BM Özel Temsilcisi Muhyiddin Şarku'l Avsat’a konuştu: İklim savunması kuşatılmış durumda

BM Özel Temsilcisi Muhyiddin: Kalkınma ve emisyonları azaltma arasında bir çelişki görüyor

Mısır İklim öncüsü ve Sürdürülebilir Kalkınmanın Finansmanı için 2030 Gündemiyle ilgilenen BM Özel Temsilcisi Dr. Mahmud Muhyiddin, Konferans oturumlarından birinde iken (Şarku'l Avsat)
Mısır İklim öncüsü ve Sürdürülebilir Kalkınmanın Finansmanı için 2030 Gündemiyle ilgilenen BM Özel Temsilcisi Dr. Mahmud Muhyiddin, Konferans oturumlarından birinde iken (Şarku'l Avsat)
TT

BM Özel Temsilcisi Muhyiddin Şarku'l Avsat’a konuştu: İklim savunması kuşatılmış durumda

Mısır İklim öncüsü ve Sürdürülebilir Kalkınmanın Finansmanı için 2030 Gündemiyle ilgilenen BM Özel Temsilcisi Dr. Mahmud Muhyiddin, Konferans oturumlarından birinde iken (Şarku'l Avsat)
Mısır İklim öncüsü ve Sürdürülebilir Kalkınmanın Finansmanı için 2030 Gündemiyle ilgilenen BM Özel Temsilcisi Dr. Mahmud Muhyiddin, Konferans oturumlarından birinde iken (Şarku'l Avsat)

Mısır İklim Öncüsü ve Sürdürülebilir Kalkınmanın Finansmanı için 2030 Gündemiyle ilgilenen BM Özel Temsilcisi Dr. Mahmud Muhyiddin, günlerini Birleşmiş Milletler (BM) İklim Sözleşmesi COP27 Taraflar Konferansı’nın Mısır başkanlığının iklim değişikliği ile mücadele konusundaki vizyonunu aktarma çabası içinde, gün boyunca yaklaşık 10 farklı oturumda, konuşma yaptı. İklim değişikliği konusunda ortak bir paydada buluşmak üzere Konferansı'nın faaliyetlerinin resmi ve müzakere bölümü için belirlenen Mavi Bölge'nin koridorları, salonları ve meydanları arasında her gün yüzlerce metre gidip gelerek geçiriyor.
Şarku'l Avsat, mavi bölgenin faaliyetleriyle sınırlı kalmayıp, yeşil bölgenin de sivil toplum ve üniversitelerin faaliyetlerine tahsis edildiği caddenin diğer tarafına uzanan konferanslar arası mekik turlarının ortasında Mısır İklim Öncüsü ile bir araya geldi. Dr. Muhyiddin, ‘iklim savunmasının üç hattının (azaltma, uyum, kayıp ve zararlar) çöküş, yetersiz finansman ve anlaşmazlıklar arasında sıkışıp kaldığını’ vurguladı.
İklim konferansı ‘jeopolitik krizlerle dolu’ bir dönemde yapılmış olsa da bu yıl Mısır'ın Şarm eş-Şeyh şehrinde, Muhyiddin'in savunduğu bir slogan olan ‘Uygulama Konferansı’ başlığı altında düzenleniyor. Dr. Mahmud Muhyiddin, “Konferans, enflasyonist bir durgunluk durumuna yol açan ve herkesin göz ardı ettiği enerji, yakıt ve gıda, hatta bazı ülkelerdeki borç krizleri gibi krizlerle bağlantılı bir güven eksikliği döneminde gerçekleşiyor” şeklinde konuştu.
Muhyiddin’e göre ancak jeopolitik durum ne olursa olsun Mısır Cumhurbaşkanlığının, özellikle doğru zaman geldiğinden, uygulama için baskı yapması gerekliydi. 2015 Paris Anlaşması ışığında yeni bir yasal çerçeveye gerek olmadığına işaret eden Muhyiddin, Sivil toplum düzeyindeki büyük coşkuya rağmen, özellikle gelişmiş ülkelerin taahhütlerini yerine getirme sicili mütevazı olduğu için, daha fazla taahhüde gerek olmadığına vurgu yaptı. Ancak bu coşkunun, karar vericilerin gerekli finansmanı sonunda sağlama konusundaki duyarlılığını etkilemediğini söyledi.

