Eriyen buzullar nedeniyle devasa bir mikrop kütlesi serbest kalıyor

Buzun hızla erimesi, buzulların ve onları barındıran eşsiz mikrobiyal ekosistemlerin gözlerimizin önünde ölmekte olduğu anlamına geliyor (Reuters)
Buzun hızla erimesi, buzulların ve onları barındıran eşsiz mikrobiyal ekosistemlerin gözlerimizin önünde ölmekte olduğu anlamına geliyor (Reuters)
TT

Eriyen buzullar nedeniyle devasa bir mikrop kütlesi serbest kalıyor

Buzun hızla erimesi, buzulların ve onları barındıran eşsiz mikrobiyal ekosistemlerin gözlerimizin önünde ölmekte olduğu anlamına geliyor (Reuters)
Buzun hızla erimesi, buzulların ve onları barındıran eşsiz mikrobiyal ekosistemlerin gözlerimizin önünde ölmekte olduğu anlamına geliyor (Reuters)

Son zamanlarda yapılan bir araştırma, eriyen buzullar nedeniyle yüz bin tondan fazla bakterinin ortaya çıkabileceğini gösterdi.
The Guardian’ın haberine göre, araştırmacılar akıntı yönünde çekilen mikropların ekosistemleri dölleyebileceğini, ancak potansiyel patojenleri tanımlamak için çok daha iyi çalışmaları gerektiğini söyledi.
Bilim insanları, iklim krizi nedeniyle buzun hızla erimesinin, buzulların ve barındırdıkları benzersiz mikrobiyal ekosistemlerin ‘gözlerimizin önünde ölmesi’ anlamına geldiğini ve araştırmacıların onları yok olmadan önce anlamak için yarıştığını vurguladı.
Bazı mikroplar, yeni antibiyotikler gibi gelecekte yararlı biyolojik moleküllerin kaynağı olabilir.
Bilim insanları, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki sekiz buzuldan ve Grönland buz örtüsündeki iki bölgeden erime suları topladılar ve suda mililitre başına on binlerce mikrop buldular.
Veriler, bakteri ve alglerin, numune alınmayan Himalaya Hindu Kush bölgesi hariç, kuzey yarımkürede önümüzdeki 80 yıl boyunca yılda ortalama 650 bin ton karbon salacağını tahmin etmelerini sağladı.
Bu tahmin, karbondioksit emisyonlarındaki ılımlı artışın devam edeceğini varsayıyor.
Eğer karbon emisyonları azaltılırsa, küresel ısınma ve buzların erimesi yavaşlar, yayılan mikropların kütlesi yaklaşık üçte bir oranında azalır.
Çalışma ekibinin bir parçası olan, Galler’deki Aberystwyth Üniversitesi’nden Dr. Arwyn Edwards araştırmaya ilişkin şunları söyledi:
“Buzulların gözlerimizin önünde öldüğünü, orada bulunan mikropları etkileyerek yerel ve küresel olarak bizim için sonuçları olduğunu görüyoruz. Orta derecede ısınmayla bile salınan mikropların kütlesi çok büyük. Bu organizmaların değerini ve tehdidini anlamak için yeterli veriye sahip değiliz. Buzullardan eriyen bir kıyamet günü patojeni olup olmayacağına dair rutin sorular alıyorum. Bence bu çok küçük bir risk ama sıfır risk değil, bu yüzden bu mikropların risk değerlendirmesine ihtiyacımız var.”
Yakın zamana kadar, buz yüzeyinde yaşayan binlerce mikrobiyal tür hakkında çok az şey biliniyordu. 
Haziran ayında Tibet buzullarında yaklaşık bin yeni tür tespit edildi.
Araştırmacılardan oluşan bir konsorsiyum olan Vanishing Glaciers Project (VGP), numune toplamak ve bu biyoçeşitliliği değerlendirmek için dünya çapında keşif gezileri düzenliyor.
VGP’nin bir parçası olan, İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nden Profesör Tom Battin, insanların buzdan çıkan patojenler konusunda endişelenmemesi gerektiğini ve buz mikroplarının çoğunun akıntı yönünde devam etmediğini söyledi.
Dünyanın en büyük Arktik tatlı su gölü olan Kanada’daki Hazen Gölü’ndeki virüsler üzerine yapılan diğer yeni araştırmalar, virüslerin yeni konakçılara yayılma riskinin, büyük miktarlarda buzul suyunun aktığı yerlere yakın yerlerde daha yüksek olduğunu gösterdi.
Çalışma, küresel ısınma için gelecekteki tüm senaryolarda her yıl yüzbinlerce ton mikrop salınacağını ortaya çıkardı.
Bakteriler ve algler genellikle kendilerini güneş ışığından kaynaklanan hasarlardan korumak için pigmentler içerir. Ancak bu koyu pigmentler güneş ışığını emerek ısınmaya katkıda bulunur ve buzlu habitatlarının yok edilmesini hızlandırır.



Obezitenin en büyük suçlusu beslenme mi, hareketsizlik mi?

Obez bir adam (Reuters)
Obez bir adam (Reuters)
TT

Obezitenin en büyük suçlusu beslenme mi, hareketsizlik mi?

Obez bir adam (Reuters)
Obez bir adam (Reuters)

Yeni bir araştırma, fiziksel aktivite eksikliğinin obezitenin ana nedeni olduğu yönündeki yaygın kanıyı sorgulayarak, beslenme düzeninin bu konuda daha büyük bir rol oynadığını ortaya koydu.

Şarku’l Avsat’ın İngiliz gazetesi The Independent'tan aktardığına göre, 34 ülkeden 4 binden fazla erkek ve kadının enerji tüketimi ve metabolizma hızlarını inceleyen araştırma, hareketsizliğin obezitenin ana nedeni olmadığını ortaya koydu. Gelişmiş ülkelerin sakinleri, hareketlerinin az olmasına rağmen, çiftçiler, çobanlar, avcılar ve meyve toplayıcılar gibi aktif yaşam tarzına sahip az gelişmiş ülkelerin sakinlerine kıyasla benzer miktarda kalori yakıyorlar.

Araştırmacılar, Ulusal Bilimler Akademisi dergisinde yayınlanan çalışmalarında şöyle yazdılar: “Egzersiz yapmak genel sağlık için gerekli olsa da, sonuçlarımız obeziteyle mücadeleye yönelik halk sağlığı çabalarının öncelikle beslenme düzeninin iyileştirilmesine, özellikle de aşırı işlenmiş gıdalara odaklanılması gerektiğini gösteriyor.”

Araştırmacılar, çalışmanın ‘enerji alımındaki artışın, modern obezite krizinin kötüleşmesinde enerji yakım oranından yaklaşık 10 kat daha önemli olduğunu’ gösterdiğini belirtti.

Metabolizma araştırmacısı ve çalışmanın baş yazarı Herman Pontzer, bu sonuçların önemli olduğunu, çünkü sağlık yetkililerinin obezitenin nedenlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olarak hastalar için daha başarılı tedaviler geliştirilmesini sağladığını ifade etti.

Pontzer, bunun spor yapmanın genel sağlığımız için önemli olmadığı anlamına gelmediğini vurgulayarak, “Spor yapmanın sağlık için gerekli olduğunu biliyoruz. Bu çalışma bunu değiştirmiyor. Ancak çalışma, obeziteyle mücadele için halk sağlığı çabalarının beslenme, özellikle de aşırı işlenmiş gıdalara odaklanması gerektiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Kuzey Karolina Üniversitesi Gillings Halk Sağlığı Okulu profesörü ve obezite uzmanı Barry Popkin, bu çalışmaya katılmamış olsa da, “Bu sonuçlar, benim de söylediğim gibi, beslenme düzeninin mevcut obezite salgınının ana nedeni olduğunu doğruluyor” dedi.

“Bu, özenle hazırlanmış bir çalışma” diyen Popkin’i diğer uzmanlar da destekledi.