Mısır, Etiyopya’nın Nahda Barajı ile ilgili adımlarını takip ediyor

Mısır Nahda Barajı konusunda ‘Yasal olarak bağlayıcı’ bir anlaşma varılması konusunda kararlı olduğunu yineledi.

Etiyopya’nın Nahda Barajı’nın uydu görüntüsü (Reuters)
Etiyopya’nın Nahda Barajı’nın uydu görüntüsü (Reuters)
TT

Mısır, Etiyopya’nın Nahda Barajı ile ilgili adımlarını takip ediyor

Etiyopya’nın Nahda Barajı’nın uydu görüntüsü (Reuters)
Etiyopya’nın Nahda Barajı’nın uydu görüntüsü (Reuters)

Mısır, Etiyopya’nın Nahda Barajı konusunda tek taraflı olarak attığı adımları takip ettiğini açıklarken, yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varılması gerektiğine yönelik çağrısını yineledi.
Şarku’l Avsat’ın yerel kaynaklardan edindiği bilgilere göre Mısır hükümeti, Nil Nehri üzerindeki ihlallere son verme planını hızlandırırken, nehrin aktığı bölgelerde yapılan yeni ihlalleri takip etme ve ortadan kaldırma çabalarını da yoğunlaştırdı.
Su kaynaklarındaki eksiklik sebebiyle sıkıntı çekip, su ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü karşılamak için Nil’den aldığı su payına güvenen Mısır, Etiyopya’nın Nil Nehri’nin ana kolu üzerinde bulunan Nahda Barajı’nın rezervuarını doldurmasının su gelirleri üzerinde etki yaratmasını bekliyor.
Etiyopya, 2011’den bu yana inşaatı devam eden Nahda Barajı ile ilgili olarak Mısır ve Sudan ile anlaşmazlık yaşıyor. Kahire, barajın Nil Nehri’nin sularındaki Mısır’ın haklarını tehdit ettiğini söylüyor. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri “Mısır, Etiyopya’nın baraj konusunda attığı her tek taraflı adımı yakından takip ediyor” açıklamasında bulundu. Şukri ülkesinin su çıkarlarını koruyacak herhangi bir önlem almaktan çekinmeyeceğini belirtti. Dışişleri Bakanı, Demokratik Kongo Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Christophe Lutundula ile Kinşasa’da dün yaptığı görüşmede, “Mısır’ın tutumundaki değişmeyen öğeler, bu bağlamda uluslararası hukukun köklü kurallarına dayanan hukuki olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varma ihtiyacına dayalıdır” ifadelerini kullandı.
Mısır Dışişleri Bakanı geçen ay Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, su güvenliğinin dünyanın, özellikle Afrika Boynuzu ve Afrika kıtasının karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olduğunu belirtti. Söz konusu bölgelerin, dünyanın en kurak ve en ıssız bölgelerden birinde yer aldığını vurguladı. Bakan, “Mısır, Etiyopya halkının kalkınma hakkını tanıdığını kabul ediyor” dedi ve “Mısır 10 yıldır öz kontrole sahip olmakta kararlı oldu ancak bu tarihin başlangıcından beri medeniyetin beşiği ve can damarı olan Nil Nehri’ne bağlı olarak görülen ülkenin varlığa sahip Mısır halkının hakkının ihmal edilmesi anlamına gelmeyecektir. Bakan uluslararası topluma “Mısır, Sudan ve Etiyopya’nın 250 milyon vatandaşının kaderini ve haklarını korumak için uluslararası hukukun ilgili kurallarını uygulamak için çalışma çağrısında bulundu.
Etiyopya baraj projesini ‘kalkınma için gerekli’ olduğunu belirterek savunurken, ‘her zaman diyaloğa açık” olduğunu ve barajın doldurulması ve inşası ile ilgili sorunların ancak diyalog yoluyla çözülebileceğini vurguladı.
Diğer yandan Mısır, Nil Nehri üzerindeki ihlalleri sona erdirmeye yönelik çabalarını sürdürüyor. Mısır hükümeti, herhangi bir ihlale karşı mücadele etmedeki kararlılığını da artırıyor. Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı Temmuz ayında “Nil Nehri, 8 milyon 70 bin metrekarelik bir alandaki kanallar, kanalizasyonlar ve sulama mülklerinde 60 binden fazla ihlalin ortadan kaldırıldığını” belirtti.
Mısır, yaklaşık 50 milyon dolarlık yatırımla 2037 yılına kadar su talebini yönetmek ve karşılamak için bir strateji uygulamaya başladı. Mısır’ın bu programı, deniz suyunu tuzdan arındırma tesisleri ve üçlü arıtma ile atık su geri dönüşüm tesisleri inşa etmeyi içeriyor. Dünya Bankası’nın değerlendirmelerine göre Mısır, 2018 yılında kişi başına düşen suyun 555 metreküpe ulaşması ile su kıtlığı çeken ülkeler arasında yer aldı. Su kıtlığı ile mücadele eden ülkeler, Dünya Bankası tarafından kişi başına bin metreküpten az miktarda su düşen ülkeler olarak sınıflandırılıyor. Mısır’ın bu yılın ortasında Birleşmiş Milletler’e sunduğu ulusal katkı raporuna göre, ülkede kişi başına düşen su miktarının, 2050 yılına kadar yaklaşık 390 metreküpe düşmesi öngörülüyor.



