Almanya, Fransa ve İngiltere'nin ardından Afrika kıyılarından çekilecek

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)
TT

Almanya, Fransa ve İngiltere'nin ardından Afrika kıyılarından çekilecek

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)

Fransa, Afrika Sahel ülkelerindeki son büyük askeri hamlesi olan Barkhane Operasyonu’nun sona erdiğini resmen ilan ettikten sadece bir hafta sonra Alman medyası, Berlin'in bu bölgedeki askeri varlığını tıpkı İngiltere ve Fransa gibi sona erdirmek için Mali'deki güçlerini geri çekerek benzer bir adım atacağını öne sürdü. Bu bölgede terör gruplarının faaliyetlerinde istikrarlı bir artış yaşanması söz konusu ülkelerin geri çekilme kararı almasında ana neden olarak gösteriliyor.
DPA’nın haberine göre, Berlin yönetimi, Alman ordusunun Mali'den çekilmesi konusunu incelemeye devam ediyor.
Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Wolfgang Buechner, Alman Savunma Bakanlığı'nın bu konuda nihai bir karar aldığı iddiasını resmi olarak yalanlamasına rağmen bir basın açıklamasında yaptığı konuşma spekülasyonlara yol açtı. Buechner söz konusu açıklamada, “Hükümette istişareler devam ediyor.” dedi.
Almanya merkezli ‘N-TV’ kanalı, Başbakanlık, Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'nın Alman ordusunun en geç 2023 sonuna kadar Mali'den çekilmesi konusunda bir ön anlaşmaya vardığını bildirdi. 
Kanal, Mali'deki Alman misyonunun devamına ilişkin nihai kararın önümüzdeki hafta ortasında, Şansölye Olaf Scholz, Dışişleri Bakanı Annallina Baerbock ve Savunma Bakanı Christine Lambrecht'in bir araya geleceği üst düzey politikacılar toplantısında ele alınacağını kaydetti.
Berlin yönetimi, Sahel ülkelerindeki Alman askeri varlığının gereksiz olduğuna inanan milletvekilleri ve politikacılar tarafından artan bir iç eleştiriye maruz kalıyor. Söz konusu milletvekilleri ve politikacılar kalan güçlerin derhal geri çekilmesini talep ediyorlar. Sahel ülkelerindeki Alman askerlerinin çoğu şu an Birleşmiş Milletler tarafından yönetilen MINUSMA misyonunun bünyesinde görev alıyor. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Almanya'nın bu misyona Mali'de konuşlanmış yaklaşık bin 200 askerle katıldığı tahmin ediliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Avrupa ülkelerine, ‘Afrika Sahel bölgesindeki İslami aşırılıkçılıkla mücadeleye daha fazla dahil olma’ çağrısına yanıt olarak geçen şubat ayında Almanya Dışişleri Bakanlığı, Berlin'in Afrika Sahel ülkelerindeki muharebe görevlerine katılmayı reddettiğini açıklamıştı. Dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Alman ordusunun halihazırda bir eğitim misyonuna ve Mali'yi istikrara kavuşturmak için Birleşmiş Milletler misyonuna katıldığını belirtti. Maas, “Bu büyük bir çaba ve tehlikeli bir görevdir. Şu anda başka görevlere katılmayı düşünmüyoruz" dedi.
Almanya Parlamentosu (Bundestag) bu yılın başlarında, Sahel bölgesindeki askeri misyonlardan bir tür ‘şartlı geri çekilmeyi’ de kapsayan bir karar yayınladı. MINUSMA görevi kapsamında Alman ordusu Bundeswehr’in görev süresinin periyodik olarak uzatılmasının tartışılması sırasında, Alman askerlerinin bakımı ve korunması artık yeterince garanti edilmezse görevin sonlandırılması da dahil olmak üzere bazı önlemlerin alınması gerektiği ifade edildi.
Alman parlamenterler son gelişmeler ve bölgedeki Avrupalı güçlerle artan gerilim çerçevesinde, ülkelerinin Mali'deki ve Batı Afrika'daki komşu Sahel ülkelerindeki askeri varlığının devam etmesini eleştirdiler. Bundestag'ta savunma ve dış politika komitelerinde görev yapan Sol Parti milletvekili Sevim Dağdelen, Afrika Sahel bölgesindeki askeri varlıkla ilgili daha önce yaptığı medya açıklamalarında şunları söyledi:
“Alman silahlı kuvvetlerinin konuşlandırılması, ne kurtarma zinciri ne de havadan yeterli koruma sağlanmadığı için giderek tam bir felakete dönüşüyor. Alman ordusunu orada bırakmaya devam etmek sorumsuzluktur.”
Mali'deki ordu komutanları ile MINUSMA misyonu arasında son dönemde anlaşmazlıklar tekrar tekrar yaşandı. İngiltere de Mali ve Rusya arasındaki askeri iş birliği konusundaki endişelerini öne sürerek yakın zamanda askerlerinin Mali'den çekildiğini duyurdu.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, geçtiğimiz çarşamba günü, ülkesinin Sahel bölgesinde yürüttüğü askeri operasyonun sona erdiğini resmen duyurdu. Afrika'daki yeni Fransız stratejisi, Kıta’daki ortaklarıyla Paris'te yapılacak istişarelerden sonra altı ay içinde hazır olacak.
Mali, son on yılda üç askeri darbeye tanık oldu ve Mayıs 2021'deki son darbeden bu yana ülkede bir askeri geçiş hükümeti iktidara geldi. Genel olarak Avrupa varlığına ve özel olarak Fransız rolüne yönelik düşmanlık, Sahel ülkelerinde yaşayanlar arasında arttı ve sosyal medya, Avrupa güçlerinin varlığına yönelik popüler öfkeyi körükledi. Avrupalılar, Sahel bölgesinden tekrarlanan geri çekilmelerle birlikte, alanın Mali'de Rus etkisine açık bırakılacağından endişe ediyorlar. Batılılar Mali'de iktidardaki askeri konseyi Rus ‘Wagner’ paramiliter grubunu kullanmakla suçlarken, Afrika meselelerinde uzmanlaşmış Nijeryalı siyasi araştırmacı El-Hader Abdulbaki bu durumu Sahel-Sahra bölgesindeki güvenlik durumunu tehdit eden zorluklar ve sorunlar olarak değerlendiriyor.
Abdulbaki konuya dair şunları söyledi:
“İster Birleşmiş Milletler çatısı altında olsun ister özellikle Avrupa ve Fransız inisiyatifleri altında olsun, yabancı güçler tarafından desteklenen operasyonlar, milli orduların gerçek ve etkin katılımının olmaması nedeniyle güvenlik riski ve tehditler tamamen durdurulamadı. Ayrıca gerek kaçakçılık ağlarından gerek terörist gruplardan gelen tehditler olsun bu ülkeler gerçek tehditler ve zorluklar düzeyinde savaş yetenekleri ve becerilerine sahip değiller. Sahel ve Batı Afrika'da faaliyet gösteren yabancı güçler için ulusal bir alternatif bulmanın yanı sıra, o bölgenin güvenliği ile ilgili ülkeler arasındaki yerel güvenlik koordinasyonu düzeyi artırılmalı.”
Diğer yandan, Al-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde Avrupa meseleleri araştırmacısı olan Baha Mahmud, Alman kuvvetlerinin ve ondan önce Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin beklenen geri çekilmesini ‘mantıklı bir adım’ olarak değerlendirdi.
Mahmud konuya dair şunları söyledi:
“Fransa, Batı Afrika'da büyük çıkarları olan ana güç. Avrupa'nın çıkar çatışması, Sahel ülkeleri ile herhangi bir ortak operasyonun dağılmasına neden oldu. Bu nedenle en güçlü ve en büyük askeri varlığa sahip olan Fransa'nın geri çekilmesinden sonra askeri olarak sembolik bir varlığa sahip olan ve Sahel'deki büyük çıkarlarla bağlantılı olmayan Almanya'nın yükünü taşımak zor görünüyor.”
İlk etapta Rusya ve Türkiye gibi diğer bazı güçlerin adımlarını sınırlamak için bölgede var olabilecek ortak bir Avrupa gücü oluşturma olasılığı hakkında değerlendirmelerde bulunan Mahmud sözlerini şöyle sürdürdü:
“İster Avrupa içinde ister Afrika ve Ortadoğu'da olsun, birçok bölgedeki çıkar ağları üzerinde derin ayrılıklar, hatta bazen çatışmalar göz önüne alındığında, Avrupalıların şu an herhangi bir birleşik adım atma kabiliyeti mümkün değil. Sahel ve Batı Afrika'daki Rus varlığı bir gerçeklik haline geldi ve hatta birkaç Afrikalı güç tarafından memnuniyetle karşılandı. Bunun nedeni Ruslar ve Çinliler, o bölgenin halklarını kızdıran bir sömürge tarihine sahip değiller ve Wagner şirketi aracılığıyla gelen Rus desteği, Avrupa güçlerinin Afrika ülkeleriyle uğraşırken dayattıkları gibi insan hakları dahil olmak üzere siyasi ve askeri komplikasyonlardan geçmiyor. Türkiye, gerek aktif bir dini rol gerekse yoğun bir diplomatik ve ticari varlık aracılığıyla bölgede genişliyor. Afrika'daki Türk diplomatik misyonlarının sayısı birkaç yıl önce 12 iken bugün 46'ya çıktı.”



Knesset, ordunun ve Şin Bet'in sivil kameralara sızma yetkilerini genişletiyor

İnternet Protokolü üzerinden çalışan ev güvenlik kameraları (Pixabay)
İnternet Protokolü üzerinden çalışan ev güvenlik kameraları (Pixabay)
TT

Knesset, ordunun ve Şin Bet'in sivil kameralara sızma yetkilerini genişletiyor

İnternet Protokolü üzerinden çalışan ev güvenlik kameraları (Pixabay)
İnternet Protokolü üzerinden çalışan ev güvenlik kameraları (Pixabay)

İsrail Meclisi (Knesset) çarşamba günü, İsrail ordusu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Ajansı) sivil gözetim kamera sistemlerine gizlice sızmasına izin veren hükümet tasarısını son okumada kabul etti. Times of Israel'e göre, tasarı 10 lehte oyla ve karşı oy olmadan kabul edildi. Ayrıca 7 Ekim 2023 saldırısının ardından onaylanan geçici önlem bir yıl daha uzatıldı.

Yasa, güvenlik kurumlarına mahkeme kararına gerek kalmadan özel güvenlik kameralarının teknik altyapısına müdahale etme konusunda geniş yetkiler tanıyor. Bu durum, insan hakları örgütleri ve hukuk uzmanlarından sert eleştiriler aldı; bu kesimler, söz konusu yasayı, gizlilik hakkının eşi benzeri görülmemiş bir ihlali ve kendini demokratik olarak tanımlayan bir ülkede yasal güvencelerin zayıflatılması olarak değerlendiriyor.

Geçici önlem, ilk haliyle Gazze'deki savaşla ilgili acil durumlarla sınırlıydı ve düşman aktörlerin ulusal güvenliği veya askeri operasyonları tehdit edebilecek görsel içeriklere erişmesini engellemeyi amaçlıyordu. Ancak, son uzatma bu yetkileri "büyük askeri operasyonlar" bağlamından ayırdı; bu da fiili bir savaş hali olmasa bile yürürlükte kalacakları anlamına geliyor.

Hükümet, yasa tasarısının gerekçe notunda, siber tehditlerdeki ve sivil sistemlere sızma girişimlerindeki artışı gerekçe göstererek bu uzatmayı savundu ve bunun "sabit kameralar tarafından üretilen görsel bilgilere düşman aktörlerin erişimini engellemek için ek araçların bulundurulmasını gerektirdiğini" savundu. Şarku'l Avsat'ın elde ettiği bilgiye göre gözlemciler bu adımın, eski Başbakan Naftali Bennett'in Telegram hesabının İranlı bilgisayar korsanları tarafından hacklenmesinin ardından geldiğini belirtiyor

Ancak uzatmanın zamanlaması, özellikle Gazze'deki ateşkes ışığında, hukuk ve insan hakları çevrelerinde geniş çaplı itirazlara yol açtı. İsrail'in önde gelen gizlilik ve siber hukuk uzmanlarından Avukat Haim Ravia, "Bu yasa son derece endişe verici çünkü orduya ilk kez sivil mülkler ve alanlar içinde faaliyet gösterme yetkisi veriyor" dedi.

Basın açıklamalarında, "bu yetkilerin yargı denetiminden yoksun olması ciddi soruları gündeme getiriyor" diyen yetkili, önlemin genişletilmesinin "açık bir gerekçeden yoksun olduğunu ve vatandaşların gizliliğinin ciddi bir şekilde ihlaline yol açabileceğini" belirtti. Ayrıca, yasanın, sistemleri hacklendikten sonra kamera sahiplerine bildirimde bulunmayı bile gerektirmediğine dikkat çekti.

İsrail Sivil Haklar Derneği, yasayı şiddetle eleştirerek, savaşın başında bu önlemi haklı çıkaran koşulların artık mevcut olmadığını ve uzatılmasının "hassas sahneleri belgeleyen özel kameralara yaygın müdahaleye ve belirsiz kriterlere dayalı olarak vatandaşların ve yerleşiklerin bilgisayarlarında saklanan kişisel bilgilere erişime kapı açtığını" savundu.

Dernek, "bu müdahaleci güçleri düşmanlık halinden ayırmanın, başta gizlilik hakkı olmak üzere insan haklarının orantısız bir ihlalini teşkil ettiği" sonucuna vardı ve geçici önlemin denetim ve hesap verebilirlik kapsamı dışında kalıcı bir araca dönüştürülmesine karşı uyarıda bulundu.


Netanyahu: İsrail, Somaliland Cumhuriyeti'ni "bağımsız ve egemen bir devlet" olarak tanıyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu: İsrail, Somaliland Cumhuriyeti'ni "bağımsız ve egemen bir devlet" olarak tanıyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanlık Ofisi, Benjamin Netanyahu'nun bugün Somaliland Cumhuriyeti'ni "bağımsız ve egemen bir devlet" olarak tanıdığını duyurdu.


Washington’da alışılmadık diplomasi: Trump ve İş İnsanları

Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)
Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)
TT

Washington’da alışılmadık diplomasi: Trump ve İş İnsanları

Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)
Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, ikinci başkanlık döneminde Beyaz Saray’a önceki başkanların benimsediği geleneksel Amerikan politikaları ve uluslararası teamüllerin dışına çıktı. Bu kez, ilk döneminden farklı olarak özenle seçtiği ekibi; özellikle dış politika ve diplomasi alanında, alışılmışın dışında, siyasetten uzak isimlerden oluşuyor. Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel çizgisini temsil eden Dışişleri Bakanı Marco Rubio dışında, Trump’ın diplomasisi büyük ölçüde özel temsilcilere ve aileye yakın isimlere dayanıyor.

“Her şeyin elçisi” Steve Witkoff’tan Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’a, Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya’dan Afrika ve Arap İşleri Kıdemli Danışmanı Massad Boulos’a, hatta Gazze anlaşmasıyla yeniden sahneye çıkan Jared Kushner’a kadar bu isimler, Trump yönetiminin uluslararası krizleri çözme çabalarının vitrini durumunda. Ortak özellikleri ise diplomatik deneyimden yoksun olmaları. Bu durum, uluslararası siyasetin en tecrübeli isimlerini bile zorlayan krizlerde ne kadar etkili olabilecekleri konusunda soru işaretleri doğuruyor.

“Her şeyin elçisi” Witkoff

Ancak geleneklere meydan okumak, Trump’ın ikinci döneminin ayırt edici özelliği oldu. Bu çerçevede, Trump’ın yakın arkadaşı ve golf partneri olan iş insanı Steve Witkoff, şüpheyle yaklaşanları şaşırttı. Gazze’de ateşkes görüşmelerinin ön saflarında yer alan Witkoff, alışılmış diplomatik kalıpların dışına çıkarak, ABD’nin terör örgütü olarak tanıdığı Hamas ile doğrudan temas kurdu; tartışmalı isimlerle birebir görüşmeler yaptı ve sıra dışı açıklamalarda bulundu.

hy
Witkoff, Kushner ve Marco Rubio, 30 Kasım 2025’te Florida’da Ukrayna heyetiyle bir araya geldi (Reuters)

Bunların en dikkat çekeni, Hamas temsilcisi Halil el-Hayya’nın oğlunun İsrail saldırısında hayatını kaybetmesi üzerine yaptığı açıklamaydı. Witkoff, görüşme sonrası “Oğlunu kaybettiği için kendisine taziyelerimizi sunduk. Ben de bir oğlumu kaybettim; artık çok zor bir kulübün üyeleriyiz: Evlatlarını toprağa veren babalar” ifadelerini kullandı. Bu sözler, Witkoff’un aşırı doz nedeniyle hayatını kaybeden oğluna atıfta bulunuyordu. ABD’nin geleneksel, ölçülü söylemiyle bağdaşmayan bu açıklamanın, Hamas ile İsrail arasında ateşkes sağlanmasında etkili olduğu savunuluyor.

Üç yılı aşkın süredir devam eden Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için çaba gösteren Witkoff Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile yoğun temaslar yürütüyor. Hedefi, Trump’ın seçim kampanyasında vaat ettiği siyasi zaferi kazandırmak ve ona “barış başkanı” unvanını takmak.

Massad Boulos: Damadın babası

Trump yönetiminin ilgisi yalnızca Ortadoğu ile sınırlı değil. Afrika’daki kronik çatışmalar da gündemde ve bu dosya, Trump’ın damadının babası olan Massad Boulos’a emanet. Lübnan kökenli, Nijerya’da eski bir otomobil tüccarı olan Boulos, Michigan eyaletinde Trump’ın seçim başarısında önemli rol oynadı. Aile bağları sayesinde atandığı bu görev, Senato onayı gerektirmiyor.

fgty
ABD Başkanı Donald Trump'ın Arap ve Afrika işleri danışmanı Massad Boulos (New York Times)

Boulos’un görevleri Dışişleri Bakanlığı ile Beyaz Saray arasında dağılmış durumda ve bu da zaman zaman kurumsal karmaşaya yol açıyor. Analistler, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun aynı zamanda geçici Ulusal Güvenlik Danışmanı olmasının, yetki paylaşımını daha da zorlaştırdığını söylüyor. Buna rağmen Boulos, Kongo ile Ruanda arasında bir barış anlaşmasına katkı sağladı. Trump, bu anlaşmanın imza törenine Washington’da bizzat başkanlık etti. Ancak sahadaki çatışmaların sürmesi, anlaşmanın kırılganlığını ortaya koyuyor.

Sudan dosyasında henüz sonuç alınamaması, Boulos’un etkinliğine yönelik soru işaretlerini artırdı. Şarku’l Avsat’a göre, Trump’ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Washington ziyareti sırasında sürece doğrudan müdahil olacağını açıklaması ve Rubio’nun “Başkan bu konuyla şahsen ilgileniyor” sözleri, bazı başkentlerde Boulos’un devre dışı bırakıldığı şeklinde okundu. Buna rağmen Washington’da hâkim görüş, Trump ailesine yakın isimlerin perde arkasındaki etkisini koruduğu yönünde.

Kushner ve “çıkar çatışması” tartışması

Bunun en somut örneği, resmi bir görevi olmamasına rağmen Gazze görüşmelerinde aktif rol alan Jared Kushner’in yeniden sahneye çıkması. Kushner, Rusya-Ukrayna dosyasında da perde arkasında etkili. Kendisi ve diğer sıra dışı elçiler, sık sık çıkar çatışması eleştirilerine maruz kalıyor.

ghyju
Jared Kushner (Reuters)

Kushner bu eleştirilere, “Bazılarının çıkar çatışması dediğine biz, Steve (Witkoff) ve ben, dünya genelinde sahip olduğumuz güvenilir ilişkiler ve deneyim diyoruz” yanıtını veriyor.

Tom Barrack ve “diplomatik olmayan” üslup

Trump’ın kendisi de siyasetten gelmeyen bir iş insanıydı ve bürokrasiye, hatta “derin devlete” savaş açtığını açıkça ilan etmişti. Bu çizgi, Suriye Özel Temsilcisi ve aynı zamanda Anakara Büyükelçisi olan Tom Barrack’ta da görülüyor.

fgth
Tom Barrack,  Katar'daki Doha Forumu'na katıldı (AFP)

 Senato onayından geçen nadir isimlerden biri olan Barrack, Lübnanlı gazetecilere yönelik “hayvani davranışlar” ifadesiyle tepki çekmiş, sonradan özür dilemişti. Ancak bu tür çıkışlar, onun diplomatik teamüllerden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, Esad’ın devrilmesinin ardından Suriye’deki sürecin yönetilmesinde ve yaptırımların kaldırılmasında önemli rol oynadı.

Esrar ticareti yapan Irak elçisi

Listenin son halkası, Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya. Michiganlı, Irak-Keldani kökenli bir iş insanı olan Savaya, eyalette yasal marihuana ticareti yapıyor. Ekim ayında bu göreve atanması, hem ABD içinde hem de dışında şaşkınlık yarattı. Irak’ın karmaşık dosyalarını yönetecek siyasi deneyime sahip olmadığı eleştirileri yapılırken, destekçileri onun alışılmışın dışında yöntemlerle başarı sağlayabileceğini savunuyor.

Bu görüşe örnek olarak, Irak’taki İran yanlısı bir milis grup tarafından kaçırılan İsrailli akademisyen Elizabeth Tsurkov’un açıklamaları gösteriliyor. Tsurkov, serbest bırakılmasının ardından Savaya’nın atanmasını memnuniyetle karşıladığını belirterek, “Mark, İran’a hizmet eden ve Irak’ın egemenliğini zayıflatmak isteyenler için çok kötü bir haber” ifadelerini kullandı.

Sonuç olarak soru şu: İş insanları, politikacıların başaramadığını başarabilecek mi, yoksa bürokrasinin sert duvarına mı çarpacaklar?