İran Milli Takım Kaptanı Hacsafi: Halkımız ülkedeki durumdan mutlu değil

İran Milli Takımı Kaptanı İhsan Hacsafiç (AFP)
İran Milli Takımı Kaptanı İhsan Hacsafiç (AFP)
TT

İran Milli Takım Kaptanı Hacsafi: Halkımız ülkedeki durumdan mutlu değil

İran Milli Takımı Kaptanı İhsan Hacsafiç (AFP)
İran Milli Takımı Kaptanı İhsan Hacsafiç (AFP)

İran Milli Takımı Kaptanı İhsan Hacsafi, Katar’ın ev sahipliğinde düzenlenen FIFA Dünya Kupası’nda, ülkesinde meydana gelen hükümet karşıtı protestolara destek vererek konuşan ilk milli takım üyesi oldu. Hacsafi futbolcuların, acı çekenlerin sesi olması gerektiğini söyledi.
İran’da, 22 yaşındaki bir kadının ahlak polisi tarafından gözaltında alındıktan sonra yaşamını yitirmesiyle başlayan ve iki aydan fazla bir süredir devam eden protestolar, 1979 devriminden bu yana dini liderlerin karşılaştığı en büyük zorluklardan birine yol açtı. Dünya Kupası başlamadan önce tüm gözler oyuncuların bu büyük etkinliği protestolara destek vermek üzere bir platform olarak kullanıp kullanmayacaklarını görmek için İran Milli Takımı’na çevrildi.
Yunanistan’ın AEK takımında da forma giyen Hacsafi basın toplantısında şunları söyledi:
“Her şeyden önce İran’daki tüm yaslı ailelere başsağlığı dilemek istiyorum. Bu koşullar altında onların yanlarında olduğumuzu, onları desteklediğimizi ve onlarla birlikte üzüldüğümüzü bilmeleri gerekiyor. Ülkemizdeki durumun doğru olmadığını ve halkımızın mutlu olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Biz buradayız ama bu onların sesi olmamamız ya da onlara saygı duymamamız gerektiği anlamına gelmiyor. Yanlarında olduğumuzu, onları desteklediğimizi ve anladığımızı bilmeliler.”
Ülkesindeki durumun iyi olmadığının inkar edilemeyeceğini ifade eden Hacsafi, İran Milli Takımı’nın, İranlıları ‘biraz neşelendirmek’ için takımının ikinci gruptaki karşılaşmaların başlangıcında İngiltere’yi yenmeyi umduğunu belirtti. İranlı oyuncu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yaptığımız her şeyin sebebi onlar. Mücadele etmeliyiz. Elimizden gelenin en iyisini yapmalı, goller atmalı ve halkımızı temsil etmeliyiz. Umarım durum insanların isteklerini tatmin edecek yönde değişir.”
İranlı bazı kadın ve erkek sporcular, milli marşı okumama ve sportif zaferleri kutlamaktan kaçınma gibi davranışlarda bulundular. Bu tutum, protestolara destek olarak değerlendirildi. İran İnsan Hakları Aktivistleri Ajansı (HRANA) cuma günü çıkan olaylarda 58’i çocuk olmak üzere 410 protestocunun yaşamını yitirdiğini açıkladı.
İran Milli Takımı’nın diğer üyeleri şu ana kadar halka açık platformlarda siyaset hakkında konuşmaktan kaçındı. Kerim Ansarifard ve Murteza Puraligenci cuma günü İran’daki kadınlarla ilgili soruları yanıtlamayı reddetti. Feyenoord Rotterdam takımında forma giyen Ali Rıza Cihanbehş perşembe günü, bu tür soruların takımın dikkatini dağıtmak için kullanıldığını ima etti.



Eksik sinyaller: Türkiye-Suriye normalleşmesinin karşı karşıya olduğu zorluklar

Eksik sinyaller: Türkiye-Suriye normalleşmesinin karşı karşıya olduğu zorluklar
TT

Eksik sinyaller: Türkiye-Suriye normalleşmesinin karşı karşıya olduğu zorluklar

Eksik sinyaller: Türkiye-Suriye normalleşmesinin karşı karşıya olduğu zorluklar

Hayed Hayed

Suriye ve Türkiye'deki üst düzey yetkililerin normalleşme olasılıkları hakkında tekrarlanan açıklamaları, fiili bir ilerleme olmamasına rağmen konunun gündemde tutulmasına ve diplomatik sahnedeki konumunun sağlamlaştırılmasına katkıda bulundu. Öte yandan, muhaliflerin kontrolündeki el-Bab şehrini rejimin kontrolü altındaki bölgelere bağlayan Ebu Zendin Sınır Kapısının açılmasında tekrar tekrar yaşanan başarısızlık gibi sahadaki önemli gelişmelerse görmezden gelindi. Her ne kadar bu zorluklar hafife alınsa ve küçük ayrıntılar olarak değerlendirilse de, bunlar Ankara ile Şam arasında gelecekte yapılacak herhangi bir anlaşmanın temellerini sarsabilecek küçük taşlar gibidir. Bu gerçeklerin göz ardı edilmesi, müzakerecileri ve analistleri, anlaşmaların uygulanması sırasında kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak engeller karşısında şaşırma riskine maruz bırakabilir.

Türkiye, 18 Ağustos'ta, rejim kontrolündeki bölgeler ile muhaliflerin kontrolündeki bölgeler arasındaki iletişimi yeniden kurmak amacıyla, ön hatlarda yer alan ve 2020'den bu yana kapalı olan hayati bir koridor olan Ebu Zendin Sınır Kapısının yeniden açılmasını kolaylaştırdı. Ancak bu adım, yaygın bir hoşnutsuzluğa yol açtı ve bölge sakinleri ile muhalif silahlı gruplar arasında kitlesel protestolar patlak verdi. Sınır kapısının art arda iki gün boyunca kaynağı bilinmeyen topçu bombardımanına maruz kalmasıyla durum daha da karmaşık bir hal aldı. Sadece 36 saat içinde sınır kapısı yeniden kapatıldı ve açık olduğu kısa süre boyunca yalnızca birkaç tır geçebildi.

Ankara'nın muhaliflerin kontrolündeki bu bölgede askeri varlığından ve yönetim yapıları ile muhalif gruplara sağladığı önemli mali destekten kaynaklanan büyük nüfuzuna rağmen Türkiye, sınır kapısını başarılı bir şekilde yeniden açamadı. Haberler, Türkiye'nin bu adıma destek sağlamak amacıyla geçici hükümet ve Suriye Ulusal Ordusu da dahil olmak üzere muhalefet üzerindeki nüfuzunu kullanmaya çalıştığına işaret etti. Ayrıca Türkiye, sınır kapısının yeniden açılmasını yerel yaşam koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan taktik bir adım olarak sunup, bunun arkasında herhangi bir siyasi saik bulunmadığını vurgulayarak kamuoyunu yanına çekmeye de çalıştı. Ancak Türkiye'nin Esed rejimiyle ilişkileri yeniden kurma niyetinde olduğunu açıkça belirtmesi, gerçek hedefleri konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.

Sınır kapısının yeniden açılmasına gösterilen şiddetli tepki, daha derin bir gerçeği ortaya koyuyor; tarihsel olarak Türkiye ile ittifak kurmuş olanlar da dahil olmak üzere muhalefetin kontrolündeki bölgelerde pek çok kişi, bu adımın kabul edilebilir sınırları aştığını düşünüyor. Sınır kapısının yeniden açılmasını yalnızca her iki tarafın da yararına olacak bir ekonomik anlaşma olarak değil, Ankara ile Şam arasındaki normalleşme görüşmelerinin hızını artırabilecek tehlikeli bir güven artırıcı adım olarak görüyorlar. Dahası bunun, Türkiye ile rejimin kontrolü altındaki bölgeler arasında doğrudan ticaret için hayati bir arter olan M-4 otoyolunun yeniden açılması için bir başlangıç ​​olmasından korkuyorlar. Zira bu, Türk hükümeti ile Esed rejimi arasındaki ilişkilerin tamamen normalleşmesine giden yolu açacak.

Şu anda Türkiye'nin bu zorluklarla yüzleşme stratejisi, siyasi, sivil veya silahlı resmi Suriye muhalefetine, Esed ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın onların zararına olmayacağına dair güvence vermekle sınırlı görünüyor. Ancak resmi Suriye muhalefetinin sahada gerçek bir değişim yaratacak yetki ve meşruiyetten yoksun olması nedeniyle bu güvenceler içi boş görünüyor. Bu durum bataklığın üzerine ev inşa etmeye çalışmaya benziyor, temel, Türkiye'nin arzuladığı yapıyı taşıyamayacak kadar zayıf.

Şu anda Türkiye'nin bu zorluklarla yüzleşme stratejisi resmi Suriye muhalefetine güvence vermekle sınırlı görünüyor

Bu sorun, kontrol ettiği bölgelerin sakinlerine nüfuzunu gerçekten dayatmak şöyle dursun, kendi saflarında disiplini sürdürmek için çabalayan Suriye Ulusal Ordusu'nu da kapsayacak şekilde daha da kötüleşiyor. Konuyu daha da tehlikeli hale getiren ise, muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde yaşayanlara bu tür anlaşmaların -zorla ya da şiddet yoluyla- dayatılmasının, Türkiye'nin özellikle mülteciler ve sınır güvenliğine ilişkin temel hedeflerini olumsuz etkileyecek aksi sonuçlara yol açma ihtimalidir. Esas itibarıyla bu tür eylemler, Türkiye'nin istikrara kavuşturmak istediği toprakları ateşe verebilir.

Bu çıkmazdan kurtulmak için Türkiye'nin Esed ile normalleşme görüşmelerinde tam şeffaflık benimsemesi ve milyonlarca insanın hayatını etkileyen müzakerelerin ayrıntılarını tam olarak açıklaması gerekiyor. Ayrıca, imzalanacak herhangi bir anlaşmanın muhalefet kontrolündeki bölgelerde yaşayanların korku ve endişelerini ciddi şekilde dikkate almasını da sağlamalı. Ankara'nın stratejisi geçici çözümlere ya da kısmi tedbirlere de dayanmamalı; bunun yerine geri dönüşü olmayan adımlar, sıkı izleme mekanizmaları ve gerileme ya da kötüleşme olmamasını sağlayacak net hesap verebilirlik önlemleri içermeli.

Kapalı kapılar ardında müzakere edilen gizli anlaşmaları dayatmaya çalışmak, Türkiye'nin Esed ile normalleşme yoluyla çözmeye çalıştığı sorunları daha da derinleştirecektir. Bu yaklaşım Türkiye'yi gerçek bir değerli kazanımdan yoksun, içi boş bir zafere ulaşma riskiyle karşı karşıya bırakacaktır.

Sonuç olarak Türkiye, Esed ile normalleşmeyi yukarıdan dayatamayacağının farkına varmalı. Tüm karmaşık müzakerelerde olduğu gibi, bu süreç de ilgili tüm tarafların katılımını ve sahadaki gerçekliğin dikkatli bir şekilde anlaşılmasını gerektiriyor. Daha azı, gerçek bir diplomatik atılım olabilecek bir şeyi bir seraba dönüştürme riskini taşıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.