Fransa-Avustralya hattında yakınlaşma

Macron, Kanberra’ya bir kez daha Fransız denizaltıları sağlamayı teklif etti.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Avustralya Başbakanı Albanese geçen çarşamba günü Bali'deki G-20 Liderler Zirvesi oturum aralarında bir araya geldiler. (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Avustralya Başbakanı Albanese geçen çarşamba günü Bali'deki G-20 Liderler Zirvesi oturum aralarında bir araya geldiler. (AFP)
TT

Fransa-Avustralya hattında yakınlaşma

Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Avustralya Başbakanı Albanese geçen çarşamba günü Bali'deki G-20 Liderler Zirvesi oturum aralarında bir araya geldiler. (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Avustralya Başbakanı Albanese geçen çarşamba günü Bali'deki G-20 Liderler Zirvesi oturum aralarında bir araya geldiler. (AFP)

Paris ve Kanberra yönetimleri 2016 yılında, Fransa ile Avustralya arasında ‘tarihi’ bir anlaşmaya varıldığını ve buna göre Avustralya’nın ‘geleneksel tahrikle (dizel-elektrik) çalışan ve ülkenin güneyindeki Adelaide Limanı’nda üretilen’ 12 Barracuda sınıfı denizaltı satın alınmasının da dahil olduğunu duyurdular. 58 milyar dolar tutarındaki söz konusu anlaşma 2019 yılında nihayet imzalandı ve o dönemde iki ülke arasındaki ‘stratejik ortaklığın’ temelini oluşturan ‘asrın sözleşmesi’ olarak anıldı. Paris, anlaşmanın Hint-Pasifik bölgesindeki stratejisinin dayanak noktası olacağına dikkat çekti. Bununla birlikte Scott Morrison başkanlığındaki Avustralya hükümeti, geçen yılın sonbaharında anlaşmayı geçersiz kılmaya ve onu üçlü bir Avustralya-ABD-İngiltere anlaşmasıyla değiştirmeye karar verdiğinde işler tepe taklak oldu. Bu gelişmeyle eş zamanlı olarak Çin’in Avustralya münhasır ekonomik bölgesine kadar ulaşan Çin Denizi ve Güney Pasifik Okyanusu’ndaki emellerine karşı koymayı amaçlayan ‘AUKUS’ adlı üçlü bir savunma ittifakı ortaya koyuldu. Elbette bir yandan ticari, ekonomik ve savunma alanında, diğer yandan da stratejik olarak en büyük kaybeden Paris oldu. Buradaki deniz varlıkları sayesinde Hint- Pasifik bölgesindeki fiili varlığına rağmen Fransa, ittifakın dışında tutuldu. Avustralya’nın darbesi, Paris ile ilgili üç başkent arasında, özellikle de liderler Emmanuel Macron ve Joe Biden arasındaki ilişkilere yansıyan siyasi bir krize yol açtı.
Ancak süreç fazla sürmedi. Washington hatasını anladı ve NATO zirvesi çerçevesinde Roma’da Macron ile Biden’ı bir araya getiren bir görüşme vesilesiyle Paris’i yatıştırmayı başardı. Diğer yandan Morrison’ı anlaşmayı bölmeye itmede büyük rol oynayan İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile ilişkiler gergin kaldı. Kanberra’ya gelince; İşçi Partisi’nin geçen bahar seçimlerinde kazandığı zafer ve Anthony Norman Albanese’nin yeni hükümetin başına geçmesiyle işler yavaş yavaş normale dönmeye başladı. Geçen temmuz ayı başında ziyaret ettiği Paris’le ilişkileri uzlaştırmayı da öncelikleri arasına koyan Anthony Norman Albanese, ülkesinin Fransa ile yeni bir sayfa açma niyetinde olduğunu dile getirdi. Bu dönüşümle birlikte özellikle Avustralya Donanması’nın 15-20 yıl yeni denizaltı almayacağı ve Avustralya’nın bu denizaltılarla başa çıkmak için ‘nükleer niteliklere’ sahip olmadığı netleştikten sonra ‘asrın anlaşması’ yeniden su yüzüne çıktı.
Bu nedenle Paris’in seçeneklerini yeniden sunması için süreç olgunlaştı. Bu defa durum, G20 Liderler Zirvesi’nin oturum aralarında, Bali’de Albanese ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı tarafından gündeme getirildi. 17 Kasım’da başlayan Asya-Pasifik Ekonomik Grubu zirvesine katıldığı ve tek Avrupalı konuk olduğu Bangkok’dan Macron, Albanese ile görüştü. Ertesi gün ise Fransa Cumhurbaşkanı, kendisiyle denizaltı anlaşması konusunu ele aldığını söylerken Fransa’nın teklifinin bilindiğini ve masada olduğunu dile getirdi.
Emmanuel Macron, eski anlaşmayı gözden geçirmeye halen ‘açık’ olduğunu ve tavrının ‘değişmediğini’ belirtti. Macron ayrıca, önceki sözleşmede belirtildiği gibi Fransız yapımı denizaltıların satın alınması veya birlikte inşa edilmesi açısından, Avustralya için ‘seçeneklerin hala mevcut’ olduğunu vurguladı. Macron, nükleer denizaltıların kiralanmasında ve işletilmesinde Avustralya’nın karşılaşacağı zorluklara ilişkin bir soruya ise ihtiyatlı şekilde yanıt verdi. Öyle ki Avustralyalıların şu an ‘bu konudaki stratejiyi değiştirmeye henüz karar vermediklerini’ vurguladı. Macron ayrıca Avustralyalıların (ihtiyaç duydukları) kendi denizaltılarını üretmek isteyip istemedikleri ve nükleer denizaltılara geçmek isteyip istemedikleri konusunda kritik bir seçimleri olduğuna dikkat çekti.
Emmanuel Macron, limanlarında inşa edilecek denizaltılar göz önüne alındığında, bilgi ve becerilerin kendisine aktarılmasının yanı sıra Paris’in Kanberra’ya ‘özgürlüğünü ve egemenliğini garanti eden alternatif bir seçenek’ sunduğunu vurguladı. Paris’in dünyanın bu bölgesinde çıkarlara sahip olması dolayısıyla Macron, dünyanın iki ana gücünün (ABD- Çin) karşı karşıya geldiği tartışmalı bölgede ülkesinin stratejisinin, ‘özgürlük ve egemenliğin savunulması, seyrüsefer özgürlüğü, dengeli kültür alışverişi, ekonomik alışveriş, teknolojik kalkınma’ üzerine kurulu olduğunu dile getirdi.
Fransızlar, Avustralya Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Richard Marles’ın geçen eylül ayındaki Paris ziyareti sırasında sarf ettiği sözleri halen hatırlıyor. Marles, Fransız mevkidaşı Sebastien Lecornu ile Fransız nükleer denizaltı üssünün bulunduğu Cherbourg Limanı’nı ziyaret etmişti. Marles, ziyareti sırasında Fransız savunma sanayilerinin Avustralya kuvvetlerinin modernizasyonunda önemli bir rol oynayabileceğini belirtirken “Avustralya, askeri bütçesini artırması ve silahlarını modernize etmesi gereken bir aşamaya girdi. Fransız silah endüstrisinin bu bağlamda önemli bir rol oynayacağına eminiz” dedi. Avustralyalı Bakan, Fransa- Avustralya ilişkilerine geri dönen ‘sıcaklıktan’ duyduğu memnuniyeti de dile getirdi. Fransız Bakan ise Paris’in endüstriyel üssünü Avustralya hükümetinin emrine verdiği şeklinde yanıt verdi.
Bu durum, ‘asrın anlaşmasının’ yeniden canlandığı mı yoksa yeni, ama daha az iddialı bir anlaşma yapıldığı anlamına mı geliyor?’ Yanıt ilerleyişine göre değişebilir.



İsrail meclisi fesih karşıtı oy kullandı

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Knesset oturumunda (AFP)
 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Knesset oturumunda (AFP)
TT

İsrail meclisi fesih karşıtı oy kullandı

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Knesset oturumunda (AFP)
 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Knesset oturumunda (AFP)

İsrail parlamentosu, zorunlu askerlik konusunda anlaşmaya varılmasının ardından bu sabah erken saatlerde parlamentonun feshine karşı oy kullandı.

Fesih, 53’e karşı 61 oyluk bir çoğunlukla reddedildi. Bu oylama, kamuoyu yoklamalarının Başbakan Binyamin Netanyahu'nun kaybedeceğini gösterdiği erken seçimlere doğru atılan ilk adım olabilirdi. Knesset'in 120 sandalyesi var ve herhangi bir oylama için 61 kişilik çoğunluk gerekiyor.

Bu, Netanyahu'nun iktidar koalisyonuna şimdiye kadarki en kötü siyasi krizini çözmek ve seçimlerden kaçınmak için daha fazla zaman kazandırıyor. Bu seçimler, Gazze'de Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) ile savaşın patlak vermesinden sonra İsrail'in ilk seçimleri olacak. Netanyahu, mevcut krize yol açan yeni askerlik hizmeti yasası üzerindeki koalisyon çıkmazını çözmek için mücadele ediyor. Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyesi Yuli Edelstein yaptığı açıklamada, "Uzun tartışmaların ardından, yasa tasarısının dayanacağı ilkeler konusunda anlaşmaya vardığımızı duyurmaktan mutluluk duyuyorum" dedi.

Netanyahu koalisyonundaki bazı dini partiler, aşırı dindar Yahudi dini okulların (Haredim) öğrencilerini İsrail'de zorunlu askerlik hizmetinden muaf tutmaya çalışırken, diğer milletvekilleri bu tür muafiyetlerin tamamen kaldırılmasını istiyor. Askerlikten muafiyet, İsrail'de yıllardır tartışmalı bir konu olmakla birlikte, Gazze savaşı sırasında daha da tartışmalı hale geldi. Zira İsrail, savaş alanında son on yılların en yüksek kayıplarını verdi ve yorgun ordusunun daha fazla askere ihtiyacı var.

Siyasi çıkmazdan bıkmış olan koalisyon hükümetindeki aşırı sağ partiler, muhalefet partileriyle birlikte Knesset'in feshine ve 2026 sonundan önce seçimlerin yapılmasına oy vereceklerini açıkladılar. Muhalefetteki İşçi Partisi Milletvekili Mirav Michaeli, “Netanyahu hükümetinin, özellikle de bu zehirli ve zararlı hükümetin değiştirilmesi her zamankinden daha acil” dedi. Michaeli, “Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi ve tüm rehinelerin iadesi gerekiyor. İsrail devletinin yeniden inşasına ve yaralarının sarılmasına başlanmalı” ifadelerini kullandı.

Arka arkaya yapılan kamuoyu yoklamaları, Netanyahu koalisyonunun seçimleri kaybedeceğini öngördü. İsrailliler, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısının yol açtığı güvenlik zaafiyetinin etkilerini hâlâ yaşıyor ve Gazze'de rehineler bulunuyor.

Hamas'ın ani saldırısı, İsrail tarihinin en kanlı günü oldu ve Netanyahu'nun güvenlik konusundaki yetkinliğini yerle bir etti. İsrail'in verilerine göre, saldırıda bin 200 kişi öldü ve 251 kişi Gazze'de rehin alındı. O günden beri, Gazze'deki Hamas'a yönelik İsrail saldırısı, bölgedeki sağlık yetkililerine göre yaklaşık 55 bin Filistinlinin ölümüne yol açtı. Saldırı ayrıca geniş çaplı yıkıma neden oldu ve 2 milyondan fazla nüfusun çoğunu yerinden etti ve bu insanlar büyük bir insani krizle karşı karşıya kaldı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre çatışmanın başlamasından 20 ay sonra, Gazze savaşına halkın desteği azaldı. Çatışmada, 400'den fazla İsrail askeri öldürüldü, bu ise birçok İsraillinin aşırı dindar Haredim mezhebine mensup öğrencilerin askerlikten muaf tutulması taleplerine duydukları öfkeyi artırdı.

Ancak aşırı dindar liderler, dini çalışmalara kendini adamayı kutsal bir görev olarak görüyor ve askerlik hizmetinin Haredi öğrencilerin katı dini yaşam tarzını tehdit ettiğini düşünüyor.