Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Uzaydaki uydu çöplüğü insanlığı dünyaya hapsedebilir. Çöplerden oluşan okyanus adaları insanlık için alarm veriyor. Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı, insanlığın bu kirlenmeye dur demesi gerektiğini söyledi

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"
TT

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Çöplerden oluşan okyanus adaları insanlık için alarm veriyor. Dünya'nın yakın yörüngesinde, birikmiş uzay çöpleri insanlık için tehlikeye işaret ediyor.
Sürekli uzaya uydu gönderilmesi gündeme geliyor. Ancak göz ardı edilen bir gerçek var ki, uzaydaki uydu çöplüğü önümüzdeki dönemlerde insanlığı dünyaya hapsedebilir.
Independent Türkçe'de yer alan haber göre sanal gerçeklik (VR) uygulamaları ile çevre sorunlarına dikkat çeken Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı, insanlığın bu kirlenmeye "dur" demesi gerektiğini söyledi.

Pasifik okyanusundaki çöp adaları deniz kirliliğinin en görülebilen hali oluyor. Çöplerden oluşan bu adalar, insanların kullanıp attığı ürünlerden oluşuyor.  Devasa boyuttaki bu adalar, okyanusun akıntılarıyla toplanıyor. 
İnsanların okyanusa etkisini görülebilir şekilde gözler önüne seriyor.  Bunun yanı sıra, okyanustaki kirliliğin görünmeyen tehlikeleri olan mikro plastikler var. O plastiklerin çok küçük parçaya dönüşmüş halleri balıkların sindirim sistemine geçiyor.
Daha sonra o balıkları insanlar yediğinde, mikro plastikler insanlarin sindirim sistemine aktarılıyor. Bu durumun ne kadar tehlikeli boyutta olduğuna dikkat çeken Samancı, "Bedenimizde çok ciddi miktarda plastik var" uyarısında bulundu. 

Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı

Yapay gübre yosun patlamasına neden oluyor
"İnsan popülasyonu arttığı için hızla bizim besin ihtiyacımız da artıyor" diyen Samancı, "Fakat dünyanın üzerinde hepimize yetecek kadar protein üretmek kolay değil. O yüzden aşırı miktarda besin üretimine ihtiyacımız var. Bu üretimi yapabilmek için de aşırı miktarda yapay gübre ve tarım ilacı kullanıyoruz. Yağmurlarla bu yapay gübreler ve kimyasallar okyanusa taşınıyor ve yosun patlaması dediğimiz okyanusun üstünü kapatan gelişmeler oluyor veya yapay gübrenin içindeki kimyasallar okyanusa karışıyor" şeklinde konuştu. 

Okyanusta hayat bittiği zaman, bizim için de bir yaşama şansı kalmıyor
Samancı, "İnsanlar, 'Okyanus çok büyük bir şey olmaz' diye düşünüyor. İnsan etkisinden kirlenmeyeceği düşüncesiyle hareket ediyor. Plastik adası işin en görülebilen kısmı yani buzdağının görünen kısmı. Aslında çok daha göz önünde olmayan derin problemler var. Okyanusta hayat bittiği zaman, bizim için bir yaşama şansı kalmıyor" dedi. 

