Petrol ticaretinde uzlaşan taraflar Suriye’deki çözümü engelliyor

Suriye petrolü; Savaş ağaları ile ABD-Rusya çatışması arasındaki iş birliği

7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)
7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)
TT

Petrol ticaretinde uzlaşan taraflar Suriye’deki çözümü engelliyor

7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)
7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)

Suriye'deki iç savaş 12. yılına girerken ABD ile Rusya’nın ülkedeki petrol alanlarını kontrol etme mücadelesi ise sürüyor. Savaş ağaları ve bölgesel güçler ise ABD ile Rusya nüfuzunun çatısı altında kaynakların paylaşımında uzlaşmış durumdalar.
Çatışma başlamadan önceki dönemde, ağırlıklı olarak Kuzeydoğu Suriye'de bulunan saha ve tesislerdeki petrol üretimi günde yaklaşık 400 bin varile tekabül etmekteydi. 2011’de savaşın patlak vermesi ardından, muhalif gruplar ve DEAŞ dahil olmak üzere çeşitli rakip güçler bu petrol zenginliğinin büyük bir bölümünü kontrol etmeye başladı. Batı'nın Suriye’deki petrol alanları üzerinde uyguladığı yaptırımlar ise yabancı petrol şirketlerinin ülkeyi terk etmesine sebep oldu.
Şu an ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG), petrol, gaz, tarım ve su kaynakları açısından zengin konumdaki Fırat'ın doğusunda bulunan bölge dahil olmak üzere Suriye topraklarının dörtte birini kendi kontrolü altında tutuyor. Yani SDG şu anda petrolün yüzde 90'ını, doğal gaz sahalarının ise en az yüzde 50'sini, aynı zamanda Şam hükümeti ile imzalanan anlaşmalar gereği Gulfsands Petroleum, Total, Shell gibi yabancı şirketlerin sahip olduğu altyapıyı kontrol ediyor. Petrol kuyuları ve tesisleri, ABD’nin yönlendirdiği SDG tarafından ‘himaye ediliyor’.
Öte yandan ise Şam rejimi, krizin başlangıcından bu yana petrol sektöründe 91,5 milyar dolar değerinde zarar ettiğini bildirdi. Günlük petrol üretiminin 89 bin varil olduğunu ve çoğunu SDG'nin kontrol ettiğini açıklayan Suriye Petrol Bakanı Bessam Tama, bu petrolün Suriye halkından çalındığını ifade ediyor.

Uluslararası çatışma
Şam, 2015 sonlarındaki Rus askeri müdahalesi ardından Suriye ve karasularındaki petrol ve gaz sektörlerine yatırım yapmak amacıyla Rus şirketleriyle sözleşmeler imzaladı. Esed rejimi aynı zamanda petrol ve doğal gaz tesislerini himaye etmek ve DEAŞ’ın pençesinden kurtarmak amacıyla gelirlerin yüzde 25’i karşılığında Rus iş adamı Yevgeniy Prigojin ile bağlantılı Evro Polis şirketi ile sözleşme imzaladı. Prigojin’in,Wagner paralı askerlerini finanse etmesiyle tanınıyor. Evro Polis, anlaşma kapsamında Tedmur yakınlarında Suncor şirketine ait devasa büyüklükteki Ebla doğalgaz sahasını çok sayıda can kaybına yol açan bir operasyon ile kontrol altına aldı.
Bu anlaşma, Wagner şirketinin faaliyet göstermesi için bir paravan görevini gördü. Wagner'in 2018'de Suriye'de 2 bin 500 kadar paralı askeri olduğu, bu askerlerin Suriye'deki çatışmalara veya Rusya'daki eğitim ve hazırlık kamplarına katıldığı, bir kısmının Libya'ya, Rus işgali sonrası ise Ukrayna'ya nakledildiği tahmin ediliyor.
Aslında Evro Polis ile Şam arasındaki anlaşma sadece hükümetin kontrolü altındaki bölgeleri kapsıyordu. Wagner paralı askerleri 2018'in başlarında Fırat'ın doğusunda SDG’nin kontrolü altında kalan bölgede Conoco Şirketi'ne ait bir gaz üretim tesisine saldırıda bulundu. Ancak o sırada ABD topçuları ve hava saldırıları, yaklaşık 200 paralı askerin öldürüldüğü ağır bir bombardıman düzenledi.
2019'da dönemin ABD Başkanı Donald Trump, ABD güçlerinin Fırat'ın doğusunda yer alan, Türkiye ile Suriye sınırı çevresindeki bölgeden çekildiğine dair bir duyuru yayınladı. Bu şaşırtıcı duyuru ile Kuzey Suriye'ye girmesi için Türkiye’ye yeşil ışık yakılmış oldu. Böylece SDG, yeni bir baskı ile karşı karşıya kaldı.
6 Ekim 2019'da ABD'li ve Avrupalı ​​bazı yetkilileri de yanına alan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Başkan Trump'ı petrolü korumak için 900 ABD askeri personelini Doğu Suriye'de tutmaya ikna etti. Bunun üzerine Trump, daha sonradan yaptığı açıklamada, “Petrolün bulunduğu bölgelerde az sayıda asker kalacak. Petrolü güvence altına almak ve korumak istiyoruz” vurgusunda bulundu.
Temmuz 2020'de Washington’ın açıklamasına göre SDG Lideri Mazlum Abdi, Hazine Bakanlığı’nın Suriye'ye uyguladığı yaptırımlardan muaf tutulması ardından ABD’li şirket Delta Crescent Energy ile petrol yatırımında bulunmak üzere bir anlaşma imzaladığını Trump yönetimine bildirdi. Dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, söz konusu anlaşma ile ‘petrol endüstrisini modernize etmenin’ amaçlandığını vurguladı.
Bu, bu hususta çelişkili açıklamalarda bulunan ABD Savunma Bakanlığı’nı (Pentagon) mahcup etti. Pentagon tarafından başta yapılan açıklamada, “Suriye petrolü Suriye halkına aittir. Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve birliğine bağlı kalacağız” vurgusunda bulunuldu. Ancak eski ABD Savunma Bakanı Mark Esper, daha sonradan yaptığı açıklamada, “DEAŞ’ın petrol sahalarına erişimini engellemek amacıyla Deyrizor'daki konumumuzu güçlendirecek önlemler alıyoruz” ifadelerini kullandı. Pentagon, petrol sahalarını korumak için asker ve zırhlı araçlar gönderdiğini bildirdi.
Bugün bu hususta Rusya ile ABD arasındaki mücadele sürüyor. Bir muhalefet lideri, konuyla ilgili açıklamasında, üst düzey Rus subaylarının SDG liderlerinden Şam ile sözleşme imzalayan Rus şirketlerinin Fırat'ın doğusundaki petrol sahalarında çalışmasına izin verilmesini defalarca kez istediğine dikkat çekti. Ancak Kürt yetkililer, bunun petrol sahalarını kontrol eden ABD müttefiklerinin onayını gerektireceğini söyledi.

Savaş zenginleri
Bu hususta ABD ile Rusya arasında dönen mücadele, Ukrayna'nın Rusya işgaline uğramasının ardından daha da yoğunlaştı. Bilhassa Suriye halkının ekonomik ve insani ihtiyaçlarının artmasıyla siyasi bir çözüme ulaşma olasılığının yokluğunda Suriye'deki askeri durum askıya alındı. Nitekim petrol, günde yaklaşık 89 bin varil gelirini paylaşmak amacıyla Suriyeli ve yabancı militanlar arasında örtülü bir işbirliği faktörünü ortaya çıkardı.
SDG’nin idari kanadı konumundaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, üretimin bir kısmını yerel olarak kullanıyor. Aracılar ve savaş ağaları ise rafineri veya depolama amacıyla petrolün bir başka bölümünü rejim kontrolündeki bölgelere (Suriye topraklarının üçte ikisini oluşturan) taşıyor. Esed rejimi, ülkenin doğusundaki baskın güçleri ‘hain’ ve ‘ABD işgalinin ajanları’ olmakla suçluyor.
Bazı uzmanların tahminlerine bakıldığında, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi varil başına yaklaşık 16 dolar alırken 15 dolar ise Şam rejimine gidiyor. Varil başına 50 ABD doları değerindeki kalan miktar ise savaştan kar elde edenlerin eline geçiyor.
Şarku’l Avsat’ın yerel kaynaklardan edindiği bilgiye göre PYD yetkilileri SDG liderlerine iç ve bölgesel düzeydeki petrol satışı hususunda Şam ile koordineli olmaları tavsiyesinde bulunuyor. Yetkililer, Doğu Fırat bölgesi ile Fırat Kalkanı bölgelerinde muhalif gruplar ve Türkiye ordusu tarafından kontrol edilen diğer bölgeler arasında petrol ve türevlerini kaçırmak amacıyla faaliyet gösteren ağların varlığından bahsediyor. Bu iki bölgedeki askeri güçlerin her gün çatışmalara girdiği, birbirlerini karşılıklı olarak ‘ihanet’ ve ‘terörizm’ ile suçladığı biliniyor.
Rakipler arasındaki iş birliği, sınırların ötesine uzanıyor. Bu husustaki veriler, Kamışlı ve Erbil'deki karar vericiler arasındaki siyasi ve askeri anlaşmazlıklar sürüyor olsa da arabulucuların ve karar vericilere yakın kişilerin de katılımıyla Irak Kürdistanı ve Türkiye’nin bazı bölgelerine petrol kaçakçılığı yapıldığına işaret ediyor. Petrolün çok düşük fiyatlara satıldığı, petrol sahaları ve çevresinin şu anda ağır koşullar altında kaldığı iddia ediliyor.
Batılı bir yetkili, “Bu alanlardaki karar vericiler, büyük olasılıkla, ceplerine para akışını engelleyecek siyasi bir çözüme ulaşmak istemiyor. Yerel etki alanları ve komşu ülkelerde savaştan çıkar sağlayanların savaşın bitmesini istememeleri daha olası” vurgusunda bulundu.

Alternatif öneri
Başkan Joe Biden, göreve geldiği sırada ABD yönetimi, Fırat'ın doğusundaki bazı anlamlı yatırımlara (petrol endüstrisi hariç de olsa) izin veren yaptırımlardan feragat ettiğini açıkladı. Aynı zamanda, Delta Crescent Energy'e tanınan muafiyetin petrol sahalarında egemenlik hakkına sahip yabancı şirketlerin itirazı gibi çeşitli nedenlerle uzatılmamasına karar verildi. Gulfsands Petroleum, 2003 yılında Şam ile Fırat'ın doğusundaki 26. Blok'ta yatırım ve geliştirme anlaşması imzaladı. 2021 yılı yıllık raporuna göre Blok 26'nın 2017 başından beri izinsiz üretiminin günde yaklaşık 20 bin varile ulaşması, o zamandan bu yana yaklaşık 35 milyon varil petrol üretildiği anlamına geliyor.
Londra merkezli Gulfsands, kendisinin ve diğer uluslararası petrol şirketlerinin varlıklarının kontrolünü yeniden kazanmasını sağlayacak bir insani girişim niteliğindeki ‘kazan-kazan’ uygulaması çağrısında bulunuyor. Gulfsands’in girişimi, yaptırım uygulanan kuruluşlara ve diğer yetkisiz aracılara petrol akışı yerine, petrol satışlarından elde edilen gelirin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kontrol edilen bir fona aktarılmasına katkıda bulunacak. Şirketin CEO’su John Bell, Suriye'de kaydedilen büyük trajediyi hafifletmek amacıyla yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu vurguladı. Aynı zamanda “Suriye'nin ancak petrol ve gaz yoluyla elde edilebilecek milyarlarca dolara ihtiyacı var. Bu plan, Kürtler, Şam ve Suriye halkı için bir kazanım niteliğinde” vurgusunda bulundu. Bell, petrol gelirlerinin bir kısmının Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde yer alacak, insani amaçlar için belirlenmiş bir hesaba yönlendirilmesini önerdi. Bu plan basit gibi görünebilir, ancak analistler bunun 2003'teki ABD işgali öncesinde Irak'ta uygulanan Gıda Karşılığı Petrol Programı’nı hatırlattığını vurguluyor. Bu uğursuz programdan dersler çıkarılması gerektiğini kabul eden Bell ise girişimi uluslararası paydaşlara öneriyor. Aslında bu girişimin zamanlaması oldukça uygun. Zirâ erken kurtarma projeleri, diğer insani ve sağlık konularının finansmanı dahil olmak üzere, uluslararası yardımın sınırlar arasında daha kapsamlı hale getirilmesi yönündeki tartışmalar devam ediyor.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.