4 milyar yıllık kimyasal gizemi çözüldü: Bilim insanları yaşamın kökenine ışık tuttu

"Aslında yaşamın kökeninin arkasındaki kimya bu"

Dünya'nın 4.5 milyar yıl önce oluştuğu tahmin ediliyor (NASA)
Dünya'nın 4.5 milyar yıl önce oluştuğu tahmin ediliyor (NASA)
TT

4 milyar yıllık kimyasal gizemi çözüldü: Bilim insanları yaşamın kökenine ışık tuttu

Dünya'nın 4.5 milyar yıl önce oluştuğu tahmin ediliyor (NASA)
Dünya'nın 4.5 milyar yıl önce oluştuğu tahmin ediliyor (NASA)

ABD'deki Purdue Üniversitesi'nden bilim insanları, yaşamın kökenine dair önemli bir bilmeceyi çözdü.
Uzmanlar uzun süredir Dünya'da yaşamın cansız (abiyotik) kimyasallardan ortaya çıktığını düşünüyor. Ancak bunun nasıl mümkün olabileceği çözülemeyen bir gizemdi.
Yeni araştırma ise peptitlerin (yaşamın yapı taşları olan amino asit dizileri) suyun atmosferle buluşmasıyla meydana gelen hızlı reaksiyonlar sırasında su damlacıkları içinde kendiliğinden oluşabildiğini gösterdi.
Bulgulara göre bu hızlı reaksiyonun, yaklaşık 4 milyar yıl önce, Dünya'da yaşamın ilk ortaya çıktığı koşullarda da gerçekleşmesi mümkün.
Hakemli bilimsel dergi PNAS'ta yayımlanan araştırmanın arkasındaki ekip, keşfin, hızlı kimyasal reaksiyonları teşvik etmek için gereken ortama dair önemli bilgiler verdiğini ifade etti.
Bu da aslında yeni ilaçların geliştirilmesini hızlandırarak tıp teknolojilerinde rol oynayabilir.
Araştırmanın yazarlarından, analitik kimya profesörü Graham Cooks, "Aslında yaşamın kökeninin arkasındaki kimya bu" diye konuştu.
Bilim insanları, onlarca yıldır Dünya'daki yaşamın okyanuslarda başladığını düşünüyor. Ancak, bunun arkasındaki kimyasal sürece dair cevaplanamayan sorular vardı.
Peptitlerin oluşabilmesi için suya ama aynı zamanda sudan uzak bir alana ihtiyaç var. Zira bunları meydana getiren kimyasal süreçte bir su molekülünün eksilmesi gerekiyor.
Cooks ve ekibi yeni çalışmada bu bilmecenin cevabını bulmuş oldu:
"Su her yerde o kadar ıslak olmayabilir."
Bulgulara göre dalgaların kayalara çarpmasıyla savrulan su kütleleri, suyun atmosferle buluşmasına olanak tanıyarak, abiyotik amino asitleri yaşamın yapı taşlarına dönüştüren son derece hızlı reaksiyonlar gerçekleştirebiliyor.
Cooks, keşifle ilgili, "Bu, ilkel moleküllerin, yani basit amino asitlerin, kendiliğinden saf su damlacıklarında yaşamın yapı taşları olan peptitleri oluşturduğunun ilk kanıtı" ifadelerini kullandı:
"Çarpıcı bir keşif."
Independent Türkçe, Sci Tech Daily, Eurek Alert



Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
TT

Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)

Bilim insanları, kuşların kutup bölgelerine en azından 73 milyon yıldır yuva yaptığını keşfetti. 

Günümüzde Arktika'da yuva yapan 200'den fazla kuş türü var. Bilim insanları bu hayvanların ekosistemin önemli üyeleri olduğunu, polenleşme ve tohum dağılımı gibi temel görevlere katkı sağladığını söylüyor.

Daha önce yapılan araştırmalarda bu davranışın yeni olmadığı görülmüştü. Princeton Üniversitesi'nden Lauren Wilson "Kutup bölgelerinde yuva yapmaya dair en eski kanıt, Antarktika'nın Eosen dönemine ait yaklaşık 46,5 milyon yıl önce yaşamış bir penguen kolonisiydi" diyor.

Wilson liderliğindeki ekibin yeni araştırmasıysa bu tarihi yaklaşık 25 milyon yıl daha geriye çekti. 

Bilim insanları Alaska'nın kuzeyindeki Prince Creek formasyonunda yaptıkları kazılarda aralarında embriyo ve yavru kalıntıları da olan 50'den fazla kuş fosili ortaya çıkardı. Çoğunun boyu 2 milimetreden daha kısa olan bu fosiller, kuşların kutup bölgelerinde yuva yaptığına dair en eski kanıtı sunuyor. 

Bulguları hakemli dergi Science'ta yayımlanan çalışmanın ortak yazarı Patrick Druckenmiller, "Bu yeni fosiller, kuşların evrimi hakkındaki bilgilerimizde önemli bir boşluğu dolduruyor" diyerek ekliyor:

Bu çalışmadan önce, birkaç ayak izi dışında Alaska'da kuş fosilleri bulunmamıştı.

Araştırmacılar yaklaşık 73 milyon yıl önce Arktika'da yuva yapan bu kuşların en azından üç ayrı gruptan geldiğini saptadı. Fosillerin bir kısmı martıya benzeyen Ichthyornithes ve dalgıç kuşuna benzeyen Hesperornithes gruplarına aitti. Artık soyu tükenen bu gruplar dişli kuşları içeriyordu.

Ancak kalıntıların çoğu ördeklere benzeyen dişsiz kuşlara aitti. Araştırmacılar dişsizliğin, bugün yaşayan bütün kuşları içeren grubun belirleyici özelliği olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle bulgular, milyonlarca yıl önce Arktika'da yuva yapan kuşların, modern kuşların yakın akrabaları olduğuna işaret ediyor.

Ekip, bölgenin o dönemde bugüne kıyasla daha sıcak olduğunu ve muhtemelen 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığı aldığını söylüyor. Ancak bu durum kuşların dondurucu soğuklara maruz kalmadıkları anlamına gelmiyor.

Druckenmiller "Kışlar bugünkü kadar sert olmasa da yıl boyunca burada yaşayan hayvanlar dondurucu soğuklara, ara sıra yağan kara ve yaklaşık 4 ay süren kış karanlığına katlanmak zorundaydı" diye açıklıyor.

Ancak bölgede o zaman yuva yapan kuşların tek sorunu sıcaklıklar değildi. Araştırmacılar bazılarının uzunluğu 5 metreye ve ağırlığı 2 tona çıkan yaklaşık 12-13 dinozor türüyle beraber yaşadıklarını söylüyor. 

Druckenmiller, Troodon gibi etçil dinozorların, "bu sevimli küçük kuşları akşam yemeğinde seve seve yiyeceğini" söylüyor. 

Edinburgh Üniversitesi'nden paleontolog Steve Brusatte, yer almadığı çalışmanın bulgularını şöyle değerlendiriyor:

Bu fosiller, kuşların onlarca milyon yıl önce bu yüksek enlemlerdeki toplulukların ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bu toplulukların modern zamanlardaki ekolojik bir yenilik değil, Dünya tarihinin uzun vadeli bir normu olduğunu gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, Live Science, Science