Sami Moubayed
Suriye eski Başbakanı Faris el-Huri (1877-1962) anılarında, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Mebusan Meclisi'nde milletvekili olarak görev yaparken Mısır'ı geri almak için askeri bir saldırıya hazırlanan Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile görüşmesini anlatıyor. El-Huri toplantının tarihini belirtmiyor ancak bunun Ocak 1915'te Mısır’a yönelik askerî harekât başlamadan önce olduğu varsayılıyor.
Enver Paşa Mısır’ı çok kolay bir şekilde alacağını anlatınca el-Huri, güçlü İngiliz Ordusu'na karşı savaşmadan önce Sina çöllerini aşması gereken paşanın kendine olan güveni karşısında şaşkına dönüyor. El-Huri daha fazlasını sorunca Enver Paşa'nın, Mısır'ın fethinin hicri 1334 (miladi 1916) yılında olacağını ilim sahibi bir kişiden duymuş olduğunu öğreniyor. Bunun delili ise ebced hesabına göre “Mısır'ı fethedeceksin” ifadesinin harflerinin toplamının 1334 olması.
Enver Paşa maalesef Mısır'da kendisinin ve ordusunun başına gelenler karşısında şok olmuştu. O, Mısır'ı geri alamamakla kalmadı, Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu'nu da kaybetti. Tarih boyunca pek çok lider, önemli kararlarını verirken ebced hesabına güvendi. Belki de bu tarz malumatları umursamayan en ünlü kişi, Roma döneminde kötü şans ve felaketle ilişkilendirilen 15 Mart tarihi konusunda uyarılan Roma'nın en ünlü imparatoru Julius Sezar'dı. Sezar, 15 Mart günü en yakınındakiler tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
28 Eylül 1961 tarihinde Mısır-Suriye birliği bozuldu ve Birleşik Arap Cumhuriyeti dağıldı. Cemal Abdunnasır 28 Eylül 1970’te öldü. Ayrıca 2000 yılında Ariel Şaron'a karşı İkinci İntifada’nın patlak verdiği günde 28 Eylül’dü. Bu da 28 Eylül’ü modern Arap tarihinin en sembolik tarihlerinden biri yapıyor.
Eğer Mısır'ın eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır, Sezar gibi 28 Eylül’ün lanetli bir gün olduğu konusunda uyarılsaydı muhtemelen o gün evinden ayrılmazdı. 28 Eylül, 1961'de Suriye-Mısır birliğinin dağılmasına ve ardından 1970 yılında kendi zamansız ölümüne tanık olan karanlık bir gündü. Yine aynı gün, 2000 yılında İkinci İntifada patlak verdi. Böylece 28 Eylül, modern Arap tarihinde bir dönüm noktası haline geldi.
28 Eylül 1961
Eylül 1961, Şubat 1958'de kurulan kısa ömürlü Suriye-Mısır birliğinin en kötü dönemlerinden biriydi. İnsanlar kapalı kapılar ardında Suriye'yi yöneten Mısırlı subayların yanlışlarını konuşuyordu. Abdunnasır, Suriye'deki özel sektörü yeni kamulaştırmıştı. Bu, Şam ve Halep'teki önde gelen iş adamlarını öfkelendiren bir hareketti. Eylül ayında Abdunnasır'ın iki adamı, Suriyeli Abdulhamid es-Serrac ile Mısırlı Abdulhakim Amir arasında son hesaplaşma yaşandı. Eski bir içişleri bakanı ve güvenlik şefi olan es-Serrac, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev yaptı. Amir ise Abdunnasır'ın Suriye'deki adamı ve Mısır ordusunun komutanıydı. Abdunnasır ikisini de Kahire'ye çağırdı ve uzun görüşmelerin ardından es-Serrac 22 Eylül 1961 tarihinde görevinden istifa etti. Kamu hayatından çekildi ve dolaylı olarak Amir'in kendisini mağlup ettiğini kabul etti. 28 Eylül'ün erken saatlerinde, Abdulkerim en-Nahlavi liderliğindeki bir grup subay harekete geçti ve askeri bir darbe gerçekleştirdi.
Cemal Abdunnasır, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin dağılmasına karşı isyan etti ve çok sevdiği birliği yeniden tesis etmeye çalıştı, ancak başarılı olamadı.
Darbeci liderler Amir ile görüştüler ve kendisi de onların isteklerini kabul etme isteğini dile getirince 9 No'lu Askeri Tebliğ'i yayınladılar. Tebliğde, “Silahlı Kuvvetler Başkomutanı’nın bilgeliğine olan güvenimiz sayesinde işler normal seyrine döndü” ifadeleri yer aldı. Tebliğin yayınlanmasının ardından askeri kademelerde büyük bir huzursuzluk yaşandı. Halkın bir kısmıysa Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni desteklemek için gösteriler düzenledi. Darbe liderleri, Amir’in zaman kazanmak için kaçamak davrandığını ve taleplerine yanıt verme niyetinde olmadığını anladıktan sonra hareketlerine devam etmeye karar verdiler. Olaylar hızlandı ve aynı günün akşamı saat beş buçukta Abdulhakim Amir, bazı Suriyeli bakanlarla birlikte Şam'dan ayrıldı.
Cemal Abdunnasır, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin dağılmasına karşı isyan etti ve çok sevdiği birliği yeniden tesis etmeye çalıştı, ancak başarılı olamadı. Lazkiye'ye paraşütçüler gönderip darbecileri tutuklattı. En-Nahlevi ve grubuna karşı şiddetli bir saldırı başlattı ve onları Siyonizm ve emperyalizmin ajanları olarak nitelendirdi. Ancak tüm bunlar sonuçsuz kaldı ve Suriye ile Mısır birliği yeniden tesis edilemedi.
Abdunnasır gerçekten öldürüldü mü? Zirvenin bitiminden sonra Kuveyt Emiri'ne veda ederken son anlarını yaşadığının farkında mıydı? Suriye ile Mısır birliğinin bittiği gün olan 28 Eylül'ün hayatının da son günü olacağını biliyor muydu?
Cemal Abdunnasır'ın eşi Tahia Kazım anılarında, o gün eşinin başına gelenleri şöyle anlatıyor: “Radyoda konuşmasını duydum ve ne kadar sıkıntılı olduğunu farkettim. Onun üzüntüsünü hissettim ama gerçek şu ki Suriye'den ayrılığa üzülmedim. Benim için yalnızlık rahat edebileceğim bir şey değildi. Zira onun işi önce azami düzeye çıktı ve 1959 yılı sonunda şeker hastalığına yakalandı. Ben de kendi kendime onun çok çalışmaktan hastalandığını söylerdim.”
28 Eylül 1970
Her ne kadar ona çok acı vermiş olsa da Suriye'deki 1961 darbesinin Abdunnasır'ın kötüleşen sağlığıyla bir ilgisi olup olmadığını kimse kesin olarak bilmiyor. Kesin olan tek şey, Suriye ile Mısır birliğinin bu şekilde bozulmasının onun ruhunda derin bir yara açtığıdır. Abdunnasır’ın hayatındaki ilk yenilgi, 23 Temmuz 1952 Devrimi'nden Süveyş Kanalı'nın millileştirilmesine, 1956'daki üçlü saldırıya tepkiden 1958'de Suriye ile birliğe kadar uzanan bir dizi ses getiren zaferin ardından geldi. 1961'den sonra Abdunnasır için acılar birikti ve Haziran'daki başarısızlık onu mahvetti. Birkaç ay sonra, 1967'de Arapların yenilgisinden doğrudan sorumlu olan, ömür boyu dostu ve yoldaşı Abdulhakim Amir'in ölümü ya da cinayeti yaşandı.
Abdunnasır çok sigara içiyordu ve o dönemde Mısır'da düzenlenen Arap Zirvesi'nde doktorlar onun büyük strese maruz kaldığını bildirmişti. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile Ürdün Ordusu arasındaki kanlı ‘Kara Eylül’ çatışmalarının durdurulması için büyük çaba harcadı. Elli iki yaşındayken ateroskleroz ve şeker hastalığının komplikasyonlarından öldüğünü söylediler. Bu durum, masaj seansları sırasında vücuduna verilen zehirden kaynaklanan doğal olmayan bir ölüm veya yavaş bir suikastla ilgili birçok hikâyeyi ateşledi.
Abdunnasır gerçekten öldürüldü mü? Zirvenin bitiminden sonra Kuveyt Emiri'ne veda ederken son anlarını yaşadığının farkında mıydı? Suriye ile Mısır birliğinin bittiği gün olan 28 Eylül'ün hayatının da son günü olacağını biliyor muydu?
28 Eylül 2000
Mısırlılar Abdunnasır'a veda etmek için sokaklara döküldüler. Onun ölüm tarihi, sevenlerinin yıllarca andığı üzücü bir olay olarak kaldı. Cemal Abdunnasır'ın ölümünden tam 30 yıl sonra, 28 Eylül 2000'de İsrailli muhalefet lideri Ariel Şaron Mescid-i Aksa'ya girdi. Provokasyonun hem caminin içinde hem de kapılarında gösterileri tetiklediği biliniyor. Bu provokatif ziyaret, caminin içinde ve çevresinde öfkeli gösteri dalgalarına yol açtı. İsrail, göstericilere ateş ederek yedi kişiyi öldürdü ve 250 Filistinli genci yaraladı. Bu olay El Aksa İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifada'yı ateşledi.
Dönemin İsrail İçişleri Bakanı Şlomo Ben Ami, Filistin Önleyici Güvenlik Servisi Başkanı Cibril er-Rucub'a danıştıktan sonra Şaron'a camiyi ziyaret etme yetkisi verildiğini söyledi. Er-Rucub bunu şiddetle yalanladı. 28 Eylül 2000 olayları, 1961 ve 1970 yıllarında olduğu gibi hızlanarak 30 Eylül'de Gazze'de babasının vücudunun arkasına saklanan Muhammed Durra adlı çocuğun öldürülmesine yol açtı. Bir Fransız kanalının kamerasıyla çekilen bu sahne o dönemde küresel bir öfke dalgasına yol açtı ve 12 yaşındaki Muhammed Durra İkinci İntifada’nın sembolü haline geldi.
* Şarku’l Avsat okurları için Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.