Takviye ilaçlara dikkat!

zmanlar takviye edici ilaçları almakla ilgili 5 riske karşı uyardı

Takviye ilaçlara dikkat!
TT

Takviye ilaçlara dikkat!

Takviye ilaçlara dikkat!

Reçetesiz takviyeleri alıyorsanız dikkatli olun. Hepsi güvenli değil. İç hastalıkları uzmanı Dr. Ronan Factora, takviye edici gıdaların belirli dozlarının sağlığınıza zarar verebileceğini ifade ederek şöyle diyor “Herhangi bir tür takviye almadan önce doktorunuzla konuşmanız her zaman tavsiye edilir. Düzenlenmemiş takviyeler, diğer ilaçlarla birlikte aşırı miktarlarda alındığında veya doğrulanmamış bir tıbbi sorun nedeniyle alındığında önemli bir risk oluşturabilir. Doktorunuzla konuşmak, olası etkileşimleri belirlemenize de yardımcı olabilir. Çoğu zaman eczacınıza, değerli yeni bir takviye hakkında sahip olduğunuz herhangi bir özel endişeyi sorun. Güvende kalmak üzgün olmaktan her zaman daha iyidir.”
Şarku’l Avsat’ın Eat This Not That adlı sağlık haberleri sitesinden aktardığı haberde uzmanlar takviye almakla ilgili başlıca beş riski şu şekilde açıklıyor.

Reçeteli İlaçlar
Dr. Factora, bazı takviyelerin reçeteli ilaçlarla etkileşime girebileceğini söylüyor: "Sarımsak, zencefil veya ginkgo özleri kan incelticilerle etkileşime girebilir ve kanama riskini artırabilir." Sarı kantaron genellikle depresyonu tedavi etmek için alınır, ancak aynı anda alınan diğer antidepresanlarla etkileşime girebilir” dedi.

Protein tozu
Zararsız görünen protein tozunun içinde ne var biliyor musunuz? Clean Lipal Project'teki araştırmacılar, 134 farklı protein tozu türünü inceledi ve birçoğunun tehlikeli seviyelerde toksin, ağır metal ve BPA içerdiğini keşfetti. Harvard'a bağlı Brigham ve Kadın Hastanesi'nde beslenme direktörü olan diyetisyen Cathy McManus, “Protein tozlarını yalnızca birkaç durumda ve yalnızca tıbbi gözetim altında öneriyorum” diyor.

Kolon temizleyiciler
David R. Heiman, "Kolon temizlemeleri ve lavmanlar yalnızca lisanslı bir doktor tarafından kolonoskopi öncesi veya kabızlık tedavisi için reçete edildiğinde güvenlidir" diyor. Heiman, "Şişkinlik, dehidrasyon ve kramp gibi kendi yan etkileriyle gelebilir. Ancak bunlar geçicidir ve kolonoskopiden sadece bir gün öncesine kadar sürer. Bu reçetesiz enjeksiyonlar büyük umut vaat ediyor olsa da, gerçek şu ki, yarardan çok zarar vermeleri muhtemeldir. Müshiller ve lavmanlar şiddetli karın ağrısına, kramplara ve şişkinliğe neden olabilir. Bu belirtiler saatler, hatta günler sonra da devam edebilir.”

Enerji takviyeleri
Doktorlar, reçetesiz satılan enerji takviyelerinin tehlikeli seviyelerde kafein içerebileceği konusunda uyarıyor. Banner Health'de tıbbi bir toksikolog olan Dr. Anne-Michelle Ruha, küçük miktarlarda kafeinin çoğu insan için genellikle tehlikeli olmadığını vurguluyor. “Ancak büyük miktarlar kan basıncını artırabilir ve kalp atış hızını hızlandırabilir. Bu yan etkilerin tehlikeli olabileceği birçok durum var” diyor.

Kilo verdirici takviyeler
Kilo verme takviyeleri her yıl binlerce insanı etkiliyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) bu kusurlu kilo verme takviyelerinin kapsamlı bir listesine sahip. Dr. Michael Daignault, “Hastalar, doktor gözetimi dışında reçeteli güçlü zayıflama ilaçları aldıklarında ve birden fazla kilo verme takviyesini özellikle metabolizmayı hızlandırmayı amaçlayan uyarıcılar metamfetamin veya kokain gibi yasa dışı uyarıcılarla birleştirdiklerinde sorunla karşılaşırlar" diye vurguluyor. Hızlı kalp atışı, yüksek tansiyon, zihinsel bozukluklar, olası karaciğer veya böbrek hasarı, ishal veya rektal kanama semptomları olan acil servise başvurabilirler.



Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?

Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?
TT

Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?

Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?

Ne yediğiniz, Alzheimer gibi hastalıklardan korunma yeteneğiniz de dahil olmak beyin fonksiyonunuzu etkiler.

Ayçiçeği çekirdeği ve tam tahıllar gibi daha fazla fayda sağlayan belirli gıdalar bulunuyor.

Şarku’l Avsat’ın CNBC’den aktardığı habere göre Harvard beslenme uzmanı Dr. Uma Naidoo ve Harvard eğitimli sinir bilimci Lisa Genova, özellikle yeşil yapraklı sebzelerin sağlıklı bir beynin anahtarı olduğunu söyledi.

Uzmanlar genel olarak yeşil yapraklı sebzeler yemenin genel sağlık, özellikle de beyniniz için gerekli olduğu konusunda hemfikir.

Doktorların ve uzmanların önerdiği yapraklı sebzelerin başında lahana, ıspanak, marul, pazı, Çin lahanası (Çin lahanası) ve hardal yeşillikleri geliyor.

Uzmanlara göre yeşil yapraklı sebzeler açısından zengin bir beslenmenin beyin için faydalı olmasının üç nedeni şu;

1. B vitaminleri açısından zengin

Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, genellikle depresyon ve demans gibi durumlar B vitamini eksikliğiyle ilişkilidir.

Naidoo, yeşil yapraklı sebzelerin harika bir B9 vitamini kaynağı olduğunu söyleyerek, şunları ekledi;

“Folik asit olarak da bilinen vitamin, beyin ve nörolojik sağlığı, optimal nörotransmiter fonksiyonunu ve dengeli psikolojik sağlığı desteklemek için önemli bir vitamindir.”

Naidoo, ruh hallerini iyileştirmek isteyen hastalarına ilk olarak yeşil yapraklı sebzeleri öneriyor.

2. Beyni güçlendiren besinler açısından zengindirler

Yeşil yapraklı sebzeler aynı zamanda folat, lutein ve beta-karoten gibi beyni güçlendiren besinlerle de doludur.

Lutein, yaşlılarda beyin fonksiyonunda ve beyin yapısında bir iyileşme ile ilişkilendirilmiştir.

Sistematik bir incelemede, beta-karoten takviyeleri almanın ‘sözlü ve bilişsel hafızayı’ güçlendirdiği görüldü.

3. Lif doludurlar

Complementary Therapies in Medicine dergisinde 2021’de yayınlanan bir araştırmada, besinsel lif olarak da bilinen diyet lifi alımının artmasının depresyona yakalanma olasılığının azalmasıyla ilişkili olduğunu ortaya çıktı.

Dr. Naidoo, beslenme yoluyla, özellikle de bitki bazlı gıdalardan daha fazla lif almanızı önererek, yeşil yapraklı sebzelerin lif açısından yoğun olduğuna vurgu yaptı.


Araştırma: Deniz yüzeyi sıcaklığındaki artış boğa köpek balığı popülasyonunu artırıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Araştırma: Deniz yüzeyi sıcaklığındaki artış boğa köpek balığı popülasyonunu artırıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Bilim insanları, "deniz yüzeyindeki sıcaklığın artmasının boğa köpek balığı popülasyonunun artmasına yol açtığını" tespit etti.

Scientific Reports dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, bilim insanları küresel ısınmanın artış hızıyla boğa köpek balığı popülasyonunun artış hızını inceledi.

Uzmanlar, son 20 yılda deniz yüzeyindeki sıcaklığın yükselmesiyle bu tür köpek balığı sayısının da arttığını ortaya koydu.

Çalışma kapsamında 2003-2020 yıllarında ABD'nin Alabama eyaletindeki Mobile Körfezi'nde 440 köpek balığından elde edilen verileri inceleyen bilim insanları, bu türdeki artışı araştırdı.

Uzmanlar, söz konusu türdeki artışın deniz yüzeyindeki sıcaklığın artmasıyla paralel olduğunu gördü.

Mississippi Eyalet Üniversitesinden (MSU) araştırmacılar, Mobile Körfezi'nde saat başına kaydedilen ve tamamı yavru olan boğa köpek balığı sayısının 2020 yılında, 2003'e göre 5 kat fazla olduğunu tespit etti.

Çalışmanın başyazarı Lindsay Mullins, ABC News'e yaptığı açıklamada, "Bu gerçekten heyecan verici bir çalışma çünkü normalde birçok tür için ısınan suyun zararlı olduğuna dair savımıza ters düşüyor." dedi.

Ayrıca bilim insanları, çalışmada, iklim değişikliği devam ettikçe kıyı bölgelerindeki ekolojik yapının da değişime uğrayacağına işaret etti.

Boğa köpek balıkları dünyanın en tehlikeli köpek balığı türlerinden biri olarak gösteriliyor.


