Çin meselesi, Arap dünyası… ABD istihbaratı kimleri nasıl işe alıyor?

Michael Morell, Linda Weissgold ve David Marlowe. (Şarku’l Avsat)
Michael Morell, Linda Weissgold ve David Marlowe. (Şarku’l Avsat)
TT

Çin meselesi, Arap dünyası… ABD istihbaratı kimleri nasıl işe alıyor?

Michael Morell, Linda Weissgold ve David Marlowe. (Şarku’l Avsat)
Michael Morell, Linda Weissgold ve David Marlowe. (Şarku’l Avsat)

Virginia’daki Mason Üniversitesi kapsamındaki Schar Okulu’nda Hayden Merkezi tarafından birkaç gün önce düzenlenen sempozyuma katılanlar, Direktör Larry Pfeiffer’ın “CIA için çalışmak ilginizi çekiyorsa, salonda bize katılacak askerler var. Lütfen kendileriyle konuşun. Resepsiyonda hazır bulunacaklar” ifadeleri ile karşılandı. Üniversite tarafından gelecek yıl başlatılacak yeni bir programa işaret eden Pfeiffer, “Güvenlik çalışmalarına ilgi duyan birini tanıyorsanız, doğru yer George Mason Üniversitesi'ndeki Schar Okulu’dur” ifadelerini kullandı.
Eski bir CIA çalışanı olan Pfeiffer, şu an Hayden Merkezi’nde direktörlük yapıyor. Üniversite kapsamında beş yıl önce kurulan merkez, sempozyuma katılan da eski CIA Başkanı General Michael Hayden'ın adını taşıyor.
Etkinlikte CIA’nın 1947'de kuruluşundan 75 yıl sonra karşılaştığı zorluklar ele alındı. CIA’nın mevcut üst düzey liderlerinden ikisinin ağırlanması ise ‘halka açık bir platformda’ nadiren görülüyor. Zira istihbarat liderleri genelde Kongre'deki sorgu duruşmalarından önce ortaya çıkıyor. Her iki yetkilinin de Arap ülkeleri ile ilişkileri bulunuyor. Biri Arap dilini biliyor, Arap ülkelerinde yaşıyor. Diğeri de Lübnan ve Sünni dosyasında çalışıyor.
İlk konuşmacı, CIA’nın operasyonlardan sorumlu başkan yardımcısı David Marlowe idi. 2017-2020 yılları arasında Yakın Doğu Merkezi’nde yer alan Marlowe, yurt dışında CIA için ‘istasyon şefi’ olarak üç kez görevde bulundu. Ayrıca Terörle Mücadele Şubesi’nde Harekat Şefi olarak görev yaptı. Ancak kariyerine CIA’da değil, ABD Ordusunda 101. Hava İndirme Birliği ve 82. Hava İndirme Birliği’nde istihbarat için bir sinyal operatörü olarak başladı. Dolayısıyla 1990 ve 1991 Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan ve Irak'ta çalışması gerekti.
Sempozyumun ikinci konuşmacısı, 1986'dan beri teşkilatta yer alan CIA'nın Analiz Direktör Yardımcısı Linda Weissgold'du. Terörizm Analiz Ofisi de dahil olmak üzere CIA'nın analiz birimlerini yöneten Weissgold, iki yıl boyunca ABD Başkanı George W. Bush için günlük istihbarat verilerini sundu.
CIA’nın eski direktörü Michael Morell'in moderatörlüğünü yaptığı sempozyumda Linda, işinin objektif analiz sağlamak olduğunu söyledi. “Sınırların ötesine bakıyoruz. Sınırlarımız dışında bulunan, ancak ulusal güvenliğimizi etkileyen kişi, grup ve akımları takip ediyoruz. Bir CIA analisti olarak göreviniz bilgi sağlamaktır. Ancak politika yapmazsınız” ifadelerini kullandı. David de şu aıklamada bulundu:
“Harekat görevlilerinin öncelikli işi, sınırları aşıp başka ülkelere gitmektir. Bu ülkelerdeki insanları kendi koşullarında keşfediyor, dünyada kendilerini hangi noktada gördüklerini anlıyoruz. Biz siyasi olmayan bir örgütüz. Politika ve istihbarat arasındaki fark, politikanın dünyanın nasıl olmasını istediğinizle ilgili olmasıdır. İstihbarat ise dünyanın nasıl olduğu ile ilgilenir. Görevimiz, ülkeleri olduğu gibi görmek, sorunlarına nasıl baktıklarını, bizi nasıl gördüklerini, akıllarından geçenleri anlamaktır. Aynı zamanda analiz departmanındaki Linda gibi çalışanların incelemesi için faydalı olacak bazı şeyleri yanımızda getiriyoruz.”
İstihbarata nasıl katıldığını anlatan David, ulusal güvenlik alanında çalışmayı dört gözle beklediğini ancak ilgi odağında olmadığını söyledi. İstihbarat öncesinde askeri tecrübe kazanmak için orduya katıldığını aktardı:
“Orduda, Kaliforniya'da bir buçuk yıl boyunca bana Arapça öğrettiler. Ardından birkaç yıl sinyal okuluna gittim. 1991'de Körfez Savaşı'ndan sonra CIA'a geldim. Ortadoğu’da görevlerde bulundum. Buradaki bazı ülkelerde kimse İngilizce konuşmuyordu. Harika bir deneyimdi. Yerel yiyecekleri tattım, her gün Arapça konuştum. Balık pazarındaki, meyve sebze pazarındaki her türlü balığın adını biliyordum. Yarı casus, yarı diplomat, yarı maceracı, yarı arkeolog, yarı sosyologdum bir nevi.”
Linda da şu açıklamada bulundu:
“İlk yaptığım çalışmalardan biri Ortadoğu ile ilgiliydi. Lübnan dosyası üzerinde çalışıyordum. Sünni Başbakan suikasta kurban gittiğinde birkaç ay gibi çok kısa bir süredir bu çalışma üzerindeydim. Ancak bu, diğerlerinden daha az önemli bir dosya olarak kabul edildi.”
Linda, söz konusu başbakanın kim olduğunu açıklamadı. Ancak Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Linda’nın 1986'da CIA’ya katılması ardından 1987'de Lübnan Başbakanı Reşif Karami’nin suikaste kurban gittiği biliniyor. 2014'te ise yine Lübnan Başbakanı Refik Hariri uğradığı suikastta yaşamını yitirmişti.
CIA’nın şu an işe almak istediği kişilere dair açıklamalarda bulunan Linda şunları söyledi:
“CIA'da farklı alanlardan kişiler arıyoruz: Grafik tasarımcıları, muhasebeciler, mühendisler, lojistikçiler ve veri bilimcileri gibi... Mezuniyet öncesinde, vakti olan bir öğrenciyseniz öğrenci programımıza katılmanızı şiddetle tavsiye ederim. Bizim size baktığımız gibi sizin de bize bakmanız için harika bir fırsat.”
Linda ve David’in ‘terör karşıtı savaş’ kuşağından olduğu biliniyor. Bu dönemde ABD’nin önceliği El Kaide ve DEAŞ ile bağlantılı tehditlerle mücadele idi. CIA'nın yalnızca Çin’den kaynaklanan tehditlere adanmış yeni bir ‘görev merkezi’ kuruşundan da anlaşıldığı gibi şu anki öncelik ise Çin. David ve Linda da bu gerçeği kabul ediyor. David “Bugün ABD’nin ana rakibi Çin” ifadelerini kullanırken Linda da şunları söyledi:
“Çin, yükselen bir güçten küresel bir güç olma yolunda ilerliyor. Çin Komünist Partisi Kongresi sonuçları ile Şi Cinping kesinlikle eskisinden daha güçlü bir konumda olduğunu hissediyor.”
Peki bu, ABD’nin Afganistan'dan ayrılmalarının ardından ‘terör tehdidinin’ sona erdiği anlamına mı geliyor?
Linda bu konuda, “Terör tehdidi henüz son bulmadı. Bu tehdidi azaltma konusunda büyük ilerleme kaydettik, ancak henüz bitmiş değil. Bu yöndeki bakışlarımızı çevirmedik, çevirmeyeceğiz” dedi. ABD’nin teröristleri takip etmeye devam edeceğini vurgulayan David de “Zevahiri’den de anlayacağınız gibi; saklanmanız mümkün değil” vurgusunda bulundu. ABD, El Kaide lideri Eymen Zevahiri’nin 20 yıllık takibin ardından bu yıl Kabil’de öldürüldüğünü açıklamıştı.



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.