Almanya, Fransa ve İngiltere'nin ardından Afrika kıyılarından çekilecek

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)
TT

Almanya, Fransa ve İngiltere'nin ardından Afrika kıyılarından çekilecek

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Nijer'deki Alman kuvvetlerine ait bir üssü ziyaret etti. (Arşiv - Reuters)

Fransa, Afrika Sahel ülkelerindeki son büyük askeri hamlesi olan Barkhane Operasyonu’nun sona erdiğini resmen ilan ettikten sadece bir hafta sonra Alman medyası, Berlin'in bu bölgedeki askeri varlığını tıpkı İngiltere ve Fransa gibi sona erdirmek için Mali'deki güçlerini geri çekerek benzer bir adım atacağını öne sürdü. Bu bölgede terör gruplarının faaliyetlerinde istikrarlı bir artış yaşanması söz konusu ülkelerin geri çekilme kararı almasında ana neden olarak gösteriliyor.
DPA’nın haberine göre, Berlin yönetimi, Alman ordusunun Mali'den çekilmesi konusunu incelemeye devam ediyor.
Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Wolfgang Buechner, Alman Savunma Bakanlığı'nın bu konuda nihai bir karar aldığı iddiasını resmi olarak yalanlamasına rağmen bir basın açıklamasında yaptığı konuşma spekülasyonlara yol açtı. Buechner söz konusu açıklamada, “Hükümette istişareler devam ediyor.” dedi.
Almanya merkezli ‘N-TV’ kanalı, Başbakanlık, Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'nın Alman ordusunun en geç 2023 sonuna kadar Mali'den çekilmesi konusunda bir ön anlaşmaya vardığını bildirdi. 
Kanal, Mali'deki Alman misyonunun devamına ilişkin nihai kararın önümüzdeki hafta ortasında, Şansölye Olaf Scholz, Dışişleri Bakanı Annallina Baerbock ve Savunma Bakanı Christine Lambrecht'in bir araya geleceği üst düzey politikacılar toplantısında ele alınacağını kaydetti.
Berlin yönetimi, Sahel ülkelerindeki Alman askeri varlığının gereksiz olduğuna inanan milletvekilleri ve politikacılar tarafından artan bir iç eleştiriye maruz kalıyor. Söz konusu milletvekilleri ve politikacılar kalan güçlerin derhal geri çekilmesini talep ediyorlar. Sahel ülkelerindeki Alman askerlerinin çoğu şu an Birleşmiş Milletler tarafından yönetilen MINUSMA misyonunun bünyesinde görev alıyor. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Almanya'nın bu misyona Mali'de konuşlanmış yaklaşık bin 200 askerle katıldığı tahmin ediliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Avrupa ülkelerine, ‘Afrika Sahel bölgesindeki İslami aşırılıkçılıkla mücadeleye daha fazla dahil olma’ çağrısına yanıt olarak geçen şubat ayında Almanya Dışişleri Bakanlığı, Berlin'in Afrika Sahel ülkelerindeki muharebe görevlerine katılmayı reddettiğini açıklamıştı. Dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Alman ordusunun halihazırda bir eğitim misyonuna ve Mali'yi istikrara kavuşturmak için Birleşmiş Milletler misyonuna katıldığını belirtti. Maas, “Bu büyük bir çaba ve tehlikeli bir görevdir. Şu anda başka görevlere katılmayı düşünmüyoruz" dedi.
Almanya Parlamentosu (Bundestag) bu yılın başlarında, Sahel bölgesindeki askeri misyonlardan bir tür ‘şartlı geri çekilmeyi’ de kapsayan bir karar yayınladı. MINUSMA görevi kapsamında Alman ordusu Bundeswehr’in görev süresinin periyodik olarak uzatılmasının tartışılması sırasında, Alman askerlerinin bakımı ve korunması artık yeterince garanti edilmezse görevin sonlandırılması da dahil olmak üzere bazı önlemlerin alınması gerektiği ifade edildi.
Alman parlamenterler son gelişmeler ve bölgedeki Avrupalı güçlerle artan gerilim çerçevesinde, ülkelerinin Mali'deki ve Batı Afrika'daki komşu Sahel ülkelerindeki askeri varlığının devam etmesini eleştirdiler. Bundestag'ta savunma ve dış politika komitelerinde görev yapan Sol Parti milletvekili Sevim Dağdelen, Afrika Sahel bölgesindeki askeri varlıkla ilgili daha önce yaptığı medya açıklamalarında şunları söyledi:
“Alman silahlı kuvvetlerinin konuşlandırılması, ne kurtarma zinciri ne de havadan yeterli koruma sağlanmadığı için giderek tam bir felakete dönüşüyor. Alman ordusunu orada bırakmaya devam etmek sorumsuzluktur.”
