İran protestoları dördüncü haftasında: Rejime ‘kaybedilen oyun’ uyarısı

Adli tıp, Mahsa Amini’nin raporunu yayınladı

7 Ekim’de Tahran’daki bir öğrenci parkında ‘Tahran kana bulandı’ kampanyası kapsamında kırmızıya boyanmış bir süs havuzunun yanında yürüyen bir adam (AFP)
7 Ekim’de Tahran’daki bir öğrenci parkında ‘Tahran kana bulandı’ kampanyası kapsamında kırmızıya boyanmış bir süs havuzunun yanında yürüyen bir adam (AFP)
TT

İran protestoları dördüncü haftasında: Rejime ‘kaybedilen oyun’ uyarısı

7 Ekim’de Tahran’daki bir öğrenci parkında ‘Tahran kana bulandı’ kampanyası kapsamında kırmızıya boyanmış bir süs havuzunun yanında yürüyen bir adam (AFP)
7 Ekim’de Tahran’daki bir öğrenci parkında ‘Tahran kana bulandı’ kampanyası kapsamında kırmızıya boyanmış bir süs havuzunun yanında yürüyen bir adam (AFP)

Dördüncü haftanın arifesinde İranlı ekonomistler, karar vericileri ‘kaybedilen oyuna’ devam etmemeleri konusunda uyararak, halkın protesto hakkının tanınması çağrısı yaptı. Öte yandan İran’ın birçok şehrinde gece protestoları devam ediyor. Ancak Mahsa Amini’nin geçen ay ölümüyle alevlenen hareket, güvenlik güçlerinin protestoculara karşı uyguladığı ölümcül baskı karşısında yeni şekiller alıyor.
Video kayıtları, geçen perşembe günü 21 gecedir gece protestolarının devam ettiğini gösterdi. Cuma günü erken saatlerde ise karanlıkta vatandaşların apartman pencerelerinden ‘kadın, yaşam, özgürlük’ protesto sloganları attığı görüldü. Gece boyunca birçok şehirde araba kornalarının sesleri duyuldu.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre kadınların öncülük ettiği protestoların güvenlik güçlerinin ölümcül şekilde güç kullanmasına rağmen 21. gecedir devam ettiğini bildirdi. Ülkenin kuzeyindeki Reşt şehrinde bir grup genç kadının ‘diktatöre ölüm’ sloganları attığı duyuldu. Yayınlanan başka videolarda ise kadınların, protestoların sloganı haline gelen ‘kadın, yaşam, özgürlük’ sloganları attığı görüldü. Başkentin batısındaki Şehr-i Kudüs’te de yüksek alkış sesleri duyuldu.
Protestolara yönelik önlemlerin bir parçası olarak İran, Instagram ve WhatsApp gibi sosyal medya sitelerine erişimi engelledi ve bir tutuklama furyası başlattı.
Eylemciler, tespit edilmekten kaçınmanın yollarını ararken, kız öğrenciler de yüzlerini gizleyerek ‘diktatöre ölüm’ sloganları attı ya da İran Dini Lideri Ali Hamaney’e hakaret etti. 7 Ekim sabahı da yeni protesto şekilleri ortaya çıkarken, Tahran’daki süs havuzları, bir sanatçının havuzları baskının bir yansıması olarak kırmızıya boyamasından sonra kan havuzlarına benziyordu.
Güvenlik güçleri eylemciler, gazeteciler, pop yıldızları ve sporcular da dahil olmak üzere protesto hareketinin önde gelen destekçilerini tutukladı. Bu önlemlere rağmen protesto hareketi ülke genelindeki büyük şehirlerde yeni şekiller alıyor. İran ülke genelinde tutuklu sayısını açıklamadı, ancak aktivistler sayının 3 bini aştığını söylüyor. Perşembe günü Hamedan eyaletinde Devrim Muhafızları Komutanı, güçlerinin eyalette yüzde 80’i 25 yaşın altında olan 700 kişiyi tutukladığını bildirdi.
Ülkeyi kasıp kavuran protestolar karşısında yetkililerin ortaya koymaya başladığı güvenlik önlemleri, çoğunluğu eylemciler olmak üzere güvenlik güçleri mensubu onlarca kişinin ölümüyle sonuçlandı. Oslo merkezli İran İnsan Hakları Örgütü, şu ana kadar en az 92 protestocunun öldürüldüğünü açıkladı.
Uluslararası Af Örgütü, 52 kişinin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü belirtirken, ancak ‘gerçek ölü sayısının çok daha yüksek’ olduğuna inandığını söyledi. Londra merkezli insan hakları grubu, yaygın işkence ve cinsel saldırıları belgelediğini duyurdu. Bir hafta önce yayınlanan bir bildiride grup, İran’ın kadınların önderliğindeki protestoları bastırmak için kasten öldürücü güç kullandığını belirtti.
İnsan hakları grubu, 21 Eylül’de tüm vilayetlerde silahlı kuvvetlerin liderlerine dağıtılan ve ‘göstericilere sert yanıt vermelerini’ emreden sızdırılmış belgeleri elde ettiğini açıkladı. Başka bir sızdırılmış belge ise Mazenderan Eyaleti’nde bir komutanın kuvvetlere ‘acımasızca karşılık verme ve ölüme neden olacak kadar ileri gitme’ çağrısı yaptığı görüldü.
İran hükümeti, protestoları ‘isyan eylemi’ ve ABD de dahil olmak üzere ‘düşmanların komplosu’ olarak nitelendirdi. Ayrıca muhalefeti ve diğer tarafları da güvenlik güçlerinin en az 20 üyesinin öldüğü şiddet eylemlerini körüklemekle suçladı. Devlet televizyonu, cuma günü Tahran’da ölen Besic üyelerinden birinin toplu cenaze törenini yayınladı. Besic, Devrim Muhafızları’na bağlı gönüllülerden oluşan ve protestoculara yönelik baskı kampanyasına katkıda bulunan bir milis grubu. Kanal söz konusu üyenin bir eylemci tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü yayınladı. Reuters’a göre cenazede bir kadın da eylemcileri eleştirerek, “Ana düşmanlarımızı biliyoruz. İsrail, ABD ve Siyonizm için saf acemiler ve paralı askerlersiniz. Bu ülkede çöp kutularını ateşe vermekten başka yapacak bir şeyiniz yok” dedi.
22 yaşındaki Amini’nin ‘ahlak polisi’ olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından gözaltına alındıktan sonra ölümü, İran genelinde devam eden protestolara yol açtı. Gösteriler, İran’ı yöneten din adamlarına yıllardan bu yana en büyük meydan okuma olarak sayılıyor.
Adli tıp
Cuma günü resmi İran medyası, İranlı bir adli tıp doktorunun hazırladığı bir raporun, Mahsa Amini’nin ölümünün gözaltındayken başına, hayati organlarına ve vücuduna darbelerden kaynaklandığını yalanladığını açıkladı. Rapora göre Amini, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybetti.
Adli tıp raporunda, gözaltında bayıldığı güne atıfta bulunularak, Amini’nin ‘altta yatan hastalıkları’ nedeniyle gözaltındayken bir kez daha fenalaşmadan önce bilincinin açık olduğu belirtildi. Raporda, “İlk kritik dakikalardaki etkisiz kalp solunum resüsitasyonundan dolayı ciddi hipoksiye maruz kaldı ve bunun sonucunda beyin hasarı oluştu” ifadelerine yer verildi. Raporda ayrıca, Amini’nin 8 yaşındayken beyin ameliyatı geçirdiği ve buna bağlı olarak beynin hipotalamus ve hipofiz bezinde adrenalin ve tiroid bozukluğu olduğu ifade edildi. Raporda, “Beyindeki oksijen eksikliği nedeniyle birçok vücut sisteminin arızalanması sonucu öldü” denildi.
Mahsa Amini, 13 Eylül’de memleketi Sakkız kentinden ziyaret için geldiği başkent Tahran’da ‘ahlak polisi’ olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından ‘başörtüsü kurallarına uymadığı’ gerekçesiyle polis nezaretine alınarak, karakola götürülmüştü.
Tahran Polisi tarafından yapılan açıklamada, İrşad devriyesinin Amini’yi bir saatlik ‘brifing’ için karakola götürdüğü ve genç kadının burada aniden bilincini kaybetmesi ve kalp rahatsızlığı yaşaması üzerine hastaneye sevk edildiği belirtilmişti.
Daha önce ailesi, kızlarının herhangi bir hastalığı, özellikle de kalp hastalığı olduğu iddialarını yalanlamıştı. Amini’nin babası, bacağında çürükler olduğunu söylerken, kızının ölümünden de polisi sorumlu tuttu. Adli tıp raporunda ise ölümünün hayati organlarına ve vücuduna darbelerden kaynaklanmadığı belirtildi. Raporda, herhangi bir yarası olup olmadığı ise belirtilmedi.
Geçen perşembe günü geç saatlerde İran medyasının haberine göre Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi, İran polis şefi Hüseyin Aştari’ye protestoların arkasındaki üç nedenin ‘düşmanlar, internet, ekonomik ve yaşamsal sorunlar’ olduğunu belirtti. Şirazi, protestoları ‘kötü adamların neden olduğu isyan ve kargaşalar’ olarak nitelendirdi. Ayrıca yüksek fiyatları ve ekonomik sorunları protesto edenler ile rejim ve Dini Lider Ali Hamaney’in aleyhinde slogan atanlar arasında bir ayrım yapılması çağrısında bulundu.
Öte yandan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Ekonomi Danışmanı Mesud Nili de dahil olmak üzere İran’ın önde gelen beş ekonomisti, İran’da kötüleşen koşullara karşı uyarı yaptı. Haftalık yayınlanan ‘Tejarat-e-Farda’ gazetesine açıklamada bulunan ekonomistler, yetkililerin ‘İran toplumunun kültürel ve toplumsal gerçeklerini’ kabul etmesiyle mevcut sorunların aşılabileceğini söyledi. Ekonomistler, “Karar vericiler, öfkeli bir aşamada protestoları bastırmayı başarabilir ve yanlışlıkla meselenin bittiğine inanabilir. Ancak toplumun geniş kesimlerinin boğuk öfkesiyle ülkeyi yönetmek imkânsız bir hal alabilir” dedi.
Beş ekonomist, politika yapıcıları ‘kaybedilen oyununa çok fazla dahil olmaktan’ kaçınmaya çağırırken, insanların eleştirme ve protesto düzenleme haklarını tanımaları çağrısı yaptı.
Uluslararası sempati ve hesap verebilirlik talepleri
Yedi batı ülkesinin kadın dışişleri bakanları, ortak yayınladıkları bir video aracılığıyla haklarını elde etme konusunda İranlı kadınların yanında olduklarını açıkladı. Video, Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yayınlandı. Videoda Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’ın yanı sıra Fransa, Belçika, İsveç, İtalya, Kanada, Şili ve İspanya’daki mevkidaşları görüldü.
Finlandiya Dışişleri Bakanlığı’na göre Bakan Pekka Haavisto, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ı ülkesinin İran’daki barışçıl göstericilere karşı orantısız güç kullanımından endişe duyduğu konusunda bilgilendirdi.
Aynı şekilde ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, NBC kanalına yaptığı açıklamada, “ABD’nin istediği, İran hükümetinin halkının temel haklarına saygı göstermesidir. Bu bir rejim değişikliği politikası değil” dedi. Malley ayrıca, “İran’da ABD sebebiyle kimse gösteri yapmıyor. İranlılar, hükümetlerinin politikaları nedeniyle kızgın” şeklinde konuştu.
İran’da insan haklarıyla ilgilenen ‘Hrana’ ajansının haberine göre 20 İranlı ve uluslararası insan hakları örgütü, ABD Başkanı Joe Biden’a ortak bir mesaj göndererek, İran’daki protestocuların İran güvenlik güçleri tarafından bastırılmasına karşı durma çağrısı yaptı.
Dünya genelinde bin 300’den fazla avukat ve hukukçu, yayınladıkları bir dilekçede ‘İran hükümetinin ajanları tarafından Mahsa Amini’nin öldürülmesine’ dikkati çekerek, uluslararası topluma da ‘derhal harekete geçme’ ve ‘Tahran ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi’ çağrısında bulundu. Avukat ve hukukçular, rejimin ‘insan haklarına, bölgesel ve küresel güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturan başka bir düzeyde vahşet ve gaddarlık sergilediğini’ söyledi. Ayrıca bu vahşetlerin ve insan hakları ihlallerinin devamlılığının tahammül edilemez boyutlara ulaştığı ve acil önlem alınması gerektiği vurgulandı.
Dilekçede, “40 yılı aşkın bir süredir dünya, İran’daki rejimin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile bağdaşmayan anormal davranışlarına tanık oluyor. Bu davranışlar, uluslararası yönetim ve diplomasinin kural ve standartlarına ve uluslararası insan hakları anlaşmalarına uymuyor” denildi.
İran rejimi tarafından yürütülen bölgesel terörizme desteğin ve yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirlik eksikliğinin yanı sıra, sivillerin ve öğrencilerin sürekli ‘katliam, şiddetli baskı, kaçırma eylemleri ve yasadışı şekilde gözaltında tutulmalara’ maruz kaldıklarına dikkat çekildi.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”