Türkiye’nin Temmuz ayında Rusya ile imzalanan Tahıl Koridoru Anlaşması’nı kurtarma çabalarındaki başarısı, savaşın dokuzuncu aya girdiği bir dönemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın politikasına ve ülkenin çok vektörlü duruşuna ışık tuttu.
Şarku’l Avsat’ın National Interest dergisinden aktardığı analize göre, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bu hafta başında Erdoğan’a, Kremlin’in anlaşmayı askıya almasından kısa bir süre sonra Tahıl Koridoru Anlaşması’na devam etme konusunda ikna ettiği için teşekkür etti.
Rusya’nın kararıyla ilgili geri adım atma hamlesi, geçtiğimiz Salı günü Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında bir telefon görüşmesi yapılmasının ardından geldi.
Erdoğan, Moskova’nın anlaşmayla ilgili artan güvenlik, siyasi ve lojistik endişelerini yatıştırmayı amaçlayan garantiler karşılığında, Putin’den Türkiye ve Birleşmiş Milletler’in (BM) aracılık ettiği anlaşmaya yeniden dönme taahhüdünü aldı.
Ankara’nın tahıl anlaşmasını yeniden canlandırmasından kısa bir süre önce, Erdoğan Putin’in Türkiye’yi bir ‘doğalgaz merkezi’ haline getirme önerisini kabul ettiğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı geçtiğimiz ay yaptığı bir açıklamada, “Türkiye’den Avrupa’ya doğalgaz dağıtım merkezi için talimatları Putin ile birlikte verdik. Bu uluslararası bir dağıtım merkezi olacak” dedi.
Teklifle ilgili teknik detaylar, Avrupa Birliği’ne (AB) enerji ihracatında ciddi bir düşüş yaşarken, doğalgaz taşımanın alternatif yollarını bulmaya çalışan Rusya tarafından açıklanmadı.
Putin, geçen hafta düzenlediği basın toplantısında proje hakkında soru sorulduğunda Erdoğan’ı güvenilir bir ortak olarak nitelendirerek övgüde bulundu.
Putin, “Türkiye ile çalışmak bizim için daha kolay. Birincisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sözünün eri olduğu için anlaşmamız belki bazen zorlu olsa da, onunla eğer bir konuda anlaşırsak, gerçekleştirmeye çalışırız. İkincisi ise Karadeniz sularını kontrol etmemiz daha kolay” diye konuştu.
Analize göre Erdoğan, nitelikli tarafsızlık pozisyonunu göstermek için NATO müttefikleriyle safları biraz da olsa bozarak, Ukrayna savaşında kendisini önemli ölçüde başarılı bir şekilde ‘arabulucu lider’ olarak konumlandırdı.
Ankara, Moskova’yı işgali başlattığı için defalarca kınadı ve Kiev’i silahlı insansız hava aracı (SİHA) Bayraktar TB2 tedariği ile destekledi.
Buna rağmen Türkiye, bu tür çağrıların Kiev ve bazı Batılı liderler tarafından kınandığı bir zamanda, savaşı sona erdirmek için müzakere edilmiş bir çözümün güçlü bir savunucusu olarak öne çıktı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Nisan ayında yaptığı bir açıklamada, “NATO’ya bağlı ülkelerin içinde savaş devam etsin arzusunda olanlar var. Savaş devam etsin, Rusya daha zayıflasın diye” ifadelerini kullandı.
Bu da, Ankara ile bazı Batılı ülkeler arasındaki Ukrayna ihtilafının nasıl sona ereceği konusunda keskin bir yaklaşım farklılığının altını çizdi.
Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasında büyük bir mahkum takas anlaşmasına aracılık ederek, arabuluculuk kimliğini daha da güçlendirdi.
Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasını engelleyen konumunu da güçlendiriyor.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg daha önce üyelik sürecinin çok hızlı gerçekleşeceğini söyledi, ancak Ankara katılım sürecini neredeyse tek başına engelledi ve onay vermek için bir dizi güvenlik ve siyasi taleplerde bulundu.
Erdoğan’ın listesinde Ankara’ya uygulanan silah satış ambargosunun kaldırılması ve Türk makamları tarafından terörist olarak sınıflandırılan İsveç ve Finlandiya vatandaşlarının iade edilmesi yer alıyor.
Çavuşoğlu, bu hafta başlarında Stoltenberg ile düzenlediği basın toplantısında, İsveç ve Finlandiya’nın Ankara’nın NATO üyeliklerine yönelik itirazlarını kaldıran anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini henüz yerine getirmediğini söyledi.
Erdoğan konuyu uzun uzadıya görüşmek üzere İsveç’in yeni başbakanı Ulf Kristersson ile görüşmeyi kabul etti, ancak Türkiye’nin taleplerinden geri adım atmayacağını da vurguladı.
Bloomberg, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine yıl sonuna kadar yeşil ışık yakmasının muhtemel olmadığını bildirdi.
Bloomberg, Finlandiya’nın görünüşte daha sağlam temellere sahip olmasına karşın Ankara’nın her iki başvuruyu da aynı anda oylamayı planladığını da kaydetti.
Uzmanlar, Erdoğan’ın Haziran 2023 genel seçimlerine kadar Helsinki ve Stockholm üzerindeki benzersiz kozunu bırakmak için büyük bir neden olmadığına dikkat çekti.
Aynı zamanda uzmanlar, Türkiye’nin bu iki ülkeden resmi taleplerinin, ‘muhtemelen ABD’den F-16 savaş uçaklarının satışı da dahil olmak üzere’ bazı tavizler elde etmek için bir pazarlık kozu olduğunu öne sürdü.
Söz konusu analizde şu ifadelere yer verildi;
“Erdoğan’ın maharetli tahıl diplomasisi ve NATO’ya verdiği güçlü mesajların kısmen onun istikrarsız iç pozisyonunu desteklemeye yönelik olduğu konusunda yaygın bir fikir birliği var, ancak aynı zamanda daha derin hesaplar da var. Türkiye’nin Rusya ile Batı arasındaki duruşu, Erdoğan’ın çok kutuplu bir dünyaya geçişte ülkeyi -büyük bir güç olmasa bile- vazgeçilmez bir güç oyuncusu olarak gördüğü geniş vizyonuna hitap ediyor.”
Analize göre, Erdoğan’ın uzun yıllara dayanan ve eklektik ideolojiler karışımıyla şekillenen hırsları, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgaliyle ortaya çıkmadı. Bilakis, Rusya-Ukrayna savaşı, Türkiye’nin etkili çok vektörlü dış politika izlemesi için elverişli bir jeopolitik iklim oluşturdu.
Rusya-Ukrayna savaşının kazananı Erdoğan mı?

Rusya-Ukrayna savaşının kazananı Erdoğan mı?

لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة