Paris ve Roma arasında diplomatik kriz derinleşiyor

Meloni hükümeti, denizde mahsur kalan göçmenleri kabul etmiyor.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni (AFP)
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni (AFP)
TT

Paris ve Roma arasında diplomatik kriz derinleşiyor

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni (AFP)
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni (AFP)

İtalyan basını, Fransa'nın Giorgia Meloni hükümetine indirdiği ‘tokada’ dikkat ekerken Avrupalı ortaklar arasındaki ilişkilerde alışılmışın dışına çıkan Fransız resmi açıklamalarında İtalya'nın denizde mahsur kalan göçmenleri kabul etmeyi reddeden tutumu ‘insanlık görev seviyesinin altında’ olarak nitelendirildi.
Avrupa çevrelerinde Paris ve Roma arasındaki diplomatik krizin daha da kötüleşmesine ve bunun Avrupa Birliği (AB) içindeki önemli konulara karşı ortak tutumdaki birliği etkilemesine ilişkin endişeler artıyor.
Kurtarma gemisi Ocean Viking dün öğleden sonra Fransa’nın Toulon Askeri Limanı’na demir attı. Üç haftadır gemide bulunan göçmenler burada karaya indirildi. Bu sırada Avrupalı ​​yetkililer, Fransa ve İtalya arasındaki harlı krizi azaltmak ve önümüzdeki pazartesi Brüksel'de yapılacak Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısında krizin patlamasını önlemek için temasları ve çabaları yoğunlaştırdılar.
Avrupa başkentindeki diplomatik gözlemciler, krizin derinleşmesinin, 2019'da İtalya’nın popülist hükümeti döneminde iki taraf arasında patlak veren seviyeye ulaşacağından korkuyorlar. Fransa söz konusu gerilimde İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez Roma’daki büyükelçisini geri çağırmıştı.
Fransa İçişleri Bakanı Gerard Darmanin, Paris'in 57'si çocuk 234 göçmeni taşıyan gemiyi istisnai bir statü ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi ile kabul etmeye karar verdiğini duyurarak İtalya'nın tutumunu uluslararası hukuk ve insanlık dayanışması hükümlerine aykırı olarak nitelendirdi. Darmanin İtalya’daki yeni hükümetin göreve başlamadan haftalar önce verdiği taahhütleri ihlal ettiğini söyledi.
İtalya Başbakanı cuma günü, ‘Fransa ile bir yanlış anlaşılma olduğunu ve Fransa’nın tepkisinin gereksiz olduğunu’ vurguladı. Fransız Bakan, ülkesinin son aylarda İtalya limanlarına indirilen ve Avrupa Dayanışma Mekanizması kapsamında Fransa'nın 3 bin 500’ünü alması planlanan göçmenleri dağıtma planını askıya almaya karar verdiğini duyurdu.
Darmanin, Almanya ve bu mekanizmada yer alan diğer Avrupa ülkelerinden Fransa’yı takip etmelerini ve şu an İtalya'da yaşayan göçmenleri kabul etmemelerini istedi. Bununla birlikte Paris daha da ileri giderek dün sabah, İtalya ile olan kara sınırı boyunca gözetimi güçlendirmek için 500 ek polis gücünün gönderildiğini bildirdi. Bu sırada İçişleri Bakanı, “Paris, iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin diğer yönleri hususunda İtalya'nın tutumundan tüm dersleri çıkaracak” açıklamasında bulundu.
