İran’da ‘rejim aleyhinde propaganda’ yapan ünlü futbolcu tutuklandıhttps://turkish.aawsat.com/home/article/4007226/i%CC%87ran%E2%80%99da-%E2%80%98rejim-aleyhinde-propaganda%E2%80%99-yapan-%C3%BCnl%C3%BC-futbolcu-tutukland%C4%B1
İran’da ‘rejim aleyhinde propaganda’ yapan ünlü futbolcu tutuklandı
İranlı futbolcu Vurya Gafuri (Wikipedia)
İranlı yetkililer ünlü futbolcu Vurya Gafuri’yi, ‘milli futbol takımını aşağılama ve rejim aleyhinde propaganda yapmak’ suçlamasıyla tutukladı.
Fars haber ajansına göre, Gafuri takımı Huzistan Fulad antrenmanının ardından gözaltına alındı.
İran'ın Kürdistan eyaletinin yönetim merkezi Senendecli 35 yaşındaki futbolcu, Instagram hesabında geleneksel Kürt kıyafetleriyle bir fotoğraf paylaşmıştı.
AFP’nin haberine göre, ülkenin en ünlü takımı olan İstiklal’in eski kaptanı, yetkilileri defalarca eleştirmesi nedeniyle Temmuz ayında takımdan ayrılmak zorunda kaldı.
İran’da, 13 Eylül'de kılık kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra fenalaşarak hastaneye kaldırılan 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin 16 Eylül'de yaşamını yitirmesi, ülke yönetimine karşı protestolara yol açtı.
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği bombardımanlardan kaçarak Gazze Şeridi'nin güneyine doğru ilerleyen yerlerinden edilmiş Filistinliler, 18 Eylül 2025 (Reuters)
İsrail, Gazze harekatını genişletiyor: Kamplar hedef alınacak
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği bombardımanlardan kaçarak Gazze Şeridi'nin güneyine doğru ilerleyen yerlerinden edilmiş Filistinliler, 18 Eylül 2025 (Reuters)
Eski İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Yaakov Amidror, Gazze kentindeki operasyon bittikten sonra sivillerin sürüldüğü “merkezi kamplara” harekat başlatılabileceğini söyledi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya 2011-2013’te danışmanlık yapan Amidror, Guardian’a şöyle konuştu:
Gazze şehrindeki harekat üç ay sürecek yoğun çatışmaların ardından, Hamas savaşçılarını bölgeden temizlemeyi amaçlayan 6 aylık bir operasyonla devam edecek. Böylece bölgede herhangi bir tehdit kalmayacak, ardından merkezi kamplar hakkında karar verilecek.
Guardian’ın aktardığına göre “merkezi kamplar” ifadesiyle, Gazze’nin merkezindeki Nuseyrat ve Bureyc mülteci kampları kastediliyor.
Kimliklerinin paylaşılmaması şartıyla Guardian’a konuşan sağlık görevlileri, İsrailli yetkililerle düzenledikleri son toplantılarda, Tel Aviv yönetiminin sözkonusu kamplara büyük yatırım yapılmaması uyarısında bulunduğunu söylüyor. Bir sağlık görevlisi şu ifadeleri kullanıyor:
Bu görüşmelerden anladığımız kadarıyla, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) bu bölgelere girecek ancak bunun şimdi mi yoksa Gazze şehrindeki operasyonlar bittikten sonra mı olacağı belli değil.
IDF’nin harekatı genişletmesinin, halihazırda insani krizle boğuşan Gazze Şeridi’nde durumu daha da kötüleştirmesi bekleniyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre geçen ay Gazze şehrinden en az 300 bin Filistinli sürüldü.
IDF, tüm Filistinlilere Gazze şehrini boşaltma talimatı göndermişti. Haberde, İsrail ordusunun hastaneler hariç tüm insani yardım bölgelerinin boşaltılmasını istediği de aktarılıyor.
Gazze şehri sakinlerinden 26 yaşındaki Seca Harubi, büyük zorluk yaşadıklarını söylüyor:
Savaş uçakları, tanklar ve drone’lar sürekli ateş ediyor. Kaçmak zorundayız ama nereye gidebiliriz ki? Ulaşım için bile paramız yok. Her yer tehlikeli.
