Etiyopya’da barış anlaşması: Bölünmelerle dolu bir ateşkes

Çöküş faktörleri, ‘kırılgan güvencelere’ meydan okuyor

Tigray heyetinin temsilcileri ile Etiyopya hükümeti arasında Pretorya’da eski Kenya devlet başkanı huzurundaki el sıkışma (Reuters)
Tigray heyetinin temsilcileri ile Etiyopya hükümeti arasında Pretorya’da eski Kenya devlet başkanı huzurundaki el sıkışma (Reuters)
TT

Etiyopya’da barış anlaşması: Bölünmelerle dolu bir ateşkes

Tigray heyetinin temsilcileri ile Etiyopya hükümeti arasında Pretorya’da eski Kenya devlet başkanı huzurundaki el sıkışma (Reuters)
Tigray heyetinin temsilcileri ile Etiyopya hükümeti arasında Pretorya’da eski Kenya devlet başkanı huzurundaki el sıkışma (Reuters)

Etiyopya hükümeti ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasında iki yılı aşkın süredir devam eden ve yarım milyona yakın sivilin hayatını kaybettiği silahlı çatışmanın sona erdiğinin habercisi olan bir anlaşmanın ilanı, birçok gözlemci açısından sürpriz oldu. Etiyopya, çatışmaya nihai bir çözüm ya da etnik bölünmeler ve son derece karmaşık ekonomik zorluklarla boğuşurken, Afrika’nın doğrudan arabuluculuğu ve çatışmanın iki tarafı üzerindeki ABD baskısı ile varılan anlaşma, ülkeye barış getirme yolunda büyük bir adım olarak görülme olasılığına ilişkin pek çok şüpheyi ortadan kaldırmayı başaramadı. Aksine gözlemciler, anlaşmanın etkili iç bölünmeler ve daha az etkili dış müdahaleler karşısında çökmekle tehdit eden ‘tuzaklı bir ateşkese’ daha yakın göründüğünü söyledi.
Etiyopya federal hükümeti ile TPLF arasında 2 Kasım’da Güney Afrika’nın başkenti Pretorya’da imzalanan anlaşma, 25 Ekim’de başlayan yoğun müzakerelerin ardından gelişti. Daha sonra ilk anlaşmanın şartlarını uygulamak için 12 Kasım’da Kenya’nın başkenti Nairobi’de müteakip bir anlaşma sağlandı.
Bu anlaşmaların açık Afrika ve uluslararası baskılarla desteklendiği açık. Afrika Birliği’nin Afrika Boynuzu Barış Yüksek Temsilcisi ve eski Nijerya Devlet Başkanı Olusegun Obasanjo, eski Kenya Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta ve eski Güney Afrika Devlet Başkan Yardımcısı Phumzile Mlambo-Ngcuka liderliğindeki arabuluculuk çabalarının yanı sıra, müzakere öncesi aşamada önemli bir ABD çabası mevcuttu. Hem Cibuti’de hem de Seyşeller’de gizli görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler sırasında Washington, Etiyopya hükümetine baskı yaptı ve Pretorya müzakerelerine katılan Tigray heyetine güvenlik ve lojistik destek sağladı.
Anlaşma, Tigray bölgesinde yaşayanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve insani durumun kötüleştiği bölgeye yardımların ulaştırılmasının sağlanması karşılığında tamamı saha koşullarına odaklanan ve barış görüşmelerinin önünü açan 12 madde içeriyor.
Anlaşma, ‘silahların susturulması, elverişli bir ortam oluşturulması, sürdürülebilir barışın temellerinin atılması, Tigray bölgesindeki çatışmaların bozduğu anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi, siyasi farklılıkların çözümünde şiddetin bir araç olarak kullanılmasından vazgeçilmesi ve çatışmadan kaynaklanan konularda hesap verebilirliği sağlamak için bir çerçevede ortaya koyulması’ amacıyla düşmanlıkların derhal ve kalıcı olarak durdurulmasını kapsıyor.
Şarku’l Avsat’ın temasa geçtiği gözlemciler, anlaşmanın metinlerine pek güvenmemekle birlikte, anlaşmanın uygulanmasını çevreleyen atmosfere temkinli bir beklentiyle yaklaşıyor. Gerek çatışma tarafları gerekse de uygulama sürecini yakından takip eden müttefikler açısından anlaşmanın farklı konumları hakkında haklı şüpheler var ve bu çerçevede anlaşma, daha uygulamaya koyulmadan önce birçok zorlukla karşılaşıyor gibi görünüyor.
Bu zorluklar, Etiyopya hükümeti ile TPLF arasındaki anlaşmayı, ‘Addis Ababa için büyük ölçüde zafer koşulları ve Tigray’ın maruz kaldığı muazzam askeri baskının bir yansıması’ olarak gören Uluslararası Kriz Grubu’nun Afrika Boynuzu Birimi yöneticisi Alan Boswell tarafından özetlendi.
Aynı şekilde anlaşma kapsamında Tigray savaşçılarının 30 gün içinde silahsızlandırılmasının şart koşulmasının ‘tutuşma noktası oluşturabileceği’ belirtildi. Hükümet ‘özellikle insani yardımın derhal girişine izin verilmesine ve bölge halkına temel yaşam hizmetlerinin sağlanmasına’ ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmezse Tigray, bunu silahsızlanmayı geciktirmek için bir sebep olarak gösterebilir. Öyle ki bölgede imzalanan anlaşmaya uymadıklarını açıklayan ve ardından savaşçılarını yaklaşan bir çatışma için hazırlamaya ve eğitmeye yönelen gruplar mevcut.
Boswell’in anlaşmanın uygulanmasının güvenilirliğine yönelik bir tehdit olarak gördüğü diğer bir zorluk ise, müttefik Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed lehine askeri çatışmalarda önemli bir rol oynayan Eritre ordusunun varlığı. Anlaşmada, Eritre güçlerinden açıkça bahsedilmiyor. Ayrıca Etiyopya topraklarından sınır dışı edilmelerinin hızı konusunda derin şüpheler var. Bu durum, farklı tarafların anlaşmanın şartlarına bağlılığı ölçüsünde gerçek bir tehdit oluşturacak.
Öte yandan kazanç ve kayıp hesaplamaları, anlaşmayı imzalayan taraflar veya Etiyopya çatışma sahnesinin gidişatını uzaktan kontrol edenler olsun, anlaşmanın tüm taraflarını motive ediyor gibi görünüyor. Abiy Ahmed tarafından bu yılın Mart ayında açıklanan tek taraflı ateşkesin aksine Pretorya Barış Anlaşması, yazılı ve bir izleme, gözetim ve doğrulama mekanizması içermekte. Bu durum, ilgili tüm tarafların yükümlülüklerini belirlemek üzere daha kesin bir çerçeve sağlıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) Zayed Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü Dr. Hamdi Abdurrahman, Etiyopya ordusu ve Tigray’daki müttefik kuvvetlerinin son savaş kazanımlarını yansıtan nesnel bir anlaşma olduğunu belirtti.
Federal hükümetin temel kazanımlarından biri, tüm federal tesisler dahil olmak üzere Tigray bölgesinin yönetimini devralacak olması ve federal ordu güçlerinin barışçıl bir şekilde Mekelle’ye (Tigray bölgesinin başkenti) girecek olması. Anlaşma ayrıca, altıncı maddesinde federal Etiyopya’nın tek bir ulusal ordusunun varlığının tanınmasını şart koşuyor. İki taraf, Etiyopya anayasasına uygun olarak TPLF savaşçılarının silahsızlandırılması, terhis edilmesi ve yeniden entegrasyonu için ulusal bir program tasarlamayı ve uygulamayı kabul etti. Bunun yanı sıra TPLF, silahsızlanmayı 30 gün içinde tamamlamayı taahhüt ediyor. Toplam sayısının yaklaşık 200 bin savaşçı olduğu tahmin edilen Tigray Savunma Kuvvetleri’nin devasa büyüklüğü göz önüne alındığında bu silahsızlanma ‘oldukça hızlı’ olacak.
Anlaşma, savaş mağdurları ve işlenen suçlar söz konusu olduğunda hesap verebilirliğin ve gerçeğe erişimin sağlanmasına olanak tanıyor. Bu çerçevede Dr. Hamdi Abdurrahman, “Başbakan Abiy Ahmed, Tigray liderleri ve bu saçma savaşa dahil olan herkes açısından hesap verebilirlik kavramını kabul ediyor mu?” şeklinde konuştu.
Öte yandan Tigray bölgesindeki ana güçler, federal hükümetle yapılan anlaşma konusunda ‘tek yürek’ görünmüyor. İki tarafı temsil eden askeri makamlar, Nairobi’de yürütme anlaşmasını imzaladıktan hemen sonra Tigray Cephesi’nin yurt içinde ve Avrupa ile Kuzey Amerika’daki destekçileri, onları TLFP’ye ihanet etmekle suçlayarak anlaşmayı reddetti.
TPLF’nin Tigray’deki diğer taraflar arasında yalnızca bir tarafı temsil ettiğini ve Tigray Savunma Kuvvetleri’nin silahsızlandırılmasını imzalama yetkisi olmadığını düşünen taraflar da mevcut. Öyle ki bu çerçevede TPLF Merkez Komitesi, Pretorya’ya bir müzakere ekibi göndermediğini duyurdu. Görüşmelerde cepheyi temsilen kimsenin bulunmadığını söyleyen Komite, “Cephenin silahsızlandırılacağı bir ordu yok” dedi.
Resmi bir Tigray kanalında yapılan bir açıklamada da cephenin silahsızlandırılmasına ilişkin madde reddedildi. Tigray Savunma Kuvvetleri’nin herhangi bir parti veya siyasi örgüte bağlı olmadığı belirtilen açıklamada, bu kuvvetlerin ‘Tigrayalıların çıkarlarını savunmak için hayatın her kesiminden oluşturulmuş güçler’ olduğu ifade edildi.
Birçok analiste göre bazı çevrelerin, bölge halkını temsil etme konusunda uzun bir geçmişe sahip olan TPLF açısından ‘kazanım’ olarak gördüğü şey, Tigray güçlerinin farklı kesimlerini ‘anlaşmayı memnuniyetle karşılamaya ve şartlarına boyun eğmeye’ ikna etmedi. Anlaşmanın, hükümetin TPLF’ye yönelik ‘terör örgütü’ sınıflandırmasını kaldırmadığı doğru. Zira bu sınıflandırmanın kaldırılması, TPLF’ye siyasi çalışmaya geri dönme yolu açıyor. Ancak Tigray savaşçılarının silahsızlandırılmasına yapılan atıf, onlar tarafından ‘aşağılayıcı bir yenilgi’ olarak görülüyor. Gençler başta olmak üzere birçok savaşçı da bunu reddediyor. Bu durum, özellikle Eritre güçlerinin geri çekilmesi durumunda bazı askeri grupların silah teslimi maddesinin uygulanmasını geciktirmek istemeleri çerçevesinde, özellikle bu maddenin uygulanmasını çok zorlaştıracak.
Diğer taraftan muhalif ‘Selassie ve Yanni Tigray’ partisi, anlaşmanın ‘yasa dışı’ olduğunu ve Pretorya anlaşmasına karşı olduğunu açıkladı. Parti, “Anlaşma, Tigray’ın siyasi taleplerini görmezden gelirken ve çatışmanın temel nedenlerini ele almazken, yalnızca Eritre ve Amhara’nın yanında imza atanların çıkarlarına hitap ediyor” dedi.



Amerikan bankalarından Arjantin'e soğuk duş

Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)
Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)
TT

Amerikan bankalarından Arjantin'e soğuk duş

Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)
Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)

Wall Street Journal'ın (WSJ) özel haberine göre JPMorgan Chase, Bank of America ve Citigroup, Arjantin'e 20 milyar dolarlık kredi vermekten vazgeçti.

Amerikan gazetesinin kaynakları, Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei'yi desteklemek isteyen Donald Trump yönetiminin çağrısıyla harekete geçen bankaların bunun yerine daha küçük bir paket hazırladıklarını söyledi. 

WSJ, geçen ay ad ve görevlerini açıklamadığı kaynaklara dayandırdığı haberde bankaların kendilerini riske atmadan kredi vermeye çalıştığını bildirmişti. 

Normalde bu tarz işlemleri kendileri yürüten bankaların ABD Hazine Bakanlığı'na Buenos Aires yönetiminin kendilerine nasıl bir teminat verebileceğini sorduğu ve yeterli güvenceyi alamazlarsa ekonomik istikrarsızlığın sürdüğü Arjantin'e kredinin çıkmayabileceği aktarılmıştı. 

WSJ'nin yeni haberinde 20 milyar dolarlık krediden vazgeçen üç bankanın yaklaşık 5 milyar dolarlık bir repo anlaşması hazırladığı ve bu parayı birkaç ay içinde geri almayı planladığı belirtildi. 

Ancak müzakerelerin daha başlangıç aşamasında olduğu ve koşulların değişebileceği ya da anlaşmanın hiç yapılmayabileceği de vurgulandı. 

Buenos Aires yönetiminin ocakta ödemesi gereken 4 milyar dolarlık borcunu bu anlaşmayla kapaması bekleniyor. 

Arjantin, ABD Hazine Bakanlığı'yla yaptığı döviz takası anlaşmasıyla 20 milyar dolara erişmişti. Bu miktarın ne kadarının kullanıldığı net değil. 

ABD Hazine Bakanlığı'ndan WSJ'ye yapılan açıklamada "Birleşik Devletler, Başkan Milei ve Bakan Caputo'nun Arjantin'i Yeniden Harika Yapma konusundaki temel prensiplere bağlılığına güvenmeyi sürdürüyor" dendi. 

Diğer yandan Hazine Bakanlığı'nın bazı eski yetkilileri, ABD'nin Arjantin'e maddi desteğinin boyutlarının net bir şekilde kamuoyuna açıklanmadığını söylüyor. 

Barack Obama dönemi yetkililerinden Brad Setser da bunlardan biri:

Esasen bu paranın nasıl kullanıldığına dair hiçbir bilgi yok. Vergi mükelleflerinden alınan paranın verildiği düşünüldüğünde, bu sıradışı bir durum.

Independent Türkçe, WSJ, AP


Çin'in Japonya'ya öfkelenmesinin asıl sebebi ne?

Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)
Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)
TT

Çin'in Japonya'ya öfkelenmesinin asıl sebebi ne?

Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)
Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)

Çin'le Japonya arasında Tayvan meselesi nedeniyle çıkan gerginlik sürüyor. 

Pekin ve Tokyo'yu karşı karşıya getiren gerginlik, Japonya Başbakanı Sanae Takaiçi'nin Parlamento'da 7 Kasım'da düzenlenen oturumda yaptığı açıklamayla patlak vermişti. 

Takaiçi, Tayvan Boğazı'na yönelik muhtemel müdahaleyi "ülkesini tehdit eden bir hareket" olarak göreceğini, böyle bir durumda askeri güç kullanılabileceğini belirtmişti. Böylelikle ilk kez bir Japon başbakanı, Tayvan'ın işgali halinde ülkenin askeri müdahalede bulunacağını açıkça söylemişti. 

Pekin yönetimiyse Takaiçi'den sözlerini geri almasını istemiş, başbakan bunu reddedince Japonya'nın Pekin Büyükelçisi Kenji Kanasugi'yi çağırarak Tokyo'ya protesto notası vermişti.

Çin Dışişleri Bakanlığı, güvenlik koşullarının uygun olmadığı gerekçesiyle Japonya'ya seyahat uyarısı da yayımlamıştı. Çin Eğitim Bakanlığı da öğrencilere, güvenlik riskleri nedeniyle Japonya'da "eğitim koşullarının uygun olmadığı" uyarısında bulunmuştu.

Pekin'in Osaka Başkonsolosu Şüe Cien'in "kendilerine saldıran kirli bir boynu tereddüt etmeden kesmeleri gerekeceğini" yazdığı sosyal medya gönderisi de krizi körüklemişti. Japonya, diplomatın "gönüllü olarak ülkesine dönmesini" talep etmişti. 

Ancak CNN'in analizinde, Pekin'in asıl "Asya'daki askeri dengelerin değişme olasılığından endişelendiği" yorumu yapılıyor. 

Tokyo yönetimi, II. Dünya Savaşı'nda 1937-1945'te Çin'i işgal etmişti. İmparatorluk Ordusu, 1895-1945'te de Tayvan'ı da kolonileştirmişti. 

Geçen ay göreve gelen Takaiçi, Japonya'nın savunma harcamalarını marta kadar Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYH) yüzde 2'sine çıkaracaklarını duyurmuştu. Merkez sağ Liberal Demokrat Parti (LDP) lideri, Parlamento'da yaptığı ilk konuşmada Asya-Pasifik bölgesinde Çin, Kuzey Kore ve Rusya'yla artan gerilimlere dikkati çekmişti. 

Analizde, Pekin yönetiminin "Japonya'nın Çin'in yükselişini tehdit edebilecek askeri emelleri olduğunu" düşündüğüne dikkat çekiliyor. 

Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) resmi gazetesi Halkın Günlüğü'nde 17 Kasım'da yayımlanan bir köşe yazısında şu ifadeler kullanılmıştı: 

İlk kez bir Japon lider Tayvan'a silahlı müdahale niyetini dile getirdi ve Çin'e karşı askeri tehditte bulundu. Bunun arkasında, Japonya'nın sağcı güçlerinin pasifist Anayasa'nın kısıtlamalarından kurtulup ‘askeri güç' statüsü elde etme yönündeki tehlikeli girişimi yatıyor.

CNN'in analizinde, Takaiçi'nin savunma bütçesini artırdığı gibi ABD Başkanı Donald Trump'la daha yakın ilişkiler kurmayı hedeflediğine de dikkat çekiliyor. 

Singapur Ulusal Üniversitesi'nden Chong Ja Ian, Çin'in "ilk baştan Takaiçi'yi köşeye sıkıştırmayı" hedeflediğini ve Japonya'ya savunma harcamalarını artırmaması için gözdağı vermeyi istediğini söylüyor. 

Independent Türkçe, CNN, Reuters


ABD’nin Ukrayna barış planında “tam af” detayı

Ukrayna'nın baştan beri yanaşmadığı toprak tavizi seçeneğini kabul edip etmeyeceği henüz belli değil (AFP)
Ukrayna'nın baştan beri yanaşmadığı toprak tavizi seçeneğini kabul edip etmeyeceği henüz belli değil (AFP)
TT

ABD’nin Ukrayna barış planında “tam af” detayı

Ukrayna'nın baştan beri yanaşmadığı toprak tavizi seçeneğini kabul edip etmeyeceği henüz belli değil (AFP)
Ukrayna'nın baştan beri yanaşmadığı toprak tavizi seçeneğini kabul edip etmeyeceği henüz belli değil (AFP)

ABD'nin Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırmak için hazırladığı 28 maddelik plan, Kiev yönetiminin birçok taviz vermesini öngörüyor. 

Wall Street Journal'ın (WSJ) incelediği taslak metne göre Ukrayna'dan işgal altındaki Donbas bölgesini Rusya'ya vermesi isteniyor. Ayrıca Ukrayna ordusunun 600 bin personelle sınırlandırılması ve ülkenin NATO'ya katılımının rafa kaldırılması talep ediliyor. 

Planın kabul edilmesi halinde Rusya'nın birçok talebi de gerçekleştirilmiş olacak. 

Bu hafta ABD heyetiyle toplantı yapan Ukrayna lideri Volodimir Zelenski, adil bir barış talep ettiklerini belirterek, "Bağımsızlığımıza, egemenliğimize ve Ukrayna halkının onuruna saygılı koşullar sağlayan değerli bir barış istiyoruz" demişti.

Ukrayna lideri 18 Kasım'da Ankara'yı da ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmüştü. Zelenski "Acil bir barış ve bunun için güvenlik garantisi sağlanmasını istiyoruz" demiş, Erdoğan da "Adil ve kalıcı barışın önünü açacak önerileri Rusya'yla da ele almakta kararlıyız" ifadelerini kullanmıştı.

Diğer yandan WSJ'nin aktardığına göre anlaşmada son dönemde Ukrayna'yı çalkalayan yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili bir maddede yer alıyor. Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla gazeteye konuşan üst düzey bir ABD'li yetkili, basına sızan taslak metinde Kiev yönetiminin sonradan önemli bir değişikliğe gittiğini belirtiyor. 

Buna göre taslakta yolsuzluk iddialarının detaylandırılması amacıyla, "Ukrayna, aldığı tüm yardımları kapsamlı denetime tabi tutacak ve hataları düzeltmek ya da savaştan yasadışı kazanç sağlayanları cezalandırmak için yasal bir mekanizma oluşturacak" maddesi yer alıyordu. 

Kiev'in bu maddenin "savaştaki tüm taraflar savaş sırasındaki eylemleri için tam af alacak ve gelecekte herhangi bir talepte veya bulunmayacaklarını kabul edecekler" şeklinde değiştirilmesini istediği aktarılıyor. 

Ayrıca Rusya'nın büyük kısmı Avrupa bankalarında yer alan 300 milyar dolarlık dondurulmuş varlıklarının akıbetinin de anlaşma çerçevesinde belirlenmesi bekleniyor. 

ABD'nin öncülüğünde hazırlanan plana Avrupa'dan tepkiler de geldi. Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot dünkü açıklamasında "Barış, teslimiyet anlamına gelemez. Ukrayna'nın teslimiyetini istemiyoruz" dedi. 

Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski de Ukrayna ordusuna sınırlandırma getirilmemesi gerektiğini belirterek, bunun yerine Rusya'nın "saldırgan potansiyelinin" törpülenmesi çağrısında bulundu. 

Independent Türkçe, Wall Street Journal, CNN, New York Post, Washington Post