Ürdün'ün ulusal güvenliğini kim tehdit ediyor: İran mı İsrail mi?

Ürdün’de resmi kamuoyu araştırmasının sonuçları, Amman'da kamuoyunun Tahran'a yönelik karşıtlığın artarken Tel Aviv'e olan karşıtlığının azaldığını gösteriyor

Amman'daki İran Büyükelçiliği Dünya Kudüs Günü'nü kutluyor (PETRA)
Amman'daki İran Büyükelçiliği Dünya Kudüs Günü'nü kutluyor (PETRA)
TT

Ürdün'ün ulusal güvenliğini kim tehdit ediyor: İran mı İsrail mi?

Amman'daki İran Büyükelçiliği Dünya Kudüs Günü'nü kutluyor (PETRA)
Amman'daki İran Büyükelçiliği Dünya Kudüs Günü'nü kutluyor (PETRA)

Tarık Dilvani
Ürdün'de yapılan resmi bir kamuoyu araştırması, İsrail ve İran'ın Ürdünlülerin gözündeki yerine ilişkin dikkate değer sonuçlar kaydetti. Ürdün Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından yürütülen kamuoyu araştırmasına göre, İsrail ve İran aşağı yukarı aynı derecede Ürdün'ün ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit kaynağı olarak görülüyor. Bu, İsrail'e karşı düşmanlığın -önceki yıllara oranla daha yavaş bir tempoda da olsa- devam etmesiyle birlikte kamuoyunun düşünce yapısında Tahran'a karşı bir farklılık olduğunu gösteriyor.
Görünen o ki, Ürdün'de İran'a yönelik kamuoyu karşıtlığı, en son İran’ın Suriye sınırı üzerinden uyuşturucu kaçırma eylemlerinden doğrudan sorumlu tutulması olmak üzere birçok faktör nedeniyle günden güne büyüyor. Örneğin geçen ağustos ayında, başkent Amman'ın doğusundaki bir mahallede duvara Irak Haşdi Şabi sloganları ve İran sembollerinin yazılması infial yaratmıştı. Daha sonra duvarın ABD yapımı bir dizinin çekimlerinin parçası olduğu anlaşılmıştı.
Ürdünlüler İran'a ve İran'ın bölgedeki politikasına karşı ilk kez karşıtlıklarını dile getirmiyorlar. Ürdün'de Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü tarafından 2015 yılında yapılan bir kamuoyu araştırması, Ürdünlülerin İran'ı veya Hizbullah'ı sevmediğini ortaya koymuştu.

İran ve İsrail aynı kefede
Aslında Ürdün Başbakanı Bişr el-Hasavne hükümeti hakkında kamuoyunun nabzını ölçmek için yapılan resmi kamuoyu araştırması, ankete katılanların yüzde 61'inin İsrail'i Ürdün'ün ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit kaynağı olarak görürken, yüzde 54'ünün İran'ı aynı şekilde gördüğünü ortaya koydu. İki sonuç birbirine oldukça yakın olmasıyla dikkat çekiyor.
Gözlemciler böyle bir sonucun çıkmasının mantıklı olduğunu söylüyor. İran uzmanı Nebil el-Atum, İran’daki tüm müfredatların İran'ın düşmanının ne İsrail ne de Batı olduğunu, daha ziyade Araplar olduğunu gösterdiğini, dolayısıyla buradan Arap halklarının genel olarak İran'a karşı artan düşmanlığının nedenini anlamanın mümkün olduğunu söylüyor. İran'ın mezhebi İslam dünyasına liderlik etmek için kullanmaya çalıştığını da ekleyen Atum, yerel müfredatta “Ummu'l-Kura Teorisi” kitabı gibi Müslümanların liderliğini devralmak gerektiğini, yani İran’ın Araplar ve Müslümanlar için nasıl manevi ve siyasi bir kıble olabileceğini vurgulayan öğretim kitaplarına yer verildiğine dikkat çekti.

Halk korkarken, resmi kanallar sakin
İran’ın Ürdün Büyükelçiliği, İkinci Sekreteri ve Heyet Başkan Yardımcısı Hamid Rıza Kazımi aracılığıyla ülkesinin Ürdün'ün güvenliğine tehdit oluşturduğu yönündeki suçlamaları reddetti. Bununla birlikte uzmanlar, İran'ın planları konusunda uyarırken, resmi kanallar yıllarca süren sözlü gerginlikten sonra aylardır sakinliğini koruyor. Geçen temmuz ayında Ürdün Başbakanı Bişr el-Hasavne BBC Arapça'ya verdiği demeçte İran'ın Ürdün için bir tehdit oluşturmadığını söylemişti.
Ürdün’ün eski Tahran Büyükelçisi ve eski bakanı Dr. Bessam el-Amuş, İran'ın yatırım, dini turizm veya Şii mezhebini yayma yoluyla Ürdün'e sızma girişimlerinden bahsederek Tahran’ın bu yüzden Ürdünlüler tarafından sevilmediğini söylemişti.
Amman, İran'ın başkentindeki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıya karşılık Tahran'daki büyükelçisini resmi olarak geri çağırdığından beri yeni bir elçi atamaktan kaçınıyor. Öte yandan Tahran, iki ülke arasındaki soğukluğa istinaden Amman'daki büyükelçiliğini, büyükelçilik kadrosundaki ikinci derece bir diplomat tarafından yönetmekle yetiniyor.

İsrail düşmanlığı azaldı mı?
Gözlemciler, gösteriler ve oturma eylemleri düzenleme ve hatta Kudüs'teki gerilim veya Gazze'deki çatışma gibi devam eden olaylarla bağlantılı dönemlik protesto kampanyaları gibi Ürdün sokaklarındaki İsrail karşıtı faaliyetlerde bir azalma olduğunu belirtiyorlar.
Görünen o ki son iki yılda, büyük bir ekonomik küçülmenin yanı sıra işsizlik ve yoksulluk rakamlarındaki artış ışığında, günlük hayatın gereklerini yerine getirmekle meşgul olan Ürdün halkı bir oldu-bitti politikası ile karşı karşıya. Su karşılığında elektrik anlaşmasında olduğu gibi İsrail ile gaz anlaşması da yapıldı. Nüfusunun yaklaşık yarısının Filistin kökenli olduğu bir ülkede 'Filistin davası' ivmesini kaybetti. Tahran'la ilişkilerinden ötürü Hamas Hareketi ve Filistin İslami Cihad Örgütü gibi direniş hareketlerine duyulan sempati azaldı.
Filistin meselesinin gündemden düşmesiyle paralel olarak Ürdün ve İsrail arasındaki normalleşme hızının artması ve İsrail'deki Ürdünlü işçi sayısındaki artış da dahil olmak üzere diğer endişe verici göstergeler de ön plana çıktı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından mart ayında yapılan bir önceki ankette, Ürdünlülerin yaklaşık yarısı son Ürdün-İsrail ilişkilerini iyi olarak nitelendirdi. Çoğu Ürdünlü, İsrail ile asgari düzeyde bir ilişki sürdürmenin Ürdün'ün çıkarına olduğunu düşündüklerini ifade etti.



Arap dışişleri bakanları İstanbul'da bir araya gelerek İsrail'in İran'a yönelik saldırısını kınadı

İranlılar, İsrail hava saldırısında öldürülen iki Kızılay üyesinin cenaze töreninde (DPA)
İranlılar, İsrail hava saldırısında öldürülen iki Kızılay üyesinin cenaze töreninde (DPA)
TT

Arap dışişleri bakanları İstanbul'da bir araya gelerek İsrail'in İran'a yönelik saldırısını kınadı

İranlılar, İsrail hava saldırısında öldürülen iki Kızılay üyesinin cenaze töreninde (DPA)
İranlılar, İsrail hava saldırısında öldürülen iki Kızılay üyesinin cenaze töreninde (DPA)

Arap dışişleri bakanları, dün İstanbul'da düzenlenen toplantıda, İsrail'in İran'a yönelik saldırısını kınayarak, bunun BM üyesi bir ülkenin egemenliğine yönelik açık bir ihlal ve bölgesel barış ve güvenliğe yönelik tehdit olduğunu belirtti.

Arap bakanlar, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının yansımalarını ve bölgenin güvenliğini görüşmek üzere İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Konseyi'nin 51. oturumu çerçevesinde düzenlenen olağanüstü toplantının ardından yaptıkları açıklamada, “İsrail'in İran'a yönelik saldırılarının durdurulması ve gerginliğin azaltılması ile ateşkese varılması için bölgesel ve uluslararası çabaların yoğunlaştırılması gerektiğini vurguluyoruz” ifadelerini kullandılar.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (Arşiv-AFP)İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Açıklamada, İran nükleer sorunu konusunda bir anlaşmaya varmak için müzakerelere geri dönülmesi çağrısı yapıldı. Ayrıca uluslararası toplum ve Güvenlik Konseyi'nin, "uluslararası hukukun açık bir ihlali ve bölgesel güvenliğe tehdit" oluşturan İsrail saldırısını durdurma sorumluluklarını yerine getirmeleri çağrısı yapıldı.

Arap dışişleri bakanları bölgedeki krizleri çözmenin tek yolunun, uluslararası hukuk kurallarına uygun diplomasi ve diyalog olduğunu belirtti. Mevcut krizin askeri yollarla çözülemeyeceğini vurguladılar.

Açıklamada, bölgede kapsamlı bir barışın ancak Gazze'ye yönelik saldırganlığın durdurulmasıyla başlayarak, tüm çatışma ve gerginlik nedenlerinin ele alınmasıyla sağlanabileceği belirtildi. İsrail'in bölgeyi daha fazla çatışma ve gerginliğe doğru ittiği ve "İsrail'in saldırgan politikalarını durdurmak için etkili uluslararası eylem çağrısında bulunduğu" belirtildi.

Arap Dışişleri Bakanları, küresel ekonomi ve enerji nakil hatları üzerindeki yansımalardan kaçınmak için uluslararası su yollarında seyrüsefer özgürlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini vurguladılar. Ayrıca UAEA gözetimindeki nükleer tesislerin hedef alınmasından kaçınılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, bölgedeki nükleer emisyon ve sızıntıların tehlikeleri ve bunların yıkıcı insani ve çevresel sonuçları konusunda uyarıda bulunarak, Ortadoğu'nun nükleer silahlardan ve diğer kitle imha silahlarından arındırılmasının önemini vurguladılar.