Okyanusu kirlettiğimiz gibi uzayı da kirletiyoruz
Etkileşimli sanat yapmak için, yeni bulunan teknolojiler kullanılıyor. Bunlar arasında sanal gerçeklik ve bilgisayar kodları bulunuyor. 
Bu sanat dalını çevreyle ilgili konulara karşı insanlarda oluşan direnci kırmak için yaptığını söyleyen Dr. Özge Samancı, sözlerine şöyle devam etti:
"İnsanlar şöyle düşünüyor; 'Ben bir tane insanım, ne yapabilirim? Bütün herkes yapıyor. Ben pet şişeden su içmesem ne olacak?' O düşünce biçimi hepimizin içinde devam ediyor. O direnci kırmak için artık insanlara yeni metotlarla ulaşmak gerekiyor. "
Sanal gerçeklik ve yansıtma sanatı denilen geniş bir galeride yansıtarak gerçekleştirdiği Devasa Atık (VastWaste) adındaki çalışma hakkında  Dr. Samancı, "Bu işin içinde sanal gerçeklikte gördüğünüz iki tane sahne var. Birinci sahnede uzay boşluğunun içindesiniz, ikinci sahnede önce okyanusun üzerindesiniz, sonra okyanusun içine gömülüyorsunuz. Burada, okyanus kirliliği ve uzay kirliliği arasında bir bağ var. Birçok insan uzay kirliliği konusundan da haberdar olmayabilir. Biz okyanusu sınırsız büyük bir varlık olarak düşünüp, kirlettiğimiz gibi uzayı da uçsuz bucaksız bir alan olarak düşünüyoruz. Ama aslında öyle değil. Yer çekiminden dolayı bizim uzaya fırlattığımız her şey gidip evrenin sonsuzluğunda kaybolmuyor. Dünyanın etrafındaki yörüngede takılı kalıyor" ifadelerini kullandı.
1960 yıllardan bu yana uzay araştırmaları yapmak ve uydu yerleştirmek için çeşitli uzay araçları gönderiliyor.
Bu uzay araçları işleri bitse de yörüngede kalıyor. Bu ölü uydular, roket başlıkları, önceki kırılmalardan olan parçacıklar da birbirleriyle çarpışıp patladığı zaman parçacık miktarı artıyor.
İşin ilginç kısmı parça büyüklüğünün hiçbir önemi yok. Parça sayısının önemi var. Çünkü uzayda bir sürtünme kuvveti olmadığı için her şey saatte 25 bin  kilometre gibi akıl almaz bir hızla ilerliyor. Adeta bir mermi gibi.
Bu nedenle 10 santimetre civarında bir parça bile büyük bir uydu için tehlike teşkil edebiliyor. 

"Okyanustaki plastiklerin hızını ve uydu kullanma yoğunluğu verisini kullanıyoruz"
"Tıpkı okyanusu kirlettiğimiz gibi şimdi de Dünya'nın etrafındaki yörüngeyi kirletiyoruz" diyen Samancı, "Bu iki davranış biçimi arasındaki paralellikten bahsetmek istedim. Sanal gerçeklikte olan bu iş veri ile çalışıyor, okyanustaki plastiklerin hızını ve uydu kullanma yoğunluğu verisini kullanarak, bu iş için modellenmiş üç boyutlu uydu modellerini hareket ettiriyoruz. Sistemimiz veriye dayalı olduğu için kodladığımız yazılım internetten ilgili veriyi işin içine getiriyor ve verinin değerine göre animasyonları ve görselleri değiştiriyor. Müzik de her seferinde veriye bağlı olarak değişiyor. Seyirci bu işi deneyimlediğinde her seferinde başka bir versiyonunu görüyor. Yani aynı versiyonu iki kere görmek mümkün değil. Boş bir uzaydan başlıyor, uydular geliyor ve uydular birbirleriyle çarpışarak patlıyorlar. Süre geçtikçe etraftaki kırılan uydu miktarı artıyor, daha sonra bu uydu parçaları okyanusa gömülüyor" diye anlattı.  
Bu işin en ilginç yanlarından bir tanesi de okyanus kirliliğini ve uzay kirliliğin, birlikte ele alması. Gerçek hayatta kimi zaman görevi biten uydular sonunda Pasifik okyanusuna gömülüyor.
Dr. Samancı, bu durum için, "İki tane kirlettiğimiz alan, sonunda okyanusta birleşiyor. Bu bana, inanılmaz geliyor. Bu alanlar, sonsuz alanlar değil" şeklinde konuştu. 

Elon Musk insanlığı Dünya'ya mı hapsedecek?
Şu an uzay kirliliğini azaltabilecek herhangi bir teknoloji olmadığını vurgulayan Samancı, şu noktalara dikkat çekti:
"Avrupa Uzay Ajansı (European Space Agency) ve NASA, en büyük uzayla ilgili kurumlar, bu sorunun üstünde çalışıyorlar ama henüz uzay kirliliğini azaltabilecek bir teknoloji yok. Şu anda işlemde olan uydu sayısı 4 bin 500 civarında ve şu anda var olan uzay kirliliği öyle bir seviyedeki var olan bütün parçacıkları, çöpleri takip etmek zorundalar. O çöplerden biri işlemde olan bir uyduya çarpacak gibiyse işlemde olan uyduyu yukarı aşağı sağa sola şeklinde manevra yaptırıyorlar ki çarpışma gerçekleşmesin. 4 bin 500 uyduyla iş o kadar sıkışık bir hale gelmiş durumda.  Herkesin bayıldığı Elon Musk'ın Starlink diye bir projesi var, işleme koydu ve ilerliyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde uydu sayısını 40 bine çıkarmayı planlıyor. Henüz uzay çöpü ile ilgili bir çözümümüz yok, 4 bin 500 uyduyla aşılmak üzere ve bu rakam 40 bine çıkacak. Okyanusta olan sorunun aynısı dünyanın yörüngesinde de devam ediyor."

"Önlem alınmadan uydu fırlatılmaya devam ederlerse Dünya'ya hapsolabiliriz"
Dünya'nın etrafındaki uzay araçlarının zincirleme çarpışmaları tetikleyecek seviyeye ulaşması olarak bilinen Kessler Etkisi, bu çarpışmaların çok sayıda yeni parçacık oluşmasına neden olabileceği konusunu ele alıyor. 
Dr. Samancı, bu çarpışmaların ulaşabileceği bir eşik noktası olduğuna dikkat çekerek, "Bu eşik noktasına ulaştığımız zaman birbirini tetikleyen, durdurulamaz çarpışmalar olacak. O eşik geçildiği zaman artık bizim uzaya herhangi bir uzay aracı göndermemiz mümkün olmayacak. Eğer uzay çöpünü azaltacak bir çözüm bulamazsak, uyduların hayatlarımıza sağladığı bütün kolaylıklardan vazgeçilmesi gerekecek" şeklinde hatırlatmada bulundu.  

"Okyanusun derinlerinden gelen internetinizi köpek balıkları diş izleriyle kesebilir"
Fiber Optik Okyanus (Fiber Optic Ocean) isimli çalışmada Samancı, sanal gerçeklikle okyanusun dibinden giden fiberoptik kablolardan söz ediyor. 
Bugün kullandığımız internetin, belki çoğunun uydular aracılığıyla sağlandığı düşünülebilir. Ama aslında günümüzde var olan internetin altyapısı okyanusun altından giden kablolara dayalı ve bu kabloların aslında deniz ekosistemi üstünde etkisi var.
Sanal gerçekliği kullanma amacının, insanlara sorunları başka bir şekilde hissettirmek olduğunu kaydeden Dr. Samancı, "Köpek balıkları, bu fiberoptik kablolara çekiliyorlar.  Neden kabloları ısırmak istediklerinin nedeni tam olarak bilinmiyor ama köpek balıkları epey diş izi bırakarak, kabloları kırıyorlar. Bu durum şirketlere çok büyük maddi zararlara mal oluyor. Okyanusun dibinde kırığı bulup, tamir ediyorlar. Bu canavar gibi yaratık insanların yarattığı çizgi gibi bir teknolojiye saldırıyor. Bu doğa ile teknoloji arasındaki mücadelenin neredeyse bir grafik tasarım şeklinde dışavurumu ve gerçek olamayacak kadar absürt bir an" diye anlattı.  
 
Köpek balıklarının okyanusta yüzme hızından elde edilen veri müziği ve görselleri belirliyor
Bu çalışmada sanal gerçekliğin içinde okyanusun derinliğinde, fiberoptik kabloların içine takılı kalmış köpek balığı iskeletleri var.
VR gözlükleri ile ortamın içindeyken, kendinizi okyanusun altında fiber optik kablolarının ve köpek balığı iskeletlerinin arasında buluyorsunuz. Fakat fiberoptik kablolar farklı renklerde yanıp söylüyorlar.
Bu işe eşlik eden müzik ve kabloların yanıp sönmesi, veriye dayalı olarak değişiyor. Bu değişimi köpek balıklarının okyanusta yüzme hızından elde edilen veri belirliyor.  
"Köpek balıklarına GPS takarak, hareketlerini takip eden ocearch.org  isimli sitenin verilerini kullanıyoruz" diyen Samancı, "O sistem sayesinde köpek balıklarının okyanustaki var olan hızını hesaplayabiliyoruz. O hızı ve insanların interneti kullanma hızını kullanarak, bu işi yaptık. Bir anlamda doğanın hızı ve insanın hızlı şeklinde iki veri bir araya geliyor" dedi.  

