklarının bu sabah Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus ve Refah'ın güneydoğusundaki bölgelere birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ söyledi. Kaynak, İsrail ordusunun ‘ez-Zeytun, Şucaiyye ve et-Tuffah (Gazze şehrinin doğusu) mahallelerinde ve Han Yunus ile Refah'ta savaş sırasında hasar gören onlarca binayı ve evi yıkmaya devam ettiğini’ belirtti.

İsrail güçleri, Refah şehrinin büyük bir kısmını ve Han Yunus'un doğu bölgelerini kontrol altında tutuyor. İsrail, 7 Ekim 2023'teki saldırının ardından Gazze Şeridi'ne savaş açtı. O günden bu yana, Birleşmiş Milletler'in (BM) güvenilir bulduğu Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşında en az 69 bin 756 kişi hayatını kaybetti.


Mısır Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşamasında oy verme işlemi başladı

Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)
Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)
TT

Mısır Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşamasında oy verme işlemi başladı

Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)
Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)

Mısırlılar bugün, 2025 Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşamasında oy kullanmaya başladı.

İki gün sürecek seçimler, 73 seçim bölgesi ve 5 bin 287 alt komiteden oluşan 13 vilayette gerçekleştiriliyor. Şarku’l Avsat’ın Kahire el-İhbariyye televizyonundan aktardığına göre, bu aşamada bin 316 aday bireysel sistem altında yarışıyor ve Kahire ile Kuzey, Orta ve Güney Delta ve Doğu Delta'nın iki seçim bölgesinde bir liste yer alıyor.

Mısır Ulusal Seçim Komisyonu, vatandaşlara seçimlere katılım çağrısında bulunarak, sürecin bütünlüğünü sağlama ve seçmenlerin iradesini tam şeffaflık içinde sandığa yansıtma konusundaki kararlılığını vurguladı.

Seçimlerin ikinci aşamasına dahil olan vilayetler, Ulusal Seçim Komisyonu’nun verilerine göre Kahire, Kalubiyye, Dakahliye, Garbiye, Menufiye, Kafr eş-Şeyh, Şarkiye, Dimyat, Port Said, İsmailiye, Süveyş, Güney Sina ve Kuzey Sina’dan oluşuyor.

gju
Parlamento seçimlerinin ilk turunda oy verme merkezlerinin önünde bekleyen Mısırlı kadınlar (Gençlik Partisi Koordinasyon Komitesi)

Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşaması, ilk turda 19 seçim bölgesindeki sonuçların ‘önemli ihlaller’ gerekçesiyle iptal edilmesinin ardından geliyor. Bu ihlaller arasında sandıkların önünde yapılan usulsüz propaganda ile adaylara oy sayım tutanaklarının nüshalarının verilmemesi gibi durumlar yer aldı. Gözlemciler bu adımı ‘emsalsiz’ olarak nitelendirdi.

Bu seçim bölgelerindeki sonuçların iptal edilmesi, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin ‘azami şeffaflık’ sağlanması için yaptığı doğrudan çağrının ardından gerçekleşti.