Salih Müslim Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki ‘zoraki evliliğin’ kaçınılmaz akıbeti ‘boşanma’

PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)
PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)
TT

Salih Müslim Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki ‘zoraki evliliğin’ kaçınılmaz akıbeti ‘boşanma’

PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)
PYD eş başkanı Salih Müslim (Reuters)

Suriye’deki Kürt partilerinden Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin eş başkanı Salih Müslim, partisinin PKK ile ‘organik veya örgütsel olarak’ ilişkisi olmadığını ancak ‘ortak bir felsefenin’ onları birleştirdiğini söyledi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Müslim, Suriye rejimi ile Türkiye arasında yaşanan görüşmeleri ‘zoraki evlilik’ olarak nitelendirerek, tarafların bunun uzun sürmeyeceğini ve kaçınılmaz akıbetinin ‘boşanma’ olduğunu bildiklerini öne sürdü.
2003 yılında kurulan PYD, Suriye savaşının başlamasıyla birlikte Arap, Hristiyan ve Kürt partilerle ülkenin kuzeydoğusunda Kürt nüfusun çoğunluğu oluşturduğu üç bölgede ‘özerk yönetimler’ kurmasıyla ortaya çıktı.
2014’te Ayn el-Arab (Kobani) savaşından sonra PYD’ye bağlı Halk Savunma Birlikleri (YPG), DEAŞ’a karşı ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyonun desteğini aldı. 2017 yılında Suriye alanının üçte biri olduğu tahmin edilen dört bölgede kontrolü sağladı
Ancak Türkiye, YPG’ye karşı (Fırat Kalkanı 2016), (Zeytin Dalı 2018) ve (Barış Pınarı 2019) olmak üzere üç askeri operasyon gerçekleştirdi ve birkaç büyük şehri aldı.
Salih Müslim, PYD ile PKK arasındaki ilişkiler, Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme, Suriye muhalefeti ve Kürt Ulusal Konseyi’ne yönelik tutumları ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi temsilcileri ve Devlet Başkanı Beşşar Esed hükümetindeki yetkililer arasında gerçekleşen görüşmeler hakkında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

-PYD ve PKK arasındaki ilişki nedir?
Bu soru, Türkiye’nin uyguladığı çok sayıda propaganda ve Kürt sorununa çözüm istemeyen çevreler nedeniyle bir klasik haline geldi. Partimizin (PYD) PKK’ya bağlı olduğunu söyleyerek terörle suçluyorlar. Biz PKK’nın terör örgütü olmadığına, Türkiye’nin talep ve baskılarına dayanarak terör listesine alındığına inanıyoruz. PYD’yi PKK ile ilişkilendirmeye gelince, amaçları onunla savaşmaya hazırlık olarak terör örgütü olarak göstermektir.

-2012-2015 yılları arasında Türkiye’ye birçok kez seyahat ettiniz. O ziyaretlerde neler yaşandı?
Evet, Türkiye’yi birkaç kez ziyaret ettim. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey yetkililerle görüştüm. Toplantılar, aramızda ilişkiler kurmaya yönelik girişimlerdi. 2012 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de Türkiye’nin Şam Büyükelçisi ile ilk görüşmeme başladım. Temasların gelişmesi için Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak davet edildim. Görüşmelerimiz, başta PYD ve onun askeri güçleri olan YPG’nin önce Kürt Ulusal Konsey saflarına, daha sonra da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na (SMDK) katılmasına odaklandı. SMDK’daki yetkililerle görüştüm ve onlardan doğrudan siyasi programlarına Kürt sorununun adil, Suriye’nin toprak ve halk birliği çerçevesinde çözülmesini yazmalarını istedim. Ama Kürt meselesinin varlığından bahsetmeyi bile reddettiler ve bence bu ret kararı Türkiye’nin baskısıyla oldu.

-Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki normalleşme yolunun başladığını düşünüyor musunuz?
Suriye rejimi ile Türkiye arasında yaşanan görüşmeleri zorla evliliğe benzetiyorum. Bu evliliği tamamlamak isteyen taraflar ister Rusya ister İran olsun, bunun sürmeyeceğini ve kaçınılmaz akıbetinin boşanma olduğunu biliyorlar. Tabi bu yakınlaşma siyasi bir çözüme ulaşırsa ve bu savaşa son verirse memnuniyetle karşılanır. Ancak Suriye ile Türkiye arasındaki büyük çelişkiler ve farklılıklar nedeniyle bu normalleşmenin 2011 öncesi gibi gelişeceğini ve dostane ilişkiler şeklini alacağını düşünmüyorum.

-Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi temsilcileri, Şam’da rejimin yetkilileriyle doğrudan görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerin sonuncusu ne zaman gerçekleşti ve neler ele alındı?
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile düzenli güçler arasında Rus güçlerinin himayesinde yapılan doğrudan askeri ve güvenlik görüşmeleri dışında, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yaklaşık iki yıldır rejim yetkilileriyle herhangi bir görüşme yapmıyor. Evet, bu konuda Rus girişimleri oldu ama rejim, ortak komiteler kurmayı ve bu tartışmaları geliştirmeyi reddetti. Mahalli İdareler Kanunu’nun (107) geliştirilmesi ile ilgili önerilenler sadece medyada yer aldı ve rejimle doğrudan görüşmelerimizde bu konuları tartışmadık. Rejimle olan farklılıklarımız hizmet veya hukuki olmaktan çok siyasi, mahalli idare hukuku ve idari mevzuattır. Bu bir anayasa maddesi değildir ve görevleri hizmet boyutuyla sınırlıdır, ancak rejim kanunun ruhunu uygulamayı reddediyor. Merkez tarafından verilen siyasi karar alma süreçlerine yurttaş katılımı ilkesi sağlanmadığı takdirde Suriye halkı hiçbir çözümden memnun olmayacaktır. Siyasi katılımın olmaması Suriye krizinin alevlenmesine neden oldu.

-ABD ordusu ve Rus kuvvetlerinin konuşlandığı bölgeleri yönetiyorsunuz ve bunlar iki rakip güç. Bu nasıl oluyor?
Biz kimseyi ne ABD’lileri ne de Rusları davet etmedik. 2014’te Ayn el-Arap (Kobani) savaşında DEAŞ ile savaşmak için Suriye ve Irak’ta Uluslararası Koalisyon kuruldu. Şehri savunan YPG için bize iş birliği ve destek teklif ettiler. Uluslararası Koalisyon ayrıca diğer Suriyeli ortakları da istedi, kamplar kurdu ve muhalif grupları eğitti. Silahlanıp Suriye’ye girdikten sonra bu unsurlar ya bugün Heyetu Tahrir’uş Şam olarak bilinen Nusra Cephesi’ne ya da terör örgütü DEAŞ’a katıldı. Yani biz şehrimizi ve topraklarımızı savunurken gerçek bir ortak bulamadılar, bize DEAŞ ile mücadelede iş birliği ve ortaklık teklif ettiler. Burada Uluslararası Koalisyon güçlerinin varlığının istikrarı destekleme operasyonlarına yardımcı olduğunu ve gelecekte siyasi çözümlerin desteklenmesinde büyük rol oynayacağını belirtmek isterim. Rus kuvvetleri ise 2015’ten beri Suriye hükümetinin resmi daveti üzerine oradalar. Suriye’nin kuzeydoğusundaki varlığı ise, Türk operasyonları ve Kürt bölgelerimizin işgalinden sonra geldi.

-Neden muhalefet çerçevesinin dışındasınız?
PYD partisinin ilkeleri ve amaçları değişmedi. Muhalefette ortak arıyorduk ve devrimin başlamasıyla iki seçeneğimiz vardı. Bunlardan ilki Şam Deklarasyonu’ydu. 2005 yılında kurulan ve Müslüman Kardeşler tarafından desteklenen bu deklarasyondan haberdardık. O zaman biz de bu muhalefet çerçevesine katılmaya ve onun bir parçası olmaya çalıştık. Ancak deklarasyona hâkim olan ve Türkiye’de bulunan bir grubun kabul etmemesi nedeniyle bizi reddettiler. İkinci seçeneğe gelince, o da Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi’ydi. Partimiz onun kurucularından biriydi, rejime karşı barışçıl protestoların başlamasından sonra devrimin siyasi liderlere ihtiyacı vardı. Komiteyi kuran partiler muhalefet çevreleri tarafından biliniyordu. Pozisyonları iktidar rejimine karşıydı. Onlarla ittifak yaptık ve 2011 sonlarında komiteyi kurduk.

