'Mucize malzeme' Güneş enerjisinde dünya rekoru kırdı

Perovskit, ultra yüksek hızlı iletişimden yenilenebilir enerji üretimine kadar birçok alanı dönüştürme potansiyeliyle övgü topluyor

Kübik yapı özelliği gösteren perovskit, oksit mineraller kategorisinde yer alıyor (Wikimedia Commons)
Kübik yapı özelliği gösteren perovskit, oksit mineraller kategorisinde yer alıyor (Wikimedia Commons)
TT

'Mucize malzeme' Güneş enerjisinde dünya rekoru kırdı

Kübik yapı özelliği gösteren perovskit, oksit mineraller kategorisinde yer alıyor (Wikimedia Commons)
Kübik yapı özelliği gösteren perovskit, oksit mineraller kategorisinde yer alıyor (Wikimedia Commons)

The Independent'ta yer alan habere göre araştırmacılar, silikon Güneş pillerindeki yüzde 30 verimlilik bariyerini ilk kez, bu pilleri "mucize malzeme" perovskitle birleştirerek geçti.
Hollanda'daki çeşitli üniversitelerden ve enstitülerden bir ekip, yaklaşık yüzde 22 enerji dönüştürme verimliliğine sahip geleneksel silikon bazlı pilleri, perovskitin geniş çapta kabul gören özellikleriyle destekleyen, çok eklemli bir Güneş piliyle bu buluşu gerçekleştirdi.
Araştırmacılar, 4 terminalli çok eklemli cihazla yüzde 30'dan fazla verimlilik elde etmenin, "enerji geçişini hızlandırmada büyük bir adım" olduğunu ve fosil yakıt bağımlılığını azaltarak enerji güvenliğini artırabileceğini belirtti.
Hollanda Uygulamalı Bilimsel Araştırma Örgütü'nden (TNO) Dr. Mehrdad Najafi, "Bu tür Güneş pili, yakın kızılötesi ışığın yüzde 93'ünden fazlasının cihaza ulaşmasını sağlayan epey şeffaf bir sırt temasına sahip. Bu performans, deneysel laboratuvar çalışmalarında kılavuz olarak gelişmiş optik ve elektrik simülasyonları kullanılarak, yarı saydam perovskit Güneş pillerinin tüm katmanların optimize edilmesiyle elde edildi" dedi.
Perovskit, ultra yüksek hızlı iletişimden yenilenebilir enerji üretimine kadar bir dizi endüstriyi dönüştürme potansiyeliyle övgü topluyor.
Son Güneş pili rekorunun arkasındaki araştırmacılar, şimdi yaygın kullanıma ulaşmak için teknolojiyi ticarileştirmeyi umuyor.
Tandem PV'nin program yöneticisi Profesör Gianluca Coletti, "Artık bileşenleri biliyoruz ve yüzde 30'un üzerinde verimliliğe ulaşmak için gereken katmanları kontrol edebiliyoruz. Bu malzemeleri ve süreçleri geniş bir alana taşımak için önceki yıllarda elde edilen ölçeklenebilirlik uzmanlığı ve bilgisiyle birleştiğinde, bu yüzde 30'un ötesinde verimlilik sağlayan teknolojiyi seri üretime geçirmek için endüstriyel ortaklarımızla birlikte işe odaklanabiliriz" dedi.
Araştırmanın sonuçları Milano'daki Dünya Fotovoltaik Enerji Dönüşümü Konferansı'nda (WCPEC-8) sunuldu.



Kuyudan çıkan insan kemikleri, 800 yıllık destandaki olayı doğruladı

Kuyudaki Adam'ın kalıntıları ilk olarak 1938'de bulunmuştu (Norveç Kültürel Miras Müdürlüğü)
Kuyudaki Adam'ın kalıntıları ilk olarak 1938'de bulunmuştu (Norveç Kültürel Miras Müdürlüğü)
TT

Kuyudan çıkan insan kemikleri, 800 yıllık destandaki olayı doğruladı

Kuyudaki Adam'ın kalıntıları ilk olarak 1938'de bulunmuştu (Norveç Kültürel Miras Müdürlüğü)
Kuyudaki Adam'ın kalıntıları ilk olarak 1938'de bulunmuştu (Norveç Kültürel Miras Müdürlüğü)

Norveç'teki bir kuyuda bulunan insan kemiklerinin, 800 yıllık bir destanda adı geçen bir kişiye ait olduğu saptandı. Yeni çalışma, suyu kirletmek için kuyuya atıldığı söylenen adam hakkında beklenmedik bir gerçeği ortaya çıkardı. 

1184'ten 1202'ye kadar bugünkü Norveç'in büyük bir kısmına hükmeden Kral Sverre Sigurdsson'un hayatını anlatan Sverris Destanı'nda ülkenin iç kesimindeki bir kaleye yapılan baskından söz ediliyor. 

Kralın, Roma Katolik Kilisesi'yle bağlantılı karşıtları olan Bagler grubu, Sverresborg Kalesi'ne 1197'de düzenledikleri baskında evleri yakıp yıkıyor ve bölgenin sularını zehirlemek için ölü bir adamı kuyuya atıyor. Destana göre daha sonra kuyu taşlarla dolduruluyor. 

Özellikle kralın gözetiminde yazılmasından dolayı uzmanlar bu destanın ne kadar güvenilir olduğundan emin değildi. 

Fakat hakemli dergi iScience'ta dün (25 Ekim) yayımlanan çalışma, en azından "Kuyudaki Adam" hikayesinin doğru olduğuna işaret ediyor. 

Arkeologlar 1938'de Sverresborg Kalesi harabelerinde terk edilmiş bir kuyuda, büyük taşların altında insan kemikleri bulmuştu. Ancak bilimsel araştırma tekniklerinin yetersiz kalmasından dolayı kemiklerin detaylıca incelenmesi mümkün olmamıştı. 

2014 ve 2016'daki kazılardaysa adamın sol elinin parçaları ve bedeninden koparılmış kafatası çıkarılmıştı.

Bilim insanları yeni çalışmada genom dizileme ve radyokarbon tarihleme yönteminden yararlanarak Kuyudaki Adam'ın gizemini aydınlattı.
 

Araştırmacılar, adamın kafatasındaki darbelere dayanarak kuyuya atılmadan önce ciddi seviyede yaralandığını tahmin ediyor (Åge Hojem/NTNU Üniversite Müzesi)Araştırmacılar, adamın kafatasındaki darbelere dayanarak kuyuya atılmadan önce ciddi seviyede yaralandığını tahmin ediyor (Åge Hojem/NTNU Üniversite Müzesi)

Analizler, kemiklerin yaklaşık 800 yıl önce yaşayan ve 30-40 yaşlarında ölen bir erkeğe ait olduğunu ortaya koydu. 

Ekip, bu tarihin destandaki zamanlamayla örtüşmesinden dolayı kemiklerin baskını düzenleyenler tarafından kuyuya atılan adama ait olduğunu söylüyor. 

Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden çalışmanın ortak yazarı Dr. Michael Martin, "İlk kez bir Norveç destanında anlatılan bir kişinin ya da karakterin kalıntılarının sahibi kesin bir şekilde tespit edildi" diyerek ekliyor: 

Bu aynı zamanda bir Ortaçağ metninde adı geçen belirli bir kişinin tüm genom dizisini elde ettiğimiz en eski vaka.

Bilim insanlarının yaptığı DNA analizi, Kuyudaki Adam'ın mavi gözlü, açık tenli, sarışın veya açık kahverengi saçlı olduğuna işaret ediyor. Bu pek ilginç olmasa da genetik bilgilerinin Norveç'in güneyindeki kişilerle yakından eşleşmesi araştırmacıları şoke etti. 

Daha önce kuyuya atılan kişinin baskına uğrayan iç kesimden biri olduğu düşünülüyordu. Ancak saldırıyı düzenleyen Bagler grubunun güneyli olması bu teoriye şüphe düşürüyor.

Dr. Martin "Hepimiz için en büyük sürpriz, Kuyudaki Adam'ın yerel halktan gelmemesi; aksine soyunun Norveç'in güneyindeki belirli bir bölgeye dayanmasıydı" ifadelerini kullanıyor: 

Bu da kuşatma ordusunun kendi ölülerinden birini kuyuya attığına işaret ediyor. 

Norveç'teki Stavanger Üniversitesi'nden arkeolog ve tarihçi Roderick Dale, yer almadığı çalışmanın destanda anlatılan olayları doğruluyor gibi göründüğünü söylüyor. Ancak Dale bu tür destanların "tarihten çok propagandaya" daha yakın olduğunu ekliyor:

Bu nedenle günümüzdeki bir politikacının otobiyografisine yaklaştığımız şekilde yaklaşabiliriz. Yazarın yaşamı boyunca meydana gelen tarihi olayları ele almasına rağmen kendi başına bir tarih değil.

Independent Türkçe, CNN, New York Times, Live Science, iScience