Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gelin başörtüsü konusunda çözümü yasa değil Anayasa düzeyinde sağlayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan, başörtüsü konusunda, "Gelin çözümü yasa değil Anayasa düzeyinde sağlayalım." dedi.

AA
AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gelin başörtüsü konusunda çözümü yasa değil Anayasa düzeyinde sağlayalım

AA
AA

Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, TBMM'nin 27. Dönem 6'ncı ve son yasama yılına başladığını anımsatarak, komisyon ve genel kurul faaliyetlerinde milletvekillerine Allah'tan muvaffakiyetler diledi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, TBMM'nin 27. Dönem 6'ncı ve son yasama yılına başladığını anımsatarak, komisyon ve genel kurul faaliyetlerinde milletvekillerine Allah'tan muvaffakiyetler diledi.
Milletvekillerinin yaz döneminde seçim bölgelerinde ve görevlendirildikleri diğer yerlerde gerçekleştirdikleri yoğun çalışmaları yakından takip ettiklerini belirten Erdoğan, Türkiye'nin her bir köşesinde kapısı çalınmadık hane, eli sıkılmadık insan, girilmedik gönül bırakmayacak bir anlayışla yürütülen bu çalışmalar için her bir milletvekiline ayrı ayrı teşekkür etti. Erdoğan, "Unutmayınız biz sahayı ne kadar sıkı tutarsak, milletimizi, özellikle yalanları ve çarpıtmalarıyla yanlış yönlendirmek isteyenlerin gayretleri o derece akamete uğrayacaktır." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2023'e Doğru Şehir Buluşmaları" başlığı altında milletle yeni bir buluşma programı başlattıklarını hatırlatarak, bu kapsamda, partisinin Genel Merkezi, milletvekilleri ve bakanlarla bir yandan Ankara'daki çalışmaları yürüteceklerini, bir yandan da ilçe ilçe tüm şehirlere giderek milletle kucaklaşacaklarını kaydetti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Amacımız seçim sath-ı mailine sahayı müteaddit defalar taramış olarak girerek, milletimizi seçimden seçime hatırlayanlarla aramızdaki farkı göstermektir. Türkiye'nin bugününü hazırlayan parti sıfatıyla geleceğini inşa edecek birikime, enerjiye ve azme sahip olduğumuzu erkeği ve kadınıyla genci ve yaşlısıyla her kesimden insanımıza göstermekte kararlıyız. Bizim için kimin ne yaptığının, kimin ne söylediğinin, kimin kiminle beraber olduğunun bir önemi yoktur. Biz kendi halimize, kendi işimize bakacağız. Biz, kendi sorumluluklarımızın gereğini yerine getirmeye bakacağız."

"Milletimizin geçmişte çok gördüğü bir oyun"
Erdoğan, birilerinin, ülkenin ve milletin geleceğini, imkanlarını, menfaatlerini düşünmeden; dün "öyle" bugün "böyle" diyerek iki yüzlü tavırlar sergileyebileceğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Ama bizim, milletimize 'ne aldatanlardan ne aldananlardan olmama' sözümüz var. Bunun için ne söylüyorsak yerine getirme; dolayısıyla ağzımızdan çıkan her şeyi ölçüp biçerek, hesabını kitabını yaparak ifade etme mecburiyetimiz bulunuyor. Muhalefetin seçim öncesi söyledikleriyle seçim sonrası yaptıkları arasındaki devasa uçurumu, belediyelerde gördük. Meydanlarda millete vaat ettikleri hiçbir sözün arkasında duramadılar. Hatta ne dedilerse tam tersini yaptılar. Buna rağmen de hala kendilerine ait olmayan işleri sahiplenerek ortada pişkince gezebiliyorlar. Yalan bunlarda. Daniskasını aynen söylüyorlar. Şimdi aynı sinsi taktiği, önümüzdeki seçimler için de kullanmanın hazırlıklarını yaptıklarından hiç şüpheniz olmasın. Tabii bu, milletimizin geçmişte çok gördüğü bir oyun. Seçim öncesi kendisine ne sözler verildiğini, seçim sonrası ise ne sıkıntılar çektiğini feraset sahibi insanımız çok iyi biliyor. Gençlerimizin de dünyayı tanıyan birikimleri ve ellerinin altındaki zengin iletişim imkanlarının sağladığı geniş ufukla, bu bayat oyunu kolayca çözebileceklerinden şüphe duymuyorum."
Erdoğan, tüm bu fotoğraf içinde milletin önüne yeni bir vizyonla, yeni bir programla, yeni projelerle çıkan, çıkabilen, böyle bir niyete, gayrete ve beceriye sahip tek partinin AK Parti, tek ittifakın Cumhur İttifakı olduğunu vurguladı.
Seçim süreci ilerledikçe vizyonlarını, programlarını, projelerini daha ayrıntılı bir şekilde milletle paylaşacaklarını bildiren Erdoğan, milletin, bugün ekranları başında kendisini heyecanla dinlediğini, onlarla bazı gerçekleri paylaşacağını dile getirdi.
Seçimlere yaklaşık 8 aylık bir süre kaldığına işaret eden Erdoğan, "Meclis'in seçim takviminin başlamasıyla çalışmalarına ara vereceğini düşündüğümüzde geriye 5-6 aylık bir yasama süresi kalıyor. Bu zamanı en iyi şekilde değerlendirerek, verdiğimiz sözlerin yasama boyutundaki çalışmalarını tamamlayarak milletimizin huzuruna çıkmayı planlıyoruz. Cumhur İttifakı'ndaki ortağımız MHP ile birlikte komisyonlarda ve Genel Kurul'da sıkı bir mesaiyle gündemimizdeki tüm düzenlemeleri yasalaştıracağınıza inanıyorum. Yasama faaliyetlerinde göstereceğiniz gayretler ve vereceğiniz katkılar için şimdiden teşekkür ediyorum." değerlendirmelerinde bulundu.
Erdoğan, partisinin son grup toplantısını yaptığı 15 Haziran'dan bugüne yurt içinde ve yurt dışında katıldığı pek çok programda, Türkiye'ye ve millete hizmet etmeyi sürdürdüklerini söyledi.
Bir yandan eser ve hizmet siyasetinin ürünü projelerin açılış heyecanını milletle beraber yaşadıklarını, diğer yandan Türkiye'nin uluslararası alandaki gücünü ve etkisini perçinleyecek temaslarda bulunduklarını dile getiren Erdoğan, diplomatik görüşmeler, toplu açılış törenleri, uluslararası üst düzey telefon görüşmeleri, etkinlikler başlığı altında son 3 buçuk aylık faaliyetlerin yer aldığı kısa videoyu izletti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Milletimize söz verdiğimiz şekilde büyük ve güçlü Türkiye'yi tuğla tuğla örüyor, ilmik ilmik dokuyor, emek emek yükseltiyoruz. Günümüzün her anını, haftanın, ayın, yılın her gününü büyük bir aşkla, şevkle, azimle, kararlılıkla çalışarak geçiriyoruz." diye konuştu.

"Her alanda, insanımızın hayatına dokunacak yeni icraatları devreye alıyoruz"
Türkiye'yi 20 yılda asırlık eser ve hizmetlere kavuşturdukları gibi, gelecek dönemde de "Türkiye yüzyılı"nı, yine milletle birlikte inşa edeceklerini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Artık bizim bu seçimlerin mottosu 'Türkiye yüzyılı'. Bunu da çalışacağız. Yeni yasama yılı açılış konuşmamızda, geçmişten bugüne yaptığımız kapsamlı değerlendirmenin ardından, 'Türkiye yüzyılı' başlığı altında geleceğe dönük vizyonumuzun ilk işaretini de Meclisimizle paylaştık.
Birilerine bakıyorsunuz, toplanıp toplanıp dağılıyorlar ama bırakın memlekete bir faydaları dokunmayı, kendi meselelerini bile çözemiyorlar. Biz ise tüm vaktimizi ve enerjimizi, evlatlarımıza daha büyük, güçlü, müreffeh bir Türkiye bırakmaya hasrediyoruz. Biraz önceki videoda da gördüğünüz gibi şehir hastanelerinden yollara, toplu konut projelerinden sosyal destek programlarına her alanda, insanımızın hayatına dokunacak yeni icraatları devreye alıyoruz.
İnşallah 2023'te, hem hizmete açacağımız büyük projelerimizle hem milletimizin takdirine sunacağımız vizyonun oluşturacağı atmosferle, hep birlikte farklı bir yere geleceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara Etlik Şehir Hastanesinin açılışını yaptıklarını anımsatarak, böylece Ankara'nın, iki dev şehir hastanesine sahip olduğunu kaydetti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir zamanlar SSK Genel Müdürlüğü yaptığını hatırlatan Erdoğan, "Bunları milletimize anlatın. 'Ne yaptı bu adam?' diye sordurun. Ve onun döneminde malum hastane odaları pislikten geçilmiyordu ve hastalarımız kan revan içinde kalıyorlardı. Hepsi bir tarafa, rehine alma dönemi vardı. Hastalar ölüyor ve rehine alıyorlardı. Nerede? SSK kurumunun hastanelerinde. Ey bay Kemal, senin gidecek yerin var mı?" diye sordu.