-Ancak komitede uzun kalmadınız. Neden çekildiniz?
Koordinasyon Kurulu başkan yardımcısıydım ve 2014 yılına kadar kaldık. Daha açık söylemek gerekirse, bu çerçevede varlığımız dikkate alındığında, muhalefetin Arap şovenist zihniyetinden kurtulamadığı ve komitenin PYD’yi ayrılıkçı olarak gördüğü söylenebilir. Dr. Abdulaziz el-Hayr ve Raca Nasır gibi komite liderlerinin tutuklanması ve Türkiye’de resmi bir ofis açılmasının ardından komitenin bazı liderleri Türk eksenine kaydı ve kendimizi yabancılaşmış hissettik. Bardağı taşıran damla ise komite liderlerinin, Özerk Yönetim temsilcilerinin 2015 sonundaki Riyad Konferansı’na katılmamasını şart koşan bazı ülkelere boyun eğmesi oldu. Komite heyetinde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni temsil edecek 3 isim belirledik ve kendilerine isim listesinde herhangi bir değişikliği kabul etmeyeceğimizi, bunun aramızdaki ortaklığı ve ittifakı yok edeceğini söyledik. Konferans yapıldı ve aday gösterdiğimiz isimlerin davetleri iptal edildi, biz de çekilme kararı aldık.

-SMDK ile yaptığınız görüşmelere dönersek, ona katılma konusunu tartışmadınız mı?
SMDK ile doğrudan diyaloğa girmedik, ancak liderlerinin çoğuyla birçok kez görüştük. Koalisyona katılmamız da dahil olmak üzere birçok konuyu görüştük. Ancak tüm bu görüşmeler gizli yapıldı. Koalisyon saflarına katılma isteğimizi dile getirdik ama onlar Türkiye’nin reddedeceği bahanesiyle bunu kabul etmediler.

-PYD, Kürt Ulusal Konseyi ile görüşmelere başladı. Ancak, ABD’nin çabalarına rağmen kısa sürede bocaladı. Neden?
Soruyu şöyle düzelteyim: Kürt Ulusal Konseyi ile doğrudan diyaloga giren sadece PYD değildir. Biz Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ittifakının bir parçasıyız ve 2003 yılında partimizin kuruluşundan bu yana Kürt sınıfının birliği için çalıştık, birlikte hareket ettik. 2011 baharında Suriye devriminin başlamasıyla birlikte, o zamanlar 11 Kürt partisini içeren bir ittifakın Nisan 2011’de ilan edilmesiyle sonuçlanan Kürt Evi’ni düzenlemek için çaba sarf ettik. Suriye krizine ve Kürt meselesine siyasi çözüme yönelik ortak bir bildiri ve Kürt vizyonuna imza attık. Ancak Kürt Ulusal Konseyi’nin amacı bir Kürt anlaşması yapmak değildi. Bunun nedeni, bugüne kadar Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kontrolündeki alanlar için İç Güvenlik Güçleri’nin (Asayiş) korumasını tanımamalarıdır. Ayrıca Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kurumlarını, yasalarını ve idari yapılarını da tanımıyorlar. Konsey ofisleri, Devrimci Gençlik Hareketi tarafından bazı saldırılara maruz kalınca kendilerine “Karargahınızı korumak için İç Güvenlik Güçleri’ne gidin’ dedik. Bize onları tanımadıklarını söylediler. Konsey, Türkiye’nin bağrında olduğu için Kürt partileri arasındaki diyalogların engellenmesine katlanıyor.