Göreve başladıktan kısa bir süre sonra Meloni ile Roma'da görüşen ilk Avrupalı ​​lider olan Macron, İtalya Başbakanı'nın yanlış davrandığını ve iki ülke arasında ciddi bir krize neden olduğunu kaydetti. Macron, bu artan gerilim ile Meloni'nin iki taraf arasındaki bu ilk gerilimde bir zafer kazanmasını engellemeye ve İtalya'nın bu tutumunun Fransa ve Avrupa düzeyinde yansımaları olacağına dair bir mesaj göndermeye çalışıyor.
Diğer yandan Meloni, Fransa'yı kurtarma gemisini kendi limanlarına kabul etmeye zorladığı için yerel sahnede övünme fırsatı yakaladı. İtalya'nın Akdeniz'de yardım gemileri tarafından kurtarılan tüm göçmenleri kabul etmek zorunda olmadığını ve diğer Avrupa ülkelerinin de sorumluluklarını üstlenmesi gerektiğini söyleyerek geminin İtalyan limanlarına girişinin engellenmesinde ısrarcı bir tutum sergiledi.
Ancak Fransa'nın sorunu sadece İtalya ile ikili ilişkilerden ziyade göçmenlik yasasıyla ilgili yerel düzeyde dönen siyasi tartışma ile ilgili. Zira göçmenlik yasası Fransa’nın son seçimlerinde aşırı sağın rekor seviyelere ulaşan popülarite çemberini genişletmek için kullandığı temel dayanaklardan biri.
Ulusal Birlik Partisi'nin (RN) eski lideri Marine Le Pen dün yaptığı açıklamada, “Emmanuel Macron, kurtarma gemisindeki göçmenlerin bir Fransız limanına indirilmesini ilk kez kabul ederek, kitlesel ve kaotik göçü sona erdirmek istediği yönündeki iddialarına inanılmasını engelleyen trajik bir ihmalkarlık mesajı gönderiyor” ifadelerini kullandı.
İtalya’nın tutumuna gelince, bu, Meloni'nin hükümetteki müttefiki ve sağ kanat cephesinin liderliğindeki rakibi Matteo Salvini’yi ekarte etmesine izin veriyor. Salvini, yakın bir zamanda yeni başbakan karşısında kaybettiği popülerliğini yeniden kazanmaya çalışmak için böyle bir fırsat kolluyordu.
Meloni, Salvini'nin İçişleri Bakanlığı ile ilgili talebine yanıt vermeyi reddetmesine rağmen Salvini kendisine yakın olan ‘kurt’ lakaplı Matteo Piantedosi’nin İçişleri Bakanlığı’na atanması konusunda ısrar etmişti. Muhtemelen İtalyan hükümetinin göçmenlik politikasını Salvini yürütüyor.
İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, ‘anlayışla yönetilen iki dost ülke arasında Fransa’nın böyle bir tepki göstermesinin abartılı olduğunu’ söyleyerek iki taraf arasında diyalogun önünü açacak bir alan oluşturarak tansiyonu düşürmeye çalıştı. Muhalefetteki Demokrat Parti lideri ve eski Başbakan Enrico Letta da şu değerlendirmede bulundu:
“Giorgia Meloni'nin son iki hafta içinde, özellikle İtalya'nın Fransa gibi tarihi ve geleneksel bir müttefiki ile olan ilişkileri açısından yaptığı hatalar sadece tehlikeli değil, aynı zamanda trajik ve ulusal çıkarlara hizmet etmeyen davranışlardır.”
Avrupa Komisyonu yetkilileri, bu krizin yeni İtalyan hükümetini AB içinde yalnızlaştırıp zayıflatacağından ve Avrupalı ​​ortakların dayanışmasına ve desteğine umutsuzca ihtiyaç duyulduğu bir zamanda büyük kararların alındığı konumdan uzaklaştıracağından korkuyor.



Putin'in barışı, kazanamadığı bir savaştan daha tehlikeli

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
TT

Putin'in barışı, kazanamadığı bir savaştan daha tehlikeli

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Refik Huri

Ukrayna’daki savaşta bir çözüme ulaşmak için zaman geçip giderken Türkiye, Avrupa, ABD ve Çin’in tüm girişimleri boşa gitmiş gibi görünüyor. Her şey, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki savaşı Putin’e bir telefon görüşmesi ile sona erdirebileceği yönündeki ilk açıklamalarına rağmen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Budapeşte’de yapılması planlanan zirveyi iptal etmesi, bu zirvenin de Alaska Zirvesi ve önceki görüşmelerden farklı olmayacağı sonucuna varıldığını gösterdi.

Moskova'nın görüşüne göre üç yıl önce Ukrayna'yı işgal eden ve halen Ukrayna’da yürüttüğü savaşı ‘özel askeri operasyon’ olarak nitelendiren Putin'in şartları dışında bir çözüm olamaz. Kiev'in görüşüne göre ise Putin’in Rusya’ya ilhak etmekte ısrar ettiği topraklar pahasına bir çözüm mümkün değil. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Beyaz Saray’da Trump ile yaptığı görüşmeden döndükten sonra, ‘Ukrayna teröristlere suçları için herhangi bir ödül vermeyecek’ açıklamasında bulundu.

Trump'a göre, her iki taraf da zorlu tavizler vermeden bir anlaşmaya varılamaz. Rusya'nın son önerisine göre Rusya tüm Donbas bölgesini ilhak edecek ve Ukrayna güçleri, Moskova'nın Luhansk'ı işgal ettikten sonra işgal edemediği Donetsk bölgesinden çekilecek. Bunun karşılığında ise Rusya ordusu, işgal ettikleri Zaporijya ve Herson bölgelerinden çekilecek.

Putin'in dayatmak istediği barış, savaşından daha tehlikeli. Bundan daha tehlikelisi ise Avrupa'nın ve dolayısıyla dünyanın, siyasetin yağmacı olduğu İkinci Dünya Savaşı öncesi döneme, hatta Birinci Dünya Savaşı öncesi döneme geri dönmesi. Büyükler küçükleri egemenlikleri altına alır, güçlüler zayıfları işgal eder. Bu durum, ABD’nin sağladığı güvenlik şemsiyesi altında geçen onlarca yılın getirdiği rahatlığın ardından Avrupa’da askeri alandaki harcamalarda artışa yol açtı.

Aslında, ABD merkezli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nden Viola Hill ve Angela Stent'in dediği gibi, Putin “Rusya'nın Belarus, Rusya, Ukrayna ve kuzey Kazakistan'ı kapsayan bir Slav birliği üzerinde hakimiyet kurduğu ve Batı'nın Avrasya üzerindeki hegemonyasını tanımasını talep ettiği bir dünya istiyor.”

Eğer Ukrayna'nın işgali bu planın bir parçasıysa Putin, ilerledikçe hedefleri değişen mevcut savaşın bu sonuçları doğurmasını beklemiyordu.

Bu sonuçlardan birincisi, Rusya’nın ve Ukrayna’nın gücünün yanlış hesaplanmasıydı. İngiliz stratejist Lawrence Freedman’a göre çıkarılan derslerden biri askeri gücün sınırlarıydı. İkincisi, Rus milliyetçiliğinin bir silah olarak kullanılmasının Ukrayna milliyetçiliğini derinleştirmesi ve bunun savaşta kullanılmasıydı. Üçüncüsü ise Rusya ordusunun birinci sınıf bir ordu olmadığı gerçeğinin ortaya çıkmasıydı. Çünkü üç yıl içinde bir haftada başaracağını düşündüğü ilerlemeyi kaydetmeyi başaramadı.

Dördüncüsü, Rusya da Ukrayna kadar değişti ve Avrupalıların Sovyet tanklarının gelmesinden duydukları korku, Rusya’nın tanklarının gelmesinden duydukları korkudan daha büyük hale geldi. Beşincisi, büyük bir güç olan Moskova, kendi ürettiği ve kullanmaya karar verdiği silahlarla savaşırken, orta büyüklükteki bir ülke olan Ukrayna, Washington’ın önceden onayı olmadan kullanma hakkına sahip olmadığı ABD ve Avrupa tarafından sağlanan silahlarla savaştı. Altıncısı ise Rusya ile Çin arasındaki ‘sınırsız ortaklık’ da Avrupa ve Amerika'nın tutumlarının birleşmesine yol açtı.

Trump'ın, Avrupa’nın ödemesini yapacağı Tomahawk füzelerini Kiev'e tedarik etme kararı alması kolay olmadı. Çünkü Putin'in tutumunu etkileme konusunda umut ve umutsuzluk arasında gidip geldi. Bunun yanında Moskova’nın bir yandan Ukrayna'ya silah gönderilmesine karşı çıkarken diğer yandan nükleer silah kullanma tehdidinde bulunması oldukça ironik. Ancak Fransız siyaset bilimci Bertrand Badie'ye göre Ukrayna'daki savaş bir dünya savaşına dönüşmedi, ama ‘küreselleşti’.

Ukrayna'nın toprakları ve egemenliği pahasına yapılacak herhangi bir anlaşmanın sonuçlarının, sadece Kiev için değil, Rusya'nın korku içindeki komşuları için de farkında olmayan kimse yok. Donbass ve Kırım'ın ilhakından sonra geriye kalan Ukrayna, AB’ye katılabilse bile NATO üyesi değil ve kaderi Moskova'nın insafına kalacak. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, The Economist dergisine verdiği röportajda, “Rusya, Avrupa güvenliği için bir tehdit ve bölgede istikrarı bozan bir güç haline geldi” dedi. Almanya, Moskova ile savaşa hazırlanıyor gibi görünüyor.

Buradaki zorluk, Ukrayna'nın direncine bakılmaksızın savaşı kazanmasına yardım etmek değil, çünkü bu oldukça güç. Buradaki asıl zorluk, Rusya'nın aslında kazanmadığı bir savaşı kazanmasını engellemek. Yaşlı kıta kendini yeniliyor ve Rusya'ya daha fazla yaptırım uyguluyor. Ancak Karl Marx'ın dediği gibi “İnsanlar, tarihi, kendilerinin seçmediği şartlar altında yaparlar.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Ukrayna Ordusu: Rus Hava Kuvvetleri'nin Kiev'e yönelik saldırısında 12 kişi yaralandı

İtfaiyeciler, geçen cumartesi günü Ukrayna'nın başkenti Kiev'e düzenlenen Rus saldırısının ardından bir depoda çıkan yangını söndürmeye çalışıyor. (Arşiv-AP)
İtfaiyeciler, geçen cumartesi günü Ukrayna'nın başkenti Kiev'e düzenlenen Rus saldırısının ardından bir depoda çıkan yangını söndürmeye çalışıyor. (Arşiv-AP)
TT

Ukrayna Ordusu: Rus Hava Kuvvetleri'nin Kiev'e yönelik saldırısında 12 kişi yaralandı

İtfaiyeciler, geçen cumartesi günü Ukrayna'nın başkenti Kiev'e düzenlenen Rus saldırısının ardından bir depoda çıkan yangını söndürmeye çalışıyor. (Arşiv-AP)
İtfaiyeciler, geçen cumartesi günü Ukrayna'nın başkenti Kiev'e düzenlenen Rus saldırısının ardından bir depoda çıkan yangını söndürmeye çalışıyor. (Arşiv-AP)

Ukrayna ordusu, bu sabahı Kiev'e düzenlenen Rus hava saldırısında 12 kişinin yaralandığını duyurdu.

Ukrayna'nın başkenti Kiev Belediye Başkanı Vitali Klitschko (Vitali Kliçko), gece saatlerinde şehre düzenlenen Rus hava saldırısında iki yüksek katlı konut binasının hasar gördüğünü açıkladı.

Saldırının doğrudan iki binayı mı hedef aldığı, yoksa imha edilen füze parçalarının binalarda hasar mı oluşturduğu belirtilmedi.


Netanyahu: İsrail, Gazze'ye hangi uluslararası güçlerin girmeyeceğine kendisi karar verecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

Netanyahu: İsrail, Gazze'ye hangi uluslararası güçlerin girmeyeceğine kendisi karar verecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in egemen bir devlet olarak güvenlik politikasını ve Gazze Şeridi'nde birlikte çalışmayı kabul edeceği uluslararası güçleri kendisinin belirleyeceğini söyledi.

Netanyahu, kabine toplantısının başında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Kendi güvenliğimizi kendimiz kontrol ediyoruz. Uluslararası güçlere, İsrail'in hangi güçlerin kabul edilemez olduğunu belirleyeceğini açıkça belirttik. Bu şekilde çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz.”

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre Netanyahu, “Bu, elbette, son günlerde üst düzey temsilcilerinin de ifade ettiği gibi, ABD için kabul edilebilir bir durum” dedi.