Zevahiri'nin öldürülmesinden sonra ABD -Taliban ilişkilerinde ne değişti?

Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Katar'ın başkenti Doha'da ABD’li yetkililerle bir araya gelen Taliban’ın üst düzey isimleri (Getty)
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Katar'ın başkenti Doha'da ABD’li yetkililerle bir araya gelen Taliban’ın üst düzey isimleri (Getty)
TT

Zevahiri'nin öldürülmesinden sonra ABD -Taliban ilişkilerinde ne değişti?

Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Katar'ın başkenti Doha'da ABD’li yetkililerle bir araya gelen Taliban’ın üst düzey isimleri (Getty)
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Katar'ın başkenti Doha'da ABD’li yetkililerle bir araya gelen Taliban’ın üst düzey isimleri (Getty)

Washington ve Taliban Hareketi zıt kutuplar gibi görünseler de uzmanlar, ABD'nin DEAŞ/Horasan ve El Kaide tehdidini Afganistan sınırları içinde tutma çabalarında Taliban'ın giderek daha büyük bir önem kazandığını düşünüyorlar. Uzmanlar, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) üst düzey yetkililerinin Taliban'a Afganistan topraklarında El Kaide'nin varlığı konusunda sert bir uyarıda bulunduğunu söylediler. Uzmanlara göre Taliban liderleri ve ABD’li yetkililer arasında Katar’ın başkenti Doha'da yapılan son görüşme, iki taraf arasında terörle mücadele alanındaki iş birliği için bir başlangıç ​​noktası olabilir. Peşaver’den gazeteci ve Afganistan uzmanı Gulam Destegir, Taliban’ın ülkeyi yönetmek için mali desteğe büyük ihtiyaç duyduğunu söyledi. Taliban’ın ülkeyi parasız yönetemeyeceğini bildiğini ve ülkenin şu an korkunç bir insani kriz yaşadığını belirten Destegir, “Taliban'ın ilk günden itibaren ABD ile iş birliğine hazır olduğu açık” ifadelerini kullandı. Destegir, “Onlar için asıl sorun, ülkeyi işgal eden yabancı kafirlerle savaş üzerine yetiştirilen dördüncü nesil üyelerine ABD ile olan iş birliğini nasıl açıklayacaklarında yatıyor” şeklinde konuştu.
Washington'da ikamet eden ve Afganistan meseleleri konusunda uzman olan bir başka Pakistanlı analist Şarku'l Avsat'a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
“ABD ile Taliban’ın şu an birbirlerine ihtiyaçları var. Taliban, derinden bölünmüş durumda. Maddi yardıma ihtiyacı var ve dışarıdan yardım arayışı içinde. Taliban’ın şu anki gerçek sorunu, grubun katı çizgideki omurgasının, ABD ile doğrudan iş birliğini ilan etmeleri halinde üyeleri arasında bölünmelere tanık olması tehlikesinde yatıyor.  ABD tarafı için açık tehdit, DEAŞ/Horasan ve El Kaide'nin yükselişi. ABD’nin bu tehditleri kontrol altına almak için Taliban Hareketi ile iş birliği yapması gerekiyor.”
Eğer Taliban Hareketi, ABD ile açıktan iş birliği yaparsa, radikal çizgideki üyeleri ondan ayrılacak ve DEAŞ/Horasan grubuna katılacak. Görüşmeleri yakından takip eden iki yetkiliye göre ABD Başkanı Joe Biden yönetiminden üst düzey yetkililer, El Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri'nin Temmuz ayı sonlarında başkent Kabil'de ABD tarafından evinde öldürülmesinden bu yana Taliban liderleriyle ilk kez geçtiğimiz cumartesi günü yüz yüze görüştüler. ABD yönetimi, Dışişleri Bakanlığı'ndaki Afganistan dosyasından sorumlu yetkiliyle birlikte CIA Direktörü Yardımcısını, Taliban’ın İstihbarat Şefi Abdulhak Vasık’ın da aralarında bulunduğu Taliban heyetiyle görüşmek üzere Doha’ya gönderdi.
Zevahiri’nin ABD tarafından düzenlenen hava saldırısıyla öldürülmesinin ardından Washington, Taliban'ı, eski ABD Başkanı Trump yönetiminin arabuluculuğunda Doha’da yapılan anlaşmayı açıkça ihlal etmekle suçladı. Trump, o dönemde ABD güçlerinin Afganistan'dan tamamen çekilmesi halinde Taliban'ın ülkede teröristleri barındırmayacağını söylemişti. ABD güçleri 2021 yılının Ağustos ayında Afganistan’dan tamamen çekildi.
ABD'li yetkililer, Hakkani Ağı’ndan Taliban liderlerini Zevahiri'nin ülkede nerede olduğunu önceden bildikleri suçlamasında bulunurken Taliban, ABD’nin hedefine ulaşan operasyonunu öfkeli bir açıklamayla kınadı. CIA Direktör Yardımcısı David Cohen’in, Cumartesi günü başkent Doha’da yapılan toplantıya katılımı, Taliban’ın İstihbarat Şefi Vasık ile birlikte ABD yönetiminin terörle mücadele çabalarını ele aldıklarını gösteriyor. Beyaz Saray, geçtiğimiz ay Taliban ile terörle mücadele konusundaki iş birliğini devam eden bir çalışma olarak nitelendirmişti. Cohen, Doha’daki toplantıya geçtiğimiz yıl ABD güçlerinin Afganistan’dan çekilmesinden bu yana ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Taliban'a ulaşmasına öncülük eden ABD'nin Afganistan Özel Temsilcisi Thomas West ile katıldı.
ABD’li mühendis Mark Frerichs’in Katar hükümetinin yardımıyla iki yıldı aşkın bir süre Afganistan’da tutsak kaldıktan sonra yaklaşık üç hafta önce serbest bırakılmıştı.
ABD’li yetkililer, Frerichs’in serbest bırakılması için Taliban ile aylarca pazarlık yaptıklarını ve hava saldırısının ardından Taliban'ı Frerichs’e zarar vermemesi konusunda uyardıklarını söylediler. ABD’li yetkililer, taraflar arasındaki güveni yeniden inşa etmenin en iyi yolunun Frerichs’i serbest bırakmak olduğunu söylediklerini de aktardılar.
Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre Taliban şu an en az bir ABD vatandaşını elinde tutuyor. CPJ, ABD’li gazeteci ve bağımsız yönetmen Ivor Shearer’in Zevahiri'nin öldürüldüğü bölgede çekim yaparken Afgan film yapımcısı Faizullah Faizbakhsh (Feyzullah Faizbahş) ile birlikte tutuklandığını aktardı. Taliban'ın Shearer'ı tutuklanmadan önce birkaç kez sorguya çağırdığı söylenirken CIA ve ABD Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı.



Bir Vatikan kaynağı Şarku’l Avsat’a konuştu: Vatikan, BM’nin Gazze'deki ‘soykırım’ raporunu kabul edebilir

İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği bombardımanlardan kaçarak Gazze Şeridi'nin güneyine doğru ilerleyen yerlerinden edilmiş Filistinliler, 18 Eylül 2025 (Reuters)
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği bombardımanlardan kaçarak Gazze Şeridi'nin güneyine doğru ilerleyen yerlerinden edilmiş Filistinliler, 18 Eylül 2025 (Reuters)
TT

Bir Vatikan kaynağı Şarku’l Avsat’a konuştu: Vatikan, BM’nin Gazze'deki ‘soykırım’ raporunu kabul edebilir

İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği bombardımanlardan kaçarak Gazze Şeridi'nin güneyine doğru ilerleyen yerlerinden edilmiş Filistinliler, 18 Eylül 2025 (Reuters)
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği bombardımanlardan kaçarak Gazze Şeridi'nin güneyine doğru ilerleyen yerlerinden edilmiş Filistinliler, 18 Eylül 2025 (Reuters)

Papa 14. Leo, Katolik Kilisesi'nin lideri seçilmesinden bu yana verdiği ilk röportajda, ‘soykırım’ teriminin, Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi sakinlerinin İsrail işgal ordusunun elinde maruz kaldıkları durumları tanımlamak için her geçen gün daha fazla kullanıldığını söyledi.

‘Vatikan'ın bu konuda henüz resmi bir tutum almaya hazır olmadığını’ belirten Papa, “Soykırımın ne olduğunu tanımlayan çok teknik bir tanım var. Ancak bu terimi kullananların sayısı her geçen gün artıyor; bunların arasında İsrail'de insan haklarını savunan iki örgüt de var” dedi.

Şarku’l Avsat’a konuşan üst düzey bir Vatikan kaynağı, Vatikan'ın Gazze Şeridi'nde yaşananları soykırım olarak nitelendiren Birleşmiş Milletler (BM) raporunun bulgularını benimseme olasılığını dışlamadı.

scdfr
Yerinden edilmiş Filistinli bir çocuk, ailesiyle birlikte Gazze'nin kuzeyinden kaçarken, güneye doğru ilerleyen bir kamyonun içinden dışarıya bakıyor, 18 Eylül 2025. (Reuters)

Papa soykırımla ilgili açıklamalarını yaptığında BM raporu henüz yayınlanmamıştı. Bu açıklamalar, 10 Temmuz'da Peru'lu bir gazeteciye verdiği uzun röportajın bir parçasıydı.

Röportajın tamamı önümüzdeki ay ‘14. Leo: 21. Yüzyılın Küresel Vatandaşı ve Misyoneri’ başlıklı bir kitapta yayınlanacak.

Papa 14. Leo röportajda, Hıristiyanları ‘Filistinlilerin yaşadığı korkunç duruma’ seyirci kalmamaya çağırdı ve buradaki durumu değiştirmek için baskı yapmaya devam etmeleri için onları teşvik etti.

BM İnsan Hakları Konseyi tarafından oluşturulan bağımsız bir uzmanlar komitesi tarafından yayınlanan BM raporunda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Filistinlilere karşı ‘soykırım suçları’ işledikleri belirtildi.

Yahudilerle ilişkiler

Papa 14. Leo röportajda, Katolik Kilisesi için çok hassas bir konu olan Gazze Şeridi'ndeki olayların ardından Yahudilerle ilişkiler konusuna değindi.

dfg
Papa 14. Leo, bu ayın başlarında Vatikan'da İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'u kabul etti. (Reuters)

Papa, “Papalığımın ilk aylarında Yahudilerle ilişkiler konusunda hafif bir iyileşme oldu. Yahudilerin kendilerinin de yaptığı gibi, İsrail hükümetinin yaptıkları ile Yahudilerin bu konudaki tutumunu birbirinden ayırmak önemlidir. İki taraf görüşlerini yakınlaştırmak için yakın zamanda toplantılar yaptı. Hıristiyanlığın kökleri Yahudilikte yatmaktadır ve bunu görmezden gelemeyiz” ifadelerini kullandı.

İspanya'nın Gazze soruşturması

Madrid'deki İspanya Başsavcılığı bugün, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki eylemlerinin ‘uluslararası hukuk, insan hakları ve uluslararası insani hukukun ciddi ihlalleri’ olup olmadığını belirlemek için resmi soruşturma açmaya karar verdiğini duyurdu.

Bu açıklamanın ardından, İspanya İnsan Hakları ve Demokratik Hafıza Başsavcısı Dolores Delgado, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları devam ederken, Gazze'de olası insan hakları ihlallerine dair cezai delillerin her geçen gün arttığını söyledi.

“Daha önce hiç bu kadar doğrudan bir uluslararası hukuk ve insan hakları ihlaline tanık olmamıştık” diyen Delgado, ‘mevcut mevzuat altında İspanya'nın kendi toprakları dışında bu tür suçları işleyenleri yargılamasının pratikte imkansız olduğunu’ ifade etti.

cdfvg
Madrid'deki Puerta del Sol'da İsrail tarafından öldürülen Filistinli çocukların isimlerinin okunması için düzenlenen etkinlikten, 15 Eylül 2025 (DPA)

İspanya Başsavcılığı, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında tutuklama emri çıkardığı için İspanyol mahkemelerinin Netanyahu'yu savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan yargılama yetkisi olmadığına karar verdi.

Ancak Başsavcılık, İspanya'nın UCM'nin kararlarını uygulamak ve gelecekteki davalara hazırlık amacıyla delil ve kanıtları korumak konusunda UCM ile iş birliği yapmakla yükümlü olduğunu açıkladı. Gazze Şeridi'ndeki sivil kurbanlar arasında İspanyol vatandaşlarının da olduğunu ve UCM'nin yargı yetkisinin cezasızlığı önlemek için bir araç olduğunu hatırlattı. Başsavcılık tarafından yapılan açıklamada, “Gazze'de işlenen bu tür suçları yargılamak herkesin görevidir. Çünkü bunlar medeniyete ve hepimize yönelik bir saldırıdır” denildi.

İşgalin destekçileri

Bu arada BM Genel Kurulu'nun 18 Eylül 2024 tarihli kararında İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesi için belirlenen bir yıllık sürenin dolması vesilesiyle, Uluslararası Af Örgütü, İsrail ile iş yapan 15 uluslararası şirketin listesini yayınladı ve ‘bu şirketlerin yasadışı işgal, soykırım ve diğer insanlık suçlarına katkıda bulunduğunu’ belirtti. Bu şirketlerden bazılarına, BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese'nin raporunda da değinilmişti.

Uluslararası Af Örgütü'nün bu hafta yayınladığı raporda, bu şirketlerin diğer kamu kurumları ve devletlerle birlikte ‘suç ortaklığı ve destekleriyle ya da eylemsizlikleriyle, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki soykırım suçları, tüm Filistin topraklarını işgali ve Filistin halkına karşı uyguladığı apartheid rejimi de dahil olmak üzere uluslararası hukuku ihlal etmesine olanak sağladıkları" belirtildi.


Netanyahu 29 Eylül'de Beyaz Saray'da Trump ile görüşecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

Netanyahu 29 Eylül'de Beyaz Saray'da Trump ile görüşecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail medyası dün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 29 Eylül'de Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşeceğini bildirdi.

Netanyahu dün, Trump'ın, BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasının ardından bu ayın sonlarında kendisiyle görüşeceğini duyurdu.

Netanyahu basın toplantısında, "Trump beni Beyaz Saray'a davet etti. BM'deki konuşmamın ardından onunla görüşeceğim" dedi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığına göre Netanyahu, İsrail'in Gazze'deki savaş nedeniyle dünya sahnesinde giderek artan bir yalnızlıkla karşı karşıya kaldığı ve önümüzdeki yıllarda daha yalnız bir devlet olmak zorunda kalacağı yönündeki açıklamasıyla tepkilere yol açtıktan bir gün sonra basın toplantısı düzenledi ve piyasaların olumsuz tepkisini "yanlış anlama" olarak nitelendirdi.

Netanyahu, "İsrail ekonomisine tam güven duyuyorum" diyerek, "İsrail ekonomisi son iki yıldır süren savaşta tüm dünyayı şaşkına çevirdi" ifadelerini kullandı.


İspanya, Atlantik'te bir teknede göçmenleri öldürmekle suçlanan 19 kişi tutuklandı

Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)
Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)
TT

İspanya, Atlantik'te bir teknede göçmenleri öldürmekle suçlanan 19 kişi tutuklandı

Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)
Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)

İspanyol polisi dün, Senegal'den Kanarya Adaları'na doğru yola çıkan ve varışta en az 50 kişinin kayıp olduğu bildirilen bir teknede göçmenleri öldürüp işkence ettikleri iddiasıyla 19 kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

24 Ağustos'ta, Atlantik Okyanusu'ndaki Kanarya Adaları açıklarında harap bir tekneden göçmenler kurtarıldı. İspanyol polisine göre teknede 248 kişi bulunuyordu.

Reuters'ın haberine göre yetkililer yola çıktığı sırada teknede 300 kişinin bulunduğunu ve kayıpların çoğunun 11 günlük yolculuk sırasında denize atıldığını düşünüyor. Polis açıklamasına göre hayatta kalanlar soruşturmacılara, gözaltına alınanların çoğunun "onlarca kişiye saldırdığını, onları dövdüğünü ve çeşitli şekillerde darp ettiğini" söyledi.

Açıklamada ayrıca şunlar kaydedildi: "Bazı durumlarda göçmenleri diri diri denize attılar ve kazara suya düşenleri kurtarmayı reddettiler."

Polis, bazı cinayetlerin batıl inançlarla bağlantılı olduğunu ve mağdurların "büyücülük" yapmakla ve motor arızalarından, yiyecek kıtlığından ve fırtınalardan sorumlu olmakla suçlandığını belirtti. Diğerleri ise zorlu koşulları protesto ettikleri için öldürüldü.

Tutuklu yargılanan 19 şüphelinin tamamı yasadışı göç, cinayet, saldırı ve işkence suçlamalarıyla karşı karşıya.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre son yıllarda binlerce göçmen, Kuzey Afrika'dan İspanya'ya, özellikle de Afrika'nın kuzeybatı kıyısındaki İspanyol Kanarya Adaları'na deniz yoluyla göç etmeye çalışırken hayatını kaybetti.

İspanya, İtalya ve Yunanistan ile birlikte Avrupa'ya giden düzensiz göçmenler için üç ana giriş noktasından biridir.