Astana'nın 19’uncu turunda söylenecek yeni bir şey var mı?

Kontrollü davranma, terörle mücadele, ayrılıkçı eğilimleri durdurma ve yardımı siyasallaştırmama çağrısında bulunuldu

Astana görüşmelerinin önceki oturumlarının başlıca gündem maddesi Suriye’ydi. (AFP)
Astana görüşmelerinin önceki oturumlarının başlıca gündem maddesi Suriye’ydi. (AFP)
TT

Astana'nın 19’uncu turunda söylenecek yeni bir şey var mı?

Astana görüşmelerinin önceki oturumlarının başlıca gündem maddesi Suriye’ydi. (AFP)
Astana görüşmelerinin önceki oturumlarının başlıca gündem maddesi Suriye’ydi. (AFP)

Mustafa Rüstem
Son beş yıldır geniş katılımla gerçekleştirilen Astana toplantılarında aynı sahneler tekrarlanıyor. Ancak Kazakistan'ın başkenti Nur-Sultan'da 19’uncu kez düzenlenen toplantı, Suriye'nin kuzeydoğusunun en kritik döneme sahne olduğu bir zamanda gerçekleşiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt grupların etkisi altına giren bölgelerdeki tampon bölgesini güvence altına almak amacıyla orduyu yeni hedeflere doğru göndermeye karar vermesinin ardından durumu yakından gözlemliyor.
Bu turda Şam ve Tahran'ın Ankara'nın operasyonuna karşı tepkisi dikkat çekiyor. Rusya, kuzey semalarında tüm gücünü gösteriyor.
Garantör ülkeler; Rusya, Türkiye ve İran’ı içeren Astana tablosu çok sayıda sıcak dosyaya genişledi. Çatışmaya çözüm getiren radikal uzlaşmalar karşısında ise daraltıldı. Bununla birlikte çatışmaya bir çözüm ortaya çıkıyor ve herkes için temel talep, toprak bütünlüğü ve Suriye egemenliği olmaya devam ediyor.
22 ve 23 Kasım'daki toplantılarda, ayrılıkçı grupların Kürt gruplar karşısındaki rolü kınandı. Ankara'nın desteklendiği nihai bir bildiriyle sonuçlandı. Bildiride, ABD'nin yardımıyla Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde çıkarılan petrolün çalınması olarak tanımlanan olaydan duyulan üzüntünün yanı sıra, tekrarlanan İsrail saldırıları kınanarak Suriye'nin egemenliği vurgulandı.

Uzlaşma ihtiyacı
Diğer yandan ülkenin kuzeydoğusundaki ayrılıkçı hareketleri püskürtmeyi amaçlayan ve toprak birliği tüzüklerine dayanan uzlaşmalar ortaya çıktı. Açıklamada, “Bölücü gruplar da dahil olmak üzere terör örgütlerini destekleyen ülkelerin uygulamalarını kınıyoruz” ifadelerine yer verildi.
Gözlemciler, müzakere turunun Suriye'nin kuzeyindeki bölgelerde, Halep kırsalında (Münbiç, Ayn el-Arab ve Tel Rıfat) gerilimi azaltmayı başaramadığına inanıyor. Bu bölgeler halen tehlike altında. Türk yetkililerin açıklamalarına göre Ankara, güney sınırlarını tehdit etmeyi bırakmayan ve ‘terör örgütleri’ olarak nitelediği savaşçı Kürt gruplarını caydırmak konusunda ısrarlı.
Müzakereler, özellikle Suriye ihtilafının tarafları arasında halen bölünmeler hâkim olduğu için siyasi süreci yeniden canlandırmayı başaramadı. Ayrıca Taslak Hazırlama Komitesi’nin çalışmalarının felç olması ve neredeyse tamamen durmasına paralel olarak, yeni anayasayı nihai hale getirme konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilemedi. Bu da çatışmanın düzenli taraflarının ateşkes ve siyasi çözüm çağrısı yapan 2254 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararından uzaklaşmasına yol açıyor.
BM'nin Suriye Elçisi Geir Pedersen, ‘Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı’ çağrısında bulunarak tüm tarafları azami itidal uygulamaya ve çeşitli ateşkes türlerini sürdürme teşvikinde bulundu.

Savaşlarda garanti yoktur
Gözlemciler, özellikle 2017'den bu yana, son beş yılda acil durumlarda ve büyük tehlike zamanlarında düzenlendiğinden, Astana müzakere turunun pek de belirleyici sonuçları olmasını beklemiyor. Toplantıların 2011'den bu yana çatışan Suriyeliler için ağrı kesici gibi olduğunu ve bu tür toplantılarda aktif olan ülkelerin, otorite, muhalifleri ve komşu ülkeler nezdinde çatışmayı tamamen çözmeden, çıkar kartlarını düzenlemek için çalıştıkları görüşündeler.
Uluslararası ilişkiler alanında siyaset araştırmaları yürütenLokman İsa, Astana müzakerelerinin, Suriye krizi gibi karmaşık bir krizi, en önemlisi Uluslararası Koalisyon ülkeleri ve çözüm düzeyinde Türk ve Rus rollerinden daha az ağırlığa sahip olmayan ABD'nin varlığının olmaması gibi çeşitli faktörler nedeniyle çözemeyeceği görüşünde.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde açıklamalarda bulunan, Cenevre’de ikamet eden İsa şu açıklamada bulundu:
"Türk operasyonunun tüm taraflar arasında yansımalarını tartışan kapsamlı istişarelere katıldım. Ankara, PKK ve tüm Kürt fraksiyonlarının faaliyetlerinden ve Özerk Yönetim'in etkisinin, savaşın istismarı ortamında yıllar içinde genişlemesinden kaygı duyuyor. Kürtlerin anayurttan ayrılma çabaları endişeye neden oluyor.”
Ülke genelindeki gösteriler nedeniyle iç kaos yaşayan Tahran için müzakerelerin zor şartlar altında gerçekleştiğine işaret eden İsa, Moskova'nın ise Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşla meşgul olduğuna dikkat çekti. İsa, her ikisinin de Ankara'yı kaybetmemeye önem verdiğinin görüldüğünü vurguladığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye'nin ‘kuzeydoğu ucundan sınırlarında bulunan İran arenasında nüfuzu bulunuyor. Moskova'nın kendisine başta S-300 füze sistemi sağlaması olmak üzere sağlam siyasi, ekonomik ve askeri çıkarları var. Dahası Rus Çarı’nın müttefiklerini korumaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı bulunuyor. Tüm bunlar, kaçınılmaz olarak gelecekteki herhangi bir saha eylemine göz yumulmasına yol açacaktır.”

Ankara'nın politikalarını izleme
Diğer yandan Suriye Demokratik Konseyi Eş Başkanı Riyad Darar, Türkiye'nin operasyonlarının Astana görüşmelerinin sonuçları arasında saydı. Darar, basın açıklamalarında, “Bu toplantılar, Ankara'nın politikalarını ve bu operasyonlara karşı sessiz kalındığını gösteriyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya'yı, iki taraf arasında 2019'da imzalanan ve Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) sınır bölgelerinden 30 kilometre geriye çekilmesine yol açan Soçi mutabakatının kararlarına uyulmamasından sorumlu tuttu.
Washington da Suriye'de gerginliğin azaltılması çağrısında bulunurken, ülkedeki durumu istikrarsızlaştıracak herhangi bir askeri harekata karşı olduğunu açıkladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 22 Kasım tarihli açıklamasında, "Türkiye'nin kuzeydeki operasyonlarına karşı olduğumuzu Ankara'ya bildirdik. ABD her türlü askeri harekata karşıdır” ifadelerine yer verildi.
Buna karşılık Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Pençe-Kılıç Harekatı'nın terör örgütüne yönelik son dönemde gerçekleştirilen en büyük, en kapsamlı ve en etkili hava harekâtı olduğunu vurguladığı açıklamasında şunları söyledi:
"Kuzey Irak ve Suriye'deki operasyonlarımız en büyük, en kapsamlı ve en etkili olanıdır ve başta ABD olmak üzere tüm muhataplarımıza 'PKK eşittir YPG' olduğunu her seviyede dile getiriyor ve teröristlere verilen her türlü desteğin kesilmesini ısrarla talep ediyoruz."

Yaptırımlar ve yardımlar
Görüşmelerde hem Avrupa hem de ABD'nin ekonomik yaptırımları ve bunların Suriye halkı üzerindeki etkileri ele alındı. Sonuç bildirisinde uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler şartına aykırı olan zorlayıcı ekonomik önlemler reddedilerek, yaptırımların kaldırılmasının gerekliliğine vurgu yapıldı.
Astana müzakerelerinin yeni turunda, ayrım gözetilmeksizin, siyasallaştırılmadan ve önkoşullara tabi tutulmadan tüm Suriyeliler için insani yardımın artırılması, ayrıca erken iyileştirme projelerinin teşvik edilmesi ve ister yerinden edilmiş kamplarda ister içeride olsun, Suriye halkının yaşadığı zorlu ekonomik ve sosyal koşullar ışığında mültecilerin ülkelerine dönüşünün kolaylaştırılması da gündeme geldi.



Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
TT

Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)

Fas'taki Z kuşağı protestolarında gözaltına alınan gençlere kötü muamele edilmesi tepki çekti.

Guardian'ın irtibata geçtiği aile ve avukatlar, gözaltındaki gençlerin polis merkezlerinde dövüldüğünü, saatlerce yiyecek ve su verilmeden tutulduğunu ve bazı durumlarda kendilerine zorla ifade imzalatıldığını savunuyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir anne, 18 yaşındaki oğlunun protestolara katılmamasına rağmen iki aydan uzun süredir gözaltında tutulduğunu söylüyor:  

Oğlum bir eyleme bile katılmamıştı. Bir büfede yemek yerken gözaltına alındı. Tutuklanırken o kadar kötü dövüldü ki bazı dişleri kırıldı.

Anne, oğlunun polis merkezinde ifade tutanaklarını imzalamayı reddettiği için yeniden dövüldüğünü de sözlerine ekledi. 

Sivil toplum kuruluşu (STK) Fas İnsan Hakları Derneği (AMDH) de bazı kadın protestocuların taciz, hakaret ve cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını aktarıyor.  

Haberde, Agadir yakınlarındaki Lqliaa kasabasında 1 Ekim'de düzenlenen gösterilerde üç protestocunun güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddiası da paylaşılıyor. 

Olayda 12 yaşındaki çocuklar da dahil 14 protestocunun yaralandığı belirtiliyor. Yetkililerse bir grup eylemcinin polis karakoluna saldırdığını, ekiplerin de buna karşılık verdiğini savunuyor. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre şimdiye dek protestolarla bağlantılı olarak 2 bin 400'den fazla kişi hakkında hukuki işlem başlatıldı. 

AMDH, duruşmalarda avukatların bulunmadığına, soruşturmaların yetersiz yürütüldüğüne ve masumiyet karinesinin uygulanmadığına dikkat çekiyor. Onlarca kişiye 15 yıla varan hapis cezaları verildiği aktarılıyor. Çocuklar da dahil birçok göstericinin davası sürüyor.

STK'nin Marakeş şubesinden Mustapha Elfaz, "Gençlerin polis gözetiminde işkence gördüklerine dair korkunç tanıklıklar duyduk" diyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Ahmed Benchemsi şunları söylüyor: 

Hükümet açıkça korktu ve herhangi bir muhalefet biçimine müsamaha göstermeyecekleri yönünde güçlü bir mesaj vermek için böyle bir baskıya başvurdu.

Eylülde patlak veren eylemlerde halk, en az 11 kentte yolsuzluğu protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Göstericiler, Rabat yönetiminin sağlık ve eğitimi önemsemeyip uluslararası spor organizasyonlarına para akıttığını savunuyor. İspanya ve Portekiz'le birlikte 2030 FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkede "Stadyumlar burada, hastaneler nerede?" sloganları duyulmuştu. 

Z Kuşağı 212 ve Fas Gençliğinin Sesleri gibi örgütlerin liderlik ettiği protestolar barışçıl başlasa da güvenlik güçleriyle çatışmalar nedeniyle üç kişi yaşamını yitirmiş, 600'den fazla kişi yaralanmıştı.

Independent Türkçe, Guardian, News International


İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
TT

İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aylarca beklettikten sonra Mısır ile yapılan en büyük doğal gaz anlaşmasına onay vermesi, iki lider arasında olası bir zirveye ilişkin İsrail basınında yeni iddialar doğurdu. Ancak Kahire cephesi sessizliğini koruyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı bilgilere göre Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında ABD’de bir görüşme düzenlenmesi gündemde. Ancak sürece yakın Mısırlı bir kaynak, böyle bir buluşmanın kolay olmayacağını belirterek, “Gaz anlaşması tek başına bunu sağlamaz. İsrail’in Gazze anlaşmasını uygulamada ilerleme göstermesi ve Mısır’ın güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bölgedeki tansiyon bitmiş değil ve ekonomik çıkar niteliğindeki bir gaz anlaşması bu durumu değiştirmez” değerlendirmesinde bulundu.

CNN’e konuşan bir İsrailli kaynak, Netanyahu’nun gaz anlaşmasına yönelik ilanının “olası Netanyahu–Sisi görüşmesi için hazırlıkların bir parçası” olduğunu aktardı.

Netanyahu’nun bu ay içinde ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ile Florida’daki Mar-a-Lago’da görüşmesi bekleniyor. Aynı kaynaklara göre, İsrail hükümeti anlaşmaya resmi onayı aylarca geciktirdikten sonra, sonunda Trump yönetiminin baskısıyla onay verdi. Washington yönetimi, Netanyahu ile Sisi’yi bir araya getirerek bölgesel barış girişimlerini ve “İbrahim Anlaşmaları”nın kapsamını genişletmek istiyor.

Netanyahu çarşamba gecesi yaptığı televizyon konuşmasında, “İsrail tarihindeki en büyük gaz anlaşmasına onay verdim. Anlaşmanın değeri 112 milyar şekel (34.7 milyar dolar). Bunun 58 milyar şekeli (18 milyar dolar) devlet hazinesine girecek” açıklamasını yaptı ve anlaşmanın Amerikan Chevron şirketi ile İsrailli ortaklar üzerinden Mısır’a gaz ihracatını içerdiğini söyledi.

wscf
Deyr el-Belah’taki geçici Filistinli kampından bir kare (AFP)

İsrail ve Mısır, 1979’da barış anlaşması imzalamış olsa da iki lider yaklaşık on yıldır kamuoyu önünde görüşmedi. Kahire’den ise söz konusu iddialara ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Mısırlı düşünür Abdülmünim Said, olası zirveye dair, “Benim için geçerli olan sadece Kahire’den gelen açıklamalardır” diyerek, gaz onayının barış sürecini canlandırıp canlandıramayacağının belirsiz olduğunu ifade etti. Said, “Bu durum sadece ekonomik bir anlaşma olarak kalabilir ve siyasi sonuç doğurmayabilir” dedi.

İsrail medyası ise iddiayı güçlendiren haberlerle çıktı. İsrail Kamu Yayın Kurumu, anlaşmanın Netanyahu ile Sisi arasında bu ay sonunda Florida’da bir görüşme ihtimalini doğurduğunu yazdı. Yedioth Ahronoth ve Kanal 12 de anlaşmanın Netanyahu–Trump–Sisi üçlü zirvesinin önünü açabileceğini aktardı; ayrıca Mısırlı tarafın, görüşmeye katılmak için anlaşma onayını şart koştuğunu belirtti.

Haberlere göre iki lider savaşın başlangıcından bu yana kamuoyuna açık şekilde konuşmadı ve taraflar arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Kanal 12, Sisi’nin Temmuz ayında iç ve dış eleştirilere rağmen anlaşmayı kabul ettiğini, ancak İsrail hükümetinin beş ay boyunca süreci geciktirdiğini yazdı.

Aynı kaynaklara göre Mısır, Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme sağlanmadan ve İsrail’in Gazze–Mısır sınır hattı olan Filadelfi Koridoru’ndan ve Nitsarim bölgesinden çekilmeden zirveye sıcak bakmıyor. Jerusalem Post da, gaz anlaşmasının üçlü zirve için gerekli siyasi tavizlerden yalnızca biri olduğunu kaydetti.

Mısırlı parlamenter Mustafa Bekri ise, gaz anlaşması ile olası liderler zirvesi arasında bağ kurulmasını reddetti. Bekri, İsrail kaynaklarından gelen iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, esas olanın resmi Mısır tutumu olduğunu belirterek, “Mısır’ın pozisyonu nettir: Filistin halkının haklarının korunması ve Mısır’ın güvenliğinin garanti altına alınması vazgeçilmezdir” dedi.


Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)

Suriye hükümeti ile Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yürütülen entegrasyon görüşmelerine ilişkin kaynaklar, tarafların yıl sonunda dolacak süre öncesinde tıkanan anlaşmayı ilerletmek için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.

Şarku'l Avsat'ın sürece yakın Suriyeli, Kürt ve Batılı kaynaklardan edindiği bilgilere göre taraflar son günlerde temaslarını yoğunlaştırdı. Ancak görüşmelerdeki gecikmelerin yarattığı memnuniyetsizlik dikkat çekiyor. Kaynaklar, mevcut şartlarda anlaşmayı ileriye taşıyacak büyük bir sıçrama beklentisinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Beş farklı kaynağa göre, geçici Suriye hükümeti, kuzeydoğu bölgesini kontrol eden Kürt güçlerine bir öneri sundu. Kaynaklar Şam yönetiminin söz konusu öneride, yaklaşık 50 bin savaşçıdan oluşan SDG’nin üç ana tümen ve daha küçük birlikler halinde yeniden yapılandırılmasına kapı araladığı bilgisini verdi.

Öneriye göre SDG, komuta zincirinin bir bölümünden vazgeçecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriye ordu birliklerine açacak.

Ancak kaynaklar, bu planın hayata geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguladı. Birçok yetkili, yıl sonuna kısa süre kalmışken kapsamlı bir anlaşmaya varma ihtimalinin zayıf olduğunu, daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.