Hamas, anarşi ve casuslukla suçlanan kişilerle savaşıyor

 Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
TT

Hamas, anarşi ve casuslukla suçlanan kişilerle savaşıyor

 Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)

Hamas, dün şafak vakti Gazze Şeridi'nin orta kesiminde büyük bir aşiretin üyelerini, diğer suçlamaların yanı sıra anarşi ve yardım tırlarının yağmalanması olaylarına karıştıkları iddiasıyla öldürdü. Olay, İsrail'in, Hamas ile El Fetih'e bağlı bazı aktivistler ya da bazı Filistinli aileler arasındaki farklılıkları istismar etmeye ve onları Gazze Şeridi'ndeki Hamas yönetimini zayıflatmak için ordusuyla koordineli çalışan silahlı milisler haline gelmiş gibi göstererek kendi çıkarlarına hizmet etmek için kullanmaya çalıştığı bir dönemde meydana geldi.

İsrail, Gazze Şeridi'nde 20 aydır sürdürdüğü savaşın başından bu yana, El Fetih aktivistlerinin ya da Gazze Şeridi'ndeki bazı aşiret üyelerinin Hamas'a yönelik düşmanlıklarını istismar ederek, Hamas'a karşı silahlı gruplar oluşturmaya çalıştı. Ekim 2023'ten bu yana savaşta yaşadığı gerilemelere rağmen Gazze Şeridi'ni yönetmeye devam eden Hamas ise bu yaklaşıma, İsrail'le bağlantısı olduğundan şüphelenilen bir dizi kişiyi infaz ederek karşılık verdi.

Hamas'ın son operasyonunda dün şafak vakti Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta büyük bir aşirete mensup yaklaşık 12 Filistinli öldürüldü. Söz konusu aşiretin üyeleri, Deyr el-Balah'ın doğusunda İsrail güçlerinin konuşlandığı bölgelerde ya da yakınlarında bulunuyordu.

Şarku’l Avsat'a konuşan saha kaynakları, öldürülenlerin bir kısmının son zamanlarda yaşanan anarşinin ve yardım tırlarını yağmalama girişimlerinin arkasında olduklarından şüphelenildiğini bildirdi. Bazılarının ise İsrail için casusluk faaliyeti yürüttüklerini iddia eden kaynaklar, bunun da Hamas kaynakları tarafından doğrulandığını söyledi.