Uzmanlardan akciğer sağlığı için 5 öneri

Sağlık uzmanları, dengeli beslenme ve uyku düzeninin akciğer açısından önemini vurguladı (Unsplash)
Sağlık uzmanları, dengeli beslenme ve uyku düzeninin akciğer açısından önemini vurguladı (Unsplash)
TT

Uzmanlardan akciğer sağlığı için 5 öneri

Sağlık uzmanları, dengeli beslenme ve uyku düzeninin akciğer açısından önemini vurguladı (Unsplash)
Sağlık uzmanları, dengeli beslenme ve uyku düzeninin akciğer açısından önemini vurguladı (Unsplash)

Uzmanlar, akciğer sağlığının korunması için önerilerini paylaştı.

Birleşik Krallık'ın (BK) önde gelen gazetelerinden Guardian'a konuşan akademisyenler ve hekimler, akciğer sağlığında önemli rol oynayan unsurlara dikkat çekerek, güçlü bir solunum sistemi için hangi adımların atılması gerektiğini anlattı. 

1) Sigara içmeyin

Britanyalı göğüs hastalıkları uzmanı Philip Barber, akciğer sağlığı açısından en önemli unsurlardan birinin sigara içmemek olduğunu belirtti.

Barber, sigara tüketiminin başta akciğer kanseri olmak üzere birçok hastalığa yol açtığına dikkat çekerek "Sigara içmeyin. İçiyorsanız da bırakmaya çalışın" dedi.

Southampton Hastanesi'nden Pallavi Periwal ise özellikle kapalı alanlarda sigara içmenin, kişinin etrafındakilere de zarar verdiğini söyledi.

2) Fiziksel aktiviteye önem verin

Imperial College London'dan Nick Hopkinson, şehir içi seyahatlerde araba yerine yürüme ve bisiklet sürme gibi yöntemlerin tercih edilmesi gerektiğini belirtti.

BK Astım ve Akciğer Topluluğu'nun direktörü, "Araçların içindeki hava kalitesi genellikle dışardakinden daha kötüdür ve kirliliğe maruz kalma oranı daha yüksektir" dedi.

Barber, akciğerlerin sağlığının korunması için iki temel unsurun önemine dikkat çekti. Bunlardan ilki kişinin biraz nefessiz kalmasına yol açacak koşma ve hafif tempolu yürüyüş gibi aktivitelere yoğunlaşmak. Diğeriyse squat gibi kasları güçlendirecek egzersizler yapmak. 

Uzman, bunların hem akciğerin kapasitesini korumasını hem de kişinin kendisini daha zinde hissetmesini sağladığını söyledi. 

3) Odun sobasından uzak durun

Cambridge Üniversitesi Hastanesi'nden Stefan Marciniak, odun sobalarının akciğer sağlığını olumsuz etkilediğine işaret etti. Marciniak, "Eğer ateşin kokusunu alabiliyorsanız duman soluyorsunuz demektir, bu da çok kötü bir şey" ifadelerini kullandı. 

Hopkinson ise "Odun sobaları ne kadar kaliteli olursa olsun hem iç hem de dış ortamda hava kirliliği yaratıyor" dedi. 

4) Uyku sorunlarına dikkat edin

Uzmanlar, uyku düzenini bozan bazı rahatsızlıkların akciğerle ilgili sorunların bir göstergesi olabileceğini belirtti.

Periwal, teşhis konmamış uyku apnesinin kandaki oksijen seviyesini olumsuz etkileyerek akciğerlerin çalışma kapasitesini zayıflatabileceğini ifade etti.

Uyku düzeninin önemini vurgulayan hekim, "Geceleri uyuyamıyorsanız, sürekli yataktan kalkıyorsanız ve gündüz uykusuz hissediyorsanız, akciğernizde sorun olup olmadığını anlamak için doktora gidin" dedi.

5) Sağlıklı beslenin

Periwal, akciğer sağlığı açısından omega-3 yağ asidi içeren antioksidanların vazgeçilmez olduğunu söyledi.

Uzman, meyve ve sebze bakımından zengin bir beslenmenin akciğerlerin yanı sıra bağışıklık sistemini güçlendirdiğini de hatırlattı.

Independent Türkçe, Guardian


Gün boyu oturmayı dengeleyecek adım sayısı belirlendi

Araştırmacılar, yürüyüşlerin özellikle her gün düzenli şekilde yapılması gerektiğine işaret etti (Unsplash)
Araştırmacılar, yürüyüşlerin özellikle her gün düzenli şekilde yapılması gerektiğine işaret etti (Unsplash)
TT

Gün boyu oturmayı dengeleyecek adım sayısı belirlendi

Araştırmacılar, yürüyüşlerin özellikle her gün düzenli şekilde yapılması gerektiğine işaret etti (Unsplash)
Araştırmacılar, yürüyüşlerin özellikle her gün düzenli şekilde yapılması gerektiğine işaret etti (Unsplash)

Bilim insanları, gün boyu oturmayı dengelemek için atılması gereken adım sayısını belirledi.

Birleşik Krallık merkezli biyobanka UK Biobank'te kayıtlı 72 bin 174 kişiye ait verileri inceleyen araştırmacılar, hareketsiz yaşam tarzının yol açabileceği kanser, diyabet ve kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi için atılması gereken adım sayısını hesapladı.