"Refah kaybını telafi etme sözümüzü aşama aşama yerine getiriyoruz"
Bütün umudunu ekonomideki sıkıntılara, özellikle de enflasyona bağlayanların heveslerini kursaklarında bırakacak adımlarla ilgili hazırlıkları sürdürdüklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hiçbir vatandaşımızı enflasyona ezdirmeme, her bir insanımızın refah kaybını telafi etme sözümüzü aşama aşama yerine getiriyoruz. Sizlerden şu hususta vatandaşlarımızı mutlaka ikna etmenizi istiyorum; Türkiye bir süredir çok ciddi sınamalardan geçmekte midir? Evet, geçmektedir. Bu sınamaların milletimizin hayatına yansıyan olumsuzlukları var mıdır? Evet, vardır. Ülkemizin önündeki zorlukların ve insanımızın yaşadığı sorunların çözümü mümkün müdür? Evet, mümkündür. Peki, Türkiye'de bu çözümü sağlayacak tek yürütme temsilcisi biz, tek siyasi parti AK Parti, tek ittifak Cumhur İttifakı mıdır? Evet, öyledir. Milletimize işte bu gerçeği gösterdiğimizde, sandık yolu kendiliğinden açılacaktır. Bu iddiamızı, Türkiye'nin asırlık demokrasi ve kalkınma eksiklerini gidererek, ülkemizi bugüne getirmenin verdiği bir özgüvenle ifade ediyoruz.
Türkiye Ekonomi Programı'mız ilk gündeme geldiğinde, kurduğumuz denklemi ve iktisadi yaklaşımımızın temel paradigmasını birileri istihzayla karşılamış, kendi akıllarınca bıyık altından gülmüşlerdi. Biz, bunların hiçbirine bakmadık. Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütecek adımları birer birer attık. Ülkemize yönelik ekonomik saldırılar için kullanılan araçları, kurduğumuz mekanizmalarla birer birer devre dışı bıraktık. Bu musibeti daha büyük bir dönüşümün vesilesi haline getirdik."

"Tarihin en yüksek istihdam rakamı"
Erdoğan, bu anlayışla, salgın döneminde üretime ara vermediklerini anlatarak, "Savaş çıktı, ihracatta gaza basmaktan vazgeçmedik. Küresel ekonomik kriz gelişmiş ülkeleri dahi sarsarken, biz büyümeyi sürdürdük." diye konuştu.
Geçen yıl yüzde 11, bu yılın ilk yarısında yüzde 7,5 oranındaki büyüme oranlarıyla dünyada ilk sıralarda yer aldıklarını dile getiren Erdoğan, "Pek çok yerde resesyon, yani ekonomik durgunluk ve daralma tartışmaları yaşanırken, uluslararası kuruluşlar ülkemizle ilgili büyüme tahminlerini sürekli yükseltiyor." dedi.
İnsanın işini, aşını, geçimini birinci sıraya koydukları bir yaklaşımla ekonomi programını uygulamaya devam ettiklerini dile getiren Erdoğan, istihdamda, tarihin en yüksek rakamı olan 31 milyona dayandıklarını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 500 bin sosyal konut projesi gibi adımların, vatandaşları uygun şartlarda ev sahibi yapma yanında, ekonomik hareketliliğe ve istihdama da önemli katkısı olacağının altını çizerek, "Bu ayın sonunda, ülkemizin ilk yerli otomobili TOGG'un banttan çıkış törenine katılıyoruz. Hem finans hem sanayi hem hizmetler sektörlerinde ülkemizde yatırım yapmak isteyen uluslararası yatırımcıların yoğun ilgisiyle karşı karşıyayız. İnşallah yılbaşından sonra hem tamamlanan yatırımlarla hem makro ekonomideki iyileşmelerle hem çalışanların ücretlerinde yapacağımız artışlarla ülkemizde güzel bir havanın esmesini sağlayacağız. Eskilerin dediği gibi, sen doğru ol, eğri belasını bulur." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz, bir dönem zulüm düzeyine varan (başörtüsü konusu) bu konuyu, her alanda ülke gündeminden çıkarttık." dedi.
Erdoğan, "Türkiye, Meclis’e başörtüsüyle girdiği için, kürsüden 'haddi bildirilmeye davet edilen milletvekilleri' görmüştü. Bugün böyle bir sıkıntı var mı? Hayır." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bugün Türkiye’nin gündeminde başörtüsü diye bir mesele, verdiğimiz mücadele ve yaptığımız düzenlemeler sayesinde, hamdolsun artık kalmamıştır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Genelde kılık kıyafet ve özelde de başörtüsü meselesi, ne yasa, ne Anayasa konusu olmaması gereken tabii bir haktır." dedi.
Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
"YÖK Başkanı hakkında, 'başörtüsü yasağını kaldırın' dediği için görevini kötüye kullanma iddiasıyla dava açanların başında Kılıçdaroğlu geliyordu."
Cumhurbaşkanı Erdoğan,  "Kanun teklifi diye Meclis’e sundukları metin, sorunu hem tüm boyutlarıyla kucaklamaktan, hem de arzu edilen şekilde çözmekten çok uzaktır." diye konuştu.
Erdoğan, başörtüsü konusunda, "Gelin çözümü yasa değil Anayasa düzeyinde sağlayalım." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "5735 sayılı Anayasa değişikliği teklifini, kamuda çalışmayı da kapsayacak şekilde, aksi yönde düzenleme yapılamayacağı kaydıyla yeniden çıkartalım." değerlendirmesini yaptı.
Kılıçdaroğlu'na seslenen Erdoğan, "Dürüstsen, samimiysen, adam gibi adamsan, 6'lı masada seni destekleyen arkadaşların da var ya; hep beraber (Anayasa değişikliği) çıkaralım." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sayın Kılıçdaroğlu, ikna odalarında kızlarımıza yapılan zulümden sen kurtulacağını mı zannediyorsun? Bunun hesabını kolay kolay veremeyeceksin." diye konuştu.



Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla
TT

Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla

Kemal Allam

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ay yapılan görüşmede, Trump Erdoğan’ın sandalyesini çekerken “Onlar çok akıllı, çok güçlü” ifadelerini kullandı. Trump ile Erdoğan arasındaki şahsi ilişki ve Trump'ın Erdoğan'a duyduğu hayranlık herkesin malumu olsa da Trump'ın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'a dönerek “Onlar çok akıllı” sözlerini tekrarladığı kameralara yansıdı.

ABD’nin hem Suriye hem de Ukrayna dosyalarında Türkiye'ye güvendiği biliniyor. Ancak Erdoğan'ın bölgenin ‘güçlü adamı’ olduğu şeklindeki bilinen anlatının ötesinde, Türkiye'nin küresel sahnede artan nüfuzunun ardındaki asıl itici güç, Latin Amerika ve Afrika'dan Doğu Asya'nın uzak bölgelerine kadar jeopolitik meselelerde Türk istihbaratının derinleşen rolüdür. Analistler genellikle Türkiye'deki ‘derin devletin’ nüfuzuna odaklansa da Ankara’yı uluslararası sahnede daha etkili bir konuma taşıyan, bu sistemin Türkiye sınırları ötesinde oynadığı artan rolü oldu.

Osmanlı casuslarından modern zamandaki tezahürlerine

Türk istihbaratının rakiplerine üstünlüğünün tarihteki köklerini anlamak için son zamanlarda yayınlanan üç kitaba başvurabiliriz. Bunlardan ilki tarihçi Emrah Safa Gürkan tarafından kaleme alınan “Sultanın Casusları” adlı kitaptır. Yazar Gürkan bu kitapta, Osmanlı İmparatorluğu'nun gözetleme ve taktik keşiflerin yanı sıra geniş bir stratejik casusluk ağına sahip olduğunu, geleneksel casusluk yöntemlerini kullandığını ve hatta Avrupa saraylarının siyasetine doğrudan müdahaleyi kullandığını belirtiyor.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı.

Osmanlı İmparatorluğu, Habsburglar ve Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan Vatikan'ın kararlarını etkilemeye kadar, coğrafi konumunu ve insan sermayesini kullanarak Avrupa siyasetinde önemli bir rol oynadı. Osmanlı tüccarları, sanatçıları ve diplomatları kıtaya yayıldı, yerel topluluklara entegre oldu ve karar alma süreçlerine katıldı. Yüzyıllar boyunca gerçek bir rakibi olmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun bu gücü, Britanya İmparatorluğu'nun desteğini alan Akdeniz güçleri, Avrupa’nın iç işlerine açıkça müdahale etmeye başlayana kadar devam etti.

İbrahim Kalın ve Hakan Fidan gibi isimleri anlamak için kavramsal bir çerçeve sunan diğer iki kitap ise Egemen Bezci’nin “Türk İstihbaratı ve Soğuk Savaş: ile ABD ve İngiltere Arasında Türk Gizli Servisi” ile Benjamin C. Fortna tarafından kaleme alınan ve Türkçe’ye “Kuşçubaşı Eşref” adıyla çevrilen eserlerdir. Fortuna'nın ilk kez 2016 yılında yayınlanan çalışması, Türkiye'nin modern Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) kurucu babası sayılabilecek, "Türkiye'nin Arabistanlı Lawrence'ı" olarak bilinen Eşref Kuşçubaşı'nın gizemli dünyasını inceliyor.

Kafkasya bölgesinden olan Kuşçubaşı Eşref, Osmanlı istihbaratının üstünlüğünü somutlaştırdı. Rusya'ya karşı askeri yenilgileri, çok sayıda mülteciyi seferber ederek ve onları imparatorluk projesinin hizmetinde birer araç olarak kullanarak stratejik kazançlara dönüştürdü. Osmanlı Devleti'nin hem insanını hem de coğrafyasını kullanarak rakiplerini zayıflatmadaki kurnazlığını örneklendirmişti; bu özellik, günümüz Türk istihbarat teşkilatında da varlığını sürdürüyor.

sdfrgt
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump, ABD'nin başkenti Washington’taki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinde ‘Avrupa'nın hasta adamı’ olarak tanımlanıyordu, ancak yine de Kırım'dan Libya'ya ve Hindistan'a kadar birçok cephede İngiliz, İtalyan ve Rus imparatorluklarını devirmeye çok yaklaştı. Bazı önyargılı Avrupalı tarihçilerin tasvir ettiği kadar zayıf değildi. Güç dengesizliğine rağmen, sayıca daha az ve silahları daha zayıf olan Osmanlı ordusu, Libya'da İtalyanlara, Bulgaristan'da Ruslara ve Irak ile Çanakkale'de İngilizlere önemli yenilgiler yaşatmayı başardı.

Bu başarıların çoğu, Osmanlıların askeri teknik üstünlüğünden ziyade, düşman hatlarının gerisinden elde ettikleri istihbarat bilgilerine atfedilebilir. Osmanlılar bu konuda o dönemde Almanların desteğine güveniyorlardı. Egemen Bezci'nin kitabı, Osmanlı istihbaratını, dağılmış imparatorluğun ordusunu miras alan modern Türk devletiyle ilişkilendirerek bu mirası okuyucusuyla buluşturuyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ten İsmet İnönü ve Fahrettin Altay’a kadar, ilk dönem devlet adamlarının ve yurtdışı büyükelçilerinin çoğu, cumhuriyet kurulmadan önce imparatorluğun çeşitli bölgelerinde görev yapmış subaylardı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı. Bunu, Almanya'daki göçmen işçileri Sovyetler Birliği’ni gözetlemek için kullanarak ya da Baas Partisi iktidara gelmeden önce Suriye'de gerçekleşen birçok darbeye derinlemesine müdahil olarak yaptılar.

Kitabının bir bölümünü tamamen Suriye'ye ayıran Bezci, ABD ve İngiltere'nin bu ülkede neler yaptığını ortaya koyuyor ve Suriye'de bugün neler olup bittiğini anlamayı kolaylaştıracak bir giriş sunuyor. Suriye, sadece Şam'ı kimin yöneteceğini belirleyen bir arena değil, aynı zamanda Sovyetlere karşı yürütülen karşı casusluk operasyonlarında hayati bir merkezdi ve önemi Çin'e kadar uzanıyordu.

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, yüzyıllara dayanan kurumsal hafızayı miras aldı. Modern istihbarat literatüründe yaygınlaşan ve bugün Hillary Clinton, Donald Trump ve NATO ülkelerinin liderleri gibi politikacılar tarafından kullanılan ‘derin devlet’ kavramının ilk çıkış noktasının Osmanlıların ‘derin devlet’ ifadesi olduğu söylenebilir. Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluğun çöküşünden sonra hayatta kalmak için bir mekanizma olarak son günlerinde bu terimi icat etti. Böylece bu mirası sadece yeni cumhuriyette değil, Türklerin nüfuz alanı içinde kabul edilen uzak topraklarda da devam ettirebildi.

Hakan Fidan ve İbrahim Kalın da bu mirasın günümüzdeki mirasçıları olarak karşımıza çıkıyor.

Trump’ın “Çok akıllılar” dediği Fidan ve Kalın

Donald Trump'ın Türklerin ‘çok akıllı’ olduğu yönündeki açıklamasına geri dönelim. ABD Başkanı, bu sözle yetinmedi, onların bu kadar güçlü ve zeki olmalarını sevmediğini belirterek, ihtiyatlı ama samimi bir dille hayranlığını “Onları görmezden gelmek mümkün değil” sözleriyle ifade etti. “Türkiye Suriye'yi ele geçirdi” şeklindeki tekrar eden ifadesinden ise Ukrayna'nın Rusya'ya karşı insansız hava araçları (İHA) ile yürüttüğü savaşında Ankara'nın rolüne kadar, Washington'ın Türkiye'ye bakışında bir değişiklik olduğu açıktı.

fghy
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun yüzüncü yılını kutlamak için İstanbul Boğazı'nda düzenlenen deniz geçit töreninde, TCG Anadolu (L-400) çok maksatlı amfibi gemisinde bulunan bir Bayraktar TB2 İHA’sı ve helikopterler, 29 Ekim 2023 (AFP)

Trump'ın Suriye'ye tekrar tekrar odaklanması, Türk istihbaratının başarısının kanıtı oldu. MİT Başkanı İbrahim Kalın, Beşşar Esed’in Rusya'ya kaçmasının ardından Şam'a ilk giden yetkili oldu. Akademisyenlik, klasik müzik, dilbilim ve felsefe gibi çok yönlü bir kariyere sahip olan Kalın, ABD’de eğitim görmüş, ancak kökleri Asya'ya dayanan bir düşünürdür.

Türkiye'nin Şam Büyükelçisi (Nuh Yılmaz), Suriye ve Irak'taki savaş dosyaları arasında gidip gelerek uzun yıllar gölgede kaldıktan sonra, dışişleri bakan yardımcısı olarak kamuoyu önüne çıktı ve ardından şu anki görevine atandı. Rusları ve İranlıları ustaca atlatmayı başaran Büyükelçi hem Türkiye'nin hem de ABD'nin Suriye'de istikrarı sağlamak için ihtiyaç duyduğu kişi haline geldi.

Bir diğer örnekte, İran'da dokuz yıl görev yapan bir Türk diplomat, Türkiye'yi Tahran'la gizli ilişkilerde ve ona karşı yürütülen casusluk faaliyetlerinde kilit oyuncu haline getiren ‘gölge savaşçılardan’ biri olarak değerlendiriliyor.

Çerkeslerin Türk istihbaratında oynadığı rol, Karadeniz bölgesinin jeopolitiğinde Rusya'ya üstünlük sağladığından Moskova'nın Ankara ile koordinasyon kurmaktan başka çaresi kalmamıştır. Türk derin devleti ile Kırım Tatarları arasındaki sağlam bağlar, Rusya’nın bu bölgede yayılmasına karşı mücadelede kilit bir faktör olarak rol oynuyor.