Mali'deki ordu komutanları ile MINUSMA misyonu arasında son dönemde anlaşmazlıklar tekrar tekrar yaşandı. İngiltere de Mali ve Rusya arasındaki askeri iş birliği konusundaki endişelerini öne sürerek yakın zamanda askerlerinin Mali'den çekildiğini duyurdu.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, geçtiğimiz çarşamba günü, ülkesinin Sahel bölgesinde yürüttüğü askeri operasyonun sona erdiğini resmen duyurdu. Afrika'daki yeni Fransız stratejisi, Kıta’daki ortaklarıyla Paris'te yapılacak istişarelerden sonra altı ay içinde hazır olacak.
Mali, son on yılda üç askeri darbeye tanık oldu ve Mayıs 2021'deki son darbeden bu yana ülkede bir askeri geçiş hükümeti iktidara geldi. Genel olarak Avrupa varlığına ve özel olarak Fransız rolüne yönelik düşmanlık, Sahel ülkelerinde yaşayanlar arasında arttı ve sosyal medya, Avrupa güçlerinin varlığına yönelik popüler öfkeyi körükledi. Avrupalılar, Sahel bölgesinden tekrarlanan geri çekilmelerle birlikte, alanın Mali'de Rus etkisine açık bırakılacağından endişe ediyorlar. Batılılar Mali'de iktidardaki askeri konseyi Rus ‘Wagner’ paramiliter grubunu kullanmakla suçlarken, Afrika meselelerinde uzmanlaşmış Nijeryalı siyasi araştırmacı El-Hader Abdulbaki bu durumu Sahel-Sahra bölgesindeki güvenlik durumunu tehdit eden zorluklar ve sorunlar olarak değerlendiriyor.
Abdulbaki konuya dair şunları söyledi:
“İster Birleşmiş Milletler çatısı altında olsun ister özellikle Avrupa ve Fransız inisiyatifleri altında olsun, yabancı güçler tarafından desteklenen operasyonlar, milli orduların gerçek ve etkin katılımının olmaması nedeniyle güvenlik riski ve tehditler tamamen durdurulamadı. Ayrıca gerek kaçakçılık ağlarından gerek terörist gruplardan gelen tehditler olsun bu ülkeler gerçek tehditler ve zorluklar düzeyinde savaş yetenekleri ve becerilerine sahip değiller. Sahel ve Batı Afrika'da faaliyet gösteren yabancı güçler için ulusal bir alternatif bulmanın yanı sıra, o bölgenin güvenliği ile ilgili ülkeler arasındaki yerel güvenlik koordinasyonu düzeyi artırılmalı.”
Diğer yandan, Al-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde Avrupa meseleleri araştırmacısı olan Baha Mahmud, Alman kuvvetlerinin ve ondan önce Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin beklenen geri çekilmesini ‘mantıklı bir adım’ olarak değerlendirdi.
Mahmud konuya dair şunları söyledi:
“Fransa, Batı Afrika'da büyük çıkarları olan ana güç. Avrupa'nın çıkar çatışması, Sahel ülkeleri ile herhangi bir ortak operasyonun dağılmasına neden oldu. Bu nedenle en güçlü ve en büyük askeri varlığa sahip olan Fransa'nın geri çekilmesinden sonra askeri olarak sembolik bir varlığa sahip olan ve Sahel'deki büyük çıkarlarla bağlantılı olmayan Almanya'nın yükünü taşımak zor görünüyor.”
İlk etapta Rusya ve Türkiye gibi diğer bazı güçlerin adımlarını sınırlamak için bölgede var olabilecek ortak bir Avrupa gücü oluşturma olasılığı hakkında değerlendirmelerde bulunan Mahmud sözlerini şöyle sürdürdü:
“İster Avrupa içinde ister Afrika ve Ortadoğu'da olsun, birçok bölgedeki çıkar ağları üzerinde derin ayrılıklar, hatta bazen çatışmalar göz önüne alındığında, Avrupalıların şu an herhangi bir birleşik adım atma kabiliyeti mümkün değil. Sahel ve Batı Afrika'daki Rus varlığı bir gerçeklik haline geldi ve hatta birkaç Afrikalı güç tarafından memnuniyetle karşılandı. Bunun nedeni Ruslar ve Çinliler, o bölgenin halklarını kızdıran bir sömürge tarihine sahip değiller ve Wagner şirketi aracılığıyla gelen Rus desteği, Avrupa güçlerinin Afrika ülkeleriyle uğraşırken dayattıkları gibi insan hakları dahil olmak üzere siyasi ve askeri komplikasyonlardan geçmiyor. Türkiye, gerek aktif bir dini rol gerekse yoğun bir diplomatik ve ticari varlık aracılığıyla bölgede genişliyor. Afrika'daki Türk diplomatik misyonlarının sayısı birkaç yıl önce 12 iken bugün 46'ya çıktı.”



Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
TT

Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)

Çin, 600 yıl aradan sonra deniz gücüne yeniden açılıyor. Coğrafi konumu gereği hem kara hem deniz ülkesi olarak sınıflandırılan Çin’in kara sınırları 14 ülke ile 22 bin 117 kilometre, deniz sınırları ise 18 bin kilometre uzunluğunda.

15. yüzyılda Çin, yaklaşık 300 savaş gemisinden oluşan en büyük donanmaya sahipti (günümüzde bu sayı 370). O dönemde Çin’in denizlerdeki hâkimiyeti tartışmasızdı; hem Pasifik hem de Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olarak öne çıkıyordu. İlginç olan, o dönemin deniz komutanı Zheng He’nin Han etnisitesinden olmamasıydı. Müslüman ve Moğol kökenli olan Zheng He, o dönemde Hac görevini de yerine getirmişti. Zheng He’nin okyanus seferlerinin amacı halkları boyunduruk altına almak değildi. Seferler daha çok vergi toplamak ve kültürel alışverişi sağlamak üzerine kuruluydu; gemilerinde askerlerin yanı sıra tercümanlar ve doktorlar da bulunuyordu.

O dönemde okyanuslar, sömürgeciliği kolaylaştıran bir araç değil; uygarlıkları birbirine bağlayan bir köprü işlevi görüyordu. Ancak bu, gücün kullanılmadığı anlamına gelmiyordu; güç, ‘yumuşak güçle’ birlikte var oluyordu. Zheng He, son seferinde hayatını kaybetti ve cenazesi denize bırakıldı. Onun ardından Ming Hanedanı, denizlerdeki etkinliğini azaltma kararı alarak kuzeyden gelebilecek Moğol tehlikesine odaklandı.

dfrgt
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)

Dünya değişti ve Çin birçok krizden geçti; özellikle Batı’nın ve komşusu Japonya’nın yol açtığı ‘Aşağılanma Yüzyılı’ bu dönemin en çarpıcı örneklerindendi. Bu süreçten sonra Napolyon’un sözleri gündeme geldi: “Çin uyuyor, bırakın uyusun; çünkü uyandığında dünyayı sarsacak.”

Çin, zamanla kıyı savunması veya ‘önleme yoluyla caydırma stratejisi’ (Green Navy-Denial) anlayışından uzaklaşarak, uzak mesafelerde operasyon yapması öngörülen ‘mavi su donanması’ (Blue Navy) stratejisine geçti.

Stratejik etki

Çin’in güçlü bir deniz gözüne sahip olması mantıklı görünüyor. Çünkü deniz güvenliği ve deniz geçiş noktalarının (Choke Points) kontrolü hâlâ büyük ölçüde Amerikan donanmasının insafına bağlı. Bu durum özellikle Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı için geçerli. Çin, enerji ihtiyacının yüzde 80’ini bu boğaz üzerinden karşılıyor ve toplam ticaretinin yüzde 66’sı da buradan geçiyor. Bazı strateji uzmanlarına göre Çin, bu sıkışmış durumdan iki yolla çıkmaya çalışıyor: Birincisi, ABD ile deniz rekabeti; ikincisi ise Kuşak ve Yol Girişimi’ne dayalı strateji. Söz konusu girişim, Çin’i Amerikan deniz hâkimiyetinden kurtarırken, aynı zamanda ülkeyi en önemli rakibi Rusya’nın insafına bırakıyor. Peki Çin, ulusal güvenliğini bir rakibinin eline bırakmayı kabul edecek mi?

b
Mayıs 2024'te gizli bir yerde yapılan denemeler sırasında Çin’in üçüncü uçak gemisi Fujian'ı gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

ABD’nin Büyük Okyanus’taki stratejisi, Çin’i coğrafi olarak kuşatma üzerine kurulu. Bu strateji, güney Japonya’dan Tayvan üzerinden Malezya’ya uzanan Birinci Ada Zinciri (First Island Chain) ve temel ağırlık merkezi olarak Guam Deniz Üssü’ne dayanan İkinci Ada Zinciri’ne dayanıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’ı ana topraklara katmayı 2027 yılı için öngörüyorsa, Çin donanmasının buna uygun araçlara sahip olması gerekiyor; bu araçların başında uçak gemileri geliyor.

Fujian uçak gemisi

Çin’in üçüncü uçak gemisi, diğerlerinden farklı olarak tamamen Çin yapımı ve üstün teknolojiye sahip. Gemide, uçakları fırlatmak için elektromanyetik (Electromagnetic) katapult sistemi kullanılıyor. ABD’nin çoğu uçak gemisinin aksine nükleer enerjiyle çalışmıyor, ancak katapult sistemi bakımından USS Gerald R. Ford ile benzerlik gösteriyor. Gemide 50’den fazla uçak barındırılabiliyor; bunlar arasında hayalet uçaklar, erken uyarı uçakları (örneğin KJ-600) ve çok sayıda insansız hava aracı (İHA) da bulunuyor. Uçak gemisi, yakıt ikmali yapmadan denizde 45 gün boyunca görev yapabiliyor.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Japonya Başbakanı Sanae Takaichi, 28 Ekim 2025 tarihinde Tokyo'da düzenlenen ABD-Japonya ticaret anlaşmasının imza töreninde (Reuters)

Zayıflıklar ve sınırlamalar

Askeri uzmanlar, Çin’in bu başarısını son derece önemli buluyor; çünkü uçak gemisine sahip olmak, bir ülkenin küresel düzeydeki konumunu ve gücünü yansıtıyor. 21. yüzyıldaki savaşlarda bunun tersinin kanıtlanması mümkün olsa da, uçak gemisi Çin’e sahillerden uzak denizlerde ileri düzeyde varlık gösterme imkânı sağlıyor. Üzerindeki uçaklar sayesinde hızlı bir askeri müdahale olanağı da sunuyor. Bu uçak gemisi, diğer iki gemiyle birlikte Tayvan çevresinde görev yaptığında, ABD’nin deniz planlarını ve bölgedeki diğer ülkelerin stratejilerini zorlayabilir. Ancak gemi tek başına çalışamıyor; bunun için deniz üslerine ihtiyaç var ve Çin’in çevresindeki birçok ülke ile deniz sınırı sorunları bulunduğundan bu üsler mevcut değil. Buna ek olarak, deniz savaşları konusundaki deneyim ve birikim de kritik bir faktör. 1775’te kurulan ABD donanması, özellikle 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde yaklaşık 249 yıl boyunca tecrübe kazandı. ABD’nin 11 uçak gemisi bulunuyor; hepsi nükleer enerjiyle çalışıyor ve özellikle toplu operasyonlar, hızlı konuşlanma ve uygulama gibi kabiliyetlere sahip. 21. yüzyılda ise teknoloji hızla ilerlediği için, uçak gemisinin korunması büyük önem taşıyor; zira gemiler büyük ve hareketleri nispeten yavaş.

