Tacikistan Cumhurbaşkanı Rahman: (Putin'e) Orta Asya ülkelerine yönelik Sovyetler gibi politika izlenmemesini istiyoruz

Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den, Orta Asya ülkelerine eski Sovyetler Birliği gibi davranılmamasını istedi.

AA
AA
TT

Tacikistan Cumhurbaşkanı Rahman: (Putin'e) Orta Asya ülkelerine yönelik Sovyetler gibi politika izlenmemesini istiyoruz

AA
AA

Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan Orta Asya-Rusya Zirvesi'nin kapalı bölümüne ait sosyal medyada yayılan görüntülere göre, Tacikistan Cumhurbaşkanı Rahman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e seslendi.
Konuşmasında, Rusya ile ilişkilerin eşit olmadığından şikayet eden Rahman, "Sovyetler Birliği'nin dağılmasına sizinle birlikte tanık olduk. Küçük cumhuriyetlere, küçük milletlere - tıpkı şimdiki gibi - dikkat edilmediğini gördük. Gelenek ve görenekler dikkate alınmadı. Kalkınmaya destek verilmedi." dedi.
Putin ile dün yaptıkları görüşmede, her sene Rusya'ya giden iki milyon Tacik göçmenden bahsettiklerini anımsatan Rahman, Taciklerin Rusya'ya sadece iş için değil, eğitim ve tedavi için de gittiğini ve her sene Rusya'ya giden Tacik vatandaşların toplam sayısının 2 milyonu geçtiğini vurguladı.
Rusya'nın, kendisini ilgilendiren gıda sektöründe Orta Asya ile ticaretini geliştirdiğini ancak bu konuda ortaklarına eşit davranmadığını ileri süren Rahman, "Nedense Tacikistan'da düzenlenen 'şanssız' bir foruma Rusya'dan hiç olmazsa bakan düzeyinde katılım olması için Dışişleri Bakanlığına talimat verdim, hatta sizinle konuştum ama yok, bakan yardımcısı düzeyinde katılım oldu. İşte (Rusya'nın) stratejik ortağı olan Tacikistan, bunu mu hak ediyor? Biz bunu yapmıyoruz, değil mi?" ifadelerini kullandı.
Rahman, Tacikistan halkının sayıca büyük olmadığına, kendilerinin 100-200 milyonluk bir millet olmadığına işaret ederek, "Ama bizim kendi tarihimiz, kültürümüz ve insanlarımız var. Saygı görmek istiyoruz. Biz yoksul (ülke) değiliz. Maden kaynakları bakımından zengin ülkeyiz. Ana stratejik ortağımız olan Rusya'nın menfaatlerine her zaman saygı duyduk. Biz de saygı gösterilmesini, diğer ülkeler gibi eşit davranılmasını istiyoruz. Çok para harcamaya gerek yok." dedi.
Toplantının ev sahibi Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Tacik meslektaşının sözlerini keserek, konuşmasını sonuçlandırmasını istedi. Bunun üzerine Putin'e dönen Rahman, "Vladimir Vladimiroviç, sizden Orta Asya ülkelerine yönelik eski Sovyetler Birliği gibi politika izlenmemesini istiyoruz. Her ülkenin kendine has sorunları, meseleleri, gelenek ve görenekleri var. Altın bir yolu bulmak ve her ülkeyle ayrı ayrı çalışmak gerekiyor." diye konuşmasını tamamladı.



Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
TT

Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)

Refik Huri

Amerikalı iş adamı ve sanayici Armand Hammer, komünist lider Vladimir Lenin'in dostuydu ve onun Sovyetler Birliği'ni sanayileştirmesine ve elektriğe kavuşturmasına yardımcı olmuştu. Hammer “Tarihin Tanığı” başlıklı anılarında, Komünist Parti liderinin “1920 yılında komünizmin başarılı olamayacağını anladığını” anlatır. Bu dönem, Marx'ın öngördüğü komünizm dönemi değildi; Lenin'in “burjuvasız bir burjuva devleti” olarak adlandırdığı dönemdi. Sonra, en yüksek düzeyine ulaştığında “devletin ortadan kalkmasıyla” komünizm aşamasını başlatan “sosyalist proletarya” devleti gelecekti.

Ancak Lenin'in Stalin'den Brejnev'e kadar halefleri, George Orwell'in tasvir ettiği, güçlü bir endüstriyel ve askeri temele dayanan “Büyük Birader” polis devletini kurdular. Gorbaçov gelip bu yanlışı açığa çıkardığında, ardından “perestroyka ve glasnost” yoluyla sistemi reform etmek istediğinde, Sovyetler Birliği ellerinin arasında çöktü. Çöküşün sorumlusu olarak onu suçlayanlar da var, 70 yıldır “başarısız olan” şeyi görmekte geç kaldığını düşünenler de.

Ancak Sovyetler Birliği, tarihte önemli roller de oynadı; bunların arasında Amerikan ve Avrupa emperyalizmiyle bağlantılı rejimlere karşı silahlı mücadele yürüten devrimci hareketleri desteklemek de vardı. Lenin'in “Bir rejimi devirmek için devrimci bir örgüte değil, devrimciler örgütüne ihtiyaç vardır” sözünden etkilenenler arasında; 1978 yılında Türkiye'de katı Marksist-Leninist ideolojiyle Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) kuran Abdullah Öcalan (Apo) da vardı. Örgüt 1984 yılında bağımsız Kürt devleti kurmak için bir silahlı isyan başlattı. Apo, yarım asırdan fazla süren mücadele, kırsalda gerilla savaşları, şehirlerde “hendek savaşı” sonrasında başarısız olduğunu gördü ve çıtayı giderek düşürdü; önce “demokratik konfederalizm”, sonra federalizm, ardından özyönetim, sonra da ademi merkeziyetçilik ve demokratik bir sistem içinde Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının tanınması taleplerine geçiş yaptı. Bu da onu ​​en sonunda silahlı mücadele aşamasının başarısızlığa uğradığını ve sona erdiğini itiraf etmeye, örgütünü feshettiğini, silah bırakacağını ve demokratik mücadele çerçevesinde faaliyet göstereceğini açıklamaya yöneltti. Belki de bu zor kararı 20 yıl önce Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra almalıydı.

Bugün soru şu: Peki, ya diğer silahlı mücadele hareketleri ne olacak? Onların deneyimi, koşullar farklı olmasına rağmen, PKK'nınkinden farklı mı? Hamas deneyimi hakkında neler söyleyebiliriz? Filistin Ulusal Otoritesi içinde parlamento seçimlerini ve hükümet başkanlığını kazandı, ancak Ramallah'taki yönetime karşı askeri darbe yaparak Gazze Şeridi'ni tek başına yönetmeye başladı. Bunu yapmakta elbette stratejik bir hedefi vardı; Oslo Anlaşması'nı reddetmek ve denizden nehre kadar Filistin'in kurtarılmasında diretmek. Oysa bu görev, yalnızca ulusal birlik, siyasi irade, Arap katılımı ve uluslararası destek gerektirmiyor, aynı zamanda Gazze'yi tamamen abluka altına alabilecek bir düşman aracılığıyla gelen su, elektrik, yiyecek ve ilaca bağımlı bir Gazze’den daha geniş alandan harekete geçmeyi gerektiriyor. İlave olarak 1948'den günümüze Arap-İsrail çatışmasının tarihi, İsrail'in kurulmasına Amerikan, Avrupa ve Sovyetler Birliği'nin destek vermesinin ve daha sonra yıkılmasını reddetmelerinin, “iki devletli çözüm” çerçevesinde Filistin devleti çağrısı yapmalarının ardındaki sır da derinlemesine okunmalı.

Eğer Başkan Harry Truman İsrail'i kuruluşundan dakikalar sonra tanıdıysa, dışişleri bakanı olmadan önce o dönem Sovyetler Birliği Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi olan Andrey Gromiko, İsrail'in kurulmasını engellemek için “Filistin'e giren Arap ordularını” “İsrail'e karşı saldırganlık” ile suçlamıştı. Son dönemde yaşanan Gazze ve Lübnan savaşları deneyimi ise daha büyük bir ders. Ne ABD, ne Rusya, ne de Çin Gazze'ye ve halkına karşı yürütülen imha savaşını durdurmaya çalışmadı veya başaramadı. İsrail'i tanıyan Arap ülkeleri de katliamı reddetme yönünde pratik bir karar almadılar. Şarku'l Avsat'ın Insependent Arabia'dan aktadığı analize göre gerçek acılar ile öğrenilen dersten en azından herkesin anladığı husus, İsrail'i ortadan kaldırmak isteyenin önce ABD’yi ortadan kaldırmak için çalışılması gerektiğidir.

Peki, Hizbullah'ın Gazze'ye yönelik “destek savaşı” deneyimine, aldığı ağır darbelere, Lübnan’ın uğradığı yıkıma ve sonunda Hizbullah'ın onayıyla ateşkes anlaşmasına varılmasına, 1701 sayılı kararın uygulanmasına, dahası İsrail'in sanki zafer kazanmış gibi davranmasına, İslami direnişten hiçbir karşılık almadan savaşını sürdürmesine ne demeli? Bu nasıl bir strateji ki, aktörleri ne meşru otoritenin ne de Lübnan halkının çoğunluğunun görüşü sorulmadan ve rolü olmadan, İsrail'i İran’ın kararı ile Lübnan'dan ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu hayal ediyorlar? Cevap aslında sahada. İran’ın kollarının İran'ı ve bölgesel projesini koruma rolü, Esed rejiminin çökmesi ve Suriye köprüsünün kaybedilmesiyle birlikte gerileme dönemine girdi. Lübnan'daki direniş için oyun bitti, ancak Tahran hâlâ zamanı geri alabileceğini öne sürüyor. ABD ile bir anlaşma için müzakerelerde bulunurken, Hizbullah ise hâlâ kullanımı intihara ve Lübnan'dan geriye kalanların kesin yıkımına yol açacak bir reçeteye dönüşen silahını korumaktan bahsediyor.

Öcalan yaşananları gözden geçirip dersler çıkardı, Hamas da en azından Gazze halkının durumundan dolayı bir gözden geçirmede bulunmalı ve dersler çıkarmalı. Lübnan'daki yeni durum da Hizbullah'a yaşananları gözden geçirip ders çıkarmaktan başka seçenek bırakmadı, aksi takdirde hem yeni durum hem Hizbullah başkalarına ders olacaktır.

Carl von Clausewitz’in “Savaş Teorisi” adlı kitabında üzerinde durduğu husus da savaşta siyasi hedefin önemidir.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Insependent Arabia'dan çevrilmiştir.