Bu üstünlük, ABD'nin sadece gözlemci olarak kaldığı Ermenistan'da Rusya ile yaşanan çatışmada da açıkça görüldü. Hatta bazıları Türkiye'nin, Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevi için aday gösterdiği Joel Rayburn'ün geri çekilmesinde parmağı olduğunu, çünkü Türkiye'nin uzun süredir Rayburn'ün Suriye konusundaki vizyonuna karşı çıktığını söylüyor. Bir de Trump'ın Türkiye’deki elçisi olmaktan ziyade şakayla karışık ‘Türkiye'nin Ortadoğu Temsilcisi’ olarak anılan ABD'nin Ankara Büyükelçisi (Tom Barrack) var ki, bu da Türkiye'nin ABD'nin üst düzey çevrelerinde ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

Türkiye ve Hava Kuvvetleri istihbaratı: Bayraktar'dan Kaan'a

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu durum artık ABD savunma sanayisine girmeye hazırlanan Bayraktar İHA’larıyla sınırlı kalmayıp Türk istihbaratının, özellikle Hakan Fidan'ın rolüyle yükselişe geçen Pavo Group ve Canik Arms gibi daha küçük şirketleri de kapsıyor.

“Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor.

Fidan, dışişleri bakanlığı görevini üstlenmeden önce yaklaşık 15 yıl boyunca Türkiye'nin istihbarat teşkilatının başında görev yaptı. Ayrıca, Ankara'nın Latin Amerika'dan Afrika ve Güney Asya'ya kadar uzanan etki alanını genişletmesinde önemli bir rol oynayan, Türkiye'nin dünya çapındaki yardım programından da sorumluydu.

Endonezya tarafından satın alınan ve diğer Doğu Asya ülkelerinin de ilgisini çeken TUSAŞ Kaan savaş uçağı, sadece bir mühendislik projesi değil, Türkiye'nin ABD'ye bağımlı olmadan kendi motorlarını geliştirme konusundaki bağımsızlığının da bir ifadesidir.

dfgt
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bölünmüş başkenti Lefkoşa'da, 1974 yılında Kıbrıs'ın işgalini anmak için düzenlenen askeri geçit törenine katıldılar, 20 Temmuz 2025 (Reuters)

Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor. Türkiye'nin ABD ve Avrupa'ya tamamen bağımlı olmadan öğrenme, uyum sağlama ve yenilik yapma kabiliyeti, onu ABD’nin savunma alanında hegemonyasına alternatif arayan Afrika, Asya ve hatta Güney Amerika ülkeleri için cazip bir seçenek haline getirdi.

Türk istihbaratının yükselişi Trump'ın dikkatini çekerken, Avrupalılar da Ankara'yı Rusya ve Çin'e karşı stratejik bir seçenek olarak görmeye başladı.


İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
TT

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)

İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun maketinin cumartesi günü Trabzon'da "Netanyahu'ya idam" afişiyle birlikte bir inşaat vincine asılmasına tepki gösterdi.

Pazar günü X'te yapılan paylaşımda, Artvin Çoruh Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğretim üyesi olan Kemal Sağlam'ın öncülüğüyle gerçekleştirilen eylemde TOKİ konutları inşaatındaki bir vincin kullanıldığı hatırlatıldı:

Türk akademisyen Başbakan Netanyahu'nun maketini bir 'İdam Cezası' afişiyle birlikte asıyor. Bir devlet şirketi gururla yardım ediyor. Türk yetkililer bu skandala karşı çıkmadı. Erdoğan'ın Türkiyesi'nde nefret ve antisemitizm kınanmıyor, kutlanıyor.

Sağlam, yerel basına yaptığı açıklamada Gazze'deki katliamlara dikkat çekmek istediğini belirterek "İsrail hükümetinin politikası uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal ediyor" demişti. 

Türkiye'deki resmi makamlar henüz konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı. 

Gazze savaşı Ankara-Tel Aviv ilişkilerini gerse de Türkiye, Mısır ve Katar'la birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik planının garantörlerinden biri oldu. 

ABD'nin talebi üzerine Türkiye, ateşkes ve rehine takası anlaşmasını imzalaması için Hamas'ı ikna etmişti. Trump da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a desteği için teşekkür etmişti.

Diğer yandan Türkiye'nin Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası güvenlik gücünde yer alamayabileceği son günlerde bildiriliyor.

ABD Dışişleri Marco Rubio, Gazze'de görev yapacak güvenlik gücünün İsrail tarafından da onaylanması gerekeceğini cuma günü söyledi.

Rubio, Türkiye'nin katılımına dair doğrudan açıklama yapmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Yardımcısı JD Vance'le 22 Ekim'de yaptığı görüşmede Türkiye'nin olası rolüne dair "Bu konuda karar İsrail yönetimine danışılarak alınacak. Çok net görüşlerim var" demişti.

Independent Türkçe, RT, Haber61


Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News