Petrol ticaretinde uzlaşan taraflar Suriye’deki çözümü engelliyor

Suriye petrolü; Savaş ağaları ile ABD-Rusya çatışması arasındaki iş birliği

7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)
7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)
TT

Petrol ticaretinde uzlaşan taraflar Suriye’deki çözümü engelliyor

7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)
7 Eylül'de Haseki kırsalında Suriye Demokratik Güçleri ile eğitim düzenleyen ABD güçleri (EPA)

Suriye'deki iç savaş 12. yılına girerken ABD ile Rusya’nın ülkedeki petrol alanlarını kontrol etme mücadelesi ise sürüyor. Savaş ağaları ve bölgesel güçler ise ABD ile Rusya nüfuzunun çatısı altında kaynakların paylaşımında uzlaşmış durumdalar.
Çatışma başlamadan önceki dönemde, ağırlıklı olarak Kuzeydoğu Suriye'de bulunan saha ve tesislerdeki petrol üretimi günde yaklaşık 400 bin varile tekabül etmekteydi. 2011’de savaşın patlak vermesi ardından, muhalif gruplar ve DEAŞ dahil olmak üzere çeşitli rakip güçler bu petrol zenginliğinin büyük bir bölümünü kontrol etmeye başladı. Batı'nın Suriye’deki petrol alanları üzerinde uyguladığı yaptırımlar ise yabancı petrol şirketlerinin ülkeyi terk etmesine sebep oldu.
Şu an ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG), petrol, gaz, tarım ve su kaynakları açısından zengin konumdaki Fırat'ın doğusunda bulunan bölge dahil olmak üzere Suriye topraklarının dörtte birini kendi kontrolü altında tutuyor. Yani SDG şu anda petrolün yüzde 90'ını, doğal gaz sahalarının ise en az yüzde 50'sini, aynı zamanda Şam hükümeti ile imzalanan anlaşmalar gereği Gulfsands Petroleum, Total, Shell gibi yabancı şirketlerin sahip olduğu altyapıyı kontrol ediyor. Petrol kuyuları ve tesisleri, ABD’nin yönlendirdiği SDG tarafından ‘himaye ediliyor’.
Öte yandan ise Şam rejimi, krizin başlangıcından bu yana petrol sektöründe 91,5 milyar dolar değerinde zarar ettiğini bildirdi. Günlük petrol üretiminin 89 bin varil olduğunu ve çoğunu SDG'nin kontrol ettiğini açıklayan Suriye Petrol Bakanı Bessam Tama, bu petrolün Suriye halkından çalındığını ifade ediyor.

Uluslararası çatışma
Şam, 2015 sonlarındaki Rus askeri müdahalesi ardından Suriye ve karasularındaki petrol ve gaz sektörlerine yatırım yapmak amacıyla Rus şirketleriyle sözleşmeler imzaladı. Esed rejimi aynı zamanda petrol ve doğal gaz tesislerini himaye etmek ve DEAŞ’ın pençesinden kurtarmak amacıyla gelirlerin yüzde 25’i karşılığında Rus iş adamı Yevgeniy Prigojin ile bağlantılı Evro Polis şirketi ile sözleşme imzaladı. Prigojin’in,Wagner paralı askerlerini finanse etmesiyle tanınıyor. Evro Polis, anlaşma kapsamında Tedmur yakınlarında Suncor şirketine ait devasa büyüklükteki Ebla doğalgaz sahasını çok sayıda can kaybına yol açan bir operasyon ile kontrol altına aldı.
Bu anlaşma, Wagner şirketinin faaliyet göstermesi için bir paravan görevini gördü. Wagner'in 2018'de Suriye'de 2 bin 500 kadar paralı askeri olduğu, bu askerlerin Suriye'deki çatışmalara veya Rusya'daki eğitim ve hazırlık kamplarına katıldığı, bir kısmının Libya'ya, Rus işgali sonrası ise Ukrayna'ya nakledildiği tahmin ediliyor.
Aslında Evro Polis ile Şam arasındaki anlaşma sadece hükümetin kontrolü altındaki bölgeleri kapsıyordu. Wagner paralı askerleri 2018'in başlarında Fırat'ın doğusunda SDG’nin kontrolü altında kalan bölgede Conoco Şirketi'ne ait bir gaz üretim tesisine saldırıda bulundu. Ancak o sırada ABD topçuları ve hava saldırıları, yaklaşık 200 paralı askerin öldürüldüğü ağır bir bombardıman düzenledi.
2019'da dönemin ABD Başkanı Donald Trump, ABD güçlerinin Fırat'ın doğusunda yer alan, Türkiye ile Suriye sınırı çevresindeki bölgeden çekildiğine dair bir duyuru yayınladı. Bu şaşırtıcı duyuru ile Kuzey Suriye'ye girmesi için Türkiye’ye yeşil ışık yakılmış oldu. Böylece SDG, yeni bir baskı ile karşı karşıya kaldı.
6 Ekim 2019'da ABD'li ve Avrupalı ​​bazı yetkilileri de yanına alan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Başkan Trump'ı petrolü korumak için 900 ABD askeri personelini Doğu Suriye'de tutmaya ikna etti. Bunun üzerine Trump, daha sonradan yaptığı açıklamada, “Petrolün bulunduğu bölgelerde az sayıda asker kalacak. Petrolü güvence altına almak ve korumak istiyoruz” vurgusunda bulundu.
Temmuz 2020'de Washington’ın açıklamasına göre SDG Lideri Mazlum Abdi, Hazine Bakanlığı’nın Suriye'ye uyguladığı yaptırımlardan muaf tutulması ardından ABD’li şirket Delta Crescent Energy ile petrol yatırımında bulunmak üzere bir anlaşma imzaladığını Trump yönetimine bildirdi. Dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, söz konusu anlaşma ile ‘petrol endüstrisini modernize etmenin’ amaçlandığını vurguladı.
Bu, bu hususta çelişkili açıklamalarda bulunan ABD Savunma Bakanlığı’nı (Pentagon) mahcup etti. Pentagon tarafından başta yapılan açıklamada, “Suriye petrolü Suriye halkına aittir. Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve birliğine bağlı kalacağız” vurgusunda bulunuldu. Ancak eski ABD Savunma Bakanı Mark Esper, daha sonradan yaptığı açıklamada, “DEAŞ’ın petrol sahalarına erişimini engellemek amacıyla Deyrizor'daki konumumuzu güçlendirecek önlemler alıyoruz” ifadelerini kullandı. Pentagon, petrol sahalarını korumak için asker ve zırhlı araçlar gönderdiğini bildirdi.
Bugün bu hususta Rusya ile ABD arasındaki mücadele sürüyor. Bir muhalefet lideri, konuyla ilgili açıklamasında, üst düzey Rus subaylarının SDG liderlerinden Şam ile sözleşme imzalayan Rus şirketlerinin Fırat'ın doğusundaki petrol sahalarında çalışmasına izin verilmesini defalarca kez istediğine dikkat çekti. Ancak Kürt yetkililer, bunun petrol sahalarını kontrol eden ABD müttefiklerinin onayını gerektireceğini söyledi.

Savaş zenginleri
Bu hususta ABD ile Rusya arasında dönen mücadele, Ukrayna'nın Rusya işgaline uğramasının ardından daha da yoğunlaştı. Bilhassa Suriye halkının ekonomik ve insani ihtiyaçlarının artmasıyla siyasi bir çözüme ulaşma olasılığının yokluğunda Suriye'deki askeri durum askıya alındı. Nitekim petrol, günde yaklaşık 89 bin varil gelirini paylaşmak amacıyla Suriyeli ve yabancı militanlar arasında örtülü bir işbirliği faktörünü ortaya çıkardı.
SDG’nin idari kanadı konumundaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, üretimin bir kısmını yerel olarak kullanıyor. Aracılar ve savaş ağaları ise rafineri veya depolama amacıyla petrolün bir başka bölümünü rejim kontrolündeki bölgelere (Suriye topraklarının üçte ikisini oluşturan) taşıyor. Esed rejimi, ülkenin doğusundaki baskın güçleri ‘hain’ ve ‘ABD işgalinin ajanları’ olmakla suçluyor.
Bazı uzmanların tahminlerine bakıldığında, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi varil başına yaklaşık 16 dolar alırken 15 dolar ise Şam rejimine gidiyor. Varil başına 50 ABD doları değerindeki kalan miktar ise savaştan kar elde edenlerin eline geçiyor.
Şarku’l Avsat’ın yerel kaynaklardan edindiği bilgiye göre PYD yetkilileri SDG liderlerine iç ve bölgesel düzeydeki petrol satışı hususunda Şam ile koordineli olmaları tavsiyesinde bulunuyor. Yetkililer, Doğu Fırat bölgesi ile Fırat Kalkanı bölgelerinde muhalif gruplar ve Türkiye ordusu tarafından kontrol edilen diğer bölgeler arasında petrol ve türevlerini kaçırmak amacıyla faaliyet gösteren ağların varlığından bahsediyor. Bu iki bölgedeki askeri güçlerin her gün çatışmalara girdiği, birbirlerini karşılıklı olarak ‘ihanet’ ve ‘terörizm’ ile suçladığı biliniyor.
Rakipler arasındaki iş birliği, sınırların ötesine uzanıyor. Bu husustaki veriler, Kamışlı ve Erbil'deki karar vericiler arasındaki siyasi ve askeri anlaşmazlıklar sürüyor olsa da arabulucuların ve karar vericilere yakın kişilerin de katılımıyla Irak Kürdistanı ve Türkiye’nin bazı bölgelerine petrol kaçakçılığı yapıldığına işaret ediyor. Petrolün çok düşük fiyatlara satıldığı, petrol sahaları ve çevresinin şu anda ağır koşullar altında kaldığı iddia ediliyor.
Batılı bir yetkili, “Bu alanlardaki karar vericiler, büyük olasılıkla, ceplerine para akışını engelleyecek siyasi bir çözüme ulaşmak istemiyor. Yerel etki alanları ve komşu ülkelerde savaştan çıkar sağlayanların savaşın bitmesini istememeleri daha olası” vurgusunda bulundu.

Alternatif öneri
Başkan Joe Biden, göreve geldiği sırada ABD yönetimi, Fırat'ın doğusundaki bazı anlamlı yatırımlara (petrol endüstrisi hariç de olsa) izin veren yaptırımlardan feragat ettiğini açıkladı. Aynı zamanda, Delta Crescent Energy'e tanınan muafiyetin petrol sahalarında egemenlik hakkına sahip yabancı şirketlerin itirazı gibi çeşitli nedenlerle uzatılmamasına karar verildi. Gulfsands Petroleum, 2003 yılında Şam ile Fırat'ın doğusundaki 26. Blok'ta yatırım ve geliştirme anlaşması imzaladı. 2021 yılı yıllık raporuna göre Blok 26'nın 2017 başından beri izinsiz üretiminin günde yaklaşık 20 bin varile ulaşması, o zamandan bu yana yaklaşık 35 milyon varil petrol üretildiği anlamına geliyor.
Londra merkezli Gulfsands, kendisinin ve diğer uluslararası petrol şirketlerinin varlıklarının kontrolünü yeniden kazanmasını sağlayacak bir insani girişim niteliğindeki ‘kazan-kazan’ uygulaması çağrısında bulunuyor. Gulfsands’in girişimi, yaptırım uygulanan kuruluşlara ve diğer yetkisiz aracılara petrol akışı yerine, petrol satışlarından elde edilen gelirin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kontrol edilen bir fona aktarılmasına katkıda bulunacak. Şirketin CEO’su John Bell, Suriye'de kaydedilen büyük trajediyi hafifletmek amacıyla yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu vurguladı. Aynı zamanda “Suriye'nin ancak petrol ve gaz yoluyla elde edilebilecek milyarlarca dolara ihtiyacı var. Bu plan, Kürtler, Şam ve Suriye halkı için bir kazanım niteliğinde” vurgusunda bulundu. Bell, petrol gelirlerinin bir kısmının Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde yer alacak, insani amaçlar için belirlenmiş bir hesaba yönlendirilmesini önerdi. Bu plan basit gibi görünebilir, ancak analistler bunun 2003'teki ABD işgali öncesinde Irak'ta uygulanan Gıda Karşılığı Petrol Programı’nı hatırlattığını vurguluyor. Bu uğursuz programdan dersler çıkarılması gerektiğini kabul eden Bell ise girişimi uluslararası paydaşlara öneriyor. Aslında bu girişimin zamanlaması oldukça uygun. Zirâ erken kurtarma projeleri, diğer insani ve sağlık konularının finansmanı dahil olmak üzere, uluslararası yardımın sınırlar arasında daha kapsamlı hale getirilmesi yönündeki tartışmalar devam ediyor.



Libya'nın Beni Velid şehrindeki toplantıda şehrin ‘ötekileştirilmesinden’ duyulan rahatsızlık dile getirilirken ‘uzlaşı’ çağrısı yapıldı

Stephanie Khoury’nin Libya'nın Beni Velid şehrine yaptığı ziyaretten bir kare (UNSMIL)
Stephanie Khoury’nin Libya'nın Beni Velid şehrine yaptığı ziyaretten bir kare (UNSMIL)
TT

Libya'nın Beni Velid şehrindeki toplantıda şehrin ‘ötekileştirilmesinden’ duyulan rahatsızlık dile getirilirken ‘uzlaşı’ çağrısı yapıldı

Stephanie Khoury’nin Libya'nın Beni Velid şehrine yaptığı ziyaretten bir kare (UNSMIL)
Stephanie Khoury’nin Libya'nın Beni Velid şehrine yaptığı ziyaretten bir kare (UNSMIL)

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL), BM Genel Sekreteri António Guterres’in Siyasi İşler Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury'nin ülkenin kuzeybatısındaki Beni Velid şehrinde belediye meclisiyle genel istişarelerde bulunduğunu ve sivil toplum temsilcileri, akademisyenler, kadınlar ve gençlerle bir araya geldiğini duyurdu.

UNSMIL, toplantı katılımcılarının uzun süren siyasi çıkmazdan ve Libya'da kalıcı bir çözüm bulunamamasından duydukları hayal kırıklığını dile getirdiklerini aktardı.

y6u7
Stephanie Khoury, Beni Velidli kadınlarla bir araya geldi (UNSMIL)

UNSMIL’in açıklamasına göre görüşmelerde danışma komitesinin sunduğu öneriler ve ‘ülkenin yaşadığı çok boyutlu kriz karşısında devlet kurumlarının birleştirilmesi konusundaki acil ihtiyaç’ üzerinde duruldu.

Görüşmelere katılanların birçoğu ‘mevcut duruma kesin bir çözüm bulunması’ çağrısında bulunurken, ‘Beni Velid şehirine yönelik ötekileştirmenin devam etmesinden duydukları rahatsızlığı ve ulusal uzlaşının güçlendirilmesi gerektiğini’ ifade ettiler.

UNSMIL’in ayrıntılarını aktardığı toplantıya katılanlar, Libya'nın farklı bölgelerinden gelen seslerin, UNSMIL’in kolaylaştırdığı siyasi sürece kapsamlı ve etkili bir şekilde katılımının sağlanmasını istediler ve ‘bu katılımın son derece önemli olduğunun’ altını çizdiler.

Beni Velid Belediye Başkanı Abdulhafiz er-Rayis, Khoury'nin şehre yaptığı resmi ziyaretin, ülkedeki siyasi gelişmeleri ve mevcut durumdaki gelişmeleri tartışmak amacıyla yapıldığını açıkladı.

Belediye Başkanı Rayis, düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, belediye binasında geniş kapsamlı bir toplantı düzenlendiğini ve bu toplantıya Emniyet Müdürü ile Vafra Kabileleri Sosyal Konseyi üyelerinin katıldığını söyledi. Rayis, toplantıda geçiş sürecinin en önemli zorluklarının ele alındığını, kapsamlı siyasi sürecin desteklenmesinin, dışlanma ve ötekileştirilmenin sona erdirilmesinin ve Libya'nın her yerinde istikrar ve sürdürülebilir barışın sağlanmasının öneminin vurgulandığını belirtti.

Bu arada ‘vatanın birliğini vurgulama ve bölünmeyi reddetme’ konusunda kararlı olduklarını belirten toplantının katılımcıları, Libya halkının güvenlik, kalkınma ve istikrar beklentilerini karşılayacak adil bir siyasi çözüme ulaşılması için BM’nin çabalarına destek verilmesi gerektiğini vurguladılar.

UNSMIL

Öte yandan BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh başkanlığındaki UNSMIL, Libya’nın güneyindeki gençlerin siyasi süreçle ilgili endişelerini ve danışma komitesinin önerileriyle ilgili önerilerini anlamak için bir tartışma oturumuna katılmak üzere kayıtların açıldığını duyurdu.

UNSMIL tarafından dün yapılan açıklamada, katılımın ülkenin güneyindeki çeşitli şehirlerden 18 ila 35 yaş arası gençlere açık olduğu ve kayıtların pazartesi akşamına kadar elektronik form aracılığıyla yapılabileceği belirtildi. Açıklamaya göre oturum önümüzdeki çarşamba günü Zoom uygulaması üzerinden ‘Gençler Katılıyor’ programı kapsamında gerçekleştirilecek.

Yasadışı göç

Diğer taraftan geçici Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) İçişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, Sahil Güvenlik Genel Müdürlüğü'ne bağlı bir devriyenin, başkent Trablus'un doğu kıyısı açıklarında denizde bulunan farklı uyruklardan 39 kaçak göçmeni kurtardığı duyuruldu.

Kurtarma operasyonunun yaz aylarında deniz devriyelerini yoğunlaştırma çabaları çerçevesinde gerçekleştiğini aktaran Bakanlık, Göçmenlerin Trablus’taki yönetim şubesine bağlı eş-Şaab Limanı’na nakledildiklerini, burada gerekli yasal işlemlerin yapıldığını ve yasadışı göçle mücadele birimine teslim edildiklerini belirtti.

uı
Libya İçişleri Bakanlığı, yasadışı göçmenleri yakaladığını duyurdu (İçişleri Bakanlığı)

İçişleri Bakanlığı aynı gün ikinci bir operasyonda ise ‘GACS Wadi Kaam P300’ adlı sahil güvenlik teknesinin, Zaviye kenti açıklarında farklı uyruklardan 20 kaçak göçmeni kurtarmayı başardığını açıkladı.

Bakanlık, kurtarma operasyonu tamamlandıktan sonra göçmenlerin eş-Şaab Limanı’na nakledildiğini ve buradaki yasal işlemlerin ardından kalan işlemlerin tamamlanması için yasadışı göçle mücadele birimine sevk edildiklerini belirtti.

Bir diğer gelişmede Libya Ulusal Ordusu (LUO) Kara Kuvvetleri Komutanı Saddam Hafter, Libya sınırlarını korumak için ‘vatan görevini’ yerine getirirken iki askerin öldürüldüğünü açıkladı. Hafter yaptığı kısa açıklamada ‘vatanın güvenliğini koruyan askerlerin fedakarlıklarına’ duyduğu minnettarlığı dile getirdi, ancak olayın nerede olduğuna ve iki askerin nasıl öldürüldüğüne değinmedi.