İsrail'in Hamas'la mücadele etmek için desteklemeye çalıştığı, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın bazı bölgelerinde, İsrail'in tamamen işgal ettiği ve sakinlerini yerinden ettiği bölgelerde bulunan Yaser Ebu Şebab silahlı grubu gibi pek çok benzer vaka olduğu açık. Filistin Yönetimi, Ebu Şebab'ın kendisiyle olan ilişkisini reddetmiş olsa da Ebu Şebab, Filistin Yönetimi'ne atıfta bulunarak defalarca ‘Filistin meşruiyeti’ altında faaliyet gösterdiğini iddia etti.

Yedioth Ahronoth gazetesinde yayınlanan bir habere göre İsrail ordusu, Gazze ve Han Yunus'ta faaliyet gösteren ve üyeleri El Fetih üyesi ya da Filistin Yönetimi güvenlik servisleri mensubu olan iki silahlı grupla koordinasyon kurmaya başladı. Bu gruplar Gazze Şeridi'ndeki Hamas yönetimini zayıflatmak amacıyla mali destek alıyor.

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta yiyecek almaya çalışan Filistinli çocuklar, 30 Haziran (AFP)Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta yiyecek almaya çalışan Filistinli çocuklar, 30 Haziran (AFP)

Haberde Rami Halas adlı bir kişinin liderliğindeki silahlı grubun, Gazze şehrinin Şucaiye mahallesinde faaliyet gösterdiği ve mahalle içindeki Hamas mensuplarına karşı operasyonlar düzenlediği, ikinci grubun ise Yaser Hanidek tarafından yönetildiği ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta faaliyet gösterdiği belirtildi.

Haberde bu iki grubun İsrail'den silah ve insani yardım desteği aldığı, üyelerinin ise Filistin Yönetimi'nden maaş aldığı iddia edildi.

Söz konusu haber üzerine Yaser Hanidek bir video yayınlayarak, İsrail'in iddialarını yalanladı ve kendisine yöneltilen suçlamaları reddettiğini vurgulayarak halen Han Yunus'ta olduğunu, normal bir şekilde çalıştığını, anarşiyi reddettiğini, direnişin yanında yer aldığını ve direnişin sırtında bir hançer olmayacağını söyledi. Bununla birlikte, iki kardeşinin ölümüne neden olan ailevi anlaşmazlıkların kendisini silahlanmaya ittiğini belirterek, İsrail, El Fetih ya da Filistin Yönetimi'nin herhangi bir kurumuyla hiçbir bağı olmadığını açıkladı.

Öte yandan, tanınmış Halas ailesi vatanseverlik dışı her türlü eylemi reddeden bir açıklama yayınlayarak, Filistinlilerin genel tutumunun dışındaki her türlü davranışı reddettiklerini vurguladı.

Bu ailenin mensuplarınn çoğu El Fetih'e mensup, ancak aralarında Hamas ve İslami Cihad Hareketi üyeleri de var.

Gazze Şeridi’ndeki İçişleri ve Ulusal Güvenlik Bakanlığı Ebu Şebab'a teslim olması için 10 gün süre vermiş, ‘vatana ihanet’, ‘casusluk’, ‘silahlı hücre kurmak’ ve ‘silahlı isyan’ ile suçlamış, teslim olmaması halinde gıyabında yargılamakla tehdit etmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir aydan uzun bir süre önce İsrail'in Hamas'a muhalif silahlı grupları desteklediğini itiraf etmişti.

Hamas sık sık kamuoyu önünde İsrail'i Gazze Şeridi'ndeki kaosun arkasında olmakla suçluyor ve daha önceki açıklamalarına göre ‘vatandaşların güvenliğine müdahale etmeye cesaret eden herkese karşı demir yumrukla saldıracağını’ vurguluyor.

Hamas, Gazze Şeridi'ndeki büyük kaos ortamında güvenlik durumunun kontrolünü yeniden ele geçirmek için ateşkesten faydalanıyor ki bunu, iki aydan fazla süren bir önceki ateşkes sırasında da yapmıştı. Hareket son zamanlarda silahlı adamlara, tüccarlara, çetelere, hırsızlara ve İsrail'le iş birliği yapanlara karşı daha kapsamlı güvenlik operasyonları düzenlemeye ve bu kişileri infaz etmeye ya da yaralamaya başladı.