ABD'den UCM'ye yaptırım hazırlığı
Diğer yandan ABD’nin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) yaptırım uygulamaya hazırlandığı belirtiliyor. Reuters’ın haberinde, Washington yönetiminin yaptırım kararını bu hafta içinde açıklayabileceği aktarılıyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, UCM’nin Gazze savaşında İsrail’in işlediği savaş suçlarına yönelik soruşturmalarına “misilleme olarak” böyle bir paket hazırladığı yazılıyor. ABD, UCM yargıçlarını önceden yaptırım listesine almıştı fakat mahkemenin kendisine yaptırım uygulamanın “gerginliği tırmandıracak büyük bir hamle olduğuna” dikkat çekiliyor.
Kimliğinin açıklanmaması şartıyla konuşan bir kaynak, UCM’ye yaptırımın değerlendirildiğini doğrularken, zamanlamaya dair bilgi paylaşmadı.
Mahkemeye yaptırım uygulanması halinde, personele maaş ödemelerinde sorun yaşanabileceği aktarılıyor. Ayrıca banka hesaplarına ve bilgisayarda kullanılan ofis yazılımlarına erişimlerin sınırlandırılabileceği belirtiliyor. Muhtemel zararın hafifletilmesi amacıyla UCM personelinin bu ay, yılın geri kalanında ödenecek maaşları peşin aldığı aktarılıyor. Ayrıca mahkemenin bankacılık hizmetleri ve yazılım için alternatif şirketler aradığı da ifade ediliyor.
UCM, Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle geçen yıl tutuklama emri çıkarmıştı.
Independent Türkçe, Guardian, Reuters, RT
Ürdün, Filistin'in uluslararası alanda tanınması karşısında İsrail'in Batı Şeria'yı tehdit eden tepkileri konusunda endişelihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5189565-%C3%BCrd%C3%BCn-filistinin-uluslararas%C4%B1-alanda-tan%C4%B1nmas%C4%B1-kar%C5%9F%C4%B1s%C4%B1nda-i%CC%87srailin-bat%C4%B1
Ürdün, Filistin'in uluslararası alanda tanınması karşısında İsrail'in Batı Şeria'yı tehdit eden tepkileri konusunda endişeli
Batı Şeria'nın Ramallah kentindeki el-Emari Mülteci Kampı’nın girişinde konuşlanan İsrail askerleri (Arşiv – AFP)
Ürdün resmi makamları, İsrail’in Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasına vereceği tepkiden endişe duyuyor. Zira Filistin devletinin tanınması, İsrail varlığını sarstı ve bazı aşırı sağcıların Batı Şeria topraklarını ilhak etmekle tehdit etmesine neden oldu.
Ürdünlü yetkililer, İsrail'in devam eden ihlalleri, saldırıları ve Batı Şeria’da daha fazla toprağa el konulması karşısında Batı Şeria ve Kudüs'teki ‘statükonun’ bozulmaması konusunda uyarıda bulunuyor. Ancak aşırı sağcı hükümetin resmi bir açıklaması, Filistin halkının meşru haklarının iadesini garanti eden iki devletli çözüme ulaşma çabalarının dondurulması anlamına gelecektir.
Ürdün, Tel Aviv'deki aşırı sağcı hükümetin Filistin Yönetimi'nin geleceğini tehdit eden politikalarının sonuçları konusunda uyarılarını sürdürüyor. Bu uyarılar, İsrail savaş makinesinin gerçekleştirdiği katliamların aşırı sağcı hükümeti uluslararası izolasyona sürüklediği bir dönemde geliyor.
Ürdün Kralı 2. Abdullah, bugün Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun 80. oturumuna katılarak, Gazze Şeridi'ndeki savaşı durdurmak ve Filistin davasını desteklemek için ülkesinin diplomatik çabalarını yoğunlaştırmayı amaçlıyor.
Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya kontrol noktasında bekleyen Filistinlileri izleyen İsrail askerleri (EPA)
Karar alma çevrelerine yakın kaynaklar Şarku’l Avsat'a, Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında, ‘uluslararası örgütün kurulduğu değer ve ilkeleri’ hatırlatacağı ve tarihi sorumluluklarını yerine getirmesini isteyeceği, ‘tüm dünyanın reddettiği İsrail hükümetinin devam eden ihlallerine’ son verilmesi gerektiğini vurgulayacağını açıkladı. Aynı kaynaklara göre bu durum, Ürdün'ün, Filistin devletinin artan tanınmasının İsrail tarafından ‘Batı Şeria'daki daha fazla toprağa el konulması, ilhak politikalarının genişletilmesi ve sivillere karşı daha fazla ihlal’ ile karşılanacağını fark ettiği bir dönemde ortaya çıkıyor. Ürdün, söz konusu duruma karşı çıkılmasını ve İsrail'in eylemlerini caydırmak amacıyla kararlı bir küresel eylem için tanıma adımı atılmasını istiyor.
Batı Şeria ile Ürdün arasındaki ana sınır geçişine giden yol (AFP)
Kaynaklar, Ürdün'ün İsrail hükümetinin Batı Şeria ve Kudüs'teki plan ve politikalarının farkında olduğunu, bunların arasında ‘yerinden etme girişimleri, yerleşim yerlerinin genişletilmesi ve yerleşimcilerin Filistin halkına karşı ihlallerde bulunmasına izin verilmesinin’ de bulunduğunu ve bunların hepsinin Ürdün'ün çıkarlarını tehdit ettiğini ve resmi pozisyonuna baskı uyguladığını belirtti.
Bu nedenle Ürdün, Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanmasına, İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü yok etme savaşının sona erdirilmesine ve uluslararası basında da yer aldığı üzere, Gazze'deki hastanelerin sağlık koşullarının ciddi şekilde bozulması ve kıtlığa yol açan abluka nedeniyle halkın temel insani yardımlara erişiminin sağlanmasına öncelik veriyor.
Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklar, “Bu, Ürdün Kralı’nın New York'ta yaptığı konuşmanın özüdür. Kral 2. Abdullah, hem pazar gününden bu yana yaptığı ikili görüşmelerde hem de iki devletli çözüm konferansındaki konuşmasında bu konu üzerinde durdu” ifadelerini kullandı.
Ürdün Kralı’nın diplomatik faaliyetleri
Ürdün Kralı 2. Abdullah, Gazze Şeridi'nde savaşın patlak vermesinden bu yana diplomatik çabaları yönlendirerek devlet başkanları ve siyasi liderlerle 250'den fazla toplantı gerçekleştirdi. Tüm bu toplantılarda, savaşı sona erdirmenin ve Gazze Şeridi'ne insani yardım ulaştırılmasını sağlamanın acil bir öncelik olduğunu vurguladı.
Kaynaklar Şarku’l Avsat'a, Kral 2. Abdullah'ın savaşın sona erdirilmesi önceliği konusunda uluslararası tutumu birleştirmek amacıyla bir dizi başkent ve uluslararası karar alma merkezine 55 çalışma ziyareti gerçekleştirdiğini bildirdi. Kral 2. Abdullah, uluslararası destek toplamak ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için çabaları koordine etmek amacıyla devlet başkanları ve liderlerle 140'tan fazla telefon görüşmesi yaptı.
Ürdün Kralı 2. Abdullah geçtiğimiz pazar günü New York'a bir çalışma ziyareti gerçekleştirdi. Üç gün boyunca devlet başkanları, heyet başkanları ve uluslararası kuruluşların temsilcileriyle bir dizi toplantı yaptı ve bugün de BM Genel Kurulu'nun 80. oturumunda bir konuşma yapacak.
Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklar, Ürdün'ün resmi tutumunun Filistin halkının meşru haklarına yönelik İsrail saldırılarına karşı açık olmaya devam edeceğini bildirdi. Öte yandan gözlemciler, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'nin barış antlaşması ve Amman ile Tel Aviv arasındaki anlaşmaların kaderi hakkında daha önce yaptığı açıklamaları hatırlattı. Es-Safadi, Gazze Şeridi'ne yönelik savaşın ilk günlerinde, Ürdün-İsrail barış anlaşmasını ‘rafa kaldırılmış ve tozla kaplı’ olarak nitelendirmişti.