-Suriye Kürtleri bugün ne durumda?
Kurumlarımızı ve askeri yeteneklerimizi güçlendirmek ve desteklemek için çalışıyoruz. Kaderimiz burada yaşayan bileşenlere bağlı ve projemiz bölge halkları arasındaki uçurumları kapatmak ve ayrımcılığı önlemeye yönelik. Biz saflarımızı birleştirmeye çalışırken her kim bize saldırırsa kendimizi savunacağımızı göreceksiniz. Bu meşru bir haktır. Özerk Yönetim projesinin Suriye’nin geri kalanında uygulamaya uygun olduğunu düşünüyoruz. Suveyda halkı sivil bir öz yönetim talep ediyor. Dera halkı ise en uygun çözümün ademi merkeziyetçi bir yönetim olmasını talep etti. Bunu Suriye çevresindeki insanlardan ve iç valiliklerden duyduk. Bu proje, Suriye toprağı ve halkının birliği çerçevesinde geliyor.



Netanyahu: Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı kapalı kalmaya devam edecek

 Gazze Şeridi'ne geçmek için Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında bekleyen insani yardım malzemesi yüklü tırlar (AFP)
Gazze Şeridi'ne geçmek için Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında bekleyen insani yardım malzemesi yüklü tırlar (AFP)
TT

Netanyahu: Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı kapalı kalmaya devam edecek

 Gazze Şeridi'ne geçmek için Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında bekleyen insani yardım malzemesi yüklü tırlar (AFP)
Gazze Şeridi'ne geçmek için Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında bekleyen insani yardım malzemesi yüklü tırlar (AFP)

İsrail dün, Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın, (İsrail ile Hamas arasındaki savaşı sona erdiren ateşkes anlaşmasının şartlarına uygun olarak) Hamas'ın Gazze Şeridi'nde bulunan tüm ölü rehinelerin cesetlerini teslim etmesinden sonra yeniden açılacağını duyurdu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi dün Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın kapalı kalacağını açıkladı.

Netanyahu'nun ofisi tarafından yapılan açıklamada, Refah Sınır Kapısı’nın açılmasının Hamas'ın rehinelerin cesetlerini iade etmesi ve üzerinde anlaşmaya varılan çerçeveyi uygulamasına bağlı olarak değerlendirileceği belirtildi.

Açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bir sonraki duyuruya kadar Refah Sınır Kapısı’nın açılmaması talimatını verdiği doğrulandı.

Dün erken saatlerde, Kahire'deki Filistin Büyükelçiliği, Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın pazartesi gününden itibaren yeniden açılacağını duyurdu.

Büyükelçilik yaptığı açıklamada, bu adımın ‘Mısır’da ikamet eden ve Gazze Şeridi'ne dönmek isteyen Filistinli vatandaşların seyahat etmelerini sağlamak’ amacıyla atıldığını belirtti.

Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki Refah Sınır Kapısı, İsrail güçlerinin Gazze'nin güneyinde askeri operasyonlar başlatması ve geçişin Filistin tarafını kontrol altına almasının ardından Mayıs 2024'ten bu yana neredeyse tamamen kapalı.

Gazze Şeridi'ni ziyaret eden Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, iki yıldır süren savaşın yıkıma uğrattığı Filistin topraklarına acil yardım ulaştırmanın ve temel hizmetleri sağlamanın ‘önemli bir görev’ olduğunu vurguladı.

İsrail makamları, Gazze Şeridi'nde tutulan ve cuma günü teslim edilen bir rehinenin cesedinin kime ait olduğunun tespit edildiğini açıklarken, Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı 15 Filistinlinin cesedini teslim aldığını duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki arama kurtarma ekipleri Filistinlilerin cesetlerini enkaz altından çıkarmak için çalışırken, Hamas, ateşkes anlaşması kapsamında Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne (ICRC) teslim etmesi gereken İsrailli rehinelerin cesetlerini çıkarmaya çalışıyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın arabuluculuğunda önemli bir rol oynadığı ve bu ayın 10'unda yürürlüğe giren ateşkes anlaşması uyarınca, Hamas'ın 13 Ekim'e kadar tüm canlı ve ölü rehineleri teslim etmesi gerekiyordu.

Hamas, belirlenen süre içinde hayatta olan 20 rehineyi serbest bıraktı, ancak 28 cesetten sadece 10'unu teslim etti.