İlk savunma hattı: Azaltma
Mısır Yatırım Bakanlığı da dahil olmak üzere çeşitli ekonomik pozisyonlarda bulunan Muhyiddin, iklim değişikliği ile başa çıkma yaklaşımını değiştirmenin gerekliliğine inanıyor. “Şimdi, mevcut sorunların çözümüne katkıda bulunacak olan iklim faaliyetlerine hükümet ve özel yatırım fırsatları hakkında konuşmak için doğru zaman. Dünya iklim değişikliğine karşı savaş halinde ve azaltma ile ilgili ilk savunma hattı çökmek üzere" diyor. Geçtiğimiz günlerde BM tarafından yayınlanan bilimsel raporda “karbon salınımını yüzde 45 oranında azaltma ihtiyacından söz edildiğini ancak emisyonların yüzde 14 arttığının tespit edildiğini’ söyleyen Mısırlı yetkili, bunun da yüzde 60 olarak tahmin edilen hedeften sapma anlamına geldiğini açıkladı. Mısırlı İklim Öncüsü’ne göre bu sapma, ‘özel sektörden yeni ve yenilenebilir enerji yatırımları ve altyapı alanında ülkelerden destek’ gerektiriyor.
Dr. Muhyiddin, jeopolitik sorunları ve bunların iklim sorunu üzerindeki etkilerini ve bir de Avrupa'nın gaz krizini çözmek için geçici olarak geri çekilmesine’ neden olan Ukrayna savaşına işaret ederek “Bu düşüş, Ukrayna savaşı devam etse bile mevcut ve geçici bir durumla ilgilidir çünkü Avrupalılar, yenilenebilir enerjiye güvenerek enerji kaynaklarını coğrafi olarak ve yatırım yoluyla çeşitlendirme eğiliminde olacaklardır. Mısır gibi bir ülkeye kısa vadede fayda sağlayan; kömürden daha verimli ve daha az zararlı bir kaynak olan doğal gazın ihraç edilmesidir” dedi.

Adaptasyon
Mısırlı yetkiliye göre desteğe ihtiyaç duyan bir savunma hattı olarak ‘en tehlikeli’ olan adaptasyon ortaya çıkıyor. Uyum dosyasında, büyük yatırımlar gerektiren arazilerin çölleşmeden korunması yanında, özellikle kıyı kesimlerde tarım sektörünü, su yönetimini ve altyapı geliştirmeyi kurtarmaya yönelik yatırımlar gerektiren sorunların yer aldığına işaret ediyor.
Mısırlı İklim Öncüsü, ‘yüksek riskli’ projelere atıfta bulunarak ‘özel sektörü bu yüksek riskli dosyaya yatırım yapmaya zorlamak için Mangrov ormanları gibi ‘yüksek değerli’ projeleri örnek olarak göstererek, projeleri maksimize etme veya birleştirme olarak adlandırılanlara ek olarak daha fazla destek ve teşvik önlemi uygulanmalıdır.

Kayıplar ve zararlar
İklim müzakereleri gündemindeki üçüncü ve son dosya ise ‘kayıplar ve zararlar’ dosyasıdır. Pakistan felaketinin ‘bölgedeki afetler ışığında hafifletme veya adaptasyondan bahsetmenin mümkün olmadığını’ kanıtladığına dikkat çeken Muhyiddin’e göre bu, ülkeler arasında ‘tartışmalı’ bir dosya. Mısırlı yetkili, “Kayıp ve zararları dosyasını adaptasyon dosyasına dahil etmek, müzakereleri yıllarca durduran büyük bir hataydı. Geçmişte birleştirmeye çalışanlar, yıllarca iklim kayıplarını kanıtlayabilecek ülkelerden tazminat taleplerinin uzatılması halinde doğacak sonuçlardan korktu” dedi.
Mısırlı İklim Öncüsü, zararı önlemek için kurallar koyarak, ilk ve ikinci savunma hatlarını destekleyerek iklim dosyasıyla ilgilenirken ‘nesnelliği’ hedefliyor. Devletlerin siyasi iradesinin bu zorluklarla yüzleşmede bir katalizör ve güveni destekleyici rolüne işaret ediyor.
Dr. Mahmud Muhyiddin ABD de dahil bazı ülkelerin ‘kayıplar ve zararlar’ dosyasında ‘tazminat’ ibaresinin kullanılmasına itirazına ilişkin olarak “COP 27’deki mevcut müzakereler, adı ne olursa olsun bu dosyada nereye ulaştığımızı belirleyecek" şeklinde konuştu. Ayrıca yarısı iklim değişikliğinin sonuçlarından olmak üzere 30 milyar dolar kaybeden ve ihtiyaçlarının yüzde 1'inden azını alan Pakistan’ı örnek verdi.
Mısırlı İklim Öncüsü, "İnsani yardım mekanizmaları genellikle mütevazı yapıya sahiptir ve geç gelir. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Uluslararası Yardım Örgütü için çalıştığı sırada, önleme yatırımının tedaviden daha iyi olduğunu ifade ettiği konuşmasına göre hareket etmeliyiz” dedi.

Bilgi ve para
Dr. Muhyiddin, Şair Ahmed Şevki’nin “İnsanlar, krallıklarını bilgi ve parayla kurarlar” sözlerine atıfta bulunarak, iklim değişikliğinin etkilerine karşı koymak için kbunların şart olduğunu söyledi. "Teknolojinin temsil ettiği bilim ve bu teknolojiyi uygulamak için gereken para bütünleşmeden iklim ikileminin çözümü gerçekleşmeyecek" şeklinde konuştu.
Büyük sanayi ülkelerinin, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için yıllık 100 milyar dolarlık bir fondan tahsis etmekten söz eden ve 2009 yılına kadar uzanan eski taahhütlerini yerine getirmedeki ‘başarısızlığı’ ışığında; finansman, iklim değişikliği dosyasındaki zorluklardan biri olarak görülüyor. Muhyiddin, “Bu taahhüt, onaylandıktan birkaç yıl sonra, finansman açığının çok büyük olması, Çin ve gelişmiş ülkeler hariç dünyanın çok büyük olması nedeniyle değerini kaybetti. Enerji geçişi ve diğer alanlara yatırım yapmak için yılda bir trilyon dolara ihtiyacı var” şeklinde konuştu. Tüm gelişmiş ülkeleri aynı kefeye koymanın bir adaletsizlik olduğuna işaret eden Muhyiddin, 2020'de 23 ülkeden 7'sinin taahhütlerini yerine getirdiğini söyledi. “Bunlar İsveç, Fransa, Norveç, Japonya, Hollanda, Almanya ve Danimarka olmakla birlikte bugüne kadar 6 ülkenin katkısı yüzde 23'ün altında kaldı” dedi.
Muhyiddin, finansman açığını gidermek için ‘Dünya Bankası'nın Uluslararası Kalkınma Derneği'nin (IDA) uzmanlığından yararlanan yeni mekanizmalara dayanıp, Yeşil İklim Fonu ve IMF'nin Sürdürülebilirlik Güven Fonu'nun 20 yıla varan geri ödemeli, 10 yıl ödemesiz ve yüzde 1 faiz oranıyla finansman sağlama deneyimini benimseme çözümleri öneriyor. Mısırlı yetkili, gelişmekte olan ülkelerin sebep olmadıkları kayıpları telafi etmek için borçlanmaları ve yüzde 14'e varan faiz ödemeleri haksızlık olduğunu ifade etti.
Mısırlı İklim Öncüsü, Belize, Seyşeller ve Barbados deneyimlerine atıfta bulunarak ‘borç takası’ için bir mekanizma benimsemeyi ve bunu iklim eylemi yatırımlarına dönüştürmeyi umduğunu ifade etti. Ayrıca, "Bu sistemin uygulanması, alacaklı ve borçlu tarafların mutabakatını ve ayrıca anlaşmanın gidişatını takip eden uluslararası kuruluşların varlığını gerektirmektedir. Mısır bu kapsamda 3 Avrupa ülkesiyle çaba sarf etmektedir” dedi.

Emisyon azaltma
Mısırlı yetkili, ‘iklim sorununu emisyonları azaltmaya indirgemenin sorunu kaybettiğine’ düşünüyor. İklim eyleminin liderliği, sürdürülebilir kalkınma konusunda sorun yaşamayan ülkelerin elinde olduğuna işaret eden Muhyiddin “Bu nedenle sorunu, hayati önem taşıyan emisyonları azaltmaya ve karbonu fiyatlandırmaya indirger, ancak tüm sorunu ele almaz. Buradan hareketle, Mısır liderliği konferans konusunda enerji, su, gençlik, tarım, finans ve gıda dahil olmak üzere çeşitli oturumlarda yer alan maddelere yansıyan bütünsel bir yaklaşım benimsedi” şeklinde konuştu.
Muhyiddin, ‘kalkınma ve emisyonları azaltma arasında hiçbir çelişki olmadığını’ vurgulayarak bunun, ‘konferansın Mısır başkanlığı tarafından yakın zamanda yayınlanan ve kalkınma ile iklim değişikliği arasındaki çelişkiden söz etmenin tamamen uydurma olduğunu ve bunu kanıtlayacak hiçbir bilimsel kanıt olmadığını söyleyen bilimsel raporlarla kanıtlandığını’ söyledi.
Mevcut müzakerelerin önünde duran ‘anlaşmazlıkların’ varlığından söz edilmesine rağmen, Muhyiddin iyimserliğini korumaya devam etti. “Bali'deki G20 zirvesinin oturum aralarında ve Şarm eş-Şeyh'teki müzakereci taraflar düzeyinde Çin ile ABD arasında bir yakınlaşmaya tanık olunan son saatlerde, bunun sonucunu konferansın sonuç bildirgesinde görmeyi umuyoruz. Müzakere gündemi farklıdır, ancak siyasi irade, finansman ve teknoloji konferanstan sonra ölçüm için kritik faktörler olacaktır” şeklinde konuşan Mısırlı yetkili konuşmasını iyimser bir tavırla sonlandırarak “Gelecek yıl, Dubai'de yapılacak COP28 Konferansı’na kadar önümüzdeki dönem, önemli miktarda iklim eylemine tanık olacak” dedi.



Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
TT

Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)

Papa 14. Leo dün yaptığı açıklamada, İsrail ile Filistinliler arasında on yıllardır süren çatışmanın tek çözümünün bir Filistin devletinin kurulmasını içermesi gerektiğini belirterek, Vatikan'ın bu konudaki tutumunu teyit etti.

Vatikan'ın ilk Amerikalı Papa'sı Leo, Türkiye'den Lübnan'a gitmek üzere bindiği uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, "İsrail'in bu çözümü hâlâ kabul etmediğini hepimiz biliyoruz, ancak bunu tek çözüm olarak görüyoruz" dedi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Papa İtalyanca olarak yaptığı konuşmada, "Biz de İsrail'in dostuyuz ve iki taraf arasında arabulucu bir ses olarak, herkes için adaleti sağlayacak bir çözüme yaklaşmalarına yardımcı olmayı amaçlıyoruz" ifadelerini kullandı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, en yakın müttefiki olan ABD'nin Filistin bağımsızlığını desteklediğini belirtmesine rağmen, Filistin devletine karşı olduğunu yineledi.

Papa, sekiz dakikalık kısa basın toplantısı sırasında yaptığı açıklamada,perşembe günü başlayıp pazar gününe kadar devam eden Türkiye ziyaretine odaklandı. Papa, mayıs ayında Katolik Kilisesi lideri olarak seçilmesinden bu yana ilk yurt dışı seyahatini gerçekleştirdi.

Papa, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail-Filistin ve Ukrayna-Rusya çatışmasını görüştüğünü belirterek, Türkiye'nin her iki savaşın da sona ermesinde önemli bir rol oynadığını vurguladı.

Papa Leo Türkiye ziyareti sırasında, dünyadaki olağanüstü sayıdaki kanlı çatışma nedeniyle insanlığın geleceğinin tehlikede olduğu konusunda uyarıda bulundu ve din adına işlenen şiddet eylemlerini kınadı.

Gazze'deki İsrail ordusuna eleştiri

Genellikle temkinli ve diplomatik bir dil kullanmayı tercih eden Papa Leo, bu yılın başlarında İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri harekatına yönelik eleştirilerini artırdı.

Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, aynı zamanda dünyadaki 260 milyon Ortodoks Hristiyan'ın ruhani lideri Patrik Bartholomeos'a da ev sahipliği yapıyor.

Papa, Türkiye'yi dinsel birlikteliğin bir örneği olarak övdü. Papa Leo, yarına kadar Lübnan'ı ziyaretini sürdürecek ve ardından Roma'ya dönecek.

Papa Leo, "Farklı inançlara sahip insanlar barış içinde yaşayabilir... Sanırım bu, hepimizin dünya çapında dört gözle beklediği bir örnek" ifadelerini kullandı.


Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
TT

Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)

Kerime Naci

Libya'nın 1951 ile 1963 yılları arasında uyguladığı federal sistemin geri getirilmesi yönünde çağrılar artmaya başladı. Gözlemciler, bu dönemi Libya tarihinin ekonomik ve siyasi açıdan en iyi dönemi olarak nitelendiriyorlar. Bu sistem, Trablus, Sirenayka (Kirenayka) ve Fizan eyaletlerini birleştiren federal sistemi sona erdiren anayasa değişikliğinin ardından 1963 yılında kaldırılmıştı.

Bu değişiklikle devletin adı ‘Birleşik Libya Krallığı’ndan ‘Libya Krallığı’na dönüştü. Bu durum, Libya Parlamentosu tarafından atanan Libya Başbakanı'nın acil bir şekilde özerkliğe doğru bir adım attığını işaret ediyordu. Buna yanıt olarak Başkanlık Konseyi, Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ve Devlet Yüksek Konseyi (DYK) tarafından, ülkede ‘en yüksek egemen otoriteyi oluşturan koordinasyon çerçevesi’ olarak hizmet etmek üzere ilan edilen ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kuruldu.

Tarihi model

Libya’nın güvenlik ve siyasi meseleleri uzmanı Saad ed-Dinali, federal sistemi, bir dizi tarihsel, coğrafi ve sosyal nedenden ötürü Libya için gerçekten uygun olan tek sistem olarak tanımlıyor.

Tarihi önemi ile ilgili olarak, Libya’nın 1951 yılında bir devlet olarak kurulduğunda Berka, Fizan ve Trablusgarp Bölgesi olmak üzere üç bölgeden oluşan bir federal sisteme sahip olduğunu belirten Dinali, bu dönemin ülkenin tarihindeki en iyi dönem olduğunu, bu dönemde siyasi istikrar ve ekonomik gelişme yaşandığını vurguladı.

Bu sistemin kaldırılmasının ardından Libya'nın bir kaos dönemine girdiğini, birçok şeyin değiştiğini ve bazı sorunların ortaya çıktığını ifade eden uzman, bunun da 1969 yılında Muammer Kaddafi'nin Kral İdris Senusi'ye karşı darbe yapmasına zemin hazırladığını belirtti. Dinali, Libya’nın o tarihten bu yana coğrafi ve tarihi gerçekliğine uygun bir denge kurmaya çalıştığını söyledi.

Libya’da 17 Şubat 2011 devriminden sonra, birçok sesin federal sistemi öngören, değiştirilmemiş 1951 anayasası altında ‘anayasal meşruiyete dönüş’ çağrısında bulunduğunu iddia eden Dinali, bu çağrıyı yapanların, federal sistemin Libya'nın birliğini, sürekliliğini ve istikrarını garanti altına alacak can simidi olduğuna inandığını aktardı.

Mevcut çatışmaların ve bölünmelerin, ülkenin kimsenin aşamayacağı coğrafi bir bölünmeye dayandığının açık bir kanıtı olduğuna inanan Libyalı güvenlik ve siyaset uzmanı, doğu, güney ve batıda devam eden çatışmalar, Libya'nın üç bölgeden oluştuğunu açıkça teyit ediyor. Çatışmanın asıl kaynağının bölgeler arasındaki çatışma olduğunun açık olduğunu belirten Dinali, bu krizin ideal çözümünün, üç bölgenin her birine kalkınma ve medeni haklarını garanti eden, kaynaklarını kullanma hakkı veren ve Libya devletinin himayesinde tüm bu hakları garanti eden bir anayasa kapsamında onlara yükümlülükler yükleyen federal sistemin geri getirilmesi olduğunu belirtti.

İki sistemli bir ülke

Libya Başbakanı Usame Hammad’ın Mareşal Halife Hafter'in genel liderliğiyle olan yakın ilişkilerinin ardındaki nedenleri, özellikle de ‘özerklik’ yönündeki adımları anlamak için, Birleşmiş Milletler (BM) kıdemli danışmanı ve Amazing Konferansı Yürütme Komitesi Başkanı İbrahim Grada, aralarında batı ve doğu Libya arasındaki uzun süredir devam eden siyasi ve coğrafi bölünme, ekonomik baskılar, bunların başında gelirlerin idari, kalkınma ve askeri yönetimin gereksinimlerini karşılayamaması ve gelirler üzerinde artan rekabetin olduğu birkaç noktanın dikkate alınması gerektiğini belirtti.

Mareşal Halife Hafter'in siyasi çıkmazı aşmak için halk ve toplum hareketine yönelmesinin, bunu spekülasyondan Libyalı tarafları aşan bir siyasi çözüme dönüştürdüğünü söyleyen Grada’ya göre Hafter’in ülkenin batı bölgesinden sosyal gruplarla arka arkaya yaptığı toplantılar ve görüşmeler bunu yansıtırken Hafter'in söylemleri, değişim için önemli bir siyasi aktör olarak halk hareketlerine başvurma eğilimini gösteriyor.

dfgtyh
UBH, ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin kurulduğunu duyurdu (UBH resmi Facebook hesabı)

Hammad'ın Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, DYK Başkanı Muhammed Tekale ve UBH Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe’den oluşan Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin koordinasyon organı olarak kurulduğunun açıklanmasından hemen sonra ‘özerklik’ konusunda açıklamada bulunduğuna dikkati çeken Grada, konseyin duyurulduğu toplantıya davet edilen Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih'in ise toplantıya katılmadığını belirtti. Bu tepkiler, Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kurulması, ülkenin doğu bölgesindeki yetkililer tarafından memnuniyetsizlikle karşılandığına işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere  göre Grada, Berka bölgesinin tamamını ve Fizan'ın bir kısmını kapsayan ve Libya'nın batısında bağlantıları olan Libya'nın doğusundaki paralel hükümetin Başbakanı Usame Hammad tarafından ‘özerklik’ tehdidinde bulunulmasının, mevcut duruma bir yaklaşım olduğunu belirtti. Bu yaklaşıma göre Libya devleti içinde, Çin-Hong Kong durumunda olduğu gibi iki sistemli tek bir devletin ya da Rusya Federasyonu'nda olduğu gibi çeşitli federal sistemlerin kurulması yahut İtalya Cumhuriyeti içinde özel özerk statüye sahip Sicilya veya Danimarka Krallığı içinde genişletilmiş özerkliğe sahip Grönland gibi bir sistemin kurulması ya da Birleşik Krallık ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) olduğu gibi bir model olabilir.

Bölgesel hesaplar

Öte yandan federal bir sistemin benimsenmesi halinde dış politika ve savunma alanlarının ortak kalacağını, kamu maliyesi, iç güvenlik ve yerel yönetim birimleri arasındaki ilişkilerin niteliği konusunda anlaşmalar yapılacağını söyleyen Grada, bunun gerçekte kolay olmadığını, çünkü bölgeler arasındaki sınırlar sorununu gündeme getireceğini vurguladı. Bunun kaynakların dağıtımı sorununu gündeme getireceğini ve devlet başkanının kim olacağı ve yetkilerinin ne olacağı konusundaki ikilemi artıracağını belirten Grada, Libya krizinin yakın tarihini ve bunun birikmiş köklerini, ayrıca Libya'nın güney komşularında, özellikle Sudan ve Mali'de olup bitenleri göz ardı etmemek gerektiği konusunda uyarıda bulunarak, bunların Libya üzerinde kara bir gölge oluşturduğunu belirtti.

Libya’daki herhangi bir bölgenin özerkliği meselesinin, özellikle devletin zayıflığı ve toplumun kırılganlığı göz önüne alındığında, yerel bir mesele olmayacağını, aksine bölgesel ve uluslararası bir mesele olacağını düşünen Grada’ya göre kendi çıkarları için bunu teşvik eden taraflar olabilir. Ancak bazı ülkeler, özellikle Libya'nın komşuları, bunu jeopolitik ve güvenlik tehdidi olarak görmeleri de mümkün. Hammad'ın özerkliğe geçme olasılığı hakkındaki açıklamasına bölgesel veya uluslararası düzeyde herhangi bir tepki veya yorum gelmediğini belirten Grada, bunun ya bu konunun ciddiye alınmadığı ya da ilgili ülkelerin Hammad'ın özerkliğe geçme tehdidini incelediği anlamına geldiğini açıkladı.

En etkili ve beklenen tepkilerden birinin, ister yönetiminden ister Başkan Donald Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Massad Fares Boulos'tan olsun, ABD'nin tutumu olduğunu ve beklentilerin her türlü olasılığa açık olduğunu ifade eden Grada, Mısır ve Cezayir'in Libya'ya yakınlıkları ve bölgesel karışıklıklardan mustarip olmaları nedeniyle tutumlarının da önemli olduğunu hatırlatırken, Rusya'nın bu tehdide nasıl tepki vereceğini beklediğini söyledi. Grada, bunun yanında Suudi Arabistan, Türkiye, Tunus, BAE, Katar, İtalya, Fransa ve İngiltere gibi Libya krizinde etkili veya ilgili olan ülkelerin yanı sıra, yukarıda sayılan tüm ülkeler, kendilerini etkileyen ve Libya coğrafyasının ötesine geçen jeopolitik, güvenlik ve çıkar hesaplarına ve yönelimlere sahip.

Karşı tepki

Diğer yandan siyasi analist Hazım er-Rayis, ülkenin doğusundaki paralel hükümetin özerklik tehdidinin, batı Libya'daki egemenlik pozisyonlarını koordine etmek için oluşturulan Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin Trablus’ta kurulmasına doğrudan bir tepki olarak ortaya çıktığına inanıyor. Rayis’e göre bu gelişme, şu anda Trablus'taki pozisyonun birliğini zayıflatmak ve iç parçalanmaya neden olmak isteyen Hafter’i endişelendirdi.

Temsilciler Meclisi’nin atadığı hükümet başkanı Usame Hammad'ın kendi inisiyatifiyle özerkliği gündeme getirmediğini, aksine yaptığı açıklamanın Hafter'in kampının politikasını yansıttığını, bu kampın Libyalı aşiretleri kendi şemsiyesi ve koruması altında bir halk hareketi başlatmak için harekete geçirdiğini vurgulayan Rayis, “Dolayısıyla Hammad hükümetinin Libya halkına açıkça ‘ya tüm ülkeyi yönetmemizi ve kalkınma projelerimizin tüm bölgelere ulaşmasını sağlayan bir girişimin etrafında birleşin ya da özerkliğe gideceğiz ve ülkenin geri kalanından idari olarak ayrılacağız’ mesajını verdi. Bu tutum, ABD’nin bütçe ve ardından yürütme birliği için baskı yapma girişimleri çerçevesinde şu anda doğu ve batı arasında tırmanan kutuplaşmayı yansıtıyor. Bu durum, her iki tarafın da yaklaşan müzakerelerde daha fazla manevra alanı sağlayacak yeni bir avantaj elde etmeye çalıştığı orduya da uzanıyor” ifadelerini kullandı.

Libya gibi geniş coğrafyaya sahip bir ülkede ademi merkeziyetçiliğin hayati bir gereklilik olduğunu, ancak bu yaklaşımın benimsenmesinin herhangi bir siyasi veya askeri parti tarafından tek taraflı olarak alınabilecek bir karar olamayacağını, özerklik veya federal sistemin de tek taraflı olarak önerilemeyeceğini belirten Rayis, “Bu seçenekler, anayasa taslağı üzerinde oy kullanma ve açık ve meşru anayasal mekanizmalar aracılığıyla devletin yapısına karar verme yetkisine sahip olan Libya halkının münhasır hakkı” diye ekledi.


Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
TT

Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Filistin halkının acılarının sadece Gazze'de yaşananlarla sınırlı olmadığını, dünyanın orada tanık olduğu vahşete rağmen Batı Şeria ve Kudüs'e de uzandığını söyledi.

Sisi, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü dolayısıyla Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a (Ebu Mazen) gönderdiği mektupta, Batı Şeria ve Kudüs'teki Filistinlilerin her gün hareket kısıtlaması, topraklara el konulması ve yerleşimcilerin silahsız sivillere yönelik saldırıları gibi sistematik uygulamalara maruz kaldığını belirterek, bu ve diğer ihlallerin, zor koşullara rağmen Filistinlilerin yaşamlarını sürdürmelerini engellemediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Sisi, "Yetmiş yılı aşkın süredir devam eden bu insani trajedi, uluslararası topluma Filistin halkına her türlü imkânı kullanarak destek olma yönünde insani ve ahlaki bir görev yüklemektedir" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, Sisi'nin uluslararası toplumu "Gazze'de savaşın yok ettiği yerleri yeniden inşa etme ve Filistin halkına insan onurunu geri kazandırma konusunda sorumluluğunu üstlenmeye, erken iyileştirme ve yeniden yapılanma çabalarına katkıda bulunmaya" çağırdığını belirterek, "Filistin Yönetimi'ni desteklemenin, Filistin halkına karşı yükümlülüklerini yerine getirebilmesi ve onlara hak ettikleri saygı ve takdirle kamu hizmetleri sunabilmesi için temel hedef olmaya devam ettiğini" vurguladı.

Mısır Cumhurbaşkanı, mesajının sonunda "Kahraman Filistin halkına saygı ve hayranlıkla övgüler yağdırdı ve Mısır'ın Filistin halkının davasını içtenlikle desteklediğini, desteklemeye devam edeceğini ve 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma yönündeki meşru hayalleri gerçekleşene kadar her platformda ve her düzeyde Filistin halkının yanında olacağını" vurguladı.