Batı Şeria ve yerinden edilme
Ürdün, Batı Şeria ve Kudüs'teki gelişmeleri yakından takip ediyor. Resmi veriler, yaklaşık 500 çocuk dahil 19 binden fazla Filistinlinin işgal hapishanelerinde tutuklu olduğunu ve 7 Ekim 2023'ten bu yana Batı Şeria'da binden fazla Filistinlinin öldürüldüğünü gösteriyor. Batı Şeria halkının günlük çilesi, halkın günlük hareketlerini kısıtlayan yol engelleri ve kontrol noktalarının sayısını artıran işgal makamlarının günlük uygulamalarıyla daha da ağırlaşıyor.
Ürdün ayrıca, 2022'den bu yana endişe verici bir artış gösteren Batı Şeria topraklarındaki yerleşimlerin genişlemesini de takip ediyor. Rakamlar, 2022'de 49 yeni yerleşim, 2023'te dokuz yeni yerleşim ve 2024'te beş yeni yerleşim inşa edildiğini gösteriyor. Bu yıl ise Mart ayında 13, Mayıs ayında 22 yerleşim yeri inşa edilmiş. Ayrıca yaklaşık 25 bin dönüm arazi ele geçirilmiş.
Ürdün Kralı 2. Abdullah, New York'ta Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile yaptığı görüşmede, Avustralya'nın Filistin devletini tanımasını övdü. (Ürdün Kraliyet Divanı)
Ürdün, işgal makamlarının Ürdün vatandaşı olan yaklaşık 400 bin Filistinliyi Ürdün’e göndereceği endişesini taşıyor. Bu, Kudüs ve Batı Şeria'nın demografik haritasını tehdit eden ve Ürdün'ün iç dengesini bozan ciddi bir sorun oluşturuyor. Ayrıca, zaten zor durumda olan Ürdün ekonomisi üzerinde de olumsuz etkilere neden olacaktır. Amman, İsrail hükümeti bakanlarının ‘Batı Şeria'da hoş karşılanmayan Ürdünlüler’ olarak nitelendirdiği kişilere yönelik bu politikalara tepkisini artırmaya hazırlanıyor.
Ancak iki taraf arasında bulunan geçiş noktalarındaki hareketlere ilişkin rakamlar, Batı Şeria'dan ayrılan ve geri dönmeyenlerin sayısında veya Filistinlilerin Ürdün'de kalış sürelerinde önemli bir artış kaydetmedi. Bilgi sahibi kaynaklar Şarku’l Avsat'a, İsrail'in Filistinlileri kısıtlamak ve geri dönmelerini engellemek amacıyla uyguladığı politikalara rağmen, son iki yılda sınır geçişlerinden Batı Şeria'ya giren ve çıkan kişi sayısında artış olmadığını doğruladı. Bu arada Tel Aviv, gönüllü göçü kolaylaştıran politikalar uyguluyor.
Büyük Rönesans Barajı'nın açılışı ve Mısır ile Etiyopya arasında karşılıklı çıkar arayışıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5189552-b%C3%BCy%C3%BCk-r%C3%B6nesans-baraj%C4%B1n%C4%B1n-a%C3%A7%C4%B1l%C4%B1%C5%9F%C4%B1-ve-m%C4%B1s%C4%B1r-ile-etiyopya-aras%C4%B1nda-kar%C5%9F%C4%B1l%C4%B1kl%C4%B1-%C3%A7%C4%B1kar
Büyük Rönesans Barajı'nın açılışı ve Mısır ile Etiyopya arasında karşılıklı çıkar arayışı
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın açılış töreninde konuşma yapıyor, 9 Eylül 2025 (AFP)
Amr İmam
Etiyopya’nın inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı'nın kısa bir süre önce açılışının resmi olarak gerçekleşmesi, son on yılda Nil havzasında su paylaşımı konusunda en önemli anlaşmazlık olan Mısır ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlığın sonuna gelineceği konusunda spekülasyonlara yol açtı. İki ülke arasındaki bu anlaşmazlık şimdiye kadar siyasi ve diplomatik alanlarla sınırlı kalırken 2011 yılında barajın inşasına başlanmasından itibaren 14 yıl boyunca, başarısız müzakereler ve bitmek bilmeyen suçlamalarla dolu bir süreç yaşandı.