Beyin dalgalarınızla okyanus dalgalarını nasıl yönetirsiniz?
Beyin dalgalarını kullanarak yaptığı Sen Okyanussun (You are the Ocean)  isimli çalışmasında Samancı, "Katılımcıya beyin dalgası ölçen sensör takıyoruz. Sanat galerisinin duvarına ise, gerçekçi bir okyanus yansıtıyoruz. Bu okyanus kamerayla çekilmiş bir video değil. Bilgisayar koduyla yaptığımız, tamamen koda dayalı bir okyanus ama gerçekçi bir sunum. Eğer etkileşen kişi kafasında bir problem çözmeye çalışıyorsa fırtınalı ve son derece dalgalı bir okyanus oluşuyor. Eğer daha kaygısız, anın içinde var olan bir düşünce modundaysa beyin dalgaları güneşli, sakin, dalgasız bir okyanus oluşturuyor. Aradaki geçişler de son derece yumuşak bir şekilde gerçekleşiyor" ifadeleriyle anlattı.

Biz Dünya'nın aynası, Dünya da bizim aynamız
Dr. Samancı, son olarak, çalışmanın amacını şu sözlerle anlattı:
"Pek çok insan, 'Ben insanım ve var olan bütün varlıklar benim için yaratıldı' diye düşünebiliyor. Ama belki de buna şöyle bakabiliriz; bir evren ve bir Dünya var, insan da bunun uzantısı, parçası yani faydalanmak şeklinde değil. Her ekosistemin eşit olduğu, insanın diğer ekosistemlerden daha üstün olmadığı, bizim her şeyin bir parçası ve uzantısı olduğumuz bir düşünme biçimi. Eğer kendimizi ustun görmezsek, dünyayı ve kaynakları da kendi çıkarımız için kullanmayız, diğer varlıkları da düşünürüz. Biz Dünya'nın aynası, Dünya da bizim aynamız gibi bir düşünce biçimi. Bu iş insanlar üzerine o bağı hissetme anlamında gerçekten çok etkili oldu."



Hackerlar WhatsApp hesaplarını bu yöntemle ele geçiriyor

1 Aralık 2025'te Almanya'nın batısındaki Frankfurt am Main'de bir akıllı telefon ekranında görünen ABD merkezli anlık mesajlaşma yazılımı WhatsApp'ın logosu (AFP)
1 Aralık 2025'te Almanya'nın batısındaki Frankfurt am Main'de bir akıllı telefon ekranında görünen ABD merkezli anlık mesajlaşma yazılımı WhatsApp'ın logosu (AFP)
TT

Hackerlar WhatsApp hesaplarını bu yöntemle ele geçiriyor

1 Aralık 2025'te Almanya'nın batısındaki Frankfurt am Main'de bir akıllı telefon ekranında görünen ABD merkezli anlık mesajlaşma yazılımı WhatsApp'ın logosu (AFP)
1 Aralık 2025'te Almanya'nın batısındaki Frankfurt am Main'de bir akıllı telefon ekranında görünen ABD merkezli anlık mesajlaşma yazılımı WhatsApp'ın logosu (AFP)

Güvenlik araştırmacıları, hackerların WhatsApp'ın şifrelemesini kırmadan mesajlaşma uygulamasındaki hesapları ele geçirmenin yolunu bulduğu uyarısını yapıyor.

GhostPairing (Hayalet Eşleştirme) diye adlandırılan bu dolandırıcılık yöntemi, WhatsApp kullanıcılarını hesaplarını saldırganın kontrolündeki cihaza bağlamaya ikna etmek için uygulamanın kendi özelliklerinden yararlanıyor. Böylece saldırgan, mesajlara, fotoğraflara, videolara ve sesli mesajlara gerçek zamanlı erişim sağlıyor.

Hesabın kontrolüne sahip olan hacker, daha fazla ele geçirme saldırısı gerçekleştirmek için kurbanın kişilerine mesaj gönderebiliyor.

Bu saldırıda hedefe, güvenilir bir kişiden geliyormuş gibi görünen bir mesaj gönderiliyor.

Mesajdaki bağlantı, genellikle kullanıcının fotoğrafını gösterdiğini iddia ederek, kurbanı telefon numarasını girmesini isteyen sahte bir Facebook giriş sayfasına yönlendiriyor.
 

sxdfer
Bir "GhostPairing" saldırısında tuzaklı WhatsApp mesajı böyle görünebilir (Avast/ Ekran görüntüsü)

Sayfa fotoğraf yerine kurbanın uygulamaya girmesi gereken bir kod göstererek WhatsApp'ın cihaz eşleştirme özelliğini başlatıyor.

Bu hamle, farkında olmadan bilinmeyen bir cihazın hesaba bağlanmasına izin vererek, saldırgana parola veya diğer kimlik doğrulama bilgilerine ihtiyaç duymadan tam erişim sağlıyor.

Bu dolandırıcılık, siber güvenlik firması Avast'ın araştırmacıları tarafından ortaya çıkarıldı. Araştırmacılar, hızla yayılmasına olanak tanıyan bir "kartopu etkisi" yarattığı için saldırının özellikle endişe verici olduğunu belirtiyor.

Avast Güvenlik Uzmanı Luis Corrons, The Independent'a, "Bu saldırı türü siber suçlarda giderek artan bir değişimi vurguluyor: İnsanların güvenini ihlal etmek, güvenlik sistemlerini ihlal etmek kadar önemli" diye konuştu.

Dolandırıcılar, QR kodları, eşleştirme istemleri ve rutin görünen 'telefonunuzda doğrulayın' ekranları gibi tanıdık mekanizmaları kötüye kullanarak kişileri erişimi kendileri onaylamaya ikna ediyor. GhostPairing gibi dolandırıcılıklar güveni, kötüye kullanım aracı haline getiriyor. Bu sadece WhatsApp'a özgü bir sorun değil. Hızlı, düşük görünürlüklü cihaz eşleştirmesine dayanan tüm platformlar için uyarı işareti.

Avast, dolandırıcılığı ayrıntılarıyla anlatan blog yazısında, kişilerin farkına bile varmadan bu saldırının kurbanı olmuş olabileceğini belirtti.

WhatsApp kullanıcıları, Ayarlar'a gidip "Bağlı Cihazlar"ı seçerek hesaplarına hangi cihazların erişimi olduğunu kontrol edebilir. Tanınmayan cihazlar derhal kaldırılmalıdır.

Independent, cevap hakkı için WhatsApp'la iletişime geçti.

Corrons, "Avast olarak bunu, kimlik doğrulama ve kullanıcı niyetine bakış açımızda bir dönüm noktası olarak görüyoruz" dedi.

Saldırılar daha manipülatif hale geldikçe, güvenlik yalnızca kullanıcıların kasıtlı olarak yaptıklarını değil, aynı zamanda kandırılarak yaptırıldıklarını da hesaba katmalı. GhostPairing, güven otomatik hale geldiğinde istismar edilebilir hale geldiğini gösteriyor.

Independent Türkçe


Alman mühendis, uzaya seyahat eden ilk tekerlekli sandalye kullanıcısı oldu

Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)
Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)
TT

Alman mühendis, uzaya seyahat eden ilk tekerlekli sandalye kullanıcısı oldu

Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)
Alman mühendis Michaela Benthaus, New Shepard roket kapsülünden inerken (Reuters)

Alman mühendis Michaela Benthaus, kısa süreli bir yolculuk kapsamında Blue Origin şirketine ait bir uzay aracıyla seyahat ederek, uzaya çıkan ilk tekerlekli sandalye kullanıcısı oldu.

Milyarder Jeff Bezos’a ait şirket, New Shepard roketini yeni bir yarı yörünge görevi için Texas’taki üslerinden saat 08:15’te fırlattı.

scdfgt
Alman mühendis Michaela Benthaus, seyahatini organize etmek ve sponsor olmak için yardım eden SpaceX'in emekli yöneticisi Hans Koenigsmann ile birlikte (AP)

Avrupa Uzay Ajansı’nda (ESA) havacılık, uzay ve mekatronik mühendisi olan Benthaus, yaklaşık 10 dakika süren yolculukta beş uzay turistiyle birlikte atmosfer ile uzay arasındaki sınırı belirleyen Karman hattını geçti.

defrt
Alman mühendis Michaela Benthaus, 15 Aralık Pazartesi günü bir prototip uzay kapsülünün içinde (AP)

Benthaus, dağ bisikleti kazası sonucu omurilik yaralanması geçirdiği için tekerlekli sandalye kullanıyor.

Blue Origin şirketinin paylaştığı bir videoda Benthaus, “Yaşadığım kazadan sonra, dünyamızın hâlâ engelli bireylere kapalı olduğunu fark ettim” dedi.

Benthaus ayrıca, “Eğer kapsayıcı bir toplum olmak istiyorsak, yalnızca istediğimiz alanlarda değil, her alanda kapsayıcı olmalıyız” ifadesini kullandı.

Tamamen otomatik çalışan roket, uzaya doğru fırlatıldı ve ardından uzay turistlerini taşıyan kapsül roketten ayrılarak Texas çölüne yumuşak bir iniş yaptı.

Bu, Blue Origin’in yıllardır New Shepard roketiyle yürüttüğü uzay turizmi programı kapsamında gerçekleştirdiği 16. insanlı uçuş oldu; uçuşun maliyeti ise açıklanmadı.

NASA’nın yeni başkanı Jared Isaacman, Benthaus’u X platformunda paylaştığı bir gönderiyle tebrik ederek, “Milyonlarca insana gökyüzüne bakmaları ve nelerin mümkün olduğunu hayal etmeleri için ilham verdiniz” dedi.

Blue Origin ile uzaya çıkanlar arasında şarkıcı Katy Perry ve Star Trek dizisinde Kaptan Kirk karakterini canlandıran aktör William Shatner da bulunuyor.

v
New Shepard roket kapsülünün inişinden sonra Michaela Benthaus (AP)

Özel uzay şirketleri, uzay yolculuklarını tanıtmak ve rekabet avantajlarını sürdürmek için ünlü ve öne çıkan kişileri kullanıyor.

Virgin Galactic, benzer bir uzay uçuşu deneyimi sunuyor.

Blue Origin’in de Elon Musk’a ait SpaceX ile yörüngesel uzay yolculukları pazarında rekabet etme hedefleri bulunuyor.

Bu yıl, Bezos’un şirketi, New Shepard’dan daha gelişmiş dev roketi New Glenn ile mürettebatsız iki yörüngesel uçuş gerçekleştirmeyi başardı.


WhatsApp üzerinden yapılan en son dolandırıcılık yöntemi olan ‘gizli eşleştirme’ hakkında ne biliyoruz?

Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)
Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)
TT

WhatsApp üzerinden yapılan en son dolandırıcılık yöntemi olan ‘gizli eşleştirme’ hakkında ne biliyoruz?

Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)
Dolandırıcılık, güvenilir bir kişiden gelen masum bir mesajla başlıyor. (Reuters)

WhatsApp kullanıcılarını hedef alan yeni ve gelişmiş bir dolandırıcılık yöntemi hızla yayılıyor. ‘Gizli eşleştirme’ (Ghost Pairing) olarak bilinen bu yöntem, dolandırıcıların kurbanın WhatsApp hesabını parola kırmaya veya mesajları ele geçirmeye gerek duymadan ele geçirmesine olanak tanıyor.

Uzmanlar, bu yöntemin kullanıcıları kandırmaya dayalı ‘sosyal mühendislik’ teknikleri üzerine kurulu olduğunu belirtiyor. Siber güvenlik uzmanları, yöntemin güvenilir kişi listelerinden yayıldığı için ‘son derece tehlikeli’ olduğunu vurguluyor.

‘Gizli eşleştirme’ sürecini anlamak

Dolandırıcılık süreci genellikle güvenilir bir kişiden gelmiş gibi görünen masum bir mesajla başlıyor. Mağdurlar, “Merhaba, bu fotoğraftaki sen misin?” ya da “Fotoğrafını az önce buldum” gibi bir mesaj alabiliyor. Mesajda, sosyal medyada tanıdık bir paylaşıma yönlendiriyormuş izlenimi veren bir bağlantı yer alıyor.

