Suriye’de Rusya ve ABD uçakları arasındaki gerilim iletişim kanallarının zayıflığını gösterdi

Moskova, Ukrayna savaşına rağmen Şam'ı destekleyen adımlar attı.

Rus uçakları 27 Eylül'de İdlib’i bombaladı. (AFP)
Rus uçakları 27 Eylül'de İdlib’i bombaladı. (AFP)
TT

Suriye’de Rusya ve ABD uçakları arasındaki gerilim iletişim kanallarının zayıflığını gösterdi

Rus uçakları 27 Eylül'de İdlib’i bombaladı. (AFP)
Rus uçakları 27 Eylül'de İdlib’i bombaladı. (AFP)

Rusya’ya ait bir savaş uçağı ile ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) arasında, bundan iki gün önce, Suriye hava sahasında yaşanan çarpışma tehlikesin Moskova ve Washington arasında olası hava kazalarını önlemek amacıyla kurulan koordinasyon kanallarının ne kadar zayıf olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu durum önemli sonuçlar doğurdu.
Rusya’nın Suriye’deki hava üssü Hmeymim’de konuşlu Suriye'deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi başkan yardımcısı Tümgeneral Oleg Yegorov, pazartesi akşamı Suriye hava sahasında Rus Hava Uzay Kuvvetleri’ne ait bir An-26 askeri nakliye uçağı ve ABD’ye ait bir İHA arasında çarpışma tehlikesinin yaşandığını duyurdu. Tümgeneral Yegorov açıklamasında, “ABD liderliğindeki sözde Uluslararası Terörle Mücadele Koalisyonu, Suriye hava sahasında saldırı silahlarıyla donatılmış İHA’larla gayri meşru uçuşlar gerçekleştirmeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Yegorov, Rus askeri birimlerine gerekli teçhizatı sağlamak üzere yola çıkan uçağın, bölge üzerinde uçuş yapan ABD’ye ait iki İHA ile çarpışma tehlikesini son anda önlemeyi başardığını ildirdi. Bunun ABD ordusunun Suriye'deki operasyonlar sırasında olası kazaların önlenmesi ve uçuş güvenliğinin sağlanmasına ilişkin (Rusya ile ABD arasında) imzalanan mutabakat zaptı hükümlerini ilk ihlali olmadığını vurguladı.
Her ne kadar iki taraf genellikle birbirini benzer ihlallere sebep olmakla suçlasa da son olay, iki taraf arasındaki diğer tüm diyalog ve koordinasyon kanallarının askıya alınmasıyla birlikte olası kazaları önlemeye yönelik koordinasyon kanallarının şu an en zayıf halinde olduğunu gösterdi.
Son olay, daha önce Moskova ile Washington arasındaki gerilimin tırmanmasına rağmen büyük bir önem taşıyor. İki ülke arasındaki etkin ve aktif çalışan tek kanal olarak tanımlanan Suriye'deki koordinasyon kanalları, geçmişte doğrudan çatışmalara yol açabilecek çeşitli sürtüşmelerin önüne geçilmesini mümkün kıldı.
Batı medyasında, Moskova'nın Ukrayna savaşıyla meşgul olması nedeniyle Suriye meselesine olan ilgisinin azaldığına dair haberler yer alsa da Rus çevreleri bu haberlerin gerçeği yansıtmadığını savunuyor. Pazartesi günü yaşanana benzer olayların, Rusya'nın askeri önceliğini Suriye topraklarındaki operasyonlara yönlendirdiği önceki dönemlerde de gerçekleşmişti.
Moskova, son aylarda Suriye'deki güçlerinin sayısının azaldığına ve binlerce askerin Ukrayna'ya kaydırıldığına dair veriler hakkında resmi düzeyde herhangi bir yorum yapmadı. Ancak Şarku’l Avsat’ın daha önce konuştuğu kaynaklar, Moskova'nın ‘askeri üslerde konuşlu Rus güçlerinin savaş ya da saha faaliyeti yürütmediği alanlarda’ bir takım yeniden konuşlandırmalar yaptığını aktarmışlardı. Bu çerçevede Moskova, güçlerinin bir kısmını Suriye'den Ukrayna’ya nakletmiş olabilir ama askeri yetkililerin tahminlerine göre bu adım, Rusya'nın genel olarak Suriye'deki olayların gidişatını yönlendirme yeteneğini etkilemeyecek.
Rus uzmanlar, bazı bölgelerde yaşanan Rusya-ABD sürtüşmesi ve ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon güçlerinin güney ve kuzeydoğu bölgelerindeki faaliyetleri hakkında son zamanlarda aynı açıklamaların yapıldığını düşünüyorlar. Bunun nedeni, Moskova'nın ‘Astana Formatı’ndaki (Türkiye ve İran) ortaklarıyla birlikte Suriye'deki ABD varlığıyla yüzleşme sürecini hızlandırma hamlelerine öncelik vermesi. İki ay önce Tahran'da düzenlenen Astana Zirvesi'nin seyri de bunu gösterdi.
Diğer yandan veriler, Moskova'nın düzenli güçleri eğitmeye ve onlara silah ve mühimmat sağlamaya devam ettiğine işaret ediyor. Rusya'nın Suriye'deki çıkarları Ukrayna savaşından etkilenmedi. Aksine, Suriye arenası, Rusya ile Batı arasındaki mevcut ‘büyük çatışma’ çerçevesinde daha da önem kazandı.
Aynı Rus ve Suriyeli kaynaklar iki gün önce, Suriye'de savaşan gruplardan birinin, Suriye'deki Rus kuvvetlerinin komutanı Alexander Chaiko liderliğindeki Rus subaylarının gözetiminde, günlerce gerçek mühimmatla tatbikat yaptığını duyurdular. Çeşitli kara ve hava kuvvetlerinin katıldığı tatbikatlar, gerçek bir savaş sırasındaki muharebe koşullarının canlandırılmasını amaçlıyordu.
Suriyeli kaynaklara göre tatbikatı, yoğun top ve havan mermisi atışlarıyla başlarken bunu karadan karaya füze saldırılarının yanı sıra savaş uçakları ve helikopterleriyle nokta atışlarının yapıldığı hava saldırıları izledi. Tatbikat itfaiye araçları da katıldı.
Suriye'nin resmi haber ajansı SANA, tatbikatın yoğun ateş altında düşman hatlarının arkasına havadan indirme yapılması ve düşmanı geri çekilmeye zorlanması gibi karşı saldırıları da içerdiğini bildirdi. Tatbikatın kapsamı ve seviyesi, Rus güçlerinin, Ukrayna savaşıyla meşgul olmalarına rağmen Suriye topraklarında yeni çatışmaların patlak vermesiyle karşı karşıya kalmaları durumunda savaşa hazır olma durumunu artırmaya halen özel bir önem verdiğini gösterdi.
Diğer taraflar bazı analistler, Moskova’nın son dönemde Suriyeli silahlı muhalif gruplara yönelik operasyonlarını azaltmamasını, Astana Formatı’ndaki ortağı Ankara’ya yönelik birkaç noktaya ilişkin gönderdiği mesajlar olarak değerlendirdiler. Rusya Savunma Bakanlığı’ndan pazartesi günü yapılan açıklamaya göre Rus Hava Kuvvetleri, İdlib bölgesinde Heyetu Tahriru’ş Şam’ın (HTŞ)  kontrolündeki bölgeleri hedef aldığını duyurdu. Rus kaynaklara göre bombardımanlar sonunda grup liderleri de dahil olmak üzere 13 örgüt üyesi öldürüldü.
Hmeymim Hava Üssü’nden yapılan açıklamada, Hava Kuvvetleri'nin, Rus askerleri ve Suriye rejimi güçleri için tehdit oluşturan İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki (İGAB) terörist grubun (HTŞ) mevzilerinin imha edildiği belirtildi. Açıklamaya göre Ruveyha ve Musaybin köyleri yakınlarındaki yeraltı kampları hedef alındı. Açıklamada, Ebu Yusuf eş-Şami ve Halid el-Yusuf (Ebu Ömer) adlı, örgütün üst düzey iki lideri de dahil olmak üzere 13 örgüt üyesi etkisiz hale getirildiği ve 22 üyesinin ağır şekilde yaralandığı vurgulandı.
Rusya Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında, “Teröristlerin sığınaklarının imha edilmesi, Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin ve Suriye rejimi güçlerinin mevzilerine yönelik sabotaj ve terör saldırılarının engellenmesini sağladı” denildi.
HTŞ, İdlib ilinin büyük bir bölümünün yanı sıra Hama ve Lazkiye gibi komşu illerin kırsal kesimlerini de kontrol ediyor.