Güvenlik ikilemi

Güvenlik ikilemi şu prensibe dayanıyor: Güvenliğini artırdıkça, başkasının güvenliğini tehdit edersin. Bu nedenle, yeni bir tehdide uyum sağlamak için kendi güvenliğini geliştirmek gerekir. Kendi güvenliğini artırdığında ise diğerinin güvenliği tehlikeye girer ve o da güvenliğini yeniden güçlendirmek zorunda kalır; süreç böyle devam eder. Çin’in uçak gemisi Fujian da bu prensipten muaf değil; gemi, özellikle Tayvan çevresinde Doğu Asya’daki stratejik dinamikleri hareketlendirdi.

thy
Güney Kore'nin Busan kentindeki bir deniz üssünde bulunan USS George Washington uçak gemisi (Arşiv – EPA)

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’ye, Çin’in Tayvan’a saldırması hâlinde nasıl bir tutum izleneceği sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Bu, varoluşu tehdit eden bir durumdur.” Japonya’nın 2015 Güvenlik Yasası’na göre bu ifade, kaçınılmaz bir askeri karşılık anlamına geliyor. Coğrafyanın jeopolitiği belirlemesi, Japonya’nın 14 bin 125 adadan oluşması, deniz hatlarının ulusal güvenlik açısından yaşamsal olması ve ülkenin Birinci Ada Zinciri’nin en kritik düğüm noktası konumunda bulunması nedeniyle, Çin’in Tayvan’ı ele geçirme girişimi hem Japonya’nın ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturacak hem de hayati deniz hatlarını tehlikeye atacaktır. Örneğin Japonya, sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 99’unu deniz yoluyla ithal ediyor; çünkü deniz, en ucuz ve en etkili güzergâh.

Bu nedenle, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşılık Japonya, özellikle seyir füzeleri ve hipersonik füzeler başta olmak üzere silah envanterini modernize etmeye başladı. Uzmanlara göre, eğer bir çatışma çıkarsa bu savaş büyük ölçüde deniz merkezli olacak.

Aynı çerçevede, Çin’in deniz gücü modernizasyonu nedeniyle ABD de Pasifik’teki ana askeri ağırlık merkezi olan Guam Deniz Üssü’nü, 360 derece kapsama sağlayan hava savunma sistemleriyle güçlendirdi.

Çin’in yaklaşımının, Mao Zedong’un ‘kalem ve silah’ doktrinine dayandığı belirtiliyor. Buna göre ‘kalem’, ulusal ve uluslararası kamuoyunu hazırlamak için; ‘silah’ ise kalemin yetersiz kaldığı noktada devreye girmek için kullanılıyor. Aynı zamanda Çin, büyük düşünür Sun Tzu’nun ‘düşmanın stratejisini hedef alma’ ilkesine dayanarak doğrudan çatışmadan kaçınan bir yöntem izliyor. Bu bağlamda Pekin, ‘salami stratejisi’ yerine ‘cabbage stratejisini’ benimsiyor. Cabbage stratejisi, elde edilen her kazanımın sağlamlaştırılması ve geri döndürülemez biçimde bir sonrakine geçilmesine dayanıyor.

Ancak bütün bu teorik analizlere rağmen asıl yanıt sahada verilecek. Dolayısıyla kritik soru şu: Çin ordusu ve donanması muhtemel savaş sahnesi için gerçekten hazır mı?

*Bu makale Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından kaleme alındı.


Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
TT

Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)

Ukrayna'ya karşı savaşan ABD vatandaşı Russell Bentley'in ölümünden sorumlu tutulan 4 Rus askere hapis cezası verildi.

Donetsk'in Kremlin'in kontrolündeki bölgesinde görülen duruşmada karar dün açıklandı.

Mahkeme, Binbaşı Vitaliy Vansitaski ve Teğmen Andrey Iordanov'un askeri rütbelerini sökerek ikisine de 12 ay hapis cezası verdi. Çavuş Vladislav Agaltsev 11 yıl, olaya karışan diğer bir askerse işlenen suçu gizlediği gerekçesiyle 1,5 yıl hapis cezası aldı.

Açıklamada, 63 yaşındaki Bentley'nin geçen yıl Ukrayna'nın Donetsk'e düzenlediği saldırıya ilişkin görüntülerden bir belgesel hazırlarken Rus askerlerince 'ajan sanılarak' gözaltına alındığı belirtildi.

Askerlerin, "Donbas Kovboyu" diye de bilinen ABD vatandaşının kafasına çuval geçirip onu zorla arabaya soktuğu belirtildi.

Bentley'nin ağır darp ve işkence sonucu yaşamını yitirdiği aktarıldı. Rus askerlerin cesedi ortadan kaldırmak için arabanın bagajına yerleştirip aracı patlattığı ifade edildi.   

Russell Bentley'in Moskova kontrolündeki Ukrayna topraklarında ölümü Rusya'da tepki yaratmıştı.

"Teksaslı" diye de anılan Amerikan vatandaşının, Ukrayna ordusunun Donetsk'teki Petrovski bölgesine geçen yıl 8 Nisan'da düzenlediği topçu saldırısının ardından kaybolduğu bildirilmişti.

Eşi Lyudmilla da Bentley'nin Rus ordusuna ait 5. Tank Tugayı'ndaki askerler tarafından kaçırıldığını söyleyerek serbest bırakılmasını istemişti.

2014-2017'de Donetsk'teki Kremlin yanlısı ayrılıkçıların safına katılarak Vostok Taburu'nda Ukrayna'ya karşı savaşan Bentley, 2021'de Rusya pasaportu da almıştı. 

Bentley, tabura katılmak için GoFundMe üzerinden topladığı 2 bin dolarla Rusya'ya gitmişti.

BBC, Bentley'nin Rusya'daki radikal solcu "Sut' vremeni" (Zamanın Özü) hareketinin parçası olduğunu da yazmıştı. Rus milliyetçiliğiyle komünizm düşüncesini merkez alan hareket, Sovyetler Birliği'ni yeniden diriltmeyi amaçlıyor.

Independent Türkçe, Guardian, CBS News


Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
TT

Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)

New York Times'ın (NYT) Meksika ya da ABD yönetimlerinde geçmişte çalışmış veya hâlâ görev yapan 9 kişiye dayandırdığı haber, iki ülke arasındaki uyumsuzluğu ortaya koydu. 

ABD'nin güney komşusunu topraklarında diplomat kisvesi altında faaliyet gösteren istihbaratçılara karşı uyardığı ancak Meksika'nın bu kişileri sınır dışı etmediği bildirildi. 

Mart 2022'de ABD'li General Glen VanHerck'in "Meksika, dünyada en fazla Rus ajanına sahip olan ülke" dediği, dönemin Meksika lideri Andres Manuel Lopez Obrador'un bu iddiayı "Bizde böyle bir bilgi yok" diye yanıtladığı hatırlatıldı. 

Ancak o sırada iki ülkenin bu konu hakkında defalarca bilgi alışverişinde bulunmuş ve Lopez Obrador'un doğrudan uyarılmış olduğu belirtildi. 

Amerikan gazetesinin kaynakları, Meksika'daki Rusya Büyükelçiliği'nde çalışan 25'e yakın ajandan oluşan bir liste CIA tarafından iletilse de bu kişilerin sınır dışı edilmesi için hiçbir girişimde bulunulmadığını öne sürdü. 

Amerikalı yetkililer, Meksika'nın turistik bir yer olmasına ve ABD'ye yakınlığına işaret etti. Rus ajanlarının Meksika'da buluşup ABD topraklarında edindikleri istihbaratı gizlice paylaşmalarının bu sayede kolaylaştığını dile getirdiler.

NYT, Rusya'nın Meksikalıları ABD ve Avrupa devletleriyle karşı karşıya getirme çabaları konusunda Birleşik Krallık ve Fransa'nın da Meksika'yı uyardığını bildirdi. 

Meksika'daki ABD Büyükelçiliği'ne Rusya'nın faaliyetlerini gözlemlemekten sorumlu bir kişinin atandığı, benzer bir şekilde Fransa'nın da dezenformasyona odaklanan bir kişiyi görevlendirdiği vurgulandı. 

Rusya Büyükelçiliği ise ajan iddialarını reddederek Meksika'yla iyi ilişkilere sahip olduğunu bir e-postayla NYT'ye iletti. 

NYT iki hafta önce yayımladığı bir başka haberde de Rusya'nın Meksika'daki dezenformasyon çalışmalarını son iki yılda artırdığını bildirmişti. 

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla gazeteye konuşan kaynaklar, dezenformasyon kampanyasının Sputnik ve RT gibi Kremlin'e ait medya kuruluşları tarafından yürütüldüğünü ileri sürmüştü. 

Özellikle ABD'nin en büyük ticaret ortağı olan Meksika'nın hedef alındığı aktarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, NDTV