AB, İran’daki baskılara karşı tutumunu sertleştiriyor

İran'daki baskılara karşı Avrupa Birliği tutumunu sertleştiriyor ve gelecek yeni yaptırımlar

Avrupa Parlamentosu
Avrupa Parlamentosu
TT

AB, İran’daki baskılara karşı tutumunu sertleştiriyor

Avrupa Parlamentosu
Avrupa Parlamentosu

Avrupa Parlamentosu (AP), üyelerinin Salı günü Fransa'nın Strasbourg kentindeki merkezinde yaptıkları toplantıda gündem İran’daki protestolardı.
AP’nin Irak doğumlu İsveçli üyesi Abir Al-Sahlani’nin, İran’daki kitlesel protesto gösterileri ile ilgili yaptığı konuşma esnasında İranlı kadınlara destek için saçını kesti.
Sahlani, Tahran’daki teokratik rejimi ‘kendi halkına karşı suç işlemekle’ suçladıktan sonra Avrupa Birliği'ni (AB) İran konusunda daha katı bir tutum sergilemeye çağırdı. Sahlani, AB yönetimini İranlı kadınlara desteğini ifade etmeye çağırdı.
Kürsüden yaptığı konuşma sırasında Sahlani doğrudan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’e seslenerek, “İranlı kadınların haklarını savunmak için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki (BMGK) varlığınızdan faydalanmadığınız zaman cesaretinize ihanet ettiniz” ifadelerini kullandı. Sahlani, “İran’daki kadınlar özgürlüklerini istiyorlar. Harekete geçme ve destek verme zamanı” dedikten sonra, AP üyelerinin şaşkın bakışları arasında kürsüdeyken saçını tutamlar halinde kesti. Üyelerin birçoğu Sahlani’yi tebrik ederken, İranlı kadınlarla dayanışma içerisinde olduklarını ve desteklerini ifade ettiler. Abir Al-Sahlani'nin eylemi, İranlı birçok genç kadının yaptığının bir tekrarıydı. İranlı kadınların saçlarını keserek gerçekleştirdiği protestolar, Türk şarkıcı Melek Mosso'nun bir konseri sırasında saçını kestiği gibi benzer girişimlere kapı açtı.
Fransız 50 aktris ve şarkıcının Instagram üzerinden İranlı kadınlara desteklerini ifade etmek için saçlarını kestiklerini gösteren bir video yayınlandı. Ünlü aktörler ve yönetmenler de dahil olmak üzere sinemanın bin tanınmış siması, yayınlanan “Kadın, Yaşam, Özgürlük” başlıklı bildiri ile İran'daki kadınların başı çektiği protestolara destek olunması çağrısında bulundu.
Bildiride şu ifadeler yer aldı:
“Mahsa Amini cinayetini ve İranlı yetkililer tarafından emredilen kitlesel, vahşi ve kanlı baskıyı kamuoyu önünde kınayan herkesi, İran halkıyla dayanışmalarını yüksek sesle ve güçlü bir şekilde ifade etmeye çağırıyoruz. Kadın, yaşam ve özgürlük mücadelesi bizim de mücadelemizdir.”
Mahsa Amini’nin öldürülmesinin fitilini yaktığı protesto gösterilerinin başlamasından bu yana gösteriler sırasında güvenlik güçlerinin sert müdahalesi sonucu ölenlerin sayısının 100’ü aştığı tahmin ediliyor. İran sokaklarındaki halk hareketi, Avrupa’nın bireysel ya da toplu resmi olarak verdiği tepkilerine kıyasla daha kapsamlı ve daha radikal görünüyor. Sivil toplum aktivistlerine göre Avrupa’nın İran’daki insan hakları ihlaline yönelik tepkisi halen ‘zayıf’ ve olayların ciddiyetiyle aynı düzeyde değil. İran’daki protestolara ilişkin ABD’den yapılan ilk açıklama Başkan Joe Biden’ın açıklamasıyla gelirken Kanada, İran'da göstericilere yönelik baskının sorumlularına yaptırım uygulama niyetini açıkladı. Almanya Dışişleri Bakanı İran'a yaptırım uygulanması çağrısında bulunan ilk ülke oldu. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, 29 Eylül'de Twitter üzerinden İran'a yaptırım uygulanması çağrısında bulunarak, “İran'da din adına kadınları ölümüne darp eden ve protestoculara baskı uygulayanlara yaptırım uygulamak için AB içinde elimden gelen her şeyi yapıyorum. İranlı yetkililer, acımasız eylemlerini derhal durdurmalı” yazdı.
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Fransız Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, AB’nin İran’ın Avrupa ülkelerindeki fonlarını dondurarak ve AB ülkelerine girişlerini engelleyerek baskıdan sorumlu olanlara yaptırım uygulandığını görmeyi sabırsızlıkla beklediğini söyledi. Bakan Colonna, yaptırımların, çocuklarını Batı ülkelerinde yaşamaya gönderen sorumluları da hedef alacağını sözlerine ekledi.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Borrell ise Strazburg'daki Avrupalı ​​milletvekillerine AB’nin kısıtlayıcı tedbirlerin alınması da dahil olmak üzere mevcut tüm seçenekleri değerlendirdiğini söyledi. Borrell, daha sonra yaptığı bir açıklamada, ‘kısıtlayıcı tedbirler’ diyerek yaptırım uygulanmasını kastettiğini belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanlığı’ndan kaynaklar dün yaptıkları açıklamada, bugün ve yarın Prag'da düzenlenecek gayri resmi zirvenin sunumuna ilişkin bir soruya yanıt olarak 27 Avrupalı ​​liderin, İranlı yetkililerin baskılarına yanıt vermek için yapılması gerekenler dahil olmak üzere İran dosyasını ele alacaklarını belirttiler. Kesin olan şu ki, AB dışişleri bakanlarının, 17 Ekim'deki toplantıları vesilesiyle, bakanların görüş birliğine varmalarını gerektiren yaptırımlar konusunu incelemeyi düşünmeleri gerekiyor.
Tahran ise tüm bunlara tıpkı beklendiği gibi Avrupa'nın tutumlarına İngiliz büyükelçisini, Fransız maslahatgüzarını ve diğer Avrupalı ​​diplomatları iç işlerine yönelik müdahaleyi protesto etmek üzere Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak yanıt verdi. Bu arada İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, gösterilerin yurt dışından planlandığını ve en büyük sorumluların ABD ve İsrail olduğunu söyledi.
Eğer AB, İran’a yeni yaptırımlar uygularsa İran'daki insan hakları dosyasında bir ilki temsil edecek. İran’a yönelik ilk yaptırımlar 2011 yılının Nisan ayına kadar uzanıyor. Bu yaptırımları ertesi yıl alınan ek önlemler izledi. 2023 yılına kadar geçerli olan bu yaptırımlar, her yıl yenileniyor ve İranlı 90 şahıs ve kurumu kapsıyor. Esasen bu yaptırımlar büyük ölçüde ‘sembolik’ olmaya devam ediyor. Analistler arasında bunların İran rejiminin performansını etkilemeyeceği konusunda fikir birliği söz konusu.
Ancak bunun önemi, Avrupalıların İran rejiminin performansına yönelik umutsuzluğunun sadece insan hakları dosyasında değil, nükleer dosyada da yansıtmasında yatıyor. Paris'teki Avrupalı ​​kaynaklar, İran’ın radikal tutumunun müzakerelere katılan üç Avrupa ülkesinin (Fransa, Almanya ve İngiltere) çabalarını engellediğini ve yakın gelecekte 2015 tarihli nükleer anlaşmanın canlandırılması olasılığına dair umutlarını büyük ölçüde yitirdiklerini düşünüyorlar.
Avrupalılar, bugüne kadar Uluslararası Nükleer Enerji Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu'nun son toplantısı vesilesiyle Tahran'a yönelik ‘hoşgörülerini’ açıklama ve Tahran'la iletişimi sürdürme konusunda istekliydiler. ABD'nin onayıyla, Tahran'ın UAEA ile iş birliği yapmamasını kınayan bir karar taslağı sunmaktan da kaçındılar. Batılılar, Tahran karşısında nükleer dosyayı BMGK’ya taşımak ve İran'a uluslararası yaptırımları yeniden uygulamak gibi ölümcül bir silaha sahipler.
Tahran, müzakereleri çıkmaza sokma konusundaki ısrarına ve sorumluluğuna rağmen iyimserliğini sürdürmeye çalışıyor. Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın pazartesi günü yaptığı ve Washington'ın ‘gerçekçi’ yaklaşımını sürdürmesi halinde bir anlaşmaya varmanın ‘mümkün’ olduğunu söylediği açıklaması da bunu kanıtlıyor. Yaptırımları kaldırma prosedürlerinin doğru yolda olduğuna dikkati çeken Abdullahiyan’ın, Tahran'ın Washington'ın onayı ve iki taraf arasında mahkum takası konusunda bir anlaşmaya varılmasıyla Güney Kore'de dondurulan 7 milyar dolarlık fonu geri alma olasılığından bahsedebilir. Tahran, AB arabulucusu (Borrell) ve diğer taraflar aracılığıyla kendisi ile Washington arasındaki mesaj alışverişinin ‘devam ettiğini’ söylüyor. Ancak bu ‘iyimser hava’ yeni bir durum değil. Tahran, sözlü olarak iyimserliği, ancak uygulamada radikalizmi benimsemiş durumda. Sonuç olarak İran’da üç hafta önce başlayan protesto gösterileri, ABD’deki ara seçimlerin yaklaşması, İsrail’in nükleer anlaşma karşıtı diplomasi kampanyasını yoğunlaştırması ve İran'ın nükleer anlaşmanın canlandırılmasının anahtarı olan UAEA'ya gizli tesislerde bulunan uranyum izlerine ilişkin tatmin edici cevaplar verememesi, nükleer dosya üzerinde anlaşmaya varılmasının önündeki engelleri daha da artıracak.



