Dünyanın 9. askeri gücü Nablus'ta zafere ulaşmaya kararlı

İsrail ordusu, Nablus'ta aktivistlerin öldürüldüğü gece çekilen fotoğrafı yayınladı.
İsrail ordusu, Nablus'ta aktivistlerin öldürüldüğü gece çekilen fotoğrafı yayınladı.
TT

Dünyanın 9. askeri gücü Nablus'ta zafere ulaşmaya kararlı

İsrail ordusu, Nablus'ta aktivistlerin öldürüldüğü gece çekilen fotoğrafı yayınladı.
İsrail ordusu, Nablus'ta aktivistlerin öldürüldüğü gece çekilen fotoğrafı yayınladı.

Aslanlar Yuvası grubu aktivistlerinden bir unsur salı sabahı erken saatlerde Nablus’ta baskın düzenleyen İsrail ordusu ile Filistinli gençler arasında çıkan çatışmayı şu ifadelerle anlattı:
“Allah’a yemin olsun ki ürküyorlar. Gözlerimle görüyorum ki titriyorlar. Duyduğunuz bu yoğun kurşun sesleri boşuna. Varlığını kanıtlama çabası. Gençlerden “Allah-u ekber” sesleri yankılanıyor. Direniş adamlarının geri çekilmesin karşılamaya çalışıyor, düşmanı yanıltıyor. Askerler onlara yaklaşmaya cesaret edemiyor, uzaktan vuruyorlar.”
Yoğun Filistin duygularını barındıran bu ifadelerin ne derece doğru olduğu tartışılabilir. Ancak gerçeklikten pek de uzak değil. İsrail hükümeti ve ordusunun Filistinli gençleri korkutmak ve halk ayaklanmasını bastırmak için izlediği yolun amaçlanan şeyin tam tersini sağladığı kesin. Birçok İsrail askeri muhabirin ve uzmanın, başta Nablus ve Cenin olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında kaydedilen gerilimin fizibilitesi hakkında ciddi sorular sorması ve İsrail ordusu tarafından kullanılan savaş yöntemlerini cesurca tartışması tesadüf değil.
Silahlı kuvvetlerin çeşitli yönler açısından değerlendirilmesi hususunda uzman ABD merkezli Global Firepower Kurumunun sunduğu rapora bakıldığında İsrail, 126 ülke arasında Ortdoğu'da birinci, uluslararası alanda ise dokuzuncu askeri güç konumunda bulunuyor. Ordu Sözcüsü’nün önde gelen üç general olarak tanımladığı Genelkurmak Başkanı Aviv Kohavi, İstihbarat Servisi Başkanı ve Genelkurmay Başkanlığı Operasyon Müdürlüğü Komutanı Oded Basyuk’un Nablus’taki Aslanlar Yuvası grubu liderlerini tasfiye etmek için savaşıyor. Ordu Sözcüsü aynı zamanda İsrail medyası ve uluslararası medyaya söz konusu üç kıdemli generalin Tel Aviv’deki istihbarat merkezinden denetlediği, son teknoloji teçhizatın ve istihbaratın sağlandığı ‘sağlam askeri planın’ ayrıntıları hakkında haberler vermeye hevesliydi.
Yediot Aharonot gazetesinin dünkü haberine göre İsrail İç İstihbarat Servisi Şin-Bet, İsrail merkezli NSO Group şirketinin geliştirdiği Pegasus casus yazılım programını Aslanlar Yuvası’na karşı kullanıyor. Haberde şu ifadelere yer verildi:
“Nablus'taki harekat bir tutuklama operasyonu değil, Aslanlar Yuvası üyelerinin tasfiyesi süreciydi. Aman kapsamındaki 8200 Birimi ve Şin Bet’in üst düzey istihbarat yetenekleri sayesinde başarılı olundu. Terörle mücadele eden ulusal Yamam birimi, Şin Bet Operasyon Birimi ve Genelkurmay kapsamındaki özel keskin nişancılar birimi de bu başarıya katkı sağladı.”
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre ordu söz konusu operasyon kapsamında çok sayıda kuvvetin yanı sıra insanlı ve insansız hava araçlarını da seferber etti.
Gazetenin askeri komutanlardan edindiği bilgilere göre İsrail güçleri Şin Bet'in sağladığı kusursuz istihbarat üzerine sahada alışılmadık bir şekilde hareket etti. Söz konusu haberin devamında şu bilgilere yer verildi:
“Grup, Tamir el-Keylani’nin öldürülmesi sonrasında bir hafta içerisinde ikinci kez darbe aldı. Bunun yakın gelecekte son olmayacağı tahmin edilebilir. Amaç bu grubu dağıtmak. İsrail ordusu, ek taarruz operasyonları ile baskıyı artırmayı planlıyor. Nablus operasyonu, İsrail güçleri için büyük tehlikeler içeriyordu.”
Ancak haberde Ortadoğu’nun en güçlü, dünyanın ise dokuzuncu en güçlü konumundaki İsrail ordusunun bir grup genç adam ile mücadele ettiğine değinilmedi. İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, bu grubun 30 ila 40 kişiden oluştuğunu bildirdi. Ellerinde birkaç silah haricinde askeri güçleri bulunmayan, kendilerini koruyacak destekleri, istihbaratları, insanlı veya insansız hava araçları olmayan, öldürüleceklerini bilerek hareket eden gençlerden bahsediyoruz. Bu gençlerin aradıkları, Filistin gerçeğinde, Filistin ulusal bilincinde yatıyor. Filistin dahilindeki bölünmeye karşı oldukları, Yaser Arafat, Ahmed Yasin ve Abu Ali Mustafa’nın fotoğraflarını aynı anda havaya kaldırmalarından anlaşılıyor. ‘Yumuşak ve acısız’ işgal gerçeğine, tutuklamalara, insan onuru ve haklarının çiğnenmesine, sömürgeciliğe ve baskıya, yerleşimciliğe ve Filistin topraklarındaki yayılmacılığa karşılar. Halka yönelik günlük davranışları ise bu gençlere Filistin kamuoyunda kazanç sağlıyor. Filistinliler uzun bir süredir tüm hizipler ve akımlar tarafından saygı duyulan liderler ile karşılaşmamıştı.
Bu durumu kavrayamayan İsrail ise bu gençlerin stratejik açıdan tehlike teşkil ettiğini gördüğü için onları ortadan kaldırmak için tüm gücünü toplamış halde. Zira bu grup yalnızca 30 ila 40 gençten oluşmakla kalmıyor, aynı zamanda Filistin umudunu temsil ediyor. Filistin topraklarında rol model haline gelmiş durumdalar. Nitekim bu gençlerden beşini veya 30’unu öldürmek İsrail açısından sorunu çözmeyecek. Bu gençler sadece Nablus'ta değil, Batı Şeria'nın her yerine yayılmış durumda.
İsrail ordusu, gerçekten İsrail vatandaşı için güvenlik istiyorsa Filistin haritasını iyi okumalı, bu çatışmanın tek çözümünün siyasi çözüm olduğunu anlamalıdır. Askeri çözüme gelince; İsrail ordusu dokuzuncu sırada olsa dahi bu manzara başarısızlığın ve iflasın göstergesidir.



Lübnanlı yetkililer, Aley'de Hamas ve Cemaat-i İslami’ye ait bir eğitim kampı keşfetti

Beyrut şehir merkezine konuşlandırılan Lübnan askerleri (Arşiv – EPA)
Beyrut şehir merkezine konuşlandırılan Lübnan askerleri (Arşiv – EPA)
TT

Lübnanlı yetkililer, Aley'de Hamas ve Cemaat-i İslami’ye ait bir eğitim kampı keşfetti

Beyrut şehir merkezine konuşlandırılan Lübnan askerleri (Arşiv – EPA)
Beyrut şehir merkezine konuşlandırılan Lübnan askerleri (Arşiv – EPA)

Lübnan'da her hafta, DEAŞ örgütüyle bağlantılı bir ağın, ibadethaneleri ve halk toplantılarını hedef alan bombalı saldırılar planladığına dair bir açıklama yapılıyor. Son olarak Lübnan ordusu, ‘askeri kurumu hedef alan terör eylemleri planlayan bir hücreyi durdurduğunu’ duyurdu. Öte yandan Lübnanlı bir yargı kaynağı, Şarku'l Avsat'a, Aley bölgesinde Hamas ve Cemaat-i İslami’ye ait bir eğitim kampının dağıtıldığını açıkladı.

Hamas ve Cemaat-i İslami

Lübnan Dağı’nda yer alan Aley kentindeki Tebiyat kasabası yakınlarında silahlı bir grubun gözaltına alınmasının üzerinden üç hafta geçmesine rağmen, askeri yargı henüz bu kişilere karşı dava açma kararı almadı. Yargı kaynağı, ‘bu olayla ilgili gelişmeleri takip etmeye’ çağırdı.

Kaynak, Lübnan ordusunun ‘Lübnanlı ve diğer uyruklardan silahlı kişileri eğitmek için özel olarak kurulmuş ve silah ve teçhizatla donatılmış bir kampı dağıtmayı başardığını’ açıkladı. Yargı kaynağı, “Bu eğitim kampında Hamas Hareketi ve Lübnan'daki Cemaat-i İslami’nin askeri kanadı Fecr Kuvvetleri'nden silahlı kişiler bulunuyor, bu da onların askeri yaklaşımlarında ısrarcı olduklarını ve savaşma yeteneklerini yeniden geliştirmeye devam ettiklerini gösteriyor” dedi. Kaynak, ‘10'dan fazla kişinin tutuklandığını ve bunların çoğunun Beyrutlu olduğunu, ayrıca Ürdün vatandaşı arkadaşlarının da bulunduğunu’ belirtti. Tutuklananları ‘önemli kişiler’ olarak nitelendiren kaynak, özellikle de bazılarının babalarının güney cephesinde savaşırken son savaşta İsrail tarafından öldürüldüğünü ifade etti.

DEAŞ'dan tutuklamalar

Lübnan Ordu Komutanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Terör örgütlerinin izlenmesi ve takip edilmesi kapsamında, istihbarat müdürlüğü bir dizi güvenlik operasyonu düzenledi ve sonuç olarak DEAŞ terör örgütünü destekleyen bir hücre kurdukları gerekçesiyle üç vatandaşı tutukladı” denildi. Açıklamada, “İlk soruşturmalarda, hücrenin ülke dışındaki örgüt liderlerinin talimatıyla orduya karşı güvenlik operasyonları planladığı ortaya çıktı. Hücrenin geri kalan üyelerinin tutuklanması için çalışmalar devam ediyor ve tutuklananlar hakkında yetkili yargı makamlarının gözetiminde soruşturma başlatıldı” ifadeleri yer aldı.

Yeni endişeler

Lübnan sokaklarında, özellikle Suriye'de son zamanlarda yaşanan olayların ardından, aşırılıkçı grupların ülkeye sızdığına dair endişeler yeniden güçlendi. Ancak konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynak bu endişeleri hafifleten açıklamalarda bulundu. Bazı medya kuruluşlarının, Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı'nın, üyelerinden birinin Beyrut'un güney banliyölerinde intihar saldırısı planladığı bir terör şebekesini durdurduğunu sızdırması, Lübnan'ın, 2013 ila 2015 yılları arasında yaşadığı bombalı saldırı kabusunun geri döndüğünü düşündürdü.

Şarku'l Avsat'a konuşan kaynak, “Lübnan yargı ve güvenlik kurumları, uyuyan ya da aktif olan güvenlik hücreleriyle sürekli bir mücadele içinde. Son gelişmeler, Suriye uyruklu iki gencin (Halid ez-Zubi ve Muhammed el-Acluni) tutuklandığını ortaya çıkardı. Bu iki genç, Beşşar Esed rejiminin düşüşünün ardından gizlice Lübnan'a girmiş ve Güney Lübnan'ın Sayda kentinde bir akrabalarının yanında kalarak, banliyöde kalabalık bir alanda motosiklet bombalamak gibi operasyonlar hazırlamak için harekete geçmiştir” ifadelerini kullandı.

Kontrol noktasında bir aracı arayan Lübnan ordusu mensupları (Lübnan Ordu Komutanlığı)Kontrol noktasında bir aracı arayan Lübnan ordusu mensupları (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Kaynak, ‘tutuklananların çoğunun aşırıcı eğilimleri olduğunu, ancak Lübnan'da güvenlik operasyonu planları olmadığını ve gerekli imkanlara sahip olmadıklarını’ gizlemedi. “Lübnan güvenlik güçlerinin son yıllarda terör hücrelerini takip ederken edindiği deneyim, DEAŞ'ın hedef bankası belirlemediği ve bu görevler için silah ve patlayıcı sağlamadığı sürece kişileri veya grupları örgüte dahil etmediğini gösteriyor” diyen kaynak, ‘son zamanlarda dolaşan bilgilerin, özellikle Suriye'nin Suveyda vilayetinde yaşanan olayların ardından, bu aşamada istismar edilip kullanılmak üzere abartıldığını’ vurguladı.

DEAŞ ile bağlantısı olmayan tutuklular

Güvenlik güçleri, birkaç hafta önce güney banliyösündeki Burc el-Baracna bölgesinde ve Bekaa Vadisi'ndeki Şemstar kasabasında DEAŞ mensubu olduğundan şüphelenilen iki grup Suriyeliyi gözaltına aldı. Ancak bir güvenlik kaynağı, ‘bu kişilerin DEAŞ veya herhangi bir terör örgütüyle ilgisi olmadığını’ kesin bir dille ifade etti. Güvenlik kaynağı, Burc el-Baracna'da gözaltına alınanların Suriyelileri iş bulmak için Lübnan'a kaçak olarak sokan bir grup olduğunu ve sözde Şemstar hücresinin herhangi bir faaliyet yürütmediğini, sadece kimlik belgeleri olmadığı için şüpheli görülen işçiler olduğunu belirtti. Güvenlik kaynağı, “Bu aşamada ihtiyatlı olmak anlaşılabilir ve haklıdır; ancak bu, insanları korkutmak için bir araç olarak kullanılmamalıdır” dedi.