Bağlantıya tıklayan kullanıcılar, gerçek bir siteyi taklit edecek şekilde hazırlanmış sahte bir internet sayfasına yönlendiriliyor. Bu sayfa, içeriğin görüntülenebilmesi için kullanıcıdan kimliğini ‘doğrulamasını’ istiyor ve bu aşamada WhatsApp hesabının kullanılan cihazla eşleştirilmesi süreci başlatılıyor.

Söz konusu süreçte kullanıcıdan cep telefonu numarasını girmesi talep ediliyor ve ardından bir eşleştirme kodu oluşturuluyor. Sahte sayfa, bu kodun WhatsApp’a girilmesini ‘güvenlik önlemi’ gibi göstererek mağduru yönlendiriyor.

Bu adımın ardından, kullanıcı farkında olmadan saldırganın cihazını kendi WhatsApp hesabına bağlamış oluyor. Eşleştirmenin tamamlanmasıyla birlikte saldırgan, mağdurun WhatsApp hesabına tam erişim sağlıyor; mesajları okuyabiliyor, medya dosyalarını indirebiliyor ve mağdurun bilgisi dışında mesaj gönderebiliyor.

Dolandırıcılığın hızla yayılması

‘Gizli eşleştirme’ yoluyla gerçekleştirilen dolandırıcılık, kullanıcıların güven duygusunu hedef alması nedeniyle son derece tehlikeli olarak değerlendiriliyor. Bir hesabın ele geçirilmesinin ardından saldırganlar, bu hesabı kullanarak mağdurun kişi listesine ve sohbet gruplarına zararlı bağlantılar gönderebiliyor.

Mesajların tanıdık ve güvenilir kaynaklardan geliyor gibi görünmesi, alıcıların bağlantılara tıklama ihtimalini artırıyor.

Şarku’l Avsat’ın Observer Voice internet sitesinden aktardığına göre, söz konusu dolandırıcılık ilk olarak Avrupa’nın bazı bölgelerinde tespit edildi. Ancak uzmanlar, yöntemin belirli bir coğrafyayla sınırlı olmadığına ve dünya genelinde tüm WhatsApp kullanıcılarını hedef alabileceğine dikkat çekiyor.

Dolandırıcılığın etkinliğini artıran en önemli unsurlardan biri de ‘sosyal mühendislik’ yöntemi. Dolandırıcılar, kullanıcıların kişi listelerindeki isimlere duyduğu güveni ve kendilerini güvende hissetme eğilimini istismar ederek, mağdurların tuzağa daha kolay düşmesini sağlıyor.

‘Gizli eşleştirme’ yöntemi, diğer dolandırıcılıklardan farklı olarak uygulamalardaki teknik açıkları ya da şifreleme zafiyetlerini hedef almıyor. Bu durum, dijital tehditlerde endişe verici bir eğilime işaret ediyor; Saldırganlar, teknik zayıflıklar yerine insan davranışlarını istismar etmeye odaklanıyor.

Kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?

Uzmanlar, kullanıcıların ‘gizli eşleştirme’ dolandırıcılığına karşı teknik farkındalıklarını önceliklendirmesi gerektiğini vurguluyor. WhatsApp’ta ‘bağlı cihazlar’ listesinin düzenli olarak kontrol edilmesi, tanımadıkları cihazları tespit edip kaldırmalarına imkân sağlıyor. Ayrıca, kullanıcıların harici web siteleri üzerinden gönderilen eşleştirme kodu veya kimlik doğrulama taleplerine karşı dikkatli olmaları önem taşıyor.

İki adımlı doğrulama (Two-step verification) özelliğinin etkinleştirilmesi, ek bir güvenlik katmanı sağlıyor. Uzmanlar, kullanıcıların beklenmedik mesajlara, hatta tanıdık kişilerden gelenlere bile temkinli yaklaşması ve bağlantılara tıklamadan önce doğruluğunu kontrol etmesi gerektiğini belirtiyor.