Rusya’nın destek verdiği 8. Tugay Dera’da DEAŞ’la savaşıyor

8. Tugay, DEAŞ’la mücadelesini Suriye rejim güçlerinin desteği olmaksızın yürütüyor.

Aktivistler pazartesi günü, Dera el-Beled'de DEAŞ’la yaşanan çatışmalara ilişkin fotoğraflar yayınladılar.
Aktivistler pazartesi günü, Dera el-Beled'de DEAŞ’la yaşanan çatışmalara ilişkin fotoğraflar yayınladılar.
TT

Rusya’nın destek verdiği 8. Tugay Dera’da DEAŞ’la savaşıyor

Aktivistler pazartesi günü, Dera el-Beled'de DEAŞ’la yaşanan çatışmalara ilişkin fotoğraflar yayınladılar.
Aktivistler pazartesi günü, Dera el-Beled'de DEAŞ’la yaşanan çatışmalara ilişkin fotoğraflar yayınladılar.

Dera ilindeki eski muhalif gruplar, Rusya tarafından desteklenen 8. Tugay'dan güçlerin yanı sıra Dera’nın batı kırsalından, Dera el-Beled ve Casim ilçelerinden yerel grupların katılımıyla salı sabahı Dera el-Beled ilçesine bağlı es-Sed Yolu ve Dera Kampı mahallelerindeki DEAŞ’ın uyuyan hücrelerine karşı askeri bir operasyon başlattıklarını duyurdular. DEAŞ’ın Dera’daki uyuyan hücrelerine yönelik askeri operasyonlarda Horanlı tüm kesimler yer alırken Suriye rejimi güçleri katılmıyor. DEAŞ’ın bölgede güvenliğin olmamasından ve istikrarsızlıktan, cinayet ve suikast suçlarından aranan kişilerin olmasından yararlanarak bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehdit eden hücreler oluşturduğuna dikkat çekildi.
Güvenlik gerekçesiyle kimliğinin açıklanmasını istemeyen yerel bir grubun lideri, yakalanan DEAŞ’lıların itiraflarına göre Suriyeli olmayan yabancı uyruklu DEAŞ üyelerinin, aranan kişilerin varlığından yararlanarak es-Sed Yolu ve Dera Kampı mahallelerine geldiğini ve onları DEAŞ saflarına dahil ederek projelerini hayata geçirmeye çalıştığını söyledi.
Dera'da terör örgütü DEAŞ’a karşı savaşan yerel grupların güvenlik güçlerine bağlı oldukları ya da güvenlik emriyle hareket ettikleri hakkında söylenenlerin gerçeği yansıtmadığını belirten kaynak, Dera’nın çeşitli bölgelerinde askerler, arabulucular ve hatta siviller de dahil olmak üzere eski muhaliflere yönelik işlenen cinayetler ve suikastlar gibi terör eylemleri sonrası DEAŞ hücrelerine karşı başlatılan askeri operasyonun bölge halkı tarafından yürütüldüğünü aktardı.
DEAŞ’ın bölgedeki mevcut durumdan yaralandığını belirten kaynak açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Gerek uzlaşılardan önce gerek sonra, DEAŞ projesini canlandırmak için güvenlik güçleri tarafından mı yoksa gerçekten DEAŞ tarafından mı yapıldığına bakılmaksızın sürekli ihanet eşliğinde bölgeye DEAŞ’lı liderler ve üyeler gönderildi.  Halka karşı suçlar işliyorlar ve etkisiz hale getirilmeleri gerekiyor.”
Kaynak ayrıca kendilerinin bölgeye ve bölge sakinlerine karşı tüm adaletsizliklere ve saldırılara karşı direnen ve halen direnmeye devam eden yerel gruplar olduklarının altını çizdi.
Diğer yandan geçtiğimiz cuma günü eski muhalif liderlerden Gassan Abazid'in evinin bir intihar saldırısıyla hedef alındığını ve Abazid'in yaralandığını gösteren bir video kaydı yayınlandı. Abazid, kendisini ve beraberindekileri hedef alan saldırının, Abazid’in misafirhanesine giren ve kendini havaya uçuran Ebu Hamza es-Sebine adlı bir intihar bombacısı tarafından gerçekleştirildiğini belirtti. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre intihar saldırısı, çoğu sivil dört kişinin ölümüne, beş kişinin de yaralanmasına neden oldu.
Es-Sed Yolu Mahallesi’nde DEAŞ üyesi olmakla suçlanan kişilerden birinin ses kayıtlarına göre ise olay, Abazid’in misafirhanesinde hazır bulunanlar tarafından hazırlanan patlayıcının infilak ettirilmesi ile meydana geldi. Ancak bu iddia Abazid tarafından yalanladı. Abazid, kendisinin ve beraberindekilerin örgüt üyesi olmadığını vurgulayarak, ister yerel gruplar ister Suriye rejimi güçleri tarafından kendilerine yönelik herhangi bir saldırıya karşı koymaya hazır olduklarını açıkladı.
Yerel gruplar ve 8. Tugay tarafından askeri bir operasyonun başladığının duyurulmasından önce yayınlanan yerel gruplar ve 8. Tugay tarafından bölgede DEAŞ adına çalışmakla suçlanan Muhammed el-Masalma ve Mueyyed Harfuş’a ait ses kayıtlarında, her ikisi de DEAŞ üyesi oldukları iddialarını reddettiler. Ses kayıtlarına göre Harfuş ve Mesalime, bölgeyi askeri bir operasyona sürüklememek için müzakerelerin yapılması ve itidalli olunmasını isterken böyle bir operasyonun gerçek devrimcileri ortadan kaldırmak için aynı bölgenin çocukları arasında bir çekişme yaratmayı amaçladığını savundular.
Muhammed el-Masalma ve Mueyyed Harfuş, 4. Tümen'in bölgeden sınır dışı edilmelerini talep ettiği 2021 yılından bu yana Dera el-Beled’de güvenlik servisleri tarafından en çok aranan kişiler olarak kabul ediliyorlar. Ancak bölgeden sınır dışı edilmeyi kabul etmediler. Bu da rejim güçlerinin bölgeye bir ay süren askeri bir operasyon başlatmasına yol açtı. Operasyon, Dera el-Beled’deki Merkez Müzakere Komitesi ile Rus askeri yetkililerden oluşan heyet arasındaki görüşmeler ve aranan kişilerin eylemlerinden dolayı üzerlerindeki sorumluluğun kaldırılmasıyla sona erdi.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.