İran rejimi için sonun başlangıcı yaklaşıyor mu?

Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)
Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)
TT

İran rejimi için sonun başlangıcı yaklaşıyor mu?

Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)
Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)

Foreign Affairs dergisi, İran asıllı ABD'li gazeteci ve aktivist Masih Alinejad’ın  ‘The Beginning of the End of the Islamic Republic’ (İran İslam Cumhuriyeti için Sonun Başlangıcı) başlıklı makalesini yayınladı. Alinejad, makalesinde İran’daki protesto gösterilerinin bastırılması sonucunda ülkede yaşanan gelişmelerden ve hangi yola başvuracaklarından uzun uzun bahsetti.
Masih Alinejad 2014 yılında, İran'daki zorunlu örtünme yasalarına karşı bir kampanya başlatmıştı. Alinejad, aynı zamanda The Wind in My Hair: My Fight for Freedom in Modern Iran’ (Saçlarımdaki Rüzgar: Modern İran'da Özgürlük Savaşım) adlı kitabın da yazarıdır.
Masih Alinejad, makalesine şu ifadelerle başladı:
“İran’daki mevcut protestolar, İran İslam Cumhuriyeti için ölüm çanlarını çalıyor gibi görünüyor. Başörtüsü takmadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin polis tarafından gözaltında tutulduğu sırada öldürülmesi, büyük bir öfke dalgasına, kanlı gösterilere, boykotlara, iş bırakmalara ve sendikaların resmi çerçevesi dışında düzenlenen işçi grevlerine neden oldu. Güvenlik güçleri yorgunluktan bitkin düşerken protesto gösterileri yüzden fazla şehre yayıldı. Rejim daha önce en ünlüleri 2009, 2017 ve 2019 yıllarında meydana gelen büyük protestolarla karşı karşıya kalsa da bu kez düzenlenen gösteriler diğerlerinden farklı. İranlı kadınların ve genç İranlıların en önemli arzularını bastırmaya çalışan bir rejime karşı yüreklerinde yükselen öfkeyi somutlaştıran bu gösteriler, İran'ın egemen düzenini devirmeyi ve baltalamayı amaçlıyor.”

İran’da iktidarın sacayakları
İran İslam Cumhuriyeti'nin üç ideolojik temel üzerine kurulduğuna işaret eden Alinejad, bunları; ‘ABD’ye karşı şiddetli muhalefet, İsrail'e karşı inatçı düşmanlık ve özellikle kadınların kamusal alanda başörtüsü takmasını gerektiren kurallar biçiminde kurumsallaşmış kadın düşmanlığı’ olarak sıraladı. Alinejad’a göre bu sacayaklarından herhangi biri zayıflarsa, İran İslam Cumhuriyeti'nin tüm binası çöker. Tahran’ın devrimci meşaleyi yakmaya devam etmesi için ABD ve İsrail ile düşman olmaya ihtiyacı var.
ABD düşmanlığı meşalesinin İran kimliği içinde yakıldığını söyleyen Alinejad, makalesini şöyle sürdürdü:
“Kadınlara yönelik kıyafet kurallarının uygulanması, mollalar rejimi için kırmızı bir çizgidir. Geçmişte komünizm için Berlin Duvarı neyse İran için kadınların başörtüsü takmaya zorlanması da aynı şey. Sadece gücün, dayanıklılığın ve kararlılığın değil, aynı zamanda kırılganlığın ve zayıflığın da sembolü. Berlin Duvarı, halk üzerinde büyük bir baskı kurulmasına dayanan komünist rejimin kırılganlığının bir göstergesiydi. Kadınların başörtüsü takmasını gerektiren yasalar da İran vatandaşlarına bireysel özgürlüklerini tanıma korkusunu ve kadınlara kontrol ve koruma altındaki mallar gibi davranarak toplumu kontrol etme arayışının bir işareti. Berlin Duvarı yıkılınca komünizm çöktü ve başarısız oldu. İranlı kadınlar da başörtülerini çıkarıp erkekler gibi sosyal hayata karıştıklarında İran İslam Cumhuriyeti'ni de aynı akıbet bekliyor.”
İran’ın, devrimden hemen sonra kadınların kıyafetine ilişkin kurallar koymaya başladığına dikkati çeken Alinejad, bu tür uygulamaların İranlı kadınların başörtüsü takmaya direnmelerini engellemediğini vurguladı. İranlı yetkililer, kadınların geçtiğimiz on yıl içinde basın kuruluşlarının devletin kontrolünde olması nedeniyle daha çok sosyal medya platformları üzerinden yaptıkları itirazlar ile uğraşmak zorunda kaldılar. Örneğin, İran’daki zorunlu örtünme yasalarından kurtulmaya çalışan ‘My Stealthy Freedom’ ‘Benim Gizli Özgürlüğüm’ hareketini ve çeşitli girişimlerini sosyal medyada milyonlar takip ediyor. Hareketin başlattığı girişimler arasında, Beyaz Çarşambalar (kadınlar çarşamba günleri protesto amacıyla beyaz eşarp taktılar), Başörtüsüz Yürümek (kadınlar toplum içinde başörtülerini çıkardılar) ve Başörtüsü Takan Erkekler (erkekler başörtülü fotoğraflarını yayınladılar), Kamera Benim Silahım (kadınlar cep telefonlarıyla tacizci erkeklerin ya da Ahlak Polisi’nin onlara nasıl davrandığına dair görüntüleri yayınladılar) yer aldı. Tüm bu girişimler, kadınları zorunlu kıyafet kurallarına meydan okuma konusunda güçlendirmek amacıyla başlatıldı.
Masih Alinejad, tüm bu girişimlerin, kadınların başörtülerini çıkarmalarını ve İran rejiminin uyguladığı yasaklara karşı gelmelerini sağladığını yazdı. Alinejad, makalesinde, “Kadınlar, Benim Gizli Özgürlüğüm kampanyası aracılığıyla Ahlak Polisi tarafından uygulanan o kadar çok taciz videosu paylaştılar ki, hükümet 2019 yılında kampanyaya video gönderenlerin on yıla kadar hapis cezasına çarptırıldığı bir yasa çıkardı” ifadelerini kullandı.
Alinejad, şunları ekledi:
“Tahran rejimi için sosyal değişim ve Batı ile daha güçlü ilişkiler isteyen genç bir nesli kontrol etmeye çalışmak, kapsamlı bir şekilde uygulanan sansüre rağmen zorlu bir mücadeledir. 2022 başında Tahran'da internete erişim oranının yüzde 84 olduğu açıklandı.  Ülkede 130 milyondan fazla mobil abone var ve bu oldukça yüksek bir oran. Bu da 84 milyon nüfuslu bir ülkeye yüzde 161 gibi şaşırtıcı bir cep telefonu kullanım oranı veriyor. Buna göre ortalama bir İranlının birden fazla telefonu var. Aynı şekilde 2022 yılında bildirilen internet kullanıcılarının sayısı 2020 yılında 58 milyondan 72 milyona yükseldi ve gerçek sayı daha da yüksek olabilir.”

ABD’nin rolü
Şarku'l Avsat'ın Foreign Affairs'ten aktardığı analize göre Masih Alinejad, İran'daki protestoların Batı'yı utanç verici bir duruma soktuğunu düşünüyor. Çünkü Alinejad’a göre ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, eski Başkan Donald Trump yönetiminin terk ettiği İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmak için çok uğraştı. Fakat nükleer anlaşmayı kurtarmak için artık hiç bir şans yok gibi görünüyor.
İran’ın dürüst bir müzakereci olmadığını ve bir dolandırıcılık geçmişine sahip olduğunu söyleyen Alinejad, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin, geçtiğimiz Mayıs ayında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) üç gizli tesiste bulunan uranyum izleriyle ilgili sorularını yanıtlayamadı. İran’ın halen, askeri olarak kullanılabilecek bir nükleer program geliştirmeye yönelik geçmişteki girişimlerini tam olarak açıklaması gerekiyor. Daha da kötüsü, ABD Başkanı Biden İran'la uzlaşabilirse, olası yeni bir anlaşma, rejimin protestoculara yönelik baskısını güçlü bir şekilde kınanması karşısında sona erecektir. Herhangi bir yeni anlaşma muhtemelen İran hükümeti için milyarlarca doların kilidini açacak. Bu da vatandaşlara sokaklarda şiddetle saldıran aynı yetkililer için fon sağlamak anlamına geliyor. Ancak bunun yerine Biden’ın İran hakkında önemli bir konuşma yaparak net ve açık bir duruş sergilemesi gerekiyor. İran’da ve yurtdışında yaşayan İranlılara ve genel olarak dünyaya hitap ederken, İran halkının demokrasiye duydukları özlemi övmeli, Beyaz Saray'ın nükleer anlaşma meselesindeki dar bakış açısının ötesine geçmeli ve protestocuların haklarına saygı gösterilmesini istemeli. ABD yönetiminin tiranlık ile demokrasi arasındaki rekabeti dış politikasında merkezi bir tema haline getirdiğini göz önüne alındığında Tahran bu politikanın bir parçası olmalı. Bu yüzden İran halkını demokratik özlemlerini gerçekleştirmeye teşvik etmenin zamanı geldi.”

Teokrasiden demokrasiye
Masih Alinejad’ın makalesine göre Washington'daki bazı çevreler, ABD, İran’daki göstericileri açıkça desteklerse, İran rejiminin onları taciz etmesinden ve kolayca ABD'nin casusları olarak göstermesinden korktuğunu söylüyor.
Bu bağlamda Alinejad makalesine şöyle devam ediyor:
“Eski ABD Başkanı Barack Obama yönetimi, 2009 yılında bu mantığı takip ederek ülke barışını bozmamak için göstericileri desteklemekten kaçınmış, hatta protestoların başlamasından birkaç gün sonra Obama İranlı liderlere bir takım inisiyatifler sunmuştu. Obama'nın bu adımları hiçbir şeyi değiştirmedi ve rejim yine protestocuları ABD'nin İran'ı istikrarsızlaştırmaya ve ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışan ajanları olarak tanımlamaya devam etti.”
Masih Alinejad makalesini şu sözlerle sonlandırdı:
“Kadınların öncülüğünde İran'ın teokrasiden demokrasiye geçişi harika olurdu. Ama bu bir gecede olmayacak. İranlılar cesur oldukları anlarda Batılı hükümetlerden tek bir talepte bulundular. O da İran İslam Cumhuriyeti'ni kurtarmamalarıydı.  Obama yönetimi, 2009 yılında demokrasi yanlısı ‘Yeşil Hareketi’ desteklemek yerine İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney ile ilişkileri tesis etmeyi tercih etti. Biden yönetimi, bu hatayı tekrarlamamalı. Özgürlük savunucularının şimdi İran İslam Cumhuriyeti sonrası dünya hakkında her zamankinden daha ciddi düşünmelerinin zamanı geldi.”



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.