İsrail yetkilileri dün sabah, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısı sırasında Kibbutz Nir Oz'da öldürülen ve cesedi Gazze Şeridi'ne nakledilen 70 yaşındaki Eliyahu Margalit'in cesedini teşhis ettiklerini duyurdu.

Netanyahu'nun ofisi, İsrail'in ‘tüm ölü rehineler geri getirilene kadar taviz vermeyeceğini ve hiçbir çabadan kaçınmayacağını’ bildirdi.

Hamas cuma günü, ‘anlaşmaya bağlılığını ve anlaşmayı uygulamaya ve kalan tüm cesetleri teslim etmeye istekli olduğunu’ yineledi.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, “İsrailli esirlerin cesetlerinin iadesi biraz zaman alabilir. Çünkü bazıları işgal güçleri tarafından yıkılan tünellere gömüldü, diğerleri ise bombalanarak yıkılan binaların enkazı altında kaldı” denildi.

60 günlük plan

Bu arada, çatışmaların sona ermesinden bu yana Gazze Şeridi'ni ziyaret eden ilk üst düzey BM yetkilisi olan Tom Fletcher, yıkılmış evlerin enkazı arasında beyaz BM araçlarından oluşan bir konvoyla Gazze şehrine geldi.

Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkımın boyutunu inceleyen Fletcher AFP'ye şunları söyledi: “Buraya yedi veya sekiz ay önce geldim. Bu binaların çoğu halen ayaktaydı. Şimdi, şehrin büyük bir kısmının enkaza dönüştüğünü görmek kesinlikle korkunç.”

Fletcher sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu anda gıda tedarikini artırmak, günde bir milyon öğün yemek dağıtmak, sağlık sektörünü yeniden inşa etmeye başlamak, kış için çadırlar kurmak ve yüz binlerce çocuğu okula geri döndürmek için 60 günlük büyük bir planımız var.”

Cuma günü Gazze Şeridi'ne giren Fletcher, “Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'nin (OCHA) önünde çok büyük bir görev var... Yapılması gereken çok iş var” ifadelerini kullandı.

Sınırları tamamen İsrail tarafından kontrol edilen Gazze Şeridi'ne giriş, hâlâ ciddi kısıtlamalara tabi.

Dünya Gıda Programı (WFP) cuma günü, Filistin topraklarına ‘gıda akışı sağlamak’ için İsrail'in kontrolündeki tüm sınır geçişlerinin açılması çağrısında bulundu.

İsrail'in otobüse saldırısı

Yerel kaynaklara göre, Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü yetkilileri dün, cuma günü İsrail'in bir otobüse düzenlediği saldırıda öldürülen dokuz Filistinlinin cesetlerini bulduklarını açıkladı. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, ‘sarı çizgiyi geçen şüpheli bir araç tespit ettiğini’ ve askerlerinin ‘tehdidi ortadan kaldırmak için ateş açtığını’ belirterek, operasyonun ‘anlaşmanın şartlarına uygun olarak’ gerçekleştirildiğini bildirdi.

Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, çocuklar da dahil olmak üzere Şaban ailesinin tüm üyelerinin, savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu ‘evlerinin durumunu kontrol etmeye çalışırken’ hayatını kaybettiğini söyledi.

Aile üyelerinden Um Muhammed Şaban, “Ateşkes yok” dedi. Şaban, çocuk kurbanların yaşlarının 2 ila 12 arasında değiştiğini belirtti.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, cuma akşamı X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ordunun ‘Gazze topraklarının yüzde 50'sinden fazlasını kapsayan sarı hattı, sınırlarını açıkça belirlemek için özel işaretlerle işaretlemeye başladığını’ söyledi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'in güney yerleşimlerine düzenlediği saldırıda bin 221 kişi öldü.

Hamas'ın yönettiği Sağlık Bakanlığı'na göre, Gazze Şeridi'nde İsrail'in askerî harekâtı 68 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Birleşmiş Milletler (BM) bu rakamları güvenilir buluyor.


Hamas, ateşkesin “yakın zamanda ihlal edileceği” yönündeki ABD açıklamasını yalanladı

Dün Deyr el-Balah’taki bir pazarda Filistinliler (AFP)
Dün Deyr el-Balah’taki bir pazarda Filistinliler (AFP)
TT

Hamas, ateşkesin “yakın zamanda ihlal edileceği” yönündeki ABD açıklamasını yalanladı

Dün Deyr el-Balah’taki bir pazarda Filistinliler (AFP)
Dün Deyr el-Balah’taki bir pazarda Filistinliler (AFP)

Hamas,  ABD Dışişleri Bakanlığı'nın hareketin İsrail ile ateşkes anlaşmasını ihlal etmek üzere olduğuna dair “güvenilir raporlar”a atıfta bulunan açıklamasını tepki gösterdi.

Hamas yaptığı açıklamada, “Bu asılsız iddialar, yanıltıcı İsrail propagandasıyla tamamen uyumludur ve işgalcilerin halkımıza karşı suçlarını ve sistematik saldırılarını sürdürmelerine kılıf uydurmaktadır” dedi.

Açıklamada, “Filistinli sivillere karşı cinayetler, kaçırmalar, yardım kamyonlarının çalınması ve soygunlar gerçekleştiren suç çetelerini kuran, silahlandıran ve finanse eden işgal makamlarıdır” ifadesi de yer aldı.

Hareket, ABD yönetimine işgalin kamuoyunu yanıltıcı söylemlerini tekrarlamayı bırakmasını ve ateşkes anlaşmasını defalarca ihlal etmesini engellemeye odaklanmasını, bunun başında da bu çetelere verdiği desteği ve kontrolü altındaki bölgelerde onlara güvenli sığınak sağlamayı durdurmasını istedi.


Suriye Dışişleri Bakanı: Rus üsleri konusunda müzakere ediyoruz ve İsrail ile bir güvenlik anlaşması istiyoruz

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ile birlikte Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü (Suriye Dışişleri Bakanlığı)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ile birlikte Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü (Suriye Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı: Rus üsleri konusunda müzakere ediyoruz ve İsrail ile bir güvenlik anlaşması istiyoruz

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ile birlikte Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü (Suriye Dışişleri Bakanlığı)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ile birlikte Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü (Suriye Dışişleri Bakanlığı)

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dün yaptığı açıklamada, ülkesindeki Rus üsleri için müzakerelerin sürdüğünü söyledi. Şeybani, Suriye'nin İsrail ile "güvenlik endişelerini dikkate alan" ve topraklarının bir karışını bile vermeyen bir güvenlik anlaşmasına ulaşmak istediğini vurguladı.

Şaybani bir televizyon röportajında, Suriye ve Rus taraflarının, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın Moskova ziyareti sırasında eski Devlet Başkanı Beşşar Esed ve firari subayların kaderi gibi tüm konuları, ayrıca anlaşmazlık noktalarının çözülmesi halinde gelecekteki ilişkileri ve iş birliği olanaklarını görüştüğünü belirtti.

Eş-Şeybani, Suriye'nin her türlü bölünmeyi veya federalizmi reddettiğini vurguladı ve Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) devlet kurumları arasında yer almamasından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, bu güçlerin yokluğunun kendileri ile devlet arasındaki "çatlağı derinleştirdiğini" ifade etti.

 Suriye Dışişleri Bakanı, İsrail'in Suriye'deki değişimi istismar ederek yeni bir gerçeklik ve yayılmacı bir proje dayatmaya çalıştığını belirtti. İsrail uygulamalarını "ülkemizin istikrarsızlığını pekiştiriyor" diye nitelendiren eş-Şeybani, Suriye'nin İsrail güçlerinin 8 Aralık öncesindeki konumlarına çekilmesinde ısrarcı olduğunu söyledi.

Eş-Şeybani, Suriye'nin egemenliğini zedelemeyen, "İsrail ve Suriye güvenlik endişelerini" dikkate alan ve her iki ülkenin güvenliğine saygı duyan bir güvenlik anlaşmasına varma arzusunu dile getirdi. Ülkesinin, "topraklarının bir karışından bile" vazgeçmek istemediğini vurguladı.

Suriye Dışişleri Bakanı, Suriye'deki yeniden yapılanma ve istikrar sürecinin etkilenmemesi için İsrail ile gerginliğin azaltılmasını umduğunu ifade etti.