Hatmiyye tarikatı şeyhi Mirgani Sudan’a döndü

Mısır’dan Sudan’a dönen Hatmiyye tarikatının şeyhi Osman Mirgani’yi oğullarının ihtilafı karşıladı

Mirgani'nin destekçileri geçtiğimiz Pazartesi Hartum'a döndükten sonra (Reuters)
Mirgani'nin destekçileri geçtiğimiz Pazartesi Hartum'a döndükten sonra (Reuters)
TT

Hatmiyye tarikatı şeyhi Mirgani Sudan’a döndü

Mirgani'nin destekçileri geçtiğimiz Pazartesi Hartum'a döndükten sonra (Reuters)
Mirgani'nin destekçileri geçtiğimiz Pazartesi Hartum'a döndükten sonra (Reuters)

Sudan'da Mısır'daki gönüllü sürgünden dönen dini ve siyasi lider Muhammed Osman el-Mirgani, oğulları Muhammed el-Hasan ve Cafer arasındaki ‘anlaşmazlıkla’ yüzleşmek üzere ülkesine döndü. Mirgani’ler liderliğindeki Demokratik Birlik Partisi içerisindeki bölünme ise partinin belkemiği sayılan ‘Hatmiyye’ tarikatının birliğini tehdit ediyor. Demokratik Birlik Partisi 1960’lı yıllardan bu yanan büyük oğul Muhammed Osman Mirgani tarafından yönetiliyor.
Partinin Genel Başkan Yardımcısı statüsündeki Muhammed el-Hasan, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) koalisyonunun tutumunu destekliyor. Yine Genel Başkan Yardımcısı statüsündeki Cafer Mirgani ise Sudan Halkının Çağrısı koalisyonundaki laik kampı destekliyor.
Mirgani'nin dönüşü talihsiz olaylarla gölgelendi. On binlerce kişi onu karşılamak için akın etmesine rağmen, Mirgani çok yorgun görünüyordu. Onu ülkeye geri getiren Mısır’a ait özel uçaktan inemedi ve havaalanı yetkilileri onu indirmek için özel olarak bir hareketli asansör getirmek zorunda kaldı. Görünüşe göre destekçilerini selamlayamadı, acele ile özel bir kapıdan çıkarıldı.
Osman Mirgani'nin oğlu (siyasi bir anlaşmanın destekçisi olan Muhammed el-Hasan) ve amcasının oğlu İbrahim el-Mirgani, havaalanından ayrılmadan önce uçağını terk etmeyi reddettiği bilgisi yayıldı. Bu, diğer oğlu Cafer’in öncülük ettiği (orduyu destekleyen) akıma destek olarak kabul edildi. Medya, Muhammed el-Hasan Mirgani'ye saldırmaya çalışan kimliği belirsiz kişilerin video kaydını yayınladı. Muhammed el-Hasan’a destek verenler tarafından geçtiğimiz Çarşamba günü yapılan bir açıklamada, “Bir polis minibüsü onu ‘bilinmeyen bir eve’ götürerek oraya tek başına girmesini emretti. Babasının karşılama törenine katılmasına engel olunmak istenmiş, ancak Hasan oraya girmeyi reddetmiş ve törene katılmak üzere heyetiyle birlikte havalimanına dönmüştür” ifadelerine yer verildi.

Muhammed Osman el-Mirgani
Açıklamada, Sudan Askeri İstihbarat ve Merkez Destek Polis Ekiplerine bağlı olduğunu iddia eden bir askeri gücün uçağı çevrelediği ve babasını karşılamasına engel olmaya çalıştığı, Hatmiyye tarikatının halefleri arasında yer alan taraftarlarına karşı kasti şiddet uyguladığı belirtildi. Bunun sonucunda Muhammed el-Hasan’ın isyanları önlemek ve babasının konumuna duyduğu saygı nedeniyle havaalanından ayrılmak zorunda kaldığı ifade edildi.
Açıklamada ayrıca “Yaşananlar utanç verici. Çifte standart uygulandı. Bu, resepsiyonu organize etme ve düzenleme görevini üstlenen taraflardan Mirgani ailesinin, Hatmiyye tarikatının ve Demokratik Birlik Partisi’nin iç işlerine açık müdahaledir” ifadelerine yer verildi. Mirgani ve askeri müttefiki çevreleyen gruba bir göndermede bulunuldu.
Mirgani'nin dönüşüyle ​​ilgili olaylar, pozisyonları, isyancı çatışmalarla alay etmekle bunların ülkenin içinden geçmekte olduğu kritik siyasi durum üzerindeki olumsuz etkilerinden, özellikle de uluslararası ve bölgesel hükümetler altında muhalefet koalisyonu ‘Özgürlük ve Değişim’ ile ordu arasında devam eden siyasi süreç üzerindeki etkilerinden endişe etmek arasında bölünmüş görünen siyasi arenayı meşgul etti.
Omdurman İslam Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Dr. Salah ed-Duma, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mirgani partisinin mezhepçi, teokratik doğası, oluşan yeni bilincin değişkenleriyle artık uyuşmuyor ve bu da etkisini azaltıyor. Bu partiler, insanlar mezhepsel liderliğe ve onun ruhani yeteneklerine inandıklarında etkili oldular. Ancak gençler arasında farkındalığın yüksek olması nedeniyle yöntemi destekleyenler azaldı” değerlendirmesinde bulundu.
Duma, “Demokratik Birlik Partisi lideri, partisini ve mekanizmalarını yeni değişikliklere karşı koyacak şekilde geliştirmedi. Hala uzak geçmişte yaşıyor ve popülaritesini mezhep mirasına dayandırıyor ve bu artık özellikle gençler arasında etkili değil” dedi.
Dr. Salah Duma, Kahire'de Mirgani ile Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan arasında imzalanan ‘gizli bir anlaşmaya’ işarette bulunarak, kardeşlik niteliğinde olan ve ordu tarafından desteklenen ‘Sudan halkı inisiyatifini’ desteklemeyi amaçladığını söyledi.
“Bu anlaşmada Mirgani, Sudan halkının ölümle dolu inisiyatifini yeniden canlandırma girişimiyle, partisini ve Sudan'ı orduya ve İslamcı rejimin kalıntılarına ipotek etti” şeklinde konuşan Duma, mezhepsel çatışmaların ve Mirgani'nin dönüşünün ülkedeki siyasi süreç üzerindeki etkisinin çok önemli olmadığını ifade etti. İşe yaramayacağını, ancak bazı rahatsızlıklara neden olabileceğini vurguladı. “Son söz direniş komitelerinin oldu. Kötü niyetli blok, girişiminde başarılı olamayacak. Tarafları sıkıştırma, Port Sudan limanını kapatma, aşiret savaşlarını ateşleme ve komşu ülkelerle savaş başlatma girişimleri başarısız olduğu gibi bu da başarısız olacaktır” dedi.
Mirgani'nin iki oğlu arasındaki anlaşmazlık, parti liderliğinde babasını temsil eden Cafer’e dayanıyor. Kendisi ve darbeyi destekleyen silahlı hareketlerden oluşan yeni bir ittifakın başkanlığını üstleneceği bir anlaşma yapmayı tercih ederken, Hasan, muhalefet güçleri tarafından kabul edilen ‘Siyasi Beyanname’ ve Barolar Birliği anayasa taslağını imzalamayı seçti.
Mirgani, Mehdi ailesi liderliğindeki ‘Ensar’ cemaatine paralel olarak Hatmiyye tarikatını yönetiyor. Ülkedeki en büyük iki dini grup konumundaki söz konusu iki cemaat, Demokratik Birlik Partisi ve Ulusal Ümmet Partisi'ne liderlik ediyor. Bu iki parti, 1985'teki son demokratik seçimlerde en fazla oyu alarak parlamentoda en fazla sandalyeye sahip olmuştu. Bu, onun merhum lideri Sadik el-Mehdi başkanlığında bir hükümet kurmasını sağlarken, Demokratik Birlik Partisi ikinci sırada yer aldı. 30 Haziran 1989'da merhum Hasan Turabi liderliğindeki ‘İslami Cephe’ darbesiyle devrilen koalisyon hükümetinde devlet başkanlığını kazandı.



İsrail Gazze'de yeni angajman kuralları oluşturmaya çalışıyor

İsrail tankları çarşamba günü Gazze'ye doğru hareket ediyor (AFP)
İsrail tankları çarşamba günü Gazze'ye doğru hareket ediyor (AFP)
TT

İsrail Gazze'de yeni angajman kuralları oluşturmaya çalışıyor

İsrail tankları çarşamba günü Gazze'ye doğru hareket ediyor (AFP)
İsrail tankları çarşamba günü Gazze'ye doğru hareket ediyor (AFP)

İsrail, Gazze Şeridi'nde yeni angajman kuralları ve ateşkes oluşturma çabalarını yoğunlaştırarak, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail ile Hamas arasındaki ayrımı belirleyen "sarı çizgi"ye yakın ve ötesindeki bölgelerde ihlalleri sürdürüyor ve daha geniş çaplı operasyonlar gerçekleştiriyor.

İsrail araçları ve insansız hava araçları (İHA), Gazze Şeridi sakinlerinin serbestçe kalmalarına ve hareket etmelerine izin verilen sarı hattın batısındaki en yakın Filistin bölgelerine her gün ateş açıyor.

İsrail, Sarı Hat üzerindeki mevzilerine 250 metre mesafede yoğun ateş açarak uzaktan tampon bölge oluşturmaya çalışıyor.

Bu arada Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre ABD yetkilileri, Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası bir güç kurulması konusunda dün görüşmelerde bulundu.

Öte yandan İsrail dün, Hamas tarafından rehin tutulan iki kişinin cenazelerini teslim aldığını duyurdu.


Lübnan ordusuna İsrail'e karşı askeri müdahale yetkisi

Lübnan'ın güneyindeki Blida'da, bir çalışanın öldürüldüğü İsrail saldırısından saatler sonra, Lübnan ordusuna ait araç belediye binasının önünde duruyor (AFP).
Lübnan'ın güneyindeki Blida'da, bir çalışanın öldürüldüğü İsrail saldırısından saatler sonra, Lübnan ordusuna ait araç belediye binasının önünde duruyor (AFP).
TT

Lübnan ordusuna İsrail'e karşı askeri müdahale yetkisi

Lübnan'ın güneyindeki Blida'da, bir çalışanın öldürüldüğü İsrail saldırısından saatler sonra, Lübnan ordusuna ait araç belediye binasının önünde duruyor (AFP).
Lübnan'ın güneyindeki Blida'da, bir çalışanın öldürüldüğü İsrail saldırısından saatler sonra, Lübnan ordusuna ait araç belediye binasının önünde duruyor (AFP).

Lübnan, iki yıldır devam eden ihlallerle başa çıkma mekanizmasında yapılan bir değişiklikle, ulusal ordusuna İsrail'in topraklarına yönelik saldırılarına askeri müdahale yetkisi verdi. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, ordu komutanı General Rudolf Heykel'den, "Lübnan topraklarını ve vatandaşların güvenliğini korumak amacıyla, İsrail'in kurtarılmış güney topraklarına yönelik herhangi bir saldırısına" karşı koymasını istedi.

Bu yetki, İsrail'in dün sabah erken saatlerde sınır kasabası Blida'da Lübnan topraklarına yaklaşık bir kilometrelik alanda gerçekleştirdiği ve belediye binasında sivil bir çalışanın vurularak öldürülmesinin ardından geldi. UNIFIL, İsrail'in Mavi Hat'ın kuzeyindeki eylemini BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı Kararı'nın ve Lübnan egemenliğinin açık bir ihlali olarak değerlendirdi.

Hizbullah, cumhurbaşkanlığının tutumunu överken, "ordunun savunma kabiliyetlerini güçlendirmek için gerekli tüm kaynaklarla desteklenmesi" çağrısında bulundu. İsrail hava saldırıları ise Lübnan cumhurbaşkanının memleketi olan güney Lübnan'daki Ayşiya kasabasının çevresini hedef aldı.


Irak, el-Hol Mülteci Kampı’ndaki DEAŞ’lıları geri alırken SDG pazarlık kozunu kaybeder mi?

Bağdat, bu yılın başlarından bu yana Suriye'den 5 binden fazla vatandaşını geri aldığı 13 nakil operasyonu gerçekleştirdi (AFP)
Bağdat, bu yılın başlarından bu yana Suriye'den 5 binden fazla vatandaşını geri aldığı 13 nakil operasyonu gerçekleştirdi (AFP)
TT

Irak, el-Hol Mülteci Kampı’ndaki DEAŞ’lıları geri alırken SDG pazarlık kozunu kaybeder mi?

Bağdat, bu yılın başlarından bu yana Suriye'den 5 binden fazla vatandaşını geri aldığı 13 nakil operasyonu gerçekleştirdi (AFP)
Bağdat, bu yılın başlarından bu yana Suriye'den 5 binden fazla vatandaşını geri aldığı 13 nakil operasyonu gerçekleştirdi (AFP)

İsmail Derviş

Irak hükümeti, Suriye'nin kuzeydoğusundaki kamplarda yaşayan Suriyeli olmayan mültecileri geri gönderme planı çerçevesinde Haseke kırsalında bulunan el-Hol Mülteci Kampı’nda yaşayan yüzlerce vatandaşını geri aldı.

Yerel kaynaklar, Irak hükümetinin pazartesi günü çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan 840 kişiden oluşan 249 aileyi naklettiğini doğruladı. Kaynaklar, bu yılın başlarından bu yana Bağdat'ın Suriye makamları, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Birleşmiş Milletler (BM) ile koordineli olarak Suriye'deki 5 binden fazla vatandaşını 13 nakil işlemiyle naklettiğini açıkladı.

Çoğu ailenin Ninova ilindeki el-Cedah Mülteci Kampı’na nakledildiğini ve nakledilenlerin kampta bulunan Iraklı vatandaşların toplam sayısının yüzde 50'sini oluşturduğunu belirten kaynaklar, Suriye ve Irak'ın önümüzdeki altı ay içinde tüm Iraklı vatandaşların transferini tamamlamayı hedeflediği ve bu sayede Suriye topraklarındaki Iraklı mülteciler dosyasının kapatılacağı için önümüzdeki günlerde yeni tahliyelerin gerçekleştirileceğini doğruladılar.

Rehabilitasyon programları ve 29 tahliye operasyonu

Öte yandan Irak Göç ve Yerinden Edilmişler Bakanlığı, 2021 yılından bu yana 29 tahliye operasyonu gerçekleştirilerek el-Hol Mülteci Kampı’ndan aralarında erkeklerin, kadınların, yaşlıların, gençlerin ve çocukların da olduğu yaklaşık 19 bin kişiyi ülkesine geri gönderdiğini duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Irak Haber Ajansı INA’dan aktardığı habere göre Bakanlık sözcüsü Ali Abbas, ‘hükümetin el-Hol Mülteci Kampı’ndan geri dönenler için 78 rehabilitasyon programı uyguladığını’ söyledi. Bu programlar, geri dönenler ile onları kabul eden bölgelerdeki yerel halk arasında gerginliklerin önlenmesinde başarılı oldu.

frg
Suriye'deki el-Hol Mülteci Kampı’nın havadan bir görüntüsü (AFP)

Irak hükümetinin vatandaşlarını acilen transfer etme kararı, Suriye ve ABD’nin kampı tahliye etme ve dünyanın çeşitli ülkelerinin mülteciler ve terör örgütü DEAŞ üyelerinin aile üyeleri olsun, vatandaşlarını geri çekme ve örgüte mensup kişileri geldikleri ülkelerdeki ulusal mahkemelerde yargılama taleplerine yanıt olarak alındı. ABD’nin talebi, 14 Mayıs'ta Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Al Suud'un katılımıyla, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ile yaptığı görüşmede Başkan Donald Trump'ın açıkladığı gibi, DEAŞ üyesi tutuklularının bulunduğu hapishanelerin Suriye hükümeti tarafından denetlenmesini de öngörüyor.

ABD’nin koordinasyon mekanizması

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre  ABD Kongre Üyesi Marlin Stutzman, yaptığı açıklamada, Trump yönetiminin ülkelere Suriye'nin kuzeydoğusundaki gözaltı kamplarından vatandaşlarını geri göndermeleri çağrısında bulunduğunu ve tutukluların ve yerinden edilmiş kişilerin menşe ülkelerine dönüşlerinin hızlandırılması gerektiğini söyledi. ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) bu amaçla ortak bir koