Robotlar arası 100 metre koşu rekorunun sahibi belli oldu

İki ayaklı robot Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi

Fotoğraf: Oregon Eyalet Üniversitesi
Fotoğraf: Oregon Eyalet Üniversitesi
TT

Robotlar arası 100 metre koşu rekorunun sahibi belli oldu

Fotoğraf: Oregon Eyalet Üniversitesi
Fotoğraf: Oregon Eyalet Üniversitesi

Cassie adlı bir android, 100 metreyi en hızlı koşan iki ayaklı robot oldu.
Başarısıyla Guinness Rekorlar Kitabı'na giren Cassie, 100 metrelik pisti 24,73 saniyede tamamladı. Bu, saniyede yaklaşık dört metrelik hıza tekabül ediyor.
ABD'deki Oregon Eyalet Üniversitesi'nin yan kuruluşu Agility Robotics'te geliştirilen robot, ilk kez 2017'de halka tanıtılmıştı.
O zamandan beri sıçrama ve koşu performansını artıran Cassie, 2021'de 5 kilometrelik mesafeyi yaklaşık 53 dakikada tamamlayarak etkileyici bir ilerleme göstermişti.
Ancak araştırmacılar bunu yeterli bulmadı ve Cassie'yi optimize ederek çalıştırmayı sürdürdü.
Oregon Eyalet Üniversitesi'nden Devin Crowley, "5 kilometrelik yarışı tamamlamak güvenilirlik ve dayanıklılıkla ilgiliydi. Ancak bu, Cassie'nin ne kadar hızlı koşabileceği sorusunu yanıtsız bırakmıştı. Böylece araştırma ekibi odağını hıza kaydırdı" dedi.
Bunun ardından ekip, simülasyonlar aracılığıyla Cassie'yi eğitti ve onun için en etkili yürüyüşü belirledi.
Ancak bir noktada bu, sadece bir hız meselesi olmaktan çıktı. Zira Guinness Rekorlar Kitabı'na girebilmesi için Cassie'nin bitiş çizgisinden sonra duraklaması ve başlangıçtaki duruş pozisyonuna dönmesi gerekiyordu.
Araştırmacılar robotun koşma ve durma arasında geçiş yapabilmesi için iki sinir ağı kullandı.
Cassie böylelikle robotlar arasında 100 metre koşu rekorunun sahibi olmayı başardı.
Öte yandan robot, insanlara kıyasla halen epey yavaş.
İnsanlarda 100 metre rekoru, Jamaikalı sporcu Usain Bolt'a ait. 2009'da Berlin'de yapılan 12. Dünya Atletizm Şampiyonası'nda Bolt, 100 metreyi sadece 9,58 saniyede tamamlamıştı.
Kadınlarda ise dünya rekoru Britanyalı atlet Dina Asher-Smith'in. Asher-Smith'in, 2019 Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda bu mesafeyi 10,49 saniyede koşmuştu.
Independent Türkçe, CNET, New Atlas



Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
TT

Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)

Cilalı Taş Devri topluluklarının düşünüldüğü kadar cinsiyetçi olmadığı ortaya çıktı. Genetik analizler, bu toplumdaki bireylerin geniş alanlara yayıldığını da gösterdi.

MÖ 10 bin civarında başlayıp MÖ 2 bin 200'lerde biten Cilalı Taş Devri'nden kalma erkek mezarlarının, ok gibi aletler içermesi ve erkeklerin avlandığını gösteren mağara çizimleri, cinsiyetler arasında bir eşitsizlik olduğu düşüncesine yol açıyordu. 

Bilim insanları, ilk tarım toplumlarının ortaya çıkmasıyla kadın ve erkekler arasında hiyerarşik bir düzen oluşmaya başladığını tahmin ediyordu. 

Ancak Viyana, York ve Harvard üniversitelerinden araştırmacıların yeni çalışması, bu kanıyla çelişen güçlü kanıtlar buldu. 

Bilim insanları, Avrupa'daki Lineer Çömlek Kültürü'nün görüldüğü bölgelerden en az 250 kişinin DNA'sını analiz etti. Spiral şeklinde düzenlenmiş paralel çizgilerle süslenen çömlekleriyle bilinen Lineer Çömlek Kültürü, MÖ 5500-5000 civarında Avrupa'da geniş bir alana yayılmıştı. 

Araştırmacılar bu topluluklara ait farklı kişilerin mezarlarını ve beslenme biçimlerini inceledi.

Bulgularını hakemli dergi Nature Human Behaviour'da dün (29 Kasım) yayımlayan ekip, kadın ve erkek mezarları arasında kayda değer bir fark saptayamadı.

Ayrıca genetik veriler, toplulukların sadece birkaç nesil içinde kilometrelerce uzağa gittiğini gösterdi. Çalışmada, doğduğu yerden uzak yere gömülen kadın sayısının da erkeklerden fazla olduğu kaydedildi. 

Makalenin yazarlarından Dr. Ron Pinhasi "Slovakya'daki Nitra ve Macaristan'daki Polgár-Ferenci-hát kazı alanlarındaki ailelerin tükettikleri gıdalar, birlikte gömüldükleri mezar eşyaları veya kökenleri açısından farklılık göstermediğini ilk kez bildiriyoruz" diyor:

Bu da sözkonusu Cilalı Taş Devri bölgelerinde yaşayanların aile ya da biyolojik cinsiyet temelinde tabakalaşmadığını ve kaynaklara veya alanlara farklı seviyede erişim diye bilinen eşitsizlik belirtilerine rastlamadığımızı gösteriyor. 

Ekip bazı kişilerin aile üyelerinden çok uzakta yaşamasının Cilalı Taş Devri'nde "özgür" bir toplumun varlığına işaret ettiğini düşünüyor. 

Diğer yandan genetik bulgular, geniş ailenin de önemini ortaya koyuyor. Üç kişiyi içeren bir mezarda daha önce anne ve iki çocuğunun yattığı sanılırken, yeni çalışma kadının çocukların halası olduğunu saptadı. 

Makalenin bir diğer yazarı Dr. Penny Bickle "Üçü birbirine yakın gömülmüş ve kadının çocukları kucaklaması, bariz bir şefkat eylemini gösteriyor" diye açıklıyor. 

Arkeolog "Ayrıca mezarlara bırakılan taş aletler ve çanak çömlek gibi eşyalardan, kadınların tarım işlerinde daha önce düşünülenden çok daha aktif bir rol oynadığını ve bazı kadınların erkeklerden daha fazla seyahat ederken, diğer bölgelerdeki kadınların evden pek uzaklaşmadığını biliyoruz" ifadelerini kullanıyor: 

Bu da belki de düşündüğümüzden çok daha dinamik bir topluluk olduğunu gösteriyor.

"Gizem devam ediyor"

Yeni çalışma, nasıl sona erdiği bilinmeyen Lineer Çömlek Kültürü'ne dair soru işaretlerine yenilerini ekliyor.  

Daha önce Avusturya'da bu kültürden en az 100 kişiyi içeren bir mezar bulunması topluluğun katliamla silindiği düşüncesine yol açmıştı.

Fakat son çalışmada mezardaki çoğu kişi arasında genetik bağ olmadığının tespiti, şiddetin tek bir gruba yöneldiği fikrine meydan okuyor. 

Mezarda çocuklar da bulunurken, genç kadın sayısı azdı. Dr. Bickle "Daha büyük bir topluluktan seçilip taşınmış olabilirler mi? Genç kadınlar vardı ama öldürülmediler mi ya da başka bir yerde esir mi tutuldular? Neden yetişkinlerin yanı sıra çocuklar da vardı?" diye sorarak ekliyor:

Gizem devam ediyor.

Arkeolog daha fazla çalışmayla bu soruların yanıtlanacağını umuyor.

Independent Türkçe, Telegraph, New York Post, York Üniversitesi, Nature Human Behaviour