İran rejimi için sonun başlangıcı yaklaşıyor mu?

Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)
Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)
TT

İran rejimi için sonun başlangıcı yaklaşıyor mu?

Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)
Mahsa Amini'nin ölümü olayından sonra Ekim ayı başlarında Tahran'da düzenlenen protesto gösterisine katılan İranlı bir kadın (AP)

Foreign Affairs dergisi, İran asıllı ABD'li gazeteci ve aktivist Masih Alinejad’ın  ‘The Beginning of the End of the Islamic Republic’ (İran İslam Cumhuriyeti için Sonun Başlangıcı) başlıklı makalesini yayınladı. Alinejad, makalesinde İran’daki protesto gösterilerinin bastırılması sonucunda ülkede yaşanan gelişmelerden ve hangi yola başvuracaklarından uzun uzun bahsetti.
Masih Alinejad 2014 yılında, İran'daki zorunlu örtünme yasalarına karşı bir kampanya başlatmıştı. Alinejad, aynı zamanda The Wind in My Hair: My Fight for Freedom in Modern Iran’ (Saçlarımdaki Rüzgar: Modern İran'da Özgürlük Savaşım) adlı kitabın da yazarıdır.
Masih Alinejad, makalesine şu ifadelerle başladı:
“İran’daki mevcut protestolar, İran İslam Cumhuriyeti için ölüm çanlarını çalıyor gibi görünüyor. Başörtüsü takmadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin polis tarafından gözaltında tutulduğu sırada öldürülmesi, büyük bir öfke dalgasına, kanlı gösterilere, boykotlara, iş bırakmalara ve sendikaların resmi çerçevesi dışında düzenlenen işçi grevlerine neden oldu. Güvenlik güçleri yorgunluktan bitkin düşerken protesto gösterileri yüzden fazla şehre yayıldı. Rejim daha önce en ünlüleri 2009, 2017 ve 2019 yıllarında meydana gelen büyük protestolarla karşı karşıya kalsa da bu kez düzenlenen gösteriler diğerlerinden farklı. İranlı kadınların ve genç İranlıların en önemli arzularını bastırmaya çalışan bir rejime karşı yüreklerinde yükselen öfkeyi somutlaştıran bu gösteriler, İran'ın egemen düzenini devirmeyi ve baltalamayı amaçlıyor.”

İran’da iktidarın sacayakları
İran İslam Cumhuriyeti'nin üç ideolojik temel üzerine kurulduğuna işaret eden Alinejad, bunları; ‘ABD’ye karşı şiddetli muhalefet, İsrail'e karşı inatçı düşmanlık ve özellikle kadınların kamusal alanda başörtüsü takmasını gerektiren kurallar biçiminde kurumsallaşmış kadın düşmanlığı’ olarak sıraladı. Alinejad’a göre bu sacayaklarından herhangi biri zayıflarsa, İran İslam Cumhuriyeti'nin tüm binası çöker. Tahran’ın devrimci meşaleyi yakmaya devam etmesi için ABD ve İsrail ile düşman olmaya ihtiyacı var.
ABD düşmanlığı meşalesinin İran kimliği içinde yakıldığını söyleyen Alinejad, makalesini şöyle sürdürdü:
“Kadınlara yönelik kıyafet kurallarının uygulanması, mollalar rejimi için kırmızı bir çizgidir. Geçmişte komünizm için Berlin Duvarı neyse İran için kadınların başörtüsü takmaya zorlanması da aynı şey. Sadece gücün, dayanıklılığın ve kararlılığın değil, aynı zamanda kırılganlığın ve zayıflığın da sembolü. Berlin Duvarı, halk üzerinde büyük bir baskı kurulmasına dayanan komünist rejimin kırılganlığının bir göstergesiydi. Kadınların başörtüsü takmasını gerektiren yasalar da İran vatandaşlarına bireysel özgürlüklerini tanıma korkusunu ve kadınlara kontrol ve koruma altındaki mallar gibi davranarak toplumu kontrol etme arayışının bir işareti. Berlin Duvarı yıkılınca komünizm çöktü ve başarısız oldu. İranlı kadınlar da başörtülerini çıkarıp erkekler gibi sosyal hayata karıştıklarında İran İslam Cumhuriyeti'ni de aynı akıbet bekliyor.”
İran’ın, devrimden hemen sonra kadınların kıyafetine ilişkin kurallar koymaya başladığına dikkati çeken Alinejad, bu tür uygulamaların İranlı kadınların başörtüsü takmaya direnmelerini engellemediğini vurguladı. İranlı yetkililer, kadınların geçtiğimiz on yıl içinde basın kuruluşlarının devletin kontrolünde olması nedeniyle daha çok sosyal medya platformları üzerinden yaptıkları itirazlar ile uğraşmak zorunda kaldılar. Örneğin, İran’daki zorunlu örtünme yasalarından kurtulmaya çalışan ‘My Stealthy Freedom’ ‘Benim Gizli Özgürlüğüm’ hareketini ve çeşitli girişimlerini sosyal medyada milyonlar takip ediyor. Hareketin başlattığı girişimler arasında, Beyaz Çarşambalar (kadınlar çarşamba günleri protesto amacıyla beyaz eşarp taktılar), Başörtüsüz Yürümek (kadınlar toplum içinde başörtülerini çıkardılar) ve Başörtüsü Takan Erkekler (erkekler başörtülü fotoğraflarını yayınladılar), Kamera Benim Silahım (kadınlar cep telefonlarıyla tacizci erkeklerin ya da Ahlak Polisi’nin onlara nasıl davrandığına dair görüntüleri yayınladılar) yer aldı. Tüm bu girişimler, kadınları zorunlu kıyafet kurallarına meydan okuma konusunda güçlendirmek amacıyla başlatıldı.
Masih Alinejad, tüm bu girişimlerin, kadınların başörtülerini çıkarmalarını ve İran rejiminin uyguladığı yasaklara karşı gelmelerini sağladığını yazdı. Alinejad, makalesinde, “Kadınlar, Benim Gizli Özgürlüğüm kampanyası aracılığıyla Ahlak Polisi tarafından uygulanan o kadar çok taciz videosu paylaştılar ki, hükümet 2019 yılında kampanyaya video gönderenlerin on yıla kadar hapis cezasına çarptırıldığı bir yasa çıkardı” ifadelerini kullandı.
Alinejad, şunları ekledi:
“Tahran rejimi için sosyal değişim ve Batı ile daha güçlü ilişkiler isteyen genç bir nesli kontrol etmeye çalışmak, kapsamlı bir şekilde uygulanan sansüre rağmen zorlu bir mücadeledir. 2022 başında Tahran'da internete erişim oranının yüzde 84 olduğu açıklandı.  Ülkede 130 milyondan fazla mobil abone var ve bu oldukça yüksek bir oran. Bu da 84 milyon nüfuslu bir ülkeye yüzde 161 gibi şaşırtıcı bir cep telefonu kullanım oranı veriyor. Buna göre ortalama bir İranlının birden fazla telefonu var. Aynı şekilde 2022 yılında bildirilen internet kullanıcılarının sayısı 2020 yılında 58 milyondan 72 milyona yükseldi ve gerçek sayı daha da yüksek olabilir.”

ABD’nin rolü
Şarku'l Avsat'ın Foreign Affairs'ten aktardığı analize göre Masih Alinejad, İran'daki protestoların Batı'yı utanç verici bir duruma soktuğunu düşünüyor. Çünkü Alinejad’a göre ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, eski Başkan Donald Trump yönetiminin terk ettiği İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmak için çok uğraştı. Fakat nükleer anlaşmayı kurtarmak için artık hiç bir şans yok gibi görünüyor.
İran’ın dürüst bir müzakereci olmadığını ve bir dolandırıcılık geçmişine sahip olduğunu söyleyen Alinejad, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin, geçtiğimiz Mayıs ayında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) üç gizli tesiste bulunan uranyum izleriyle ilgili sorularını yanıtlayamadı. İran’ın halen, askeri olarak kullanılabilecek bir nükleer program geliştirmeye yönelik geçmişteki girişimlerini tam olarak açıklaması gerekiyor. Daha da kötüsü, ABD Başkanı Biden İran'la uzlaşabilirse, olası yeni bir anlaşma, rejimin protestoculara yönelik baskısını güçlü bir şekilde kınanması karşısında sona erecektir. Herhangi bir yeni anlaşma muhtemelen İran hükümeti için milyarlarca doların kilidini açacak. Bu da vatandaşlara sokaklarda şiddetle saldıran aynı yetkililer için fon sağlamak anlamına geliyor. Ancak bunun yerine Biden’ın İran hakkında önemli bir konuşma yaparak net ve açık bir duruş sergilemesi gerekiyor. İran’da ve yurtdışında yaşayan İranlılara ve genel olarak dünyaya hitap ederken, İran halkının demokrasiye duydukları özlemi övmeli, Beyaz Saray'ın nükleer anlaşma meselesindeki dar bakış açısının ötesine geçmeli ve protestocuların haklarına saygı gösterilmesini istemeli. ABD yönetiminin tiranlık ile demokrasi arasındaki rekabeti dış politikasında merkezi bir tema haline getirdiğini göz önüne alındığında Tahran bu politikanın bir parçası olmalı. Bu yüzden İran halkını demokratik özlemlerini gerçekleştirmeye teşvik etmenin zamanı geldi.”

Teokrasiden demokrasiye
Masih Alinejad’ın makalesine göre Washington'daki bazı çevreler, ABD, İran’daki göstericileri açıkça desteklerse, İran rejiminin onları taciz etmesinden ve kolayca ABD'nin casusları olarak göstermesinden korktuğunu söylüyor.
Bu bağlamda Alinejad makalesine şöyle devam ediyor:
“Eski ABD Başkanı Barack Obama yönetimi, 2009 yılında bu mantığı takip ederek ülke barışını bozmamak için göstericileri desteklemekten kaçınmış, hatta protestoların başlamasından birkaç gün sonra Obama İranlı liderlere bir takım inisiyatifler sunmuştu. Obama'nın bu adımları hiçbir şeyi değiştirmedi ve rejim yine protestocuları ABD'nin İran'ı istikrarsızlaştırmaya ve ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışan ajanları olarak tanımlamaya devam etti.”
Masih Alinejad makalesini şu sözlerle sonlandırdı:
“Kadınların öncülüğünde İran'ın teokrasiden demokrasiye geçişi harika olurdu. Ama bu bir gecede olmayacak. İranlılar cesur oldukları anlarda Batılı hükümetlerden tek bir talepte bulundular. O da İran İslam Cumhuriyeti'ni kurtarmamalarıydı.  Obama yönetimi, 2009 yılında demokrasi yanlısı ‘Yeşil Hareketi’ desteklemek yerine İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney ile ilişkileri tesis etmeyi tercih etti. Biden yönetimi, bu hatayı tekrarlamamalı. Özgürlük savunucularının şimdi İran İslam Cumhuriyeti sonrası dünya hakkında her zamankinden daha ciddi düşünmelerinin zamanı geldi.”



Bernie Sanders: "Demokratlar işçi sınıfı yerine milyarderleri dinlediği için kaybetti"

Bernie Sanders, milyarderlere yakınlaşmanın Demokratlara zarar verdiğini ifade ediyor (AFP)
Bernie Sanders, milyarderlere yakınlaşmanın Demokratlara zarar verdiğini ifade ediyor (AFP)
TT

Bernie Sanders: "Demokratlar işçi sınıfı yerine milyarderleri dinlediği için kaybetti"

Bernie Sanders, milyarderlere yakınlaşmanın Demokratlara zarar verdiğini ifade ediyor (AFP)
Bernie Sanders, milyarderlere yakınlaşmanın Demokratlara zarar verdiğini ifade ediyor (AFP)

Rachel Clun 

Bernie Sanders, Donald Trump'a karşı alınan seçim yenilgisinden Kamala Harris'i sorumlu tutarak, onun Amerikan işçi sınıfının sorunlarına değinmek yerine milyarderlere yakın davranmayı tercih ettiğini söyledi.

Demokrat Parti'nin eski başkan aday adaylarından olan 83 yaşındaki bağımsız senatör, Joe Biden seçim yenilgisi nedeniyle çok fazla eleştirilse de nihayetinde suçun Harris'te olduğunu ifade etti.

BBC Radio 4'un Today programında verdiği röportajda Sanders, "Birçok kişi, Kamala Harris'in seçimleri kaybetmesinin Joe Biden'ın suçu olduğunu söylüyor... Bu doğru değil. Suç Kamala Harris ve danışmanlarında" dedi.

Amerikan işçi sınıfına hitap edecek bir kampanya yürütmediler.

Sanders, Harris'in kazanabileceğine "kesinlikle" inandığını ancak Harris'in, Amerikan işçi sınıfının ihtiyaçlarından bahsetmediğini söyledi.

Senatör "Kamala Harris'i seçtirmek için ülkenin her yerini dolaştım ve onlara işçi sınıfının ihtiyaçlarını dile getirmeleri ve asgari ücreti geçinebilecek bir düzeye çıkarmayı, gerçek bir sağlık reformu yapmayı, ihtiyaç duyduğumuz gibi muazzam miktarda konut inşa etmeyi ve ev sahiplerine denetim getirmeyi konuşmaları için yalvardım" dedi. 

Ama onlar milyarder arkadaşlarını kullandılar.

Harris'in Cumhuriyetçi muhafazakar Liz Cheney'le "neredeyse herkesten daha fazla" zaman geçirdiğini ve Shark Tank programındaki yatırımcılardan milyarder iş insanı Mark Cuban'ın, Demokrat adayın açık sözlü bir destekçisi ve sözcüsü olduğunu söyledi.

Sanders "Burada işçi sınıfına ne mesaj veriliyor?" dedi.

Bana göre bu kesinlikle kazanılabilecek bir kampanyaydı. Ama mesele dönüp dolaşıp kampanyanın da danışmanlar ve milyarderler tarafından yürütülmesi gibi temel bir soruna geliyor.

Sanders "Ve burada önemli olan şey, Demokratların çok basit bir soruyu cevaplaması gerektiği: Hangi taraftasınız? Ve bu sorunun cevabı henüz verilmedi" diye devam etti.

Popüler Demokrat Alexandria Ocasio-Cortez'le birlikte ABD'nin dört bir yanında devasa kalabalıklar toplayan "Oligarşiye Karşı Mücadele Turu"nu yürüten Sanders'a göre bugün Amerika'nın temel sorunu, ülkede gelir ve servet eşitsizliğinin her zamankinden daha yüksek seviyede olması.

Trump'ın seçimi kazanmasının nedeninin, Demokrat Parti'nin bu ekonomik krize cevap verememesi olduğunu söyledi.

Senatör "Çok uzun saatler çalışan ortalama bir kişi, birçok Avrupalıdan daha az tatil yapabiliyor, sağlık hizmetlerini karşılayamıyor, çocuklarını üniversiteye gönderemiyor, çocuk bakımı Birleşik Devletler'de felaket durumda" ifadelerini kullandı.

Bu kişi Washington DC'ye bakıp 'Hey, benim için ne yapıyorsunuz, ben çile çekiyorum, acı çekiyorum ve böyle giderse... Çocuğum benden daha kötü bir durumda olacak' diyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news