Batı ve Rusya’dan Türkiye’nin askeri operasyonlarına yeşil ışık mı yaktı?

Paris'teki Avrupalı kaynaklar: Erdoğan, Rusya'nın olduğu gibi Batı'nın da ihtiyaç duyduğu biri haline geldi

 Pazar günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da Türkiye'nin operasyonlarına karşı protesto gösterisi düzenleyen Kürt destekçileri (EPA)
Pazar günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da Türkiye'nin operasyonlarına karşı protesto gösterisi düzenleyen Kürt destekçileri (EPA)
TT

Batı ve Rusya’dan Türkiye’nin askeri operasyonlarına yeşil ışık mı yaktı?

 Pazar günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da Türkiye'nin operasyonlarına karşı protesto gösterisi düzenleyen Kürt destekçileri (EPA)
Pazar günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da Türkiye'nin operasyonlarına karşı protesto gösterisi düzenleyen Kürt destekçileri (EPA)

Türkiye’nin, İstanbul Taksim İstiklal Caddesi'nde düzenlenen terör saldırısından bir hafta sonra başlattığı askeri operasyonlarla ilgili dünyanın dört bir yanından birçok başkenti endişelendiren ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'nin kuzeyindeki Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) mevzilerine yönelik geniş çaplı bir kara harekatı başlatma tehdidini hayata geçirecek mi?’ sorusu soruluyor. Ardından, Erdoğan'ın özellikle ABD, Rusya ve Avrupa’nın askeri planlarına ilişkin uluslararası tutumlarına ilişkin ‘Türkiye’nin, Batı ülkelerinin müttefiki olan, DEAŞ ile mücadelede ve DEAŞ’ın Kürt bölgelerinden çıkarılmasında büyük rol oynayan YPG'nin kontrolündeki Kürt bölgelerine askeri operasyonlar gerçekleştirmesine göz yumulacak m? sorusu geliyor.
Paris’teki Avrupalı ​​kaynaklar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘İstanbul’daki patlamayı, Suriye-Türkiye sınırı boyunca nüfusunun çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bölgede 30 kilometre derinlikte güvenli bir bölge oluşturmaya dayalı, daha önce açıklanan, ancak ABD, Batı ülkeleri ve Rusya tarafından karşı çıkıldığı için bugüne kadar gerçekleştirmesi engellenen planları hayata geçirmek için kullandığını’ düşünüyorlar.
Ancak aynı kaynaklara göre bugün durum iki açıdan değişmiş görünüyor. Bunlardan birincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a terörle mücadele, meşru müdafaa ve Türk halkını koruma gerekçesiyle caydırıcı olarak askeri operasyonlar düzenlemesi için aradığı bahaneyi sağlayan saldırı,  ikincisi, Batılıların bugün Türkiye'ye her zamankinden daha fazla ihtiyacı olması. Avrupalı kaynaklar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geniş çaplı bir kara operasyonu başlatmasını engellemek için ABD, Rusya ve Avrupa ülkelerinin nasıl bir tepki verebileceklerini anlamak için Rusya ve Batı'nın onlarca kişinin ölümüne yol açan hava saldırılarına verdiği tepkilerin dikkate alınması çağrısında bulundular.
Söz konusu kaynakların tanımıyla hava saldırılarına bugüne kadar ‘yumuşak’ bir tepki verildi. Kaynaklara göre Türkiye üzerinde en etkili iki taraf olan ABD ve Rusya, Ankara'ya karşı ‘müsamahalı’ davrandılar ve hiçbir zaman ‘kınayan’ açıklamalarda bulunmadılar.  Bu aynı zamanda hava saldırılarına bir grup olarak Avrupa Birliği'nden (AB) herhangi bir tepki gösterilmediğinden Avrupa ülkelerinin ‘bireysel’ tepkileri için de geçerli bir durum. AB, gerek Avrupa Komisyonu, gerek AB Başkanlığı gerekse AB'nin dış politikasını yürütmekten sorumlu AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği düzeyinde bu hava saldırılarına hiçbir tepki göstermedi.
Moskova, önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in dilinden sonra Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov’un dilinden, Suriye'nin kuzeyinde ‘istikrarın bozulmasına’ karşı uyararak ‘itidalli olma, gerginliği tırmandırmaktan ve aşırı güç kullanmaktan kaçınma’ çağrısında bulunurken aynı zamanda, ‘Türkiye'nin güvenlik endişelerini anladığını’ ifade etti.
