Sudan’da halk hareketi liderleri güvenlik güçlerinin yorgun düşeceği inancında

Sudan polisi, her yürüyüş ilanında köprüleri kapatıyor.

Hartum’da 8 Kasım’da düzenlenen yürüyüşte sivil yönetim çağrısı yapıldı. (AFP)
Hartum’da 8 Kasım’da düzenlenen yürüyüşte sivil yönetim çağrısı yapıldı. (AFP)
TT

Sudan’da halk hareketi liderleri güvenlik güçlerinin yorgun düşeceği inancında

Hartum’da 8 Kasım’da düzenlenen yürüyüşte sivil yönetim çağrısı yapıldı. (AFP)
Hartum’da 8 Kasım’da düzenlenen yürüyüşte sivil yönetim çağrısı yapıldı. (AFP)

Sudan’daki halk hareketine liderlik eden Direniş Komiteleri, ilan edilen protesto yürüyüşünü ertesi güne erteleyerek güvenlik birimlerinde şaşkınlığa neden oldu. Hartum’daki yetkililer, protestoların ilanı sonrasında eylemcilerin cumhurbaşkanlığı sarayına yöneleceği beklentisiyle metal eşya taşıyan konteynırlarla köprü geçişlerini kapattı. Durum, boğucu bir trafik krizine yol açtı. Muhalefetteki kaynaklar, halk hareketi liderinin Hartum, Omdurman ve Kuzey Hartum şehirlerini birbirlerine bağlayan köprüleri geçişlere kapatan güvenlik güçlerinin yorgun düşeceğine inandığını aktardı.
Güvenlik yetkilileri, köprüleri geçişlere kapatmak için metal eşya taşıyan konteynerler kullanıyor. Güvenlik unsurları ayrıca başkentteki ana caddeleri de kapattı. İlan edilen protesto yürüyüşü nedeniyle önceki gece yarısından bu yana çok sayıda asker ve zırhlı araç konuşlandırdı. Bu önlemlere rağmen eylemciler, daha önce birden fazla kez başkanlık sarayına ulaşmayı başarmıştı. Daha sonra ise polis ve güvenlik güçleri, ‘aşırı şiddet’ kullanarak eylemcilere müdahale etmiş, onlarca kişi yaşamını yitirmiş, binlercesi de yaralanmıştı.
Hartum Vilayeti Direniş Komiteleri, 22 Kasım’da yaptığı basın toplantısında güvenlik yetkililerinin köprüleri kapatarak barışçıl protestocularla mücadeleye hazırlandığını bildirdi. Komite, salı günü yapılması planlanan protesto yürüyüşlerini, (yürüyüşleri engellemek üzere oldukça çaba ve para harcayan) güvenlik güçlerine yönelik baskıyı artırmak için çarşamba gününe erteleme kararı aldığını aktardı. Halk Direniş Komiteleri, bu manevraya ikinci kez başvurdu. Direniş Komiteleri, eylemcilere şöyle seslendi:
“Ne zaman nerede yapıldıysa yapılsın devrim çağrılarına cevap vererek olayın közlerini ellerinizde tuttunuz. Halen de tutuyorsunuz. Mücadeleleriniz bir yıl veya daha fazla sürdü. Eğer yüz yıl devam etse de zamanında burada olurdunuz.”
Komite ayrıca barışçıl protestocularla mücadele etmek için yetkililerin hazırlık ve harcama düzeylerinin tamamen farkında olduklarını vurguladı.
Hartum ve Kuzey Hartum şehirlerini birbirlerine bağlayan ve cumhurbaşkanlığı sarayı ile önemli bakanlıkların yanında yer alan El-Mek Nimr Köprüsü, 22 Kasım’da Hartum’daki güvenlik yetkilileri tarafından kapatıldı. Hartum ve Omdurman şehirlerini birbirine bağlayan ve parlamento binasının yanından geçen Beyaz Nil Köprüsü de geçişlere kapatılırken durum, başkentin merkezinde boğucu bir trafik krizine neden oldu. Daha önceki dönemlerde yetkililer, başkentin merkezine yaklaşık 25 km uzaklıkta bulunan, şehrin dış mahallelerindeki ‘el-Halfaya ve Soba’ köprüleri dışında başkentteki tüm köprüleri kapatmıştı.
Halkın Direniş Komiteleri, bugünlerde ortalıkta dolaşan ‘bir uzlaşmaya varılması ve siviller ile ordu arasındaki yönetim krizinin çözümüne ilişkin anlaşmalar yapılması’ yönündeki haberleri görmezden geliyor. Komiteler, eylemcilere ‘milyonluk çarşambaya’ hazırlanma ve ayakkabılar, gaz maskeleri ve metal kalkanlar dahil olmak üzere gösteri araçlarını hazırlama çağrısı yaptı. Eylemciler, güvenlik güçlerinin fırlattığı gerçek ve plastik mermilerden korunmak için bu teçhizatları kullanıyor. Direniş Komiteleri daha önce de polisi ve güvenlik güçlerini yormak için uyguladığı taktiklerin bir parçası olarak ilan edilen bir protesto yürüyüşünü ertelemişti. Ardından yürüyüşün bilinmeyen bir güne ertelenmesine veya son anda iptal edilmesine karar verilmişti. Ancak 22 Kasım’daki yürütüşün ertesi güne ertelenmesi, güvenlik makamlarını şaşırttı. Öyle ki gecenin bir yarını köprüleri açıp ardından tekrar kapatmakta tereddüt yaşadılar. Zira köprülerin kapalı kalması durumunda hükümet binası kuşatma altında kalacak ve iki günlük boğucu trafik krizi daha da kötüleşecekti.
Ordunun 25 Ekim 2021’de iktidara gelmesinden bu yana ‘Direniş Komiteleri’ tarafından düzenlenen protestolar, demokratik sivil yönetimin ve ordunun kışlalara dönmesi talebiyle devam ediyor. Direniş Komiteleri ve bazı muhalefet partileri, ‘Müzakere yok, ortaklık yok, pazarlık yok’ sloganıyla ordu ve muhalefet koalisyonu Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri arasındaki mevcut siyasi anlaşmaları da reddediyor.
Direniş Komiteleri, partizan olmayan ve ağırlıklı olarak gençleri içeren örgütler olarak biliniyor. 11 Nisan 2019’da devrilen eski Devlet Başkanı Ömer El-Beşir liderliğindeki İslamcı rejime karşı direniş yıllarında kuruldu. Ordunun 25 Ekim 2021’de yeniden iktidara dönmesinden önce, yaklaşık iki yıl boyunca geçici bir sivil hükümet yürütme yetkisini üstlendi. Muhalefet ve uluslararası toplum, ordunun müdahalesini ‘darbe’ olarak adlandırıyor.



Ahmed Şara'nın siyasi esnekliği ve mezhepçilik söylemi hakkında

Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)
Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)
TT

Ahmed Şara'nın siyasi esnekliği ve mezhepçilik söylemi hakkında

Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)
Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)

Ahmed Mahir

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın, diktatör Beşşar Esed'in devrilmesinden sonra ülkesinin hayatta kalması için ulusal birliğin hayati önem taşıdığı temel gerçeğinin tamamen farkında olduğu aşikar. Kürtlerle uzlaşma ve Dürzi liderlerle görüşme, sadece yeni rejiminin siyasi istikrarı açısından değil, aynı zamanda çatışma sonrası yeniden inşa süreci açısından da önemli.

Şara, hızlı ve kararlı hamleleriyle büyük bir siyasi esneklik gösterdi. Zira Esed rejimine karşı gerçekleştirilen başarılı darbeden sadece üç ay sonra kamuoyundaki dramatik değişimin farkında. Yine jeopolitik ve uluslararası güçlerin kararlarını yakından izlediğini de biliyor.

Bu siyasi esneklik, son günlerde yaptığı uzlaşmacı konuşmalarda ve aldığı kararlarda da açıkça görülüyor. Bunlar arasında Suriye sahilinde Alevi ailelerin infaz edilmesinin ardından bir araştırma komitesinin kurulması da yer alıyor. Batı medyası bunu -beklendiği üzere- doğası ve kökeni itibarıyla “mezhepsel şiddet” olarak yansıttı ve bu, Suriye'nin aşırı basitleştirilmiş ve yüzeysel bir tasviridir.

Mezhepsel şiddet, Esed’in yönetimine karşı çıkan barışçıl protestoculara yönelik acımasız baskısının trajik bir yönü olsa da, iç savaşa dönüşen çok daha geniş bir senaryonun yalnızca bir yönüdür. Daha geniş tablo her zaman politiktir çünkü üç temel faktörü içerir; iktidar, haklar ve kaynaklar.

Batı medyası, beklendiği üzere, Suriye sahilinde yaşananları doğası ve kökeni itibarıyla mezhepsel şiddet olarak yansıttı ve bu, Suriye'nin aşırı basitleştirilmiş ve yüzeysel bir tasviridir

Şara, ortaya çıkan krizi yönetmek için stratejilerini ve politikalarını akıllıca ayarladı; konuşmalarında Suriyelileri Sünni, Alevi, Kürt, Hristiyan veya Dürzi olarak sınıflandırmayı reddetti.

Suriye Devlet Başkanı bunu yaparak, Esed rejiminin onlarca yıldır yaydığı mezhep çatışmasının kaçınılmaz olduğu ve devrilmesi halinde barışçıl bir şekilde bir arada yaşama veya uzlaşma yönündeki her türlü girişimin faydasız olacağı mitini çürütmeye çalışıyor.

Sahil bölgesindeki şiddeti mezhepsel bir şiddet olarak basitleştirmek, bu grupların kendi içlerindeki çeşitliliği göz ardı etmektir. Aynı zamanda, bu kimliklerin ötesinde var olan karşılıklı tarihsel ilişkileri ve siyasal ittifakları, isteyerek ya da istemeyerek, tanımayı da reddetmektedir. İç savaşa dönüşen devrim öncesinde, kökleri hem Sünni hem de Alevi mezheplerine dayanan Baas Partisi'nde, her iki kesimden de üyeler, hükümette ve parti yapısında çeşitli pozisyonlarda birlikte çalışmaktaydı. Ancak Esed rejimi daha sonra Alevileri kayıran bir politika benimsedi. Toplumsal düzeyde ise Sünni ve Alevi aileler arasında çok sayıda karma evlilikler gerçekleşti.

Burhan Galyun gibi Suriyeli aydın ve düşünürler, mezhepçiliğin dinsel farklılıklardan ziyade devlet ve siyasi pratiklerden etkilenen suni bir olgu olduğu konusunda uzun zamandır uyarılarda bulunmaktadır.

Mevcut krize mezhepsel açıdan baktığımızda, dış güçlerin çatışma ve siyasi krizlere mezhepsel bir renk kazandırmadaki etkisini açıkça görürüz. İran ve Hizbullah gibi bölgesel aktörler, Esed rejimini, Sünni aşırılıkçılığa karşı Şiilerin koruyucusu olarak göstererek desteklediler. İsrail de son dönemde mezhepçi dalgaya kapılmış durumda ve kendisinin Ortadoğu'da “azınlık” olduğu, Suriye'de Şara ve İslami hükümeti altında yaşayan Dürzi azınlığın “koruyucusu” olduğu siyasi taktiğini kullanıyor. Sünni çoğunluklu bir ülke olan Türkiye de, Esed rejimine karşı sert muhalefette bulunan Şara liderliğindeki Heyet Tahrir el-Şam'a stratejik destek sağladı.

Bölgesel ve uluslararası dinamiklere ilişkin derin bir anlayışı yansıtan son kararları alan tek kişi Şara değildi.

Kürt liderliğindeki ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi, Şara ile tüm askeri ve sivil kurumları Suriye devletine entegre etmeyi amaçlayan tarihi anlaşmayı imzalamasının ardından Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı röportajda, Şara'nın ülkenin “cumhurbaşkanı” olduğunu söyledi.

Suriye'de Haseke, Rakka ve Deyrizor şehirlerinde hayati öneme sahip petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu stratejik bir bölgeyi kontrol eden Abdi, Irak Kürdistan Bölgesindeki özerkliğin Suriye'de tekrarlanmasını istemediğini de söyledi.

Bu, onun Kürt-Türk ikilemiyle başa çıkma ve belki de Ankara'nın güçlerini hedef almasına son verip, Suriye topraklarına yönelik askeri müdahalelerini durdurmaya yönelik siyasi zekasını gösteriyor.

sdrfgty
Ahmed Şara ve Mazlum Abdi, Şam'da ulusal uzlaşı anlaşmasını imzalıyor (AFP/HO/SANA)

Abdi'nin hızlı ve esnek politikası, hükümetin merkezi olan başkent Şam'daki Suriyeliler tarafından olumlu karşılandı. Suriyeliler coşkuyla kutlamalara katılırken, atmosfer birlik ve beraberlik duygusuyla doldu. Suriyeliler anlaşmanın güvenin yeniden inşasının önünü açmasını umarken, Abdi de demokratik seçimler yapılması halinde kamuoyunun desteğini almaya çalışıyordu.

Suriye'de istikrarlı bir yönetimin, başta ideolojik bakış açısında köklü bir değişim yaşayan Şara olmak üzere, tüm siyasi tarafların sürdürülebilir uygulamalarına gereksinimi var. Şara çok etnikli bir toplumda aşırılığın ve şiddetin sadece bölünmenin ve savaşların devam etmesine neden olacağını anladı. Özellikle yeni Suriye'nin uluslararası alanda tanınan cumhurbaşkanı olduğu için sahip olduğu siyasi esneklik, bilhassa DEAŞ ve el-Kaide'nin yenilgisinden sonra Suriye'deki çeşitliliği tehdit eden radikal ideolojilerin cazibesini kaybetmesine yardımcı oluyor.

Ancak Şara'nın bu muazzam ideolojik dönüşümünün arkasında bir başka önemli siyasi neden daha var, o da imaj. Mevcut siyasi ortamda uluslararası tanınma ve meşruiyete duyulan ihtiyaç, uluslararası ve bölgesel destek mesajları almaya devam eden Şara'nın sahip olduğu siyasi esnekliğin ardındaki önemli bir itici güçtür. Suriye gibi savaş nedeniyle parçalanan bir ülkenin yeniden inşası, zorlu bir ekonomik ve mali görevdir. Bu görev, uluslararası toplum Şara’nın ekonomik performans sayesinde popülerliğini artırması, siyasallaşmış mezhepçiliğin kökünün kazınması için destek vermeden gerçekleşemez.