El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
TT

El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)

Irak'taki "Koordinasyon Çerçevesi" ittifakının liderlerinden Ammar el-Hakim, devletin güç kullanımında tekel sahibi olması gerektiğini belirterek, silahların ülkedeki karar vericiler üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

El-Hakim dün yaptığı konuşmada, "Silahlar, anayasaya uygun olarak, Irak halkının ve siyasi partilerinin iradesiyle, dışarıdan dayatmalarla değil, devletin elinde olmalıdır" dedi.

Hikmet Hareketi partisinin lideri el-Hakim, karar vericiler üzerinde baskı kurmak için devlet dışında silah kullanılmasına karşı olduğunu ifade etti.

El-Hakim'in partisinin liderlerinden Fahd el-Cuburi, "Washington, yeni hükümette grupların yer alması konusunda çekincelerini dile getirdi" dedi.

Son dönemde parlamentoda birkaç sandalye kazanan ve silahlı bir fraksiyon olan İmam Ali Tugayları ise "devletin elindeki silahların tekelleştirilmesini ve Haşdi Şabi Güçlerinin güçlendirilmesini" savundu. Tugayların genel sekreteri Şibl el-Zaidi, yaptığı açıklamada, "fraksiyonel güçlerin seçimlerdeki önemli zaferi, onları önemli bir sınavın önüne koyuyor" ifadelerini kullandı.


Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
TT

Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"

Lübnan ile İsrail arasındaki müzakereler güvenlik-ekonomi yönüne doğru kayarken, Tel Aviv Hizbullah'ın kapasitesini “abartma” politikası izliyor ve bu Lübnan'da, yeni bir saldırıya zemin hazırladığı endişelerini artırıyor.

Lübnan ve İsrail arasındaki düşmanlıkların sona ermesini izlemekle görevli komite, sivillerin de katılımıyla ikinci toplantısını Lübnan'ın güneyindeki Nakura'da gerçekleştirdi. Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, görüşmelerin "sınırın her iki tarafındaki sakinlerin evlerine dönmesinin önemi" üzerinde yoğunlaştığı belirtildi. Bu arada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, toplantıda Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının yanı sıra, Hizbullah tehdidinin ortadan kaldırılması ve sınırın her iki tarafındaki sakinlerin kalıcı güvenliğinin sağlanması konusunda ortak çıkarı göstermek amacıyla ekonomik projelerin güçlendirilmesinin de ele alındığını duyurdu.

Bu arada, İsrail ordusu, bir yıl önce Kuzey Lübnan'da bir komando operasyonunda kaçırılan ve Hizbullah subayı olarak tanıtılan İmad Amhaz'ın video kayıtlarını yayınladı. Kayıtlarda Amhaz, hem Hizbullah'a hem de İran'a ait deniz kuvvetlerine liderlik ettiğini itiraf ediyor; bu da Tel Aviv'in Washington'u "Hizbullah'a saldırmanın gerekliliğine" ikna etme kampanyasının bir parçası olabileceği endişelerini artırdı.

Buna karşılık, Lübnan'la ilgili Paris toplantıları, ilgili üç başkentin (Paris, Washington ve Riyad) ordunun performansından ve silah kontrol planının ilk aşamasını bu yılın sonuna kadar tamamlama taahhüdünden memnun kalmasıyla sonuçlandı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre toplantıda, orduyu desteklemek amacıyla önümüzdeki şubat ayında uluslararası bir konferans düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varıldı.


Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman
TT

Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman

Paris, Fransız başkentinde yapılan üç ayrı toplantının başarılı geçtiğini ve bu görüşmelerin en önemli sonucunun, Fransa, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan makamları ile Lübnan ordusuna yönelik ortak ve tam desteklerinin teyit edilmesi olduğunu bildirdi. Bu kapsamda, Savunma Bakanlığı’nda Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile Fransa Genelkurmay Başkanı Fabien Mandon arasında görüşme yapılırken, ardından üç ülkenin özel temsilcileri bir araya geldi. Son olarak bu temsilcilerle Heykel, Elysee Sarayı’nda görüşmelerini sürdürdü. Paris’e göre ilgili üç başkent (Paris, Washington ve Riyad), Lübnan ordusunun performansını ve devletin silahların yalnızca devletin elinde toplanmasını öngören planın ilk aşamasını yıl sonuna kadar tamamlama konusundaki kararlılığını olumlu değerlendiriyor. Elde edilen sonuçların tatmin edici bulunması üzerine, Lübnan ordusuna destek amacıyla planlanan uluslararası konferansın gelecek yıl şubat ayında düzenlenmesi konusunda mutabakata varıldı. Paris, konferans hazırlıkları için üçlü bir komite kurulmasının, Lübnan ordusunun attığı adımlara duyulan ciddiyeti ve Lübnan makamlarına olan güveni yansıttığını vurguladı.

Fransa’ya göre üç ülke, planlanan konferansın başarıya ulaşması için gerekli koşulları oluşturmayı hedefliyor. Konferansın, Lübnan devletinin egemenliğini yeniden tesis etmesine katkı sağlaması, siyasi ve mali destek sunması, aynı zamanda orduya ve Lübnan makamlarına duyulan güvenin bir göstergesi olması amaçlanıyor. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanmasına yönelik hedeflere de destek verilmesi öngörülüyor.

Öte yandan, Fransız girişimiyle üç başkent, Paris’in çağrısı doğrultusunda Lübnan ordu birliklerinin sahadaki faaliyetlerine daha fazla dikkat çekilmesi, bu faaliyetlerin belgelenmesi ve mevcut tüm imkânlarla kamuoyuna yansıtılması konusunda uzlaştı. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) imkânlarından da yararlanılması planlanıyor. Böylece ordunun, özellikle Litani Nehri’nin güneyinde silahların devlet tekelinde toplanmasını öngören ilk aşamadan başlayarak, kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin ortaya konulması ve planın sonraki aşamalarının hayata geçirilmesinin sağlanması hedefleniyor.

Paris’te yapılan görüşmelerde Rudolf Heykel’in, planın ilk aşamasına ilişkin hedeflerin yüzde 95’inin gerçekleştirildiğini ve belirlenen sürenin uzatılmasını talep etmediğini vurgulaması dikkat çekti. Ancak üç başkent, gerekli görülmesi hâlinde sürenin birkaç hafta uzatılmasına engel bir durum olmadığı görüşünde. Heykel’in, kuvvetlerinin elde ettiği sonuçları ayrıntılı verilerle aktardığı, ayrıca özellikle UNIFIL güçlerinin Güney Lübnan’dan çekilmeye başlamasıyla birlikte üstleneceği ilave görevler doğrultusunda silah ve mali desteğe duyulan ihtiyacı dile getirdiği belirtildi. Paris, uluslararası konferans kapsamında Lübnan’a sağlanacak desteğin yalnızca orduyla sınırlı kalmayacağını, diğer güvenlik güçlerini de kapsayacağını, böylece ordunun temel görevlerine odaklanırken, iç güvenliğin, iç güvenlik birimlerince sağlanmasının hedeflendiğini ifade ediyor.

Fransız çevreler, Lübnan’da savaşın yeniden patlak verme riskinin ortadan kaldırılmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor. Bu nedenle, Vatan Kalkanı planının ilk aşamasının tamamlanmasıyla birlikte Lübnan makamlarının Litani Nehri’nin güneyinde tam denetimi yeniden tesis edebilmesinin, ikinci aşamanın önünü açacağı vurgulanıyor. Böyle bir gelişmenin, bir yandan uluslararası toplumun beklentilerine yanıt oluşturacağı, diğer yandan da planlanan konferansta Lübnan’a destek verilmesinin temel gerekçelerinden biri olacağı değerlendiriliyor. Bu yaklaşımın, uluslararası toplumun niyet beyanlarından ziyade somut sonuçlara odaklanma anlayışıyla örtüştüğü belirtiliyor.