Öte yandan Washington, Ankara'ya askeri operasyonlarının bölgenin ‘istikrarı’ ve DEAŞ’a karşı mücadele üzerindeki etkilerine ilişkin duyduğu ‘ciddi endişeyi’ bildirmekle yetinirken, Suriyeli ortaklarından ‘karşı saldırıda bulunmamalarını ve gerginliği tırmandırmamalarını’ istedi. Washington, ‘eşit şartlarda olmayan her türlü askeri harekata karşı olduğunu’ vurguladı.
Avrupa ülkelerinin tepkileri ise ‘endişe duyulduğu’ ve ‘itidalli olunması’ gibi çeşitli açıklamalar şeklindeydi. Fransa Dışişleri Bakanı, terör karşısında Türkiye’nin güvenlik endişelerini anladıklarını ifade ederken Almanya, Ankara'yı ‘uluslararası hukuka saygı çerçevesinde eşit şekilde yanıt vermeye, sivillerin korunmasına ve gerginliği tırmandırmaktan kaçınmaya’ çağırdı. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, ülkesinin terörle mücadelesinde Türkiye'nin yanında olduğunu söyledi. İsveç ise Dışişleri Bakanı’nın pazartesi günü Paris'te İsveç merkezli bir gazeteye yaptığı açıklamayla Türkiye’nin operasyonuna değindi. İsveçli Bakan açıklamasında, “Türkiye, terör saldırılarına maruz kalan bir ülke. Bu tür saldırılara maruz kalan ülkelerin kendilerini savunma hakları var” ifadelerini kullandı. Özetle, Avrupalılar, Türkiye'nin ‘kendine hakim olmasını’ ve kimsenin gerek ölü sayısı gerekse (hava, kara, füze vs. şeklinde) saldırı türleri bakımından tam olarak ne demek istendiğini anlamadığı ‘orantılı bir karşılık’ vermekle yetinmesini istiyorlar. Kontrollü bir şekilde olmak şartıyla Türkiye’nin güvenlik endişelerini anladıklarını ifade ediyorlar.
Bugün Rusya’nın ve Batı ülkelerinin çıkarları, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşının gidişatına ve her iki taraf için de radikal sonuçları olacak geleceğine bağlı olduğu bir gerçek. Söz konusu kaynaklara göre ‘bu ülkelerin konumlarını zayıflatacak her şey ikincil’ kabul ediliyor. Şarku’l Avsat’ın ulaştığı kaynaklar, bugün Erdoğan'ın ‘Rusya’nın olduğu kadar Batı ülkelerinin de ihtiyaç duyduğu biri’ haline geldiğini belirttiler. Bir başka deyişle Biden’ın ona ihtiyacı olduğunu bilen Putin’in de Erdoğan'a ihtiyacı var. Bunun nedeni, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşından nasıl yararlanacağını bilip ‘dengeli’ bir politika izlemesi ve herkese karşı açık bir çizgide durmasıdır. Ayrıca Ukrayna’dan tahıl ihracatı için yapılan anlaşmada rol oynayan Erdoğan, gemilerin Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçişlerini düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni uygulamakta tereddüt etmezken, Batı ülkelerinin Rusya’ya yönelik yaptırımlarını uygulamadı. Erdoğan, Fransa’nın ve Almanya’nın arabulucu rollerini bırakmalarının ardından Putin ile ‘muhatap’ olan tek isim olarak kaldı.
Bütün bunlardan sonra Batılıların, Erdoğan'ın Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri operasyonlarına ‘yumuşak’ tepki vermeleri ve belki de başlatmaya hazırlandığı bir kara operasyonuna karşı müsamahalı davranmaları, Erdoğan'la ilişkilerinde kendilerini ‘eli kolu bağlı’ hissetmelerindendir.
Öte yandan İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üye olmalarının anahtarının Ankara'da olduğu dikkate alınmadan tablo tamamlanmış sayılmaz. İki ülkenin üyeliği kabul edilirken, bu kabul için yalnızca Türkiye’nin ve Macaristan’ın parlamentolarından onay alınmadı. Stockholm ve Helsinki'nin geçtiğimiz Haziran ayında Türkiye’nin ‘terörle mücadele’ konusundaki taleplerine ilişkin üçlü bir mutabakat zaptı imzalamaları dikkat çekici bir gelişmeydi. Stockholm ve Helsinki'den Ankara'ya üst düzey yetkililer tarafından sık sık yapılan ziyaretler, NATO’nun yeni üyelerine ve onlarla birlikte NATO’ya ve AB’ye şantaj yapma fırsatı bulan Erdoğan'ın tutumunu yumuşatmayı amaçlıyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında eğer Türkiye bugün Suriye’nin kuzeyine kara harekatı başlatırsa başta Washington olmak üzere Batı ülkelerinin başkentlerinin Ankara’ya karşı çıkmaları pek olası görünmüyor.
Fransa merkezli Le Monde gazetesi, Suriye'nin kuzeyindeki hava sahasını kontrol eden Rusya ve ABD’den Türkiye’nin askeri operasyonlarına yeşil ışık yakılmadığını düşünmenin güç olduğunu yazdı.



Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
TT

Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

Somali medyası, yaklaşık 500 asker taşıyan iki Türk askeri uçağının, Ankara ile Mogadişu arasında artan askeri iş birliğini yansıtacak şekilde, Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Aden Adde Uluslararası Havalimanı'na ulaştığını bildirdi.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Türk medya kaynakları bu yıl toplam asker sayının 5 bini bulabileceğine işaret ediyor.

Bu kuvvetler, Somali hükümetinin eş-Şebab hareketine karşı operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Mogadişu’ya ulaştı. Hükümet, Türk savaş uçaklarının hava desteğiyle harekete ait hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.

Temmuz 2024'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Somali'de iki yıl süreyle konuşlanmasına izin veren tezkereyi onaylamıştı. Bu adım, bölgesel ve uluslararası ortaklarla iş birliği yaparak, Somali Federal Hükümeti'nin terörle mücadele çabalarına destek sağlamayı amaçlıyor.

Mogadişu ile Ankara arasında son dönemde imzalanan anlaşmaların özellikle bir yandan Somali-Etiyopya anlaşmazlığının, diğer yandan da Kızıldeniz Havzası'ndaki bölgesel gerginliğin yaşandığı bir döneme denk geldiği göz önüne alındığında gözlemciler, Türk kuvvetlerinin misyonunun yalnızca terörle mücadeleyle sınırlı olmadığını, bunun siyasi, askeri ve ekonomik sonuçları da olduğunu düşünüyor.

Addis Ababa'nın Somaliland bölgesi ile denize erişim ve iki askeri üs kurmak amacıyla imzaladığı mutabakat zaptının ardından Mogadişu, Etiyopya'nın Somali kıyılarına yönelik müdahalelerinin önüne geçmek için bölgesel ittifaklar kurmaya çalışıyor. Mutabakat zaptı Etiyopya’nın bunlar karşılığında Somaliland'ın bağımsızlığını tanıyıp, uluslararası alanda tanınmayan bu Somali bölgesinin uluslararası toplum tarafından mümkün olan en üst düzeyde tanınması için uluslararası forumlarda çaba göstermesini öngörüyor.

Güvenlik endişeleri

Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid ise Türk kuvvetlerinin Mogadişu'ya gelişinin, son dönemde Somali devletine karşı bir dizi askeri eylem düzenleyen Somalili terör örgütü Şebab'ın ilerleyişini durdurmak amacıyla Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un acil talebi üzerine gerçekleştiğini düşünüyor.

Seyyid, bu hareketin yönetimin dizginlerini ele geçirmesinin Somali'nin ulusal ve bölgesel istikrarının daha da kötüleşmesine yol açabileceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki Türk çıkarlarını, özellikle madencilik ve Somali kıyılarında petrol arama faaliyetlerini tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre Ankara, altyapı yatırımlarına katkıda bulunarak ve ekonomiyi canlandırarak Somali hükümetinin güvenlik, askeri ve ekonomik alanlardaki çabalarını desteklemekten de çekinmedi. Ayrıca Somalili öğrencilere Türk üniversitelerine kayıt imkânı sağlanarak iki ülke arasında bilimsel alanda da iş birliği bulunuyor. Buna bir de 2 bin 500 askere varan askeri iş birliği anlaşması ekleniyor. Seyyid, Türkiye'nin hayati jeopolitik ve ekonomik çıkarları olan bölgesel bir güç olduğunu, Akdeniz, Kızıldeniz, Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın birçok bölgesinde fırsatları değerlendirip nüfuzunu artırmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Boynuzu uzmanı, Somali'nin Hint Okyanusu'na en uzun kıyı şeridine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi bölgesine kadar uzanan stratejik bir coğrafi alana sahip olduğunu belirtiyor. Bunun da bilhassa uluslararası seyrüsefer açısından stratejik bir geçiş noktası olan Kızıldeniz havzasında yaşanan gerginlikler göz önüne alındığında, uluslararası ve bölgesel planlarda stratejik önemini iki katına çıkardığını ifade ediyor.

Seyyid’e göre Somali birçok alanda Türkiye'nin desteğine ve iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Mogadişu ayrıca Türkiye'yi, özellikle Etiyopya ve Kenya'nın yayılmacı emelleri karşısında Somali çıkarlarını savunmada güvenilir ve sadık bir müttefik olarak görüyor. Zira Türkiye'nin müttefiklerini savunma konusunda ciddi bir geçmişi var. Trablus'taki Libya hükümetinin Halife Hafter güçlerinin eline geçmesini engellemedeki rolü, Azerbaycan'ın 30 yıllık Ermeni işgali sonrasında Dağlık Karabağ'daki topraklarını geri almasına verdiği destek buna örnek verilebilir.

Güvenli ittifak

Seyyid, Ankara'nın Suriye, Azerbaycan ve Libya gibi çatışma bölgelerinde koordinasyon yeteneğini kanıtladığını, başka ülkelerle karşı karşıya geldiğinde bile, çoğu zaman bir iş birliği ve çatışmasızlık formülü bularak, Türkiye ile bölge ülkeleri arasında herhangi bir çatışma ihtimalini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Dahası anlaşma iki bağımsız devlet arasında yapılmış olup, belirli bir devleti hedef almıyor ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele alanlarında iki başkentin hayati çıkarlarına odaklanıyor.

Seyyid, son dönemde Kızıldeniz ülkelerinde bölgede artan yabancı askeri varlığına ilişkin bir hassasiyet oluştuğunu ve bu hassasiyetin, onları Kızıldeniz Ülkeleri Forumu adı altında bir oluşum kurmak zorunda bıraktığını belirtiyor. Ancak forum henüz kuruluş aşamasında ve bölgesel bir güvenlik sistemi oluşturacak çerçeve ve yapılar henüz tamamlanmadı. Ayrıca Türkiye, Etiyopya'da ekonomik varlığı, Sudan'da güvenlik ve askeri varlığı ve Somali ile yıllardır süren kapsamlı iş birliği ile bölgedeki nüfuzunu pekiştirme konusunda bu forumdan önce davrandı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bundan dolayı Türkiye’yi Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu denkleminin dışında tutmak zor. Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid, hayati çıkarları ile çatışmadığı sürece Türkiye’nin katılımının bu ülkeler için doğrudan bir endişe yaratmasının muhtemel olmadığını söylüyor.

Jeopolitik etkiler

Somalili siyasi analist İdi Muhammed ise Mogadişu'yu Ankara'ya bağlayan stratejik çıkarlar göz önüne alındığında, Türk askeri misyonunun görevinin terörizm ve organize suç ile mücadeleye odaklandığını düşünüyor. Somali'de inşaat ve altyapı gelişimine yönelik katkılarına ilave olarak, özellikle petrol arama ve madencilik alanlarında artan Türk yatırımlarına dikkat çekiyor.

Muhammed, Türk askeri varlığının misyonunun terörle mücadele ve Somali'deki Türk çıkarlarını koruma gibi güvenlik boyutuyla sınırlı olmasına rağmen, Somali kıyılarını bölgesel emellerden korumak da dahil olmak üzere birçok jeopolitik anlamı olduğunu da vurguluyor. Etiyopya'nın, ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı bölge ile imzaladığı mutabakatla Somali kıyılarını işgal etme ve kalıcı askeri üsler kurma çabaları da bu emellere dahil.

Muhammed, Türk askeri gücünün Somali'nin birliğini ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğini korumaya katkı sağlayacağını vurguluyor. Buna ilaveten, Somali egemenliğindeki liman hizmetlerinden Etiyopya'nın yararlanmasını öngören Addis Ababa ile Mogadişu arasındaki Ankara Anlaşması'nın aslına sadık bir şekilde uygulanmasını sağlamaya yönelik katkısının da altını çiziyor.

Siyasi analist, Türk askeri varlığının, Kızıldeniz'de bulunan bölgesel ve uluslararası güçlerle, özellikle Cibuti'deki yabancı üslerle, uluslararası nakliye yolu olarak Kızıldeniz'in girişlerini güvence altına almak amacıyla, koordinasyon fırsatları yaratabileceğini ifade ediyor. Zira dünya deniz ticaretinin yüzde 12'si, Asya-Avrupa ticaretinin ise yaklaşık yüzde 40'ı buradan geçiyor.

Muhammed, Türk kuvvetlerinin Somali'ye konuşlandırılmasının, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesindeki aşırılıkçı grupların oluşturduğu tehdidi azaltacağına dikkati çekiyor. Nitekim el-Kaide örgütünün Doğu Afrika'daki bir kolu olan Somalili Şebab hareketi son dönemde varlığını güçlendirdi ve eylemlerini artırdı. Bu eylemlerinden biri de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in orada bulunduğu bir sırada Mogadişu Havaalanı’nı hedef alan saldırısıydı. Bu da Somali hükümetinin Türk kuvvetleriyle koordineli olarak hareketin mevzilerine karşı şiddetli saldırılar düzenlemesini gerektirdi. Zira hareketin askeri kabiliyetlerini geliştirdiği ve birçok cephede ilerlediği yönünde haberler geliyor.

İdi Muhammed, Türk kuvvetlerinin Kızıldeniz Havzası'nda yaşanan gerginlikte olumsuz bir rolünün olduğu iddialarını reddediyor. Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün, Eritre ve Sudan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu, ayrıca Mısır ile de yakın zamanda ilişkilerini normalleştirdiğini belirtiyor. Dahası Etiyopya'nın Kızıldeniz'de askeri üs kurma planlarına karşı çıkan kararlı duruş ile kıyaslandığında, Somali ile Türkiye arasındaki Türk kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşmasının, Kızıldeniz'e kıyısı olan ülkelerde herhangi bir sonuca ve tepkiye neden olmadığını söylüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.