İhvan cepheleri arasındaki rekabet artıyor mu?

Mısır'da 2019 yılında gerçekleşen ve Hasm Hareketi’nin suçlandığı Onkoloji Enstitüsü’nün bombalanması olayından bir kare (Reuters)
Mısır'da 2019 yılında gerçekleşen ve Hasm Hareketi’nin suçlandığı Onkoloji Enstitüsü’nün bombalanması olayından bir kare (Reuters)
TT

İhvan cepheleri arasındaki rekabet artıyor mu?

Mısır'da 2019 yılında gerçekleşen ve Hasm Hareketi’nin suçlandığı Onkoloji Enstitüsü’nün bombalanması olayından bir kare (Reuters)
Mısır'da 2019 yılında gerçekleşen ve Hasm Hareketi’nin suçlandığı Onkoloji Enstitüsü’nün bombalanması olayından bir kare (Reuters)

Müslüman Kardeşler’in (İhvan-ı Müslimin) İstanbul ve Londra cephelerinin yanı sıra yeni bir rakip cephe; Değişim Hareketi'nin ya da diğer adıyla Muhammed Kemal grubunun devreye girmesiyle birlikte uzmanların gündemini ‘İhvan cephelerinin mücadelesi genişliyor mu?’ sorusu meşgul etmeye başladı.
Taraflar arasında siyasi faaliyetlerle ilgili iki bildiri yayınlandı ve iki televizyon kanalı açıldı. Güvenlik uzmanlarına ve köktendinci gruplar alanındaki araştırmacılara göre İhvan cepheleri arasındaki rekabet, her cephenin kendi yönetmeliklerini ve yasalarını oluşturmuş durumda olduğunda büyüyecek. Uzmanlara ve araştırmacılara göre bu rekabet onların varlığının birer kanıtı niteliğinde.
Mısırlı yetkililerin “terör örgütü” olarak sınıflandırdığı Müslüman Kardeşler'in liderliği için mücadele eden gruplar arasında geçmişte (2016'da öldürülen İhvan'ın silahlı kanadının kurucusu) Muhammed Kemal tarafından kurulan Değişim Hareketi de katıldı. Londra kanadının Müslüman Kardeşler'in Rehberlik Bürosu'na alternatif daha yüksek bir organ olarak kurulması, Mısır dışındaki İhvan oluşumları arasındaki anlaşmazlıkları körüklemişti. Londra kanadının lideri Münir’in, Türkiye’deki Teşkilat İşleri İdari Ofisi'nin feshedildiğini ve Mahmud Hüseyin ve diğerlerinin görevden alındığını açıklamasının ardından Hüseyin liderliğindeki İstanbul İhvanı’nın Münir'in görevden alındığına dair birkaç açıklama yapmasıyla bu anlaşmazlıklar artmıştı. Tablodaki üçüncü cephe de bu anlaşmazlıkların ardından orta çıktı.
Mısır dışındaki İhvan oluşumları arasındaki rekabet siyasi bildirilerin yayınlanmasıyla alevlendi. Londra kanadı, yayınladığı bildiride Mısır'da herhangi bir iktidar mücadelesine girmeyeceğini açıkladı. Ardından Değişim Hareketi, yayınladığı bildiride siyasi faaliyetlerinin devam edeceğini teyit etti. İstanbul kanadı ise henüz bir bildiri yayınlamadı. Gözlemciler, İstanbul kanadının, Londra kanadı ve Değişim Hareketi tarafından yayınlanan bildirilere farklı bir bakış açısı sunmak için bildirisini gözden geçirdiğini düşünüyorlar.
Radikal hareketler ve uluslararası terör konusunda uzman araştırmacı Munir Edib, İhvan içinde yaşananların, grubun ve ideolojisinin neredeyse çökmek üzere olduğunun göstergesi olduğuna ve mevcut tablonun, bölünmelerin arttığını ve son dönemde İhvan içindeki mevcut durumu yansıttığına inanıyor.
Edib, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmesinde şunları söyledi:
“Yıllar önce iki cephe vardı. Bunlardan birincisi İbrahim Münir ve Mahmud Hüseyin cephesi, diğeri ise Muhammed Kemal grubu idi. ve Münir ve Hüseyin'den oluşan grup, İhvan’ı temsil ettiklerini ve şiddet yanlılarının Muhammed Kemal'in takipçileri olduğuna inanıyorlardı. Muhammed Kemal grubunu kontrol altına almaya çalıştılarsa da ideolojik farklılık nedeniyle başarısız oldular. Muhammed Kemal grubu, Münir ve Hüseyin grubunun İhvan’ın kurucusu Hasan el-Benna tarafından çizilen çizgiden ve onun ardından Seyyid Kutub’un yazılarıyla güçlendirdiği ‘cihad’ kavramından ayrıldığı görüşündeydi. Muhammed Kemal grubu bundan sonra İhvan’ın silahlı kanadını kurdu. İhvan’ın alimleri tarafından hazırlanan fıkhi kurallara göre şiddet uygulanabileceği kanaatindeydi. Güç ve şiddet kullanımı İhvan’ın algılarına göre çağrıda bulunulan cihad kavramı çerçevesindeydi. Muhammed Kemal, Müslüman Kardeşler Rehberlik Bürosunun bir üyesiydi ve Yüksek İdari Komitesi’ni yönetiyordu. O dönem İhvan’ın komitelerinden seçilmişti, ancak İhvan Rehberlik Konseyi Başkanvekili Mahmud İzzed, Kemal’i görevden aldı. Böylece Londra ve İstanbul cepheleri dahil İhvan’ın ve tüm oluşumlarını temsil ettiğini düşünen şiddete eğilimli bir cephe ortaya çıktı.”
Edib’e göre Münir ve Hüseyin grubu, bundan sonra Londra ve İstanbul olmak üzere iki cepheye bölündü. Aralarındaki bölünme ve rekabet, aylarca devam etti. Ta ki Muhammed Kemal Hareketi bölünmeyi pekiştiren bir siyasi bildiri yayınlayana kadar. Ancak Londra kanadı acele edip ondan önce başka bir siyasi bildiri yayınladı. Edib, Muhammed Kemal grubunun Londra kanadını da İhvan olarak gördüğünü ekledi.
Mısırlı güvenlik uzmanı, eski İçişleri Bakan Yardımcısı ve Mısır Senatosu üyesi Tümgeneral Faruk el-Megrahi, İhvan cepheleri arasındaki rekabetin, özellikle Değişim Hareketi tarafından bir beka mücadelesi olduğunu söyledi. Megrahi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Değişim Hareketi, Hasm Hareketi, Liva es-Sevra ve Halk Direnişi tarafından kurulan ve şiddeti benimseyen Muhammed Kemal grubunun uzantısıdır ve hepsi başarısızlığa uğramıştır” yorumunda bulundu. Megrahi, Londra ve İstanbul cephelerinin İhvan’ın yönetimini ele geçirmek için rekabete girdiklerini, ancak Değişim Hareketi’nin İhvan’a liderlik etmek istediğini söyledi.
Edib ise yalnızca gidilen yol konusundaki farklılıklarından değil, kendisini cephelere bölen ve her cephenin kendi anayasası ve yönetmeliği olan bir gruptan bahsettiklerini belirterek her birinin kendilerini İhvan olarak gördüklerini ve destekçileri olduğunu söyledi. İhvan’ı şu anda ‘üç başlı’ olarak nitelendiren Edi, bu yüzden önümüzdeki dönemde İhvan içindeki bölünmenin daha da genişleyeceği tahmininde bulundu. Edib, İhvan'ın artık 3 cepheye bölündüğüne ve üç cepheden herhangi birine katılmayı reddettiği için üyeliğini donduran dördüncü bir cephenin yanı sıra örgütten ayrılan beşinci bir cephe daha olduğuna dikkati çekti.
Hasm Hareketi, 2014 yılında ortaya çıktı ve ‘terör eylemlerini’ benimsedi. Mısırlı güvenlik yetkilileri, Hasm Hareketi’nin Müslüman Kardeşler'in sırlarından biri olduğunu belirtiyorlar.  ABD Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz yıl Ocak ayında Hasm Hareketi’ni ve liderlerini kara listeye ekledi.
Öte yandan Değişim Hareketi, destekçilerini gösteriye çağırmak için ‘Hirak 11/11’ (11 Aralık protestoları) adlı bir TV kanalı kurdu. İstanbul kanadı ise, İngiltere'nin başkenti Londra'dan ‘Şuub’(Al-Shoob) adlı yeni uydu kanalıyla yayına başladı. Münir Edib, bu iki televizyon kanalının, İhvan içinde yaşananların sadece bir anlaşmazlık ya da bir bölünme durumu olmadığının kanıtı olduğunu ve her cephenin kendi kanalıyla yayına başladığını söyledi. Edib’e göre bu TV kanallarının açılmasının amacı, fikirlerini destekçilerine ulaştırmak ve destekçilerini belli bir doğrultuda yönlendirmek. Edibe göre söz konusu kanallardan 11 Kasım'dan sonra kendi cephelerini destekleyip diğerleriyle ilgili eleştiriler yapılabilir ve bu durum aralarında bir tartışmaya kadar varabilir. Edib, çatışan cepheler arasında, birbirlerine herhangi bir eleştiride bulunmamaları konusunda şu an için bir anlaşma olduğunu düşünüyor.
Megrahi ise, Londra kanadı ve Değişim Hareketi tarafından yayınlanan bildirilerin, İhvan içinde gerçek bir bölünme olduğunu gösterdiğini vurguladı. Çatışan cepheler arasındaki bölünmenin genişleyeceğini düşünen Megrahi, “Bu iki televizyon kanalı bile anlaşmazlıkları derinleştirecek ve gelecekte bir birlerine karşı kullanacaklar” dedi. Televizyon kanallarının, sahada herhangi bir başarıya ulaşamayacağına inanan Megrahi, “Bunlar, başarısız olan ve kabul görmeyen önceki televizyon kanallarının birer kopyası” ifadelerini kullandı.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.