Bilimsel dergi British Journal of Sports Medicine'de yayımlanan çalışmada, günün ortalama en az 10,6 saatini oturarak geçirenlerin, yüksek derece hareketsiz bir yaşam tarzı sürdüğü belirtildi. 

Araştırmacılar, bunun dengelenmesi için optimal adım sayısının 9 bin ile 10 bin arasında olduğunu tespit etti.

Çalışmada, bu sayıda adım atanlarda kardiyovasküler hastalık oluşma riskinin yüzde 21, erken ölüm riskininse yüzde 39 azaldığı gözlemlendi.

Ayrıca hareketsiz geçirilen süreye bakılmaksızın, egzersizden elde edilecek olumlu sonuçların yüzde 50'sinin 4 bin ila 4 bin 500 adımla bile kazanılabileceği bildirildi. 

Avustralya'daki Sidney Üniversitesi'nden Matthew Ahmadi, günlük referans adım sayısının 2 bin 200 olduğuna işaret ederek, bunun üzerindeki her değerin kardiyovasküler hastalıkların yanı sıra erken ölüm riskini de azaltacağını söyledi. 

Diğer yandan akademisyen, bunun az egzersizle bile sağlıklı kalınacağı anlamına gelmediğini vurgulayarak şunları söyledi: 

Burada halk sağlığına dair önemli bir mesaj var. Hareketin her türlüsü önemli ve insanlar zorunlu şekilde hareketsiz geçirdikleri vakti günlük adım sayılarını artırarak dengelemeye çalışmalı.

Independent Türkçe, Science Alert, Metro 


Uyku süresi sağlıklı yaşamın temel taşlarından biri

AA
AA
TT

Uyku süresi sağlıklı yaşamın temel taşlarından biri

AA
AA

Dünyada her yıl bahar ekinoksundan önceki cuma kutlanan Dünya Uyku Günü, bu yıl 15 Mart'a denk geliyor. Bu senenin teması ise "Küresel Sağlık İçin Uyku Eşitliği" olarak belirlendi.

AA muhabiri, sağlıklı yaşamın temelini oluşturan uyku konusundaki verileri derledi.

Uzmanlar her yaş aralığı için farklı uyku süreleri tavsiye ediyor

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinin (CDC) verilerine göre, 0-3 aylık bebeklerin günde 14-17 saat, 4-12 aylık bebeklerin 12-16 saat, 1-2 yaş grubunun 11-14 saat, 3-5 yaş grubu çocukların da 10-13 saat uyuması tavsiye ediliyor.

Tavsiye edilen günlük uyku süreleri, 6-12 yaş için 9-12 saat, 13-18 yaş için 8-10 saat, 18 yaş üzeri yetişkinler için de her gece en az 7 saat olarak belirleniyor.

Healthline sitesinde yer alan verilere göre, her 3 kişiden birinde insomnia belirtileri görülüyor.

Dünyada 65 yaş üstü kişilerin yüzde 75'inde, ergenlik öncesi dönemdeki çocukların yüzde 20'sinde bu hastalığın belirtileri gözlemleniyor. Her 10 kişiden biri ise kronik insomnia belirtilerine sahip.

Konik uykusuzluk sonucu kardiyovasküler fonksiyonlar zarar görebiliyor. Bu durum, yüksek kan basıncı, iltihap ve stres, metabolik değişimler ve kilo alımına yol açabiliyor.

Uyku apnesine teşhis az konulsa da çok yaygın görülüyor

ABD Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı Ulusal Sağlık Enstitüsünde (NIH) yayımlanan araştırmaya göre, bilim insanları dünyada 30-69 yaşlarındaki yaklaşık 1 milyar yetişkinin obstrüktif (tıkayıcı) uyku apnesi sorunu olabileceğini tahmin ediyor.

Dünyada yaygın görülen ancak genelde teşhisi konulmayan uyku hastalıklarından olan uyku apnesi, uyurken nefes alamama belirtisiyle tanınıyor.

Uyku apnesi belirtileri arasında, yüksek sesle horlama, nefesin kesilmesiyle aniden uyanma, kuru ağız veya ağrıyan boğazla uyanma, sabahları baş ağrısı gibi durumlar yer alıyor.

Uyku apnesi, tedavi edilmemesi halinde yüksek kan basıncı, kalp problemleri, Tip 2 diyabet ve gündüzleri halsizlik gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

Bu hastalık, kilo verme, uyku pozisyonunun değiştirilmesi, solunumu kolaylaştıran araçların kullanılması gibi yaşam şeklinde değişikliklere gidilerek tedavi edilebiliyor. Bazı durumlarda solunumu kolaylaştırmak için cerrahi operasyonlar da gerekiyor.

ABD'deki Chicago Tıp Üniversitesinden Dr. Phillip LoSavio, ABD'de 50 ila 60 milyon kişide uyku apnesi olduğu ancak yalnızca 6-7 milyonuna teşhis konulduğu tahmininde bulundu.

LoSavio, uyku apnesi teşhisinin konulamamasının nedeninin, hastaların "laboratuvarlarda makinelere bağlanacaklarını" düşündükleri için tedaviye başvurmaktan korkması olduğunu belirtti.

Uykuya ilişkin çalışmalarının çoğunu ev ortamında yürüttüklerini kaydeden LoSavio, hastaların bileklerine bir geceliğine taktıkları takip cihazıyla uyku apnesine ilişkin bilgi edindiklerini söyledi.

Doktorlar, uyku düzeninin sağlanmasının önemini vurgulayarak, uyku öncesi kafein ve nikotin kullanımından kaçınılması, düzenli egzersiz, ekran süresinin ve gündüz uykularının azaltılması gibi adımların etkili olabileceğini düşünüyor.

Uyku süresinde 1 saatlik fark bile kalp sağlığını etkileyebilir

Chicago Tıp Üniversitesinin internet sitesinde yer alan verilere göre, yaklaşık her 3 yetişkinden biri, günde önerilen 7 saatten daha az uyuyor.

Kişilerin günlük uyku süresindeki 1 saatlik değişim bile kalp sağlığında etkili olabiliyor. Uyku süresinin 1 saat kısalması, kalp krizi riskinde artışa yol açabiliyor.

Kardiyolog Dr. Kathleen Drinan, uyku eksikliğinin, vücudu sempatik sinir sistemine dayanmaya zorladığını ve bu vesileyle kalp hastalıkları riskini artırdığını düşündüklerini kaydetti.

Sempatik sinir sistemine yüklenen bu durum sonucu, daha çok adrenalin ve yüksek seviyede kortizol salgılanması, kalp hastalığı riskini artırıyor.


Sinüsleri musluk suyuyla yıkamak beyin yiyen amip enfeksiyonuna yol açabilir

AP
AP
TT

Sinüsleri musluk suyuyla yıkamak beyin yiyen amip enfeksiyonuna yol açabilir

AP
AP

Yeni bir çalışmada, musluk suyu kullanarak sinüs tıkanıklığını gidermek için yapılan burun durulamalarının insanlarda ölümcül beyin yiyen amip enfeksiyonlarına yol açabileceği uyarısı yapıldı.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'nden (CDC) araştırmacılar, son 10 yılda burun durulaması sonrası Acanthamoeba amip enfeksiyonuna yakalanan ve üçü ölen 10 kişinin vakasını raporladı.

CDC'nin Emerging Infectious Diseases akademik dergisinde çarşamba günü yayımlanan çalışmaya göre 10 kişinin hepsinin bağışıklık sistemi zayıftı, 7'si kronik sinüzitten muzdaripti ve "çoğu burun durulama için musluk suyu kullanıyordu".

Amipler, insanlarda deri ve göz hastalıklarının yanı sıra ölümcül beyin enfeksiyonları da dahil parazitik enfeksiyonlara neden olduğu bilinen tek hücreli organizmalar.

Acanthamoeba dünya genelinde bulunuyor. Toprakta ve göller, nehirler ve musluk suyu da dahil birçok su türünde yaşıyor.

Bu amipin fırsatçı bir patojen olduğu ve diyabet, kanser, HIV veya organ nakli öyküsü bulunanlar gibi bağışıklık sistemi zayıf veya tehlikede olan kişilere bulaştığı biliniyor.

Araştırmacılar, bağışıklık sistemi zayıf bireylerde burun durulama işleminin sinüsleri temizlemek ve diğer enfeksiyon türlerini önlemek gibi sağlık yararları sağlayabileceği gibi, "özellikle steril olmayan su kullanılıyorsa" patojenleri de beraberinde getirebileceği uyarısını yapıyor.

Çarşamba günü aynı akademik dergide yayımlanan bir başka çalışmada Karaçi'den doktorlar, dini bir ritüelin parçası olarak burnunu musluk suyuyla durulamasının ardından Naegleria fowleri amipiyle enfekte olan 22 yaşındaki Pakistanlı bir adamın vakasına işaret ediyor.

Araştırmacılar, amipli beyin enfeksiyonlarının ölümcül olabileceği ve dünya genelinde çok az sayıda kişinin hayatta kalabildiği, ayrıca hastalığın "belirli bir tedavisinin olmadığı" uyarısında bulunuyor.

Ancak "agresif" erken tıbbi müdahale sayesinde adam hayatta kaldı.

Araştırmacılar musluk suyuyla burun durulamanın Acanthamoeba ve Naegleria fowleri gibi amiplerin neden olduğu enfeksiyonlara yol açabileceği uyarısını yapıyor.

Doktorlar durulama için musluk suyu kullanılıyorsa suyun en az bir dakika, 1980 metreden yüksek yerlerde üç dakika kaynatılması ve kullanılmadan önce soğutulması gerektiğini söylüyor.

Bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerle ilgilenen tüm sağlık uzmanları, semptomların nasıl tanınacağı ve güvenli burun durulamasının nasıl uygulanacağı da dahil hastalarını Acanthamoeba enfeksiyonları hakkında eğitmelidir.

*Independent Türkçe


Türk araştırmacılar, stresin beyindeki "zaman algısı"nı bozduğunu tespit etti

AA
AA
TT

Türk araştırmacılar, stresin beyindeki "zaman algısı"nı bozduğunu tespit etti

AA
AA

Ankara Üniversitesinden bilim insanları, "dopamin" ve "stres" faktörlerinin beynin "zaman" algılama süreçlerinde bazı değişimler yarattığını ortaya koydu.

Sonuçları uluslararası makaleyle duyurulacak araştırma bulgularına göre, stres, zaman algısı bakımından beynin yürütücü kontrolünü bozarken, dopamin düzeyi yüksek bireyler zamanı daha doğru algılıyor.

Çalışmanın, zaman algısı bozukluğuna neden olan depresyon, şizofreni ve parkinson gibi hastalıkların gizeminin anlaşılmasında, tanı ve tedavilerinin izlenmesinde yeni ufuklar açması bekleniyor.

Nörobilim ve Nöroteknoloji Ortak Uygulama ve Araştırma Merkezi (NÖROM) İnsan Nörogörüntüleme Laboratuvarı sorumlusu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metehan Çiçek, TÜBİTAK destekli "Sosyal Stresin Zaman Algısı Üzerine Etkisi: Epigenetik ve Beyin Görüntüleme Çalışması" başlıklı bilimsel projenin sonuçlarına ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

ABD'de çeşitli üniversitelerde sinir bilim üzerine yaptığı çalışmaların ardından Türkiye'ye dönen ve yaklaşık 30 yıldır beynin üst düzey işlevlerinin nasıl gerçekleştiğiyle ilgili çalışmalar yapan Çiçek, bu çalışmalarında beyin görüntüleme yöntemlerini kullandığını anlattı.

Çiçek, son araştırmasına ilişkin, "Öteden beri şunu merak ederdim; geçirdiğim bir kaza sırasında saniyeler sanki dakikalar gibi geçti, zaman bir türlü geçmedi. Acaba bu sürede beynimde ne oluşmuştu? Yani stres altındayken ya da duygusal yoğunluğu olan dönemlerde zaman neden yavaş geçiyordu? İşte bu soruyu merak ettiğimden çalışmalara başladım." diye konuştu.

Bu konunun iki doktora öğrencisinin tezinde yer aldığını aktaran Çiçek, bunlardan ilkinde sosyal stresin zaman algısı üzerindeki etkisini araştırdıklarını söyledi.

TÜBİTAK destekli yürüttükleri çalışmalarında etik kurul onayı alınmış iki deney yaptıklarını belirten Çiçek, şöyle devam etti:

"İlk deneyde manyetik rezonans (MR) görüntüleme tekniği altında 45 sağlıklı yetişkine sosyal stres yaratan, 'başarısızlık' duygusu veren görüntüler izlettirdik. Bu durumda beyinlerinin görüntülemesini yaptık. Gördük ki sosyal stres, zaman algısında değişikliklere neden oluyor. Deney sonuçları, normal şartlarda bireylerin zamanı olduğundan daha hızlı geçiyormuş gibi algıladığını, ancak stres altında zamanı doğruya yakın algılamalarının bir yavaş çekim etkisi oluşturduğunu gösterdi. Yani beyindeki bazı bölgeler, zaman algısı görevi yaparken stresle karşılaşırsanız aktivitesini kaybediyor. Stres, zaman algısı bakımından beynin yürütücü kontrolünü bozuyor. Beyin stres anında, zamanı istemeden de olsa adeta yavaş çekime alıyor yani ve hayat kurtarabilecek kararları almak için sanki zaman penceresi genişliyor."

Depresyon hastalarındaki

Çiçek, yine aynı çalışmanın ikinci deneyinde 44 sağlıklı bireyin tükürük örneklerinden DNA metilasyonu incelemesi yaptıklarını ifade ederek, "Bu inceleme sonucunda beyinlerinde dopamin düzeyi yüksek bireylerin zamanı daha doğru algıladığı gösterildi. Yani stres hallerinde dopamin seviyesi yükseliyor ve beyin zamanı daha doğru algılıyor." dedi.

Dopaminin aslında ödülle ilişkili olduğuna işaret eden Çiçek, "Örneğin yemek yediğimizde, takımımız bir maç kazandığında dopamin sistemi aktive oluyor. Farklı bireylerde zaman algısı niye farklı? Bu dopamin seviyesi yani ödül sistemiyle ilgili. Öte yandan beyin dopamin düzeyleri yüksek olan bireylerin zaman algısı görevi sırasında beyin aktivasyonlarının adeta daha verimli hale geldiği görüldü. Bu bulgu da stres altında zamanın daha yavaş geçtiğini hissetmemizi açıklayabilir. " açıklamasında bulundu.

Prof. Dr. Metehan Çiçek, araştırma sonuçlarının nerede kullanılacağına ilişkin soruyu yanıtlarken şunları kaydetti:

"Daha önceki araştırma sonuçlarımızla birleştirirsek zaman algısı depresyon hastalarında bozuluyor. Zaten depresyon hastaları ödülden fayda sağlamıyorlar, hiçbir şey onları mutlu etmiyor. Yani dopamin sisteminde bir sorun var. Dolayısıyla dopamin sisteminde sorun olan durumlarda zaman algısının bozulması daha mantıklı geliyor. İki çalışmadan elde edilen sonuçlarla, insanda stres altında zamanın neden farklı algılandığını açıkladık. Araştırma bulgularının, zaman algısı bozukluğuna neden olan parkinson, şizofreni gibi hastalıkların gizeminin anlaşılmasında tanı ve tedavilerinin izlenmesinde yeni ufuklar açmasını bekliyoruz. Sonuçlar, özellikle depresyon hastalarındaki zaman algısı bozukluğunun nedenini anlamak açısından da yararlı olacak."

Çalışma sonuçlarının Dr. Güvem Gümüş Akay tarafından fizyoloji ve Dr. Gözde Vatansever tarafından sinirbilim doktora tezleri olarak yazıldığını aktaran Çiçek, ayrıca bilimsel dergiye gönderilmek üzere uluslararası makalelerinin hazırlık aşamasında olduğunu sözlerine ekledi.


Araştırma: Kovid-19 salgını, dünya genelinde beklenen yaşam süresini 1,5 yılı aşkın kısalttı

AA
AA
TT

Araştırma: Kovid-19 salgını, dünya genelinde beklenen yaşam süresini 1,5 yılı aşkın kısalttı

AA
AA

Küresel Hastalık Yükü (GBD) çalışmasının 1950-2021 yıllarında 195 ülkedeki ölüm oranları ve beklenen yaşam süreleri analizinin yanı sıra anketler, nüfus sayımları ve diğer kaynaklardan elde edilen verilerden yararlanılan araştırmada, özellikle Kovid-19 salgını dönemine odaklanıldı.

Washington Üniversitesi Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsünce (IHME) yürütülen araştırmada, dünya genelinde beklenen yaşam süresinin 2019 ile 2021 arasında 1,5 yılı aşkın azaldığı ve geçmişteki artışların keskin şekilde tersine döndüğü saptandı.

IHME'de görev yapan araştırmacılardan Dr. Austin E. Schumacher, Kovid-19 salgınının dünya genelindeki yetişkinler üzerinde derin etki bıraktığını belirterek, "Salgın sırasında, ülkelerin ve bölgelerin yüzde 84'ünde beklenen yaşam süresi azaldı. Bu durum, yeni patojenlerin yıkıcı potansiyel etkilerini ortaya koyuyor." ifadelerini kullandı.

Beklenen yaşam süresi, bir kişinin ortalama ne kadar yaşadığını ortaya koyan istatistiki bir ölçüt.

Araştırmanın detayları, "The Lancet" adlı dergide yayımlandı.


Körlüğe yol açan glokoma karşı "göz tansiyonunu ölçtürün" uyarısı

AA
AA
TT

Körlüğe yol açan glokoma karşı "göz tansiyonunu ölçtürün" uyarısı

AA
AA

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Gülizar Demirok, Dünya Glokom Haftası dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, halk arasında "göz tansiyonu" olarak da bilinen glokomun dünyada önlenemeyen körlüklerin en önemli nedenlerinden biri olduğunu vurguladı.

Hastalığın geri dönüşsüz görme kaybına neden olduğunu, hiç belirti vermeden ilerleyebildiğini anlatan Demirok, glokomda aile öyküsünün önceden belirlenmiş en önemli risk faktörü olduğunu aktardı.

Yaşın ilerlemesi, ırk ve cinsiyetin de hastalığın risk faktörleri arasında yer aldığını belirten Demirok, bazı göz içi hastalıkların da göz içi basıncını yükseltmesi nedeniyle glokoma yol açtığını söyledi.

"Glokom, çok sinsi bir hastalıktır"

Doç. Dr. Demirok, "Belli belirsiz baş ağrısı, gözlerde kızarıklık, görme kaybı glokomun en önemli belirtileri. Çok yüksek göz içi basınçlarında, özellikle hastalığın kapalı açılı tiplerinde şiddetli mide bulantısı ve baş ağrısı şikayetleri de ortaya çıkabilir." bilgisini paylaştı.

Bu belirtilerin her zaman ortaya çıkmayabileceğinin altını çizen Demirok, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Glokom, çok sinsi bir hastalıktır. Yaşla birlikte hastalığın risk faktörleri, görülme sıklığı artmakta. Özellikle diyabet, hipertansiyon gibi hastalıklar, glokom riskini artırıyor. Ailesinde glokom bulunan çocuklarda da bazen hastalığa rastlayabiliyoruz. Bu nedenle aile öyküsü bulunması durumunda doğan bebeğin de mutlaka bu açıdan değerlendirilmesi gerekiyor."

Göz içi damlalar, lazer ve cerrahi tedaviler kullanılıyor

Erken tanının glokomda kalıcı görme kaybını önlediğini aktaran Demirok, "Özellikle açık açılı glokom tiplerinde ilk tedaviye göz içi basıncını düşüren damlalarla başlıyoruz. Damlaların yeterli olmadığı durumda lazer veya cerrahi tedavilere geçiyoruz." diye konuştu.

Doç. Dr. Demirok, çok şiddetli göz içi basıncına yol açan kapalı açılı glokom tiplerinde ise doğrudan lazer tedavisinin uygulandığını ifade etti.

Beraberinde göz bulguları olan tüm baş ağrılarının mutlaka bir göz hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Demirok, "Fakat migreni olan bir hastada migrenin tipi, yeri değişmişse ve beraberinde gözde de bir bulgu ortaya çıkmışsa bu baş ağrıları mutlaka bir göz hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmelidir." uyarısında bulundu.

"Ülkemizde tanı konulmuş yaklaşık 500 bin glokom hastası var"

Glokomun görülme sıklığına ilişkin bilgileri de paylaşan Demirok, şunları kaydetti:

"Dünyada ve ülkemizde glokom görülme sıklığı yüzde 2 civarında. Ülkemizde tanı konulmuş yaklaşık 500 bin glokom hastası var. Tanı konulmamış kişileri de dikkate aldığımızda sayının daha çok olduğunu tahmin ediyoruz. Dünyada 2040 yılında 110 milyon glokom hastası olacağı öngörülüyor. Farklı ırklar, coğrafi bölgelerde hastalığın görülme sıklığı artabiliyor. Örneğin, Japon ırklarında normal basınçlı glokom daha çok görülürken, siyahi ırklarda yüksek basınçlı glokomlar daha çok karşımıza çıkabiliyor."

"Hastalığın körlükle sonuçlanmaması için kontroller şart"

Polikliniklere başvuran her hastanın risk faktörleri dikkate alınarak göz tansiyonuna da bakılmasının önem taşıdığını anlatan Demirok, şöyle devam etti:

"40 yaşını geçmiş her birey yılda bir kere göz muayenesine gitmeli ve bu esnada mutlaka göz tansiyonunu da ölçtürmeli. Ailede risk faktörü varsa daha sık aralıklarla bu muayenenin yapılmasını öneriyoruz. Hastalığın geri dönüşsüz görme kaybıyla, körlükle sonuçlanmaması için mutlaka bu kontrollerin yapılması gerekiyor."


Obezite hastaları, ameliyatsız yöntemle kilolarından kurtuluyor

AA
AA
TT

Obezite hastaları, ameliyatsız yöntemle kilolarından kurtuluyor

AA
AA

Ghrelin adı verilen iştah hormonunun azaltıldığı yöntem sayesinde hastalar, bir günde taburcu edilerek normal yaşamlarına dönebiliyor.

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Şerafettin Demir, AA muhabirine, çağın en büyük sağlık problemlerinden olan obezite hastalığının, her 3 kişiden 1'inde görülme ihtimalinin bulunduğunu söyledi.

Obezite tedavisinde dünyada çok az merkezde yapılan "transkateter bariatrik emboloterapi" yönetimini hastanelerinde de uygulamaya başladıklarını anlatan Demir, şöyle devam etti:

"Obezite tedavisinde alternatif bir işlemi uyguladık. Hastanın bacağından anjiyografik bir işlemle girip, mideden salınan hormonları besleyen damarı bloke ederek obeziteye yol açan o hormonların salınımını azalttık. Bu oldukça etkili, komplikasyon ihtimali çok düşük bir yöntem. Engeli olan, sağlık problemi yüzünden cerrahi işleme giremeyen ya da korkan, ilaç tedavisinin fayda etmediği hastalarda alternatif bir yöntem olarak kullanılabilir."

Demir, uygulanan yöntemin ardından tedavinin diyetle desteklenmesi gerektiğini belirtti.

Tedavide hastaların diyetisyen takiplerini de planladıklarını aktaran Demir, "Hasta ilk haftadan itibaren 6 aya kadar hızlı bir kilo kaybı sağlayabiliyor. 1,5 yıl takip edildiğinde bu hastalar vücut kitle endeksinin yüzde 20'sini kaybedebiliyorlar ve normal kilolarına yakın bir seviyeye gelebiliyorlar." diye konuştu.