Dürzi lideri Yusuf Carbu Şarku'l Avsat’a konuştu: Dış güçler ateşkesin bozulmasını istiyor

TT

Dürzi lideri Yusuf Carbu Şarku'l Avsat’a konuştu: Dış güçler ateşkesin bozulmasını istiyor

Dürzi lideri Yusuf Carbu Şarku'l Avsat’a konuştu: Dış güçler ateşkesin bozulmasını istiyor

Dürzilerin önde gelen liderlerinden Şeyh Yusuf Carbu, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, Suveyda'da varılan ateşkes anlaşmasının, kendisi ve Şeyh Hamud el-Hanavi tarafından temsil edilen Dürziler ile Suveyda Vilayeti İç Güvenlik Komutanı Tuğgeneral Ahmed ed-Dalati ve diğer yetkililer tarafından temsil edilen Suriye hükümeti arasında imzalandığını duyurdu.

Suriye hükümeti, son günlerde şehirde devam eden ve çok sayıda ölü ve yaralıya neden olan çatışmalara son vermek için dün Suveyda halkıyla ateşkes anlaşması imzaladı.

Şarku'l Avsat'ın incelediği anlaşma, tüm askeri operasyonların derhal durdurulmasını ve tüm tarafların güvenlik güçlerine ve kontrol noktalarına yönelik her türlü saldırıyı durdurma taahhüdünde bulunmasını öngörüyor.

Anlaşmaya göre, ateşkesin uygulanmasını denetlemek ve uyulmasını sağlamak için Suriye devleti ve Dürzi şeyhlerinden oluşan bir gözetim komitesi kurulması planlanıyor.

hyujı8o9
Dürzi cemaatinin ruhani liderlerinde Şeyh Hikmet el-Hicri, Suveyda'da kendisini destekleyen ‘Askeri Konsey’ üyeleri ile birlikte (Arşiv)

Şeyh Yusuf Carbu, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Suriye'deki Dürzi Cemaati Meclisi’nin üç şeyhi, yani Şeyh Yusuf Carbu, Şeyh Hamud el-Hanavi ve Şeyh Hikmet el-Hicri'yi bünyesinde barındırdığını belirterek, Hikmet el-Hicri'nin ‘farklı bir yönelime sahip olduğu’ için ‘anlaşmanın tarafı olmadığını’ söyledi.

Anlaşmanın tüm taraflarca imzalanmadığını, çünkü Suveyda'daki güvenlik durumunun seyahat ve toplantılara izin vermediğini belirten Şeyh Yusuf Carbu, anlaşmanın ‘yazışmalar yoluyla’ kabul edildiğini belirtti. Anlaşmanın ardından iyimser olsa da, Şeyh Yusuf Carbu “Dış güçler ateşkesin bozulmasını istiyor” ifadesini kullandı.

Şeyh Hikmet el-Hicri, çok geçmeden, ‘kendilerini sahte bir şekilde hükümet olarak adlandıran silahlı çetelerle herhangi bir anlaşma, müzakere veya yetki devri olmadığını’ teyit eden bir açıklama yayınladı. Bu ortak tutumdan sapan, tek taraflı iletişim veya anlaşma yapan herhangi bir kişi veya kuruluşun ‘istisnasız ve müsamahasız bir şekilde yasal ve toplumsal hesap verebilirliğe tabi tutulacağı’ uyarısında bulundu.