Mısır, kendisine yılda 55,5 milyar metreküp su garantisi veren 1959 tarihli Nil Su Paylaşımı Anlaşması'na dayanarak halihazırda kronik olarak su kıtlığı çektiğinden, barajı sınırlı su kaynaklarına bir tehdit olarak görüyor.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, bu tehdidi, tatlı su ihtiyacının yüzde 90'ından fazlasını Nil Nehri'nden karşılayan, nüfus yoğunluğu yüksek ülkesi için bir beka sorunu olarak gördüğünü defalarca kez ifade etti.
Öte yandan Etiyopya, Nil Nehri'nin ana kolu olan Mavi Nil'in sularını, halkının yaşam koşullarını iyileştirmek için bir kaynak olarak kullanma hakkına sahip olduğunu düşünüyor. Etiyopya halkının yüzde 60'ından fazlası elektriğe erişimi bulunmuyor.
Bugün, baraj gerçeğe dönüştü ve artık bunun geri dönüş yok.
Bu yeni gerçeklik, her iki ülkenin ilişkilerine yeni bir yaklaşım benimsemelerine ilham verebileceği ve milyarlarca dolarlık hidroelektrik barajını bir çatışma kaynağından bir iş birliği kaynağına dönüştürebileceği olasılığını dikkate almayı gerektiriyor. Ancak bunun gerçekleşmesi için Kahire ve Addis Ababa'nın karşılıklı fayda temelinde pragmatik bir yaklaşım benimsemesi gerekiyor.
Bu yaklaşım, sadece Afrika içinde değil, Afrika dışında da su konularında gelecekteki iş birliğinin önünü açabilir.
Bu anlaşmazlık şimdiye kadar siyasi ve diplomatik alanlarla sınırlı kalırken 14 yıl boyunca tekrar tekrar başarısızlıkla sonuçlanan müzakereler ve bitmek bilmeyen suçlamalarla dolu bir süreç yaşandı.
Tarafların karşılıklı faydası
Etiyopya’nın verilerine göre Büyük Rönesans Barajı yıllık 5 bin 150 megavat elektrik üretecek. Etiyopya barajın on iki türbinini de kurup çalıştırmayı başarırsa bu hedefe ulaşılabilir, ancak bu en azından yakın vadede mümkün değil gibi görünüyor.
Bu umut edilen büyük çaplı enerji üretimi, özellikle Etiyopya'nın yağmur mevsimi sırasında Mısır için de yararlı olabilir. Çünkü Mısır'ın fosil yakıtlara bağımlılığını azaltabilir ve yenilenebilir enerji hedeflerini destekleyebilir. Mısır'da doğal gaz üretiminin azalması, genişleyen elektrik santrallerine güç sağlamak ve nüfusa kesintisiz elektrik tedariki sağlamak için alternatif kaynakların çılgınca aranmasına yol açtı.
Bu durum, Kahire'ye milyarlarca dolara mal oluyor. İsrail ile kısa bir süre önce imzaladığı doğalgaz ithalatı anlaşması da bunu kanıtlıyor. Mısır, söz konusu anlaşma uyarınca 2040 yılına kadar İsrail’in Akdeniz kıyısındaki bir sahadan 130 milyar metreküp gaz ithal etmek için 35 milyar dolar ödeyecek.
Etiyopya, 2011 yılında Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın inşaatına başladı. Barajın aşağı havzasında bulunan ve bu durumdan etkilenen ülkeler arasında Mısır ve Sudan bulunuyor. (AFP)
Güç paylaşımı anlaşması, barajın ürettiği elektriği 132 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasına dağıtmak için gerekli elektrik altyapısını tamamlamak üzere milyarlarca dolarlık ek finansmana ihtiyaç duyan Etiyopya’ya önemli gelirler sağlayabilir.
Bu anlaşma, özellikle yaz aylarında yükselen sıcaklıklar nedeniyle, çoğu toprakları çöl ile kaplı olan bir ülke üzerinde küresel ısınmanın en sert etkilerinden biri olan Mısır'ın enerji ağının istikrarını sağlamaya da yardımcı olabilir.
İyi niyetin artması
Bu iş birliği doğal olarak her iki tarafın da bazı önlemler almasını gerektiriyor. Etiyopya'dan, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı rezervuarındaki su seviyeleri konusunda daha fazla şeffaflık göstermesi isteniyor.
Son 14 yıldır barajın inşaatına ilişkin verileri gizli tutan Etiyopya, barajın rezervuar seviyeleri konusunda daha şeffaf olmalı.
Baraj 145 metreden yüksek ve büyük bir kentin büyüklüğüne eşdeğer bir rezervuara sahip. Şu anda 174 milyar metreküp su depoluyor. Bu miktar, Nil Nehri üzerinde bulunan Mısır ve Sudan'ın yıllık kotalarından yıllar boyunca barajın rezervuarını doldurmak için kesilen miktara eşit.
Ortak sel yönetimi, özellikle Etiyopya barajın koordineli işletilmesini kabul ederse, Mısır'ın su kıtlığı konusundaki endişelerini de hafifletebilir. Addis Ababa, Mısır’ın bu talebini, yıllardır süren anlaşmazlık boyunca inatla görmezden geliyor.
Mısır ve Etiyopya ayrıca su kotaları, kuraklık yönetimi ve enerji paylaşımını ele alan yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varmalı. Ancak böyle bir anlaşma, Etiyopya'nın adil su kullanımı taahhüdünde bulunmasını gerektiriyor. Böyle bir taahhüt, muhtemelen Afrika Birliği veya her iki tarafla da yakın ilişkileri olan ülkelerin arabuluculuğunda yüksek düzeyli diplomasinin başlatılmasına da ihtiyaç duyuyor. Taahhüt, 2015 yılında Hartum’da Sudan ile birlikte iki ülke tarafından imzalanan ilkeler bildirgesine dayandırılmalı.
İki ülke arasındaki bu sözleşme, Mısır'ın Nil Nehri üzerindeki tarihi haklarını ele alabilir ve aynı zamanda Etiyopya'nın istediği kalkınmayı sürdürmesine olanak tanıyarak barajı ortak bir kaynak yönetim aracına dönüştürebilir.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre iki ülke arasındaki bu sözleşme, Mısır'ın Nil Nehri üzerindeki tarihi haklarını ele alabilir ve aynı zamanda Etiyopya'nın istediği kalkınmayı sürdürmesine olanak tanıyarak barajı ortak bir kaynak yönetim aracına dönüştürebilir.
İki ülke arasındaki bu iş birliği çerçevesi, bir dizi nedenden ötürü büyük bir başarı şansı da barındırıyor. Hem Mısır hem de Etiyopya, Afrika Birliği (AfB) ve Nil Havzası Girişimi üyesi ülkeler. Bu iki bölgesel örgüt, Afrika kıtası veya Nil Havzası dışındaki güçlerin müdahalesinden uzak, iki ülke arasında diyalog için bir platform sağlayabilir.
Sorunu ele alma konusunda zihniyet değişikliği, her iki ülkeye de birbirlerine olan acil ihtiyaçlarını ortaya çıkarabilir. Mısır'ın acil elektrik ihtiyacı ve Etiyopya'nın acil finansman ihtiyacı, iki ülkeyi birbirine yaklaştırabilir ve engelleri aşmalarına yardımcı olabilir. Ortak altyapı projeleri veya ticaret anlaşmaları da iki ülkenin çıkarlarını birleştirebilir ve onları bugünün düşmanlarından yarının dostlarına dönüştürebilir.
Her iki tarafın da pragmatik bir yaklaşım benimsemesi, Rönesans Barajı'nın tamamlanmasının ardından Mısır ve Etiyopya'nın bölgesel konumunu yeniden belirleyebilir. Ancak bu, özellikle Addis Ababa ve Kahire'nin barajı rekabetin değil ortaklığın sembolü haline getirmeyi başarması durumunda geçerli.
Bazı zorluklar
İki ülke arasındaki güvensizliğin devam etmesi ve bu durumun Büyük Rönesans Barajı'nın iki ülke arasında bir buluşma noktası haline gelmesini büyük ölçüde zorlaştırması nedeniyle, önceki algımız sadece bir hayalden ibaret olabilir. Etiyopya, Mısır'ı Nil sularının paylaşımına ilişkin ‘sömürge dönemi anlaşmasına’ bağlı kalarak kendi gelişimini engellemeye çalıştığıyla suçluyor.
Mısır ise Etiyopya'nın Rönesans Barajı’nı inşa etme nedenlerinin, kalkınma hedeflerinin çok ötesinde olduğuna inanıyor. Etiyopya, Mısır halkını yaşam kaynağı olan Nil sularından mahrum bırakarak, Afrika kıtası dışındaki belirli güçlerin çıkarları için Mısır'ı boyun eğdirme planını etkili bir şekilde uyguluyor.
Goba bölgesindeki Büyük Rönesans Barajı'ndan geçen Mavi Nil Nehri’den bir görünüm, Aralık 2019 (AFP)
Kahire’nin bu şekilde düşünmesinin kendi içinde birtakım nedenleri var ve bu abartılı ya da alarm hali bir yaklaşım değil. Gerçek şu ki Etiyopya, halkına elektrik sağlamak, gelir elde etmek ve refahı sağlamak için Büyük Rönesans Barajı büyüklüğünde bir baraja ihtiyaç duymuyor. Etiyopya hükümeti, baraj ile ilgili müzakere turları sırasında barajın inşasının ayrıntıları hakkında bilgi talep eden Mısır'ın bu taleplerini reddetti.
Mısır, ülkenin varlığı Nil Nehri'ne bağlı olduğundan ve geleceği de nehrin akışının devamına bağlı olduğundan, su konusuna olağanüstü önem veriyor. Mısır'ın nehirden aldığı su miktarı, nüfusu artmaya devam etmesine ve su kıtlığı sorunu daha da kötüleşmesine rağmen, on yıllardır sabit kalmıştır. Ayrıca Mısır, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri. Ayrıca, beton yapı Mısır'ın ana tatlı su kaynağının akışını engelleyebileceği gerekçesiyle Kahire’nin barajın yönetimine katılma yönündeki taleplerini de reddetti. Kahire ayrıca, son yıllarda barajın inşası, doldurulması ve işletilmesi konusunda yapılan bitmek bilmeyen müzakereler sırasında Etiyopya'yı ‘kötü niyetli olmakla’ suçladı.
Mısır, ülkenin bekası Nil Nehri'ne ve geleceği de nehrin akışının devamlılığına bağlı olduğundan, su konusuna olağanüstü önem veriyor. Mısır'ın nehirden aldığı su miktarı, nüfusu artmaya devam etmesine ve su kıtlığı sorunu daha da kötüleşmesine rağmen, on yıllardır sabit kaldı. Ayrıca Mısır, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri.
Mısır ve Sudan'ın 3 Eylül'de yayınladıkları ortak bildiride, Büyük Rönesans Barajı'nı ‘tek taraflı bir proje’ olarak nitelemeleri, iki ülkenin Etiyopya barajı hakkındaki şüphelerini ve Addis Ababa'nın niyetlerine olan güvensizliklerini açıkça göstermiş olabilir.
Etiyopya, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın gelecekte Nil Nehri üzerinde inşa etmeyi planladığı bir dizi barajdan sadece biri olduğunu açıklayarak bu endişeleri daha da artırdı.
İki ülkenin aralarında uzun süredir devam eden güvensizliği ortadan kaldırmak için, rekabetçi olmayan ve iş birliğine dayalı su politikaları yerine ekonomik karşılıklı bağımlılık ve bölgesel istikrara öncelik vermeleri gerekiyor.
Stratejik uyum, özellikle ülkeler bu rekabetleri aşabilirlerse, tarihsel rekabetlerin ötesine geçme potansiyeline sahip. Bu konuda başarılı olmaları, bağlayıcı bir anlaşmaya varma, karşılıklı ekonomik faydalar sağlayan bir gelecek öngörme ve sürdürülebilir diplomatik liderlik sergileme becerilerine bağlı.
Ancak, bu başarıya ulaşmak ve istenen dönüşümü gerçekleştirmek için her iki ülkenin de cesur adımlar atması ve kararlar alması gerekiyor.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة