ABD OPEC’e karşı cephe mi alıyor?

OPEC grubunun Viyana’daki merkezi (AFP)
OPEC grubunun Viyana’daki merkezi (AFP)
TT

ABD OPEC’e karşı cephe mi alıyor?

OPEC grubunun Viyana’daki merkezi (AFP)
OPEC grubunun Viyana’daki merkezi (AFP)

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve OPEC dışı bazı üretici ülkelerden oluşan OPEC+ grubu, geçtiğimiz Çarşamba günü Avusturya’nın başkenti Viyana’da yaptığı toplantıda günlük petrol üretimini 2 milyon varil azaltma kararı aldı.
Buna dair haberler ABD ve Batı basınında hala yerini koruyor.
Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre, OPEC ve OPEC+’ın günlük petrol üretimini Kasım ayından itibaren 2 milyon varil azaltma kararını ‘Rusya ile aynı safta’ olduklarının bir göstergesi olarak nitelendirdi.
ABD’de Demokrat Parti’den bazı siyasetçiler de karara tepki gösterdi.
Bu konudaki eleştiriler OPEC ve OPEC+ grubunun en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan ve Rusya’ya odaklandı.
Bir kesim, bu kararın Riyad ve Moskova’nın Washington’a karşı bir ittifak biçimi olduğunu dile getirirken, bir diğer kesim ise uzun süredir enflasyon ve çeşitli krizlerle boğuşan ABD ekonomisinin hedef alındığını öne sürdü.
Birçok uzman, ABD yönetimi veya Demokrat partiden gelen tepkilerin, ‘ABD ekonomisini hedef almakla ilgili keyfi suçlamalarda bulunarak ve OPEC + kararını siyasi bir kalıba sokmada ısrar etmek’ olarak yorumladı.
Gruptaki birçok ülke, oybirliği ile alınan kararın piyasa istikrarını hedefleyen ekonomik bir karar olduğunu teyit etti.
Birleşik Arap Emirlikleri Enerji ve Altyapı Bakanı Suheyl el-Mezrui, OPEC ve OPEC+’da alınan petrol üretimini düşürme kararının teknik bir karar olduğunu ve üye ülkelerin tümünün ortak onayıyla alındığını belirtti.
Cezayir Enerji ve Madenler Bakanı Muhammed Arkab ile OPEC Genel Sekreteri Heysem el-Gays, Pazar günü Cezayir’de yaptıkları görüşmede kararı memnuniyetle karşıladılar.
Cezayirli bakan yerel basına verdiği röportajda, OPEC + kararının tarihi öneme sahip olduğunu ve piyasaların istikrarı üzerinde olumlu bir etkisi olacağını söyledi.
Bahreyn, Kuveyt, Umman ve Irak, OPEC+’ın ekonomik içeriğini ve önceki grubun kararlarıyla tutarlılığını vurgulayarak, karara övgüde bulundu ve bu kararın tüm grup ülkeleri arasında oybirliğiyle alındığını belirtti.
ABD’nin özellikle Suudi Arabistan’a yönelik eleştirilerinin artmasıyla birlikte, Riyad pozisyonunu savunmaya ve gerçekleri ortaya çıkarmaya devam etti.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, ABD yönetiminin OPEC+ grubunun aldığı petrol üretimini düşürme kararının bir ay ertelenmesini istediğini ancak bu ertelemenin ‘olumsuz ekonomik sonuçları’ olacağını belirtti.
ABD’nin bu adımı, ülke içinde bu talebin nedenleri hakkında soruları gündeme getirdi.
Cumhuriyetçiler, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’den ‘ABD yönetiminin üretim kesintisi kararının bir ay ertelenmesini istemesi’ konusunun araştırılmasını talep etti.
Bunun ardından ülkede yeni bir siyasi kriz patlak verdi ve bu talebin doğrulanması halinde, bunun ABD yönetiminin 8 Kasım’daki ara seçimleri etkileme girişimi olabileceği vurgulandı.
Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman, konuya ilişkin Twitter hesabından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
“Ukrayna-Rusya savaşında Suudi Arabistan’ın Moskova’nın yanında yer almakla suçlanmasına şaşırdık. Bu asılsız suçlamaların Ukrayna hükümetinden gelmediğini belirtmekte fayda var. OPEC+ grubunun kararı tamamen ekonomik gerekçelerle alınmış olsa da, bazıları Suudi Arabistan’ı Rusya’nın yanında yer almakla suçladı. İran da OPEC üyesi, yani bu Suudi Arabistan’ın aynı şekilde İran’ın yanında yer aldığı anlamına mı geliyor?”
Prens Halid bin Selman’ın bu ifadeleri, ülkesinin Ukrayna’ya 400 milyon dolarlık yardım paketi sağladığına dair haberlerin ardından geldi.
Söz konusu yardım, Suudi Arabistan’ın Ukrayna’ya karşı Rusya ile ittifak yapmadığının başka bir göstergesi oldu.
ABD Senatosu Çoğunluk Lideri Demokrat Chuck Schumer, “Suudi Arabistan’ın (Rusya Devlet Bakanı Vladimir) Putin’in Ukrayna’ya karşı savaşını sürdürmesine yardımı ABD tarafından unutulmayacak. NOPEC (Petrol Üreten ve İhraç Eden Kartellerin Yasaklanması) tasarısı dahil olmak üzere tüm yasama araçlarını değerlendiriyoruz” dedi.
Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, Washington’ın ABD ve Batı kamuoyunu harekete geçirerek, dünya petrol üretiminin yaklaşık yarısını ve dünyanın kanıtlanmış petrol rezervlerinin üçte ikisini oluşturan OPEC’in meşruiyeti ve güvenilirliğini hedef almaya çalışabileceğini söyledi.
ABD’nin bu adımı, OPEC'in ABD ekonomisinin çıkarına değil, küresel enerji piyasalarının istikrarı için çalışmasına rağmen, enerji piyasalarının doğrudan ve dolaylı kontrolünü ve yönetimini elde etmek için atabileceğini de ifade ettiler.
Siyasi analist Nidal Saba, “ABD’nin kendisini taraf olarak gördüğü dünyadaki çatışmalar, Washington’ın bu küçümseyici görüşünün sürdürülmesine katkıda bulundu. Bu da, herhangi bir ABD yönetiminin herhangi bir ülke veya kuruluşun ve aynı zamanda en önemli enerji kuruluşu olan OPEC’in işlerine müdahale etmesine izin veriyor” dedi.
Saba konuya ilişkin değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı;
“ABD dünyanın en güçlü ülkesi olmasına rağmen, kendi lehlerine olan ve dünyadaki birçok ülkenin çıkarlarıyla çatışan veya zarar veren kararlar alabilmek için birçok durumda Birleşmiş Milletler (BM) ve BM Güvenlik Konseyi (BMGK) gibi önemli uluslararası örgütleri kontrol etmek amacıyla Batılı güçler üzerindeki etkisini kullandı. Bu nedenle, örgütün bağımsızlığı ve ABD yönetimlerinin doğrudan etkisine maruz kalmaması nedeniyle OPEC’e bu tür girişimlerin dayatılması şaşırtıcı olmayacaktır.”
Enerji analisti Anas Hajji, OPEC’e yapılan saldırının neredeyse 50 yıldır sürdüğünü, ancak son on yıllar boyunca birkaç kez yoğunlaştığını söyledi.
Hajji görüşlerine ilişkin açıklamasına şöyle devam etti;
“Bu son saldırıyı farklı kılan, bir yandan Suudi Arabistan’a odaklanmış olması, bir yandan da etkisi çok sınırlı olan ve geçmişle kıyaslanamayacak bir üretim kesintisi duyurusundan kaynaklanıyor olması. Küresel petrol arzındaki fiili azalmanın etkisi varsa çok basittir ve bu nedenle ekonomik veya siyasi yansımaları yoktur, ancak (ABD Başkanı Joe) Biden yönetimi konuyu ekonomik ve siyasi olarak abartmaya karar verdi.”
NOPEC tasarısına değinen Hajji şunları söyledi;
“Eskimiş bu tasarı, Kongre ve Senato’dan iki kez geçmiş, ancak eski Başkanlar George W. Bush ve Barack Obama tarafından göz ardı edilmiştir. Bu nedenle yasa haline gelmedi ve şimdi onu geçirmek için başka girişimler var, oylanır ve kabul edilirse Başkan Biden imzalayabilir ve yasa haline gelir. Biden, Adalet Bakanlığı’ndan OPEC ülkelerinin şirketlerini soruşturmasını ve kovuşturmasını isteyerek yasayı etkinleştirebilir veya konuyu tamamen görmezden gelip rafa kaldırabilir. Ama bu gergin atmosferde yasayı geçirme olasılığı yüksek.”
Washington, OPEC ve üye devletlerinin taleplerine yanıt vermemesi üzerine birçok kez tehdit yöntemine başvurdu, ancak OPEC her fırsatta piyasaların istikrarını ve üreticilerin ve tüketicilerin çıkarlarını garanti eden politikalara bağlı kalmakta ısrar etti.



Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
TT

Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)

Abdulhalim Süleyman

Son günlerde Suriye'yi sarsan kanlı olayların ardından, Dürzi ileri gelenleri ve din adamları ile Şam hükümeti tarafından atanan Suveyda valisi dahil olmak üzere hükümet yetkilileri arasında toplantılar yapıldı. Kaynaklara göre, toplantıya katılanlar arasında Şam Kırsalı Valisi Amir el-Şeyh, Suveyda Valisi Dr. Mustafa el-Bakur, Kuneytra Valisi Ahmed el-Dalatî, Şeyh Yahya el-Haccar Şeyh Latif el-Bal’us, Şeyh Hammud el-Hanavi ve Şeyh Yusuf Carbu vardı. Toplantıda, Ceramana'daki Genel Güvenlik Dairesi dışında hiçbir tarafın silah taşımasına izin verilmemesinin yanı sıra, sadece Suveyda sakinlerinden oluşan bir Genel Güvenlik Dairesi'nin aktif hale getirilmesi kararları alındı.

 

Toplantıda alınan bir diğer karar, Dürzi grupların ağır silahları Şara hükümetine teslim etmelerini ve bunların Suveyda dışına taşınmasını, orta ve hafif silahlarınsa Şeyh Yusuf Carbu ve Şeyh Hammud Hanavi'ye teslim edilmesini öngörüyordu. Anlaşma ayrıca, şehir sakinlerinden oluşan bir yürütme ofisinin aktif hale getirilmesini ve katılmak isteyen sakinler için Genel Güvenlik Kuvvetleri ve orduya katılım kapısının açık olmasını da şart koşuyordu.

El-Hicri'nin pozisyonu

Bunun ardından, Muvahhid Dürzi Cemaati Şeyhliği ile Suveyda ileri gelenleri ve dini mercileri, bölünmeyi, Suriye'den ayrılmayı veya kopmayı reddettiklerini vurgulayan bir bildiri yayınladılar. Ayrıca, Suveyda ilinde İçişleri Bakanlığı ve il sakinlerinden oluşan adli polisin aktifleştirilmesi, Suveyda-Şam yolunun güvence altına alınması, ayrıca Suriye genelinde güvenlik ve emniyetin sağlanması çağrısında bulundular. Buna ek olarak, Dürzi topluluğunun ruhani lideri Şeyh Hikmet Selman el-Hicri ayrı bir açıklama yaparak, Dürzilere karşı savaşan grupları “tekfirci teröristler” olarak nitelendirdi. Hicri, “hükümet, kendisine bağlı tekfirci çetelerle kendi halkını öldürüp, katliamlardan sonra bunların kontrolü dışındaki unsurlar olduğunu iddia edemeyeceği” için, Dürzilerin hükümete olan güvenlerinin sarsıldığına işaret etti. Hicri bu nedenle “katliamlara uğrayan bir halk için meşru bir hak” olarak uluslararası koruma çağrısında bulundu. “Durum, barışı korumak, bu suçların devam etmesini önlemek ve derhal durdurmak için uluslararası güçlerin müdahalesini gerektiriyor” diye ekledi. Suriye’nin sahil bölgesinde yaşananları örnek göstererek, kendilerinin de aynı şeyi deneyimlediklerini vurguladı.

Hükümet müdahaleyi reddediyor

Suriye hükümeti ise Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani aracılığıyla Şeyh Hicri'nin uluslararası koruma talep eden çağrısını reddetti. Şeybani, X hesabından yaptığı paylaşımda, herhangi bir bahane veya slogan altında yapılan herhangi bir yabancı müdahale çağrısının yalnızca daha fazla çöküş ve bölünmeye yol açacağını belirtti. “Bölge ve dünyadaki deneyimler, genellikle ulusal çıkarların aleyhine olan, Suriye halkının beklenti ve özlemleriyle ilgisi olmayan ajandalara hizmet eden yabancı müdahaleler sonucunda halkların ödediği ağır maliyete tanıklık etmektedir” dedi. “Böyle bir müdahale çağrısında bulunanlar, Suriyeliler ve tarih önünde tarihi, ahlaki ve siyasi bir sorumluluk taşımaktadır, çünkü bu çağrıların sonuçları sadece anlık yıkımla sınırlı kalmaz, onlarca yıllık parçalanma, zayıflık ve bölünmeye kadar uzanır” diye ekledi. Şeybani sözlerini Suriyeli gruplar arasında diyalog çağrısında bulunarak tamamladı.

Buna karşılık, Suveyda Askeri Konseyi, hükümet güçlerini “mezhepçi bahaneler, keyfi tutuklamalar, Dürzi din adamlarını, sembollerini ve kutsallarını aşağılama yoluyla masum, savunmasız sivilleri ayrım gözetmeksizin öldürerek, Sahnaya şehrinde Dürzi sivillere karşı sistematik savaş suçları” işlemekle suçlayıp, Şeyh Hicri’nin açıklamasını tamamen benimsediğini duyurdu. Suveyda Askeri Konseyi açıklamasına göre Konsey ayrıca “BM Güvenlik Konseyi'ni, dökülen kanı durdurmak için tarafsız uluslararası güçlerin gözetimi altında, Suveyda ve çevresinde güvenli bir bölge kurmaya” çağırdı.

Koruma konusunda ısrar

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı hbaere göre, Suveyda Askeri Konseyi Komutanı Tarık el-Şuvey, “Konsey güçleri ile oluşumlarının mevcut durum nedeniyle tam anlamıyla seferber ve hazır olduğunu” söyledi. İsrail’in Suveyda şehrine havadan bir indirme yaptığı veya herhangi bir taraftan herhangi bir askeri yardım veya ekipman geldiği haberlerini reddetti. Bu açıklama, İsrail uçaklarının başkent Şam yakınlarındaki birkaç bölge de dahil olmak üzere Suriye'deki birçok bölgede kapsamlı hava saldırıları gerçekleştirdiği bir sırada, İsrail helikopterlerinin bölgede uçtuğuna ve iniş yaptığına dair haberlerin ardından geldi. İsrail saldırıları, İsrail hükümetinin, Kasiyun Dağı'ndaki boş alanlar ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın heyetleri ve ziyaretçileri kabul ettiği Halk Sarayı'nın dış duvarına bitişik noktaları hedef alan uyarıcı hava saldırılarının ardından daha fazla hava saldırısı düzenleme kararının akabinde gerçekleşti.

İsrail saldırıları Arap ve uluslararası toplum tarafından kınandı. Ancak Dürzi bölgelerindeki askeri olaylar ABD Dışişleri Bakanlığı'nı Suriye'deki Dürzi topluluğu üyelerine yönelik şiddet eylemlerini ve provokatif söylemi kınamaya yöneltti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, “Geçiş süreci makamları devam eden çatışmaları durdurma, şiddete başvuranlardan ve sivillere zarar verenlerden hesap sorma, tüm Suriyelilerin güvenliğini sağlama sorumluluğunu taşımaktadır” dedi. Bruce, “Mezhepçilik Suriye'yi ve bölgeyi kaosa ve daha fazla şiddete sürüklemekten başka bir işe yaramayacaktır” diye ekledi. Yine Bruce, “Suriyeliler farklılıklarını barışçıl bir şekilde ve müzakereler yoluyla çözme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, gelecekte etnik ve dini azınlıklar da dahil olmak üzere tüm Suriyeli grupları koruyan ve bütünleştiren, onları temsil eden bir hükümet çağrısında bulunuyoruz” dedi. Ülkedeki Dürzi krizini kontrol altına alma yönünde çeşitli tarafların girişimleri oldu ve bunların en önemlisi Dürzi lider ve Lübnanlı İlerici Sosyalist Parti Başkanı Velid Canbolat'ın girişimi ve Suriye Cumhurbaşkanı ile görüşmesiydi. Canbolat’ın görüşmenin çok verimli olduğu açıklamasına rağmen, gerginlik hakim olmayı sürdürüyor. İlerici Sosyalist Parti'nin toplantıyla ilgili yaptığı açıklamada, her iki tarafın da can kaybından duyduğu üzüntünün dile getirildiği, Suriye devletinin anavatanın ve vatandaşların güvenliğini koruma sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğinin vurgulandığı belirtildi.

Hz. Muhammed hakkında aşağılayıcı ifadeler içeren ve çeyrek saatten kısa bir ses kaydı, Nisan ayı sonlarında yeni Suriye makamları ile Dürzi topluluğu arasında huzursuzluğa ve gerginliğe yol açtı. Mesele daha sonra askeri çatışmalara ve İsrail'in askeri müdahalesine sahne olan bölgesel bir krize dönüştü. Gerilim, 28 Nisan'da başkent Şam'ın güneydoğusundaki Ceramana banliyösünde hükümet yanlısı gruplar ile Dürzi gruplar arasında başladı. Daha sonra Sahnaya ve Eşrefiye Sahnaya'ya yayıldı. Bu banliyölerde Hristiyan ve Müslümanlar ile birlikte Dürzi bir çoğunluk yaşıyor. Birkaç saat içinde gerginlik silahlı çatışmalara ve çarpışmalara dönüştü. Çatışmalar, saatler sonra Suriye Savunma Bakanlığı ve Genel Güvenlik güçlerinin iki gün boyunca olayların ve çatışmaların odak noktası haline geldiği Eşrefiye Sahnaya'ya girmesiyle sona erdi. Bu sürede sakinleştirme çabaları da görüldü ve bunlar gerginliği hükümet güçleri lehine sonlandıran bir anlaşmayla sonuçlandı.

İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumaya yönelik önceki açıklamalarına paralel olarak, İsrail Hava Kuvvetleri, Şam'ın bir banliyösüne üç hava saldırısı düzenledi ve bunların burada toplanan gruplar ile Suriye hükümetine bağlı Genel Güvenlik güçlerine karşı bir uyarı olduğunu söyledi. Hükümet yetkililerine göre, bu hava saldırıları, söz konusu güçlerden bir unsurun ve bir sivilin ölümüne ve birkaç kişinin yaralanmasına neden oldu. Aynı zamanda Suveyda şehrinde konuşlanmış Dürzi gruplar da Sahnaya'ya doğru ilerlemeye çalıştılar ancak hükümet yanlısı gruplar ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı Genel Güvenlik güçleri tarafından engellendiler. Çatışmalar, çoğunluğu Dürzi grupların üyeleri olan yaklaşık 24 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Kaynaklar, çatışmaların patlak vermesinden bu yana ölü sayısının, çok sayıda sivil ve çok sayıda yaralı dahil olmak üzere 70'i geçtiğini bildirdi. El-Sura el-Kubra kasabası da dahil olmak üzere Suveyda’nın kuzey kırsalındaki Dürzi köyleri, hükümet yanlısı grupların ilerleyişi sırasında havan topu atışlarına maruz kaldı. Bu da Genel Güvenlik güçlerinin daha sonra kontrolünü ele geçirdiği bölgelerde sivillerin evlerini terk etmesine neden oldu.