Lübnan ordusuna yönelik desteğin, ekonomik destek ve Lübnan’dan talep edilen reformlarla bağlantılı olarak düzenlenmesinin öngörülen yeniden imar konferansı için de geçerli olduğu kaydediliyor.

Lübnan içinde ve dışında, ordunun sahadaki faaliyetlerinin doğrulanmasına yönelik ek mekanizmalar konusunda çok sayıda soru gündeme geliyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu sorular arasında özellikle iki başlık öne çıkıyor: Denetim sürecinin bireysel konutları kapsayıp kapsamayacağı ve UNIFIL birliklerinin Lübnan ordu birliklerine sistematik ve kapsamlı şekilde eşlik edip etmeyeceği. Paris, Litani’nin güneyindeki tüm konut ve özel mülklerin aranmasının kesinlikle gündemde olmadığını vurguluyor. Buna göre arama işlemleri, yalnızca mekanizmanın mevcut bir tehdit ve geçen yıl kasım ayında varılan ateşkes anlaşmasının ihlal edildiğini teyit etmesi durumunda söz konusu olacak ve bu durumda Lübnan ordusundan arama yapması istenecek. Paris, bu yaklaşımın güneyde yaşayan halkın endişelerini gidermeyi amaçladığını ifade ediyor.

Paris, mevcut mekanizmanın yanına yeni bir mekanizma ekleme niyeti olmadığını vurguluyor; aksine, şu ana kadar uygulanan mekanizmadan azami derecede yararlanmanın, Lübnan askerî birimlerinin çalışmalarını mevcut imkânlarla destekleyecek bir kaynak oluşturacağı değerlendiriliyor. UNIFIL’in Lübnan ordusunun operasyonlarına katılımına gelince, Paris bunun hâlihazırda gerçekleştiğini belirtiyor ve UNIFIL birliklerinin ordunun faaliyetlerini destekleyici veya gözlemci rolü üstlenebileceğini, böylece ordunun kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin gösterilmesinin sağlanacağını ifade ediyor. Bu durum, özellikle İsrail kaynaklı anlatının tersine ordunun görevlerini yerine getirdiğini vurgulamayı amaçlıyor. Fransız kaynaklar, üç başkent arasında bu konuda tam bir uyum bulunduğunu ve bunun, ordunun desteklenmesine yönelik konferansın şubat ayında düzenlenmesini kolaylaştırdığını belirtiyor. Toplantı tarihinin kesin olarak belirlenmemesi ise o ay içinde gerçekleşecek çeşitli etkinlikler ve takvimler dikkate alınarak en yüksek katılımın sağlanacağı uygun tarihin seçilmesine yönelik bir tedbir olarak açıklanıyor. Paris’in bu yaklaşımı, ABD’nin Lübnan makamlarının 1701 sayılı kararı ve ordunun planını ne ölçüde ciddiyetle uygulayacağı konusundaki şüpheleriyle bağlantılı.

Paris, Vatan Kalkanı planının birinci aşamasından ikinci aşamasına geçişin büyük zorluklarla karşılaşacağını öngörüyor. Bunun başlıca nedeni, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmeyi reddetmesi ve üzerinde mutabık kalınan ateşkesin yalnızca Litani Nehri güneyini kapsadığı görüşünde olması. Bu nedenle, iki ay içinde düzenlenecek orduya destek konferansının, Lübnan makamlarının ikinci aşamaya geçişi için güçlü bir ivme sağlayacağı değerlendiriliyor.

Sonuç olarak, Paris’te yapılan toplantılar, orduya ilişkin ortak anlayışın ve ilave desteğin sağlanması yönünde hedeflenen amaca ulaştı. Aynı zamanda, uluslararası konferansın düzenlenmesi, Lübnan makamlarına, İsrail baskısı ve Hizbullah’ın etkisi arasında sıkışmış durumda oldukları bir ortamda destek sağlanması anlamına geliyor.