33. yıl dönümünde Taif Anlaşması’na güçlü bağlılık

Taif Anlaşması’nın uygulanması çağrıları yapılırken Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid el-Buhari, anlaşmaya olan bağlılığın, Suudi Arabistan'ın Lübnan'ın güvenliği ve birliğine olan ilgisini yansıttığını söyledi

Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
TT

33. yıl dönümünde Taif Anlaşması’na güçlü bağlılık

Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçiliği tarafından Taif Anlaşması'nın imzalanmasının 33. yıldönümünde Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta bulunan UNESCO binasında dün, ‘Taif Anlaşması'nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ düzenlendi. Konferans, 1989 yılında imzalanan anlaşmaya bağlı kalınması konusunda Lübnan içinde bir uzlaşının sağlanmasına izin verirken bir arada yaşama ve Lübnan'ın Arap kimliğinin korunması formülünü yeniden oluşturdu. Konferans ayrıca, ülkenin içinden geçtiği siyasi krizlerin gölgesinde anlaşmadaki hükümlerin uygulanmasının tamamlanmasına ilişkin talepleri artırdı.
Ülkede son olarak cumhurbaşkanlığı koltuğunun boş kalması ve son parlamento seçimlerinden sonra yeni bir hükümet kurulamaması gibi kısa süre önce ülkede yaşanan siyasi gelişmelerden ötürü konferansın büyük siyasi faydaları da söz konusuydu. Bu faydalar arasında, yeni cumhurbaşkanının seçilmesinden sorunun çözümüne kadar çeşitli alanlarda yapılan çağrılar yer aldı.
Taif Anlaşması'nın imzalanmasının 33. yıl dönümünde Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçiliği tarafından düzenlenen konferansın etkinlikleri, siyasetçilerden, diplomatlardan ve din adamlarından geniş bir katılımla cumartesi sabahı Beyrut'taki UNESCO binasında başladı. Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid el-Buhari, konferans sırasında, Taif Anlaşması'nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’nın Suudi Arabistan'ın, Lübnan'ın çıkarlarını, güvenliğini, birliğini, istikrarını ve egemenliğini koruma konusundaki öncü rolünü yansıttığını vurguladı.
Büyükelçi Buhari, “Lübnanlı liderlerin bilgeliğine ve istikrar içinde yaşamak isteyen halkın isteklerine güveniyoruz. Bir arada yaşama ve Lübnan'ın Arap kimliğinin korunması formülünü somutlaştırmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.  Büyükelçi Buhari, Fransa'nın kendilerine Taif Anlaşması'nı değiştirme niyeti ya da bu yönde bir önerisi olmadığına dair güvence verdiğini de sözlerine ekledi.
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Taif Anlaşması'nın bundan 33 yıl önce Lübnan'daki iç savaşın sona ermesi noktasında büyük bir önem taşıdığını, Suudi Arabistan'ın Lübnan'ı yalnız bırakmadığını ve her zaman yanında olduğunu vurguladı. Mikati, konferansa katıldığı sırada gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bu günün çok önemli bir simgeselliği var. Konferans, Suudi Arabistan'ın Lübnan'ı yalnız bırakmadığını bir kez daha teyit ediyor. Konferansa olan bu büyük katılım Lübnan için halen en uygun anlaşma olan Taif Anlaşması'nın bir teyidi anlamına geliyor” şeklinde konuştu.


Büyükelçi Buhari’nin Başbakan Mikati ve Lübnan Müftüsü Derian yan yana geldiği bir kare (Şarku’l Avsat)

Lübnan Başbakanı, kendisine yöneltilen bir soruya verdiği yanıtta, “Hükümette görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Anayasa ve yasaların öngördüğü şekilde, dürüstlük, sorumluluk ve vatanseverlik duygusuyla çalışacağız. Hiçbir bakanın bu milli görevde başarısız olacağını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
Taif Anlaşması’nın hazırlanmasında yer alan Cezayirli siyasetçi ve diplomat Lahdar İbrahim, ‘Taif Anlaşması'nın ilk hedefinin Lübnan'daki iç savaşı sona erdirmek olduğunu’ vurguladı. İbrahim, 33 yıl önce Taif Anlaşması’nın tamamlanmasında emeği geçen herkese teşekkür etti.
Lübnan'ı harabeye çeviren iç savaştan sonra ülkenin korunmasına katkıda bulunan Taif Anlaşması'nın önemini anlatan İbrahim,  anlaşmanın Suudi Arabistan ve Arap ülkelerinin çabalarıyla ve Lübnanlılar arasında barışı tesis etmeyi amaçlayan bir mutabakat çerçevesinde imzalandığına dikkati çekti.
Öte yandan eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, bu tecrübeden alınacak derslerin, Lübnan'ın istikrarının, sürdürülebilir dengeye dayandığını gösterdiğini belirtti. Sinyora, “Mezhepçi ve partizan bir çözüm olamaz. Lübnan ya herkes tarafından kurulur ya da asla kurulamaz. Ya herkes ya hiç. Tek çözüm bu” diye konuştu.
Sinyora, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İyi niyet, bir girişimin ya da bir çözümün üzerine inşa edilmeli. Bugün en önemli mesele, Taif Anlaşması'na inanan, anlaşmanın yeniden uygulanmasını destekleyen ve anlaşma hükümlerinin doğru bir şekilde uygulanmasına özen gösteren bir cumhurbaşkanının seçilmesidir.”
İlerici Sosyalist Partisi (İSP) Lideri Velid Canbolat ise Taif Anlaşması’nda bir değişikliği ya da bir diyalog başlatılmasını masaya yatırmadan önce Taif Anlaşması’nın imzalandığı dönemde olduğu gibi siyasi mezhepçiliği ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Dürzi lider Canbolat, “Siyasi mezhepçiliğin, Kemal Canbolat'ın (eski Lübnan Başbakanı) geçmişteki talebinin ve Lübnan ulusal hareketinin onlarca yıl önce kaldırılmasından korktuğumuzu ya da bundan kaçtığımızı kim söyleyebilir? Kemal Canbolat’ın varisi olarak siyasi mezhepçiliğin kaldırılmasına karşı olduğumuzu kim söyleyebilir? Taif Anlaşması’nda niteliksel ve niceliksel bir değişiklik için Lübnan'da bir komite oluşturun lütfen” ifadelerini kullandı.
Taif Anlaşması’nda belirtilen diğer reformlara devam edilmesi gerektiğini vurgulayan Canbolat, dikkatleri cumhurbaşkanı seçiminden saptırmayı amaçlayan mezhepçi gerilimlerden uzak ve sakin bir şekilde anlaşmanın adem-i merkeziyet ve diğerleri gibi hükümlerinin uygulanmadığının tartışılmasında bir sakınca olmadığını da sözlerine ekledi.
Canbolat, “Şu an ki asıl büyük savaş, cumhurbaşkanlığının anayasal ve siyasi yetkileri üzerinde değil, cumhurbaşkanını seçip daha sonra ülkeyi ekonomik ve finansal açıdan kurtaracak gerekli reformları başlatacak güvenilir bir hükümet kurulmasında. Ama bir cumhurbaşkanı seçmediğimiz sürece tüm bunların hiç bir anlamı yok” şeklinde konuştu.
Konferansta Lübnan Maruni Patriği Mar Beşara Butrus er-Rai’yi temsil eden Maruni Başpiskoposu Boulos Matar, konferans sırasında, Taif Anlaşması’nda Hıristiyanların ve Müslümanların tek millet olduğunu vurguladı. Başpiskopos Matar, “Biz Lübnan'da vatanseverlik, Araplık ve insanlık olarak kardeşiz. Lübnanlılardan aralarındaki anlaşmazlıkları kardeşlik çatısı altına çözmelerini istiyoruz” dedi.
Siyasi sistemin durmaması gereken bir diyalog içinde değişebileceğinden Taif Anlaşması’nın yeniden uygulanmasının Lübnan için bir fırsat olduğunu düşünen Başpiskopos Matar, diyalog, sevgi ve kardeşliğin yayılmasının görevleri arasında olduğunu söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) Lübnan Özel Koordinatörü Joanna Wronecka açıklamasında, “Tarihi Taif Anlaşması'nı Lübnan'ın istikrarını garanti edecek şekilde uygulamak için acele edilmeli. Anlaşma, reformların benimsenmesi, uygulanması ve ulusal aidiyetin kurulması yoluyla Lübnanlıların isteklerini karşılayan yeni bir siyasi sistem kurdu” diye konuştu.
Marada Hareketi Partisi Başkanı Süleyman Franci, konferansın oturum aralarında gazetecilerle yaptığı bir sohbette, “Hayatımız boyunca Taif çerçevesindeydik. Dışına hiç çıkmadık. Onun bir parçasıyız. Daveti kabul ettik, ne cumhurbaşkanlığı için ne de başka bir konu için değil, ulusal bir etkinlik olduğu için geldik” ifadelerini kullandı. Franci, kendisi gibi müttefiklerinin de Taif Anlaşması’nı desteklediğini vurguladı.

Konferansın ikinci oturumu
Eski Başbakan Yardımcısı Gassan Hasbani ise konferansın ikinci oturumunda, “Taif Anlaşması’nda metnin ve hükümlerinin temel alındığı hedeflere baktığımızda bunların Suudi Arabistan himayesinde, uluslararası garantilerle ve BM güvencesiyle anayasada yer alan Lübnan’ın bekasının, toprak bütünlüğünün, kimliğinin ve halkının korunmasına ve devletin egemenliğinin tüm topraklarına yayılmasına dayandığını görürüz. Eğer Lübnan Anayasası’nın uygulamasına bakacak olursak, Lübnan'daki durumu yönlendiren iç ve dış güçlere ya da bu güçlerin niyetlerine rağmen Anayasamızın geçerli olduğuna ve uygulanması gerektiğine şüphe yok” yorumunda bulundu.
Taif Anlaşması’nın çeşitli aşamalarında aksama ve gecikmeler yaşandığını, ancak anlaşmanın uygulanmasına izin verilmesi gerektiğini söyleyen Hasbani, “Herhangi bir metin, o metni hazırlayan taraflarca iyi niyetle, en iyi şekilde ve eksiksiz olarak uygulanmadığı sürece boşlukları ve sorunları tespit etmek neredeyse imkansızdır” dedi. Anlaşma çerçevesinde kalmanın önemli olduğunu vurgulayan Hasbani, “Bugün, demokratik bir cumhuriyet olarak Anayasa’nın uygulanmasını sağlamak için çok önemli bir fırsat yakaladık.  Parlamento bunu uygulamak için gerekli adımları atmalı” ifadelerini kullandı.
Lübnanlı eski milletvekili Boutros Harb, yaptığı değerlendirmede, “Bugün Taif'i eleştirmek kolay, ama o dönemde Lübnan'ın yaşadığı katliamlar ve patlamaların neden olduğu acılar hiç kolay değildi” dedi.
Lübnan Meclis üyesi Edmon Rizk ise yaptığı açıklamada, “Anlaşmanın özünün özgür bir sistemde medeni bir ortaklık olduğuna şahit oluyoruz. Dinde olduğu gibi vatanseverlikte de zorlama yoktur” değerlendirmesinde bulundu.
Eski milletvekili ve Bakan Talal el-Merhebi, bir senato kurulması ve siyasi mezhepçiliğin kaldırılması çağrısında bulundu.  Merhebi, Taif Anlaşması'na ve Lübnan'a karşılıksız olarak hamilik eden ve sadece istikrarı sağlamaya çalışan Suudi Arabistan'a teşekkür etti.



Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

TT

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentindeki tünellerde Kassam Tugayları’na bağlı unsurları öldürdüğüne ve esir aldığına dair ardı ardına yaptığı açıklamalar, bu kişilerin kim olduklarına ve özellikle Mayıs 2024’te İsrail’in kenti işgal etmeye başlamasından, ardından operasyonu genişleterek tam kontrol sağlamasından sonra, tünellerde nasıl bu kadar uzun süre gizlenebildiklerine ilişkin pek çok soruyu beraberinde getirdi.

Bir aydan uzun bir süre boyunca, bu unsurların tünellerden silahsız ve can güvenliklerini sağlayacak bir yöntemle çıkarılmasına yönelik temaslar yürütülüyordu. Bu girişimler, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının 9 Kasım’da teslim edilmesini hızlandırdı. Ancak İsrail, dosyayı Türkiye ile birlikte takip eden ABD ile yapılan sözlü mutabakatları daha sonra ihlal ederek bu kişilere güvenli çıkış izni tanımadı.

Günler ilerledikçe İsrail, söz konusu unsurları tünellerden veya sığınaklarından çıktıkları anda hava saldırılarıyla ya da doğrudan takip ederek öldürmeye veya esir almaya başladı. Bu durum, Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde tünellerin son kalan ceplerinin tamamen kuşatılmasıyla daha da yoğunlaştı.

Tünellerde ve pusu bölgelerinde 8 ay

Şarku’l Avsat’a  konuşan Hamas içindeki sahaya yakın kaynaklar, “Bu direnişçilerin, savaşın büyük kısmını, İsrail ordusunun kentte konuşlanmasına ve çok sayıda tünele girmesine rağmen, çoğu zaman tünellerin içinde geçirdiklerini” söyledi. Kaynaklara göre tüneller, İsrail’in tüm ayrıntılarını hâlâ çözemediği bir yapıda inşa edilmişti.

Aynı kaynaklar, Kasım 2023’teki ilk 7 günlük ateşkes sırasında söz konusu savaşçıların yer üstüne çıktığını, çatışmalar yeniden başlayınca tekrar tünellere döndüğünü aktardı. Bu süreçte zaman zaman yer üstünde hareket ettikleri, pusu noktaları arasında geçiş yaptıkları, ardından yeniden tünellere çekildikleri belirtildi. Komutanlarıyla temas, Ocak 2024’te varılan ikinci ateşkese kadar sürdü. Bu ateşkes 18 Mart’a kadar devam etti.

Kaynaklardan biri, çatışmaların yeniden başlaması öncesinde, İsrail ordusunun Refah’ta konuşlanmasına rağmen bazı savaşçıların yer üstüne çıkarak Han Yunus’a ulaştığını, burada komutanlarıyla buluştuğunu ve bazılarıyla birlikte Şubat 2024’te İsrailli esir Avraham Mengistu’nun teslim sürecine katıldığını söyledi. Mengistu, 2014 savaşından beri Gazze’de tutuluyordu.

Savaş yeniden başlayıp diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıktan sonra Kassam unsurları tüneller aracılığıyla tekrar Refah’a döndü ve yer üstündeki pusu bölgelerine geri yerleşti.

rth
İsrailli rehine Avraham Mengistu, Hamas ile İsrail arasında geçen Şubat ayında Refah'ta imzalanan esir değişim anlaşması kapsamında teslim platformunda görülüyor (Reuters)

Mart ayı sonunda itibaren bu kişiler, Ağustos ayına kadar komutanlıklarıyla irtibat hâlinde kaldı. Bu süre zarfında İsrail’in Refah’ı tamamen kontrol altına aldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, İsrail güçlerine kayıplar verdiren bir dizi saldırı gerçekleştirdiler.

Bu dönemde Kassam Tugayları “Cehennem Kapıları” adını verdiği operasyonlar dizisini başlattı. Askeri araçların, tuzaklanmış evlerin ve tünel çıkışlarının patlatıldığı saldırılarda yaklaşık 6 İsrail askerinin öldürüldüğü açıklandı. Bu saldırılardan birinde Kassam unsurlarının bir İsrail askerini esir almaya çalıştığı belirtildi.

Hamas, o dönem yürütülen ateşkes müzakerelerinde, Refah Taburu’nun hâlâ sahada aktif olduğuna dair bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Buna karşın İsrail’in askeri kaynakları, taburun tümüyle dağıtıldığını savunuyordu.

Doğrulanabilen bilgilere göre, Kassam komutanlarıyla birlikte Refah’ta bulunan savaşçılar yer altı tünellerinde ve yer üstündeki pusu noktalarında toplamda 8 aydan fazla süre geçirdi.

Yiyecek ve suya nasıl ulaştılar?

Ateşkesin ardından İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede sıkışan bu savaşçıların iaşesiyle ilgili soruları yanıtlayan saha kaynakları, tünellerde belirli miktarda yiyecek ve suyun önceden stoklanmış olduğunu aktardı.

Kaynaklardan biri, geçmişte benzer şekilde erzakın tükendiği bir savaş deneyimine atıfla, savaşçıların muhtemelen İsrail askerlerinin daha önce kullandığı evlerde bıraktığı yiyeceklerden ya da hasar görmemiş Filistinli evlerindeki malzemelerden faydalanmış olabileceğini söyledi. Sosyal medyada aylar önce paylaşılan, “ev sahiplerinden aldıkları yiyecekler için helallik isteyen Hamas ve İslami Cihad mensuplarının bıraktığı notlar” buna örnek gösterildi.

Kaynaklar, Kassam’ın elit birliklerinin görevleriyle yer altındaki destek gruplarının görevlerinin birbirinden farklı olduğuna da dikkat çekti. Bazılarının lojistik ve ikmal, bazılarının pusu operasyonları yürüttüğü, bazılarının ise farklı gruplar arasında geçiş yaparak doğrudan saha komutanlığı ile temas kurduğu belirtildi.

Öne çıkan komutanlar

İsrail medyasının öldürülmelerinin ardından fotoğraflarını yayımladığı kişiler arasında, Refah’ın doğu tabur komutanı Muhammed el-Bavab, yardımcısı ve aynı zamanda eniştesi İsmail Ebu Lebde, ayrıca elit birlik komutanı Tufik Salim bulunuyor.

Kaynaklara göre Ebu Lebde, Avraham Mengistu’nun teslim edilmesi sürecinde Kızılhaç ekibiyle doğrudan temas kuran isimdi. Bavab ise süreci uzaktan takip etti.

Her iki isim de 2014 savaşında İsrailli subay Hadar Goldin’in kaçırılması operasyonunu yöneten kişiler olarak biliniyor.

df
Kızılhaç araçları, Hadar Goldin'in cenazesini geçtiğimiz kasım ayında Gazze Şeridi'nde taşıyor (Reuters)

İsrail’in öldürdüğü isimler arasında ayrıca, Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad’ın oğlu Abdullah Hamad da bulunuyor. Abdullah Hamad’ın müzakere heyetinin üyesi olduğu, savaş öncesinde Hamas yönetimine bağlı Rubat Askerî Koleji’nden mezun olduğu ve eğitimci olarak görev yaptığı aktarıldı. Abdullah Hamad, kuzeni Ahmed Said Hamad ile birlikte, tünelde Kassam komutanları ve diğer savaşçılarla aynı noktada öldürüldü.

Kaynaklar, Gazi Hamad’ın kardeşi Said Hamad’ın ise 7 Ekim saldırısına katılan damatlarının öldürülmesinin ardından üç kızını İsrail bombardımanında kaybettiğini belirtti.


İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
TT

Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)

Orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların sürdüğü Sudan'daki askeri yönetim, Rusya'yla daha yakın ilişkiler kurmak istiyor.

Wall Street Journal'ın (WSJ) Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Moskova'ya Afrika'daki ilk deniz üssünü kurması teklif edildi.

Ekimde iletilen teklifin, Rusya'nın 25 yıl boyunca 300 askerini ve 4 savaş gemisini barındırabileceği bir üssü içerdiği aktarıldı.

Port Sudan ya da Kızıldeniz kıyısındaki bir başka yerde yapılabileceği bildirilen üs, bölgedeki kritik ticaret yollarına yakın olacak.

Küresel ticaretin yüzde 12'si, Avrupa-Asya alışverişinde önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşiyor.

WSJ, bunun Çin ve Rusya'yı kıtadaki limanlardan uzak tutmaya çalışan ABD için endişe verici bir gelişme olacağını vurguladı. 

Bu iki ülkenin Afrika'daki limanların kontrolü sayesinde buralarda savaş gemilerini tamir edip yeni silahlarla donatabileceği ve kritik denizyollarını kapatabileceği belirtildi.

Çin de denizaşırı ilk deniz üssünü 2017'de Cibuti'de kurmuştu. Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Babülmendep Boğazı'ndaki üs, bir uçak gemisinin demirleyebileceği kadar büyük.

ABD'nin Afrika'daki en büyük üssü Camp Lemonnier, Çin'inkinden yalnızca 10 kilometre uzaklıkta.

ABD'nin ayrıca Somali'de birlikleri var. 

Kremlin'in, Afrika'nın en büyük üçüncü altın üretici Sudan'dan madencilik konusunda imtiyazlar alabileceği de Amerikan gazetesinin haberinde ifade edildi. 

Sudanlı yetkililer tüm bunlar karşılığında hava savunma sistemleri gibi silahları ucuza almak istiyor.

WSJ, Sudan ordusundan bir yetkilinin, bu anlaşmanın AB ve ABD'yle aralarında sorun yaratabileceğinin farkında olduklarını söylediğini aktardı.

Bu hamlenin Moskova'yı kıtada yeniden güçlendirebileceği de haberde vurgulandı.

Paralı asker şirketi Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin'in 2023'teki ölümünün ardından Rusya'nın Afrika planları sekteye uğradı.

Rusya Savunma Bakanlığı'na bağlı Afrika Kolordusu, Wagner'in operasyonlarını devralsa da kıtadaki yerini doldurmakta zorlandığı bildiriliyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan General Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. 

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Yeniden başlayan çatışmaların başlarında Moskova, Dagalo'ya bağlı HDK'yi destekliyordu. 

Başkent Hartum'dan HDK güçlerinin atılmasındaysa Ukrayna rol oynamıştı. 

WSJ, Rusların desteğini yetersiz bulan HDK'nin Kiev'e yanaştığını ve bunun üzerine Moskova'nın da Burhan'a bağlı orduyla ittifak kurduğunu aktarıyor.

Amerikan gazetesinin haberinde İran, Mısır ve Türkiye'nin Sudan ordusuna drone sağladığı da öne sürüldü.

Tahran'dan gelen deniz üssü kurma önerisinin, ABD ve İsrail'in tepkisiyle karşılaşmaktan korkan Hartum yönetimi tarafından geçen sene reddedildiği bildirildi. 

Diğer yandan ABD ve BM, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) HDK'yi silahlandırmakla suçluyor. BAE ise bu iddiaları reddediyor.

Independent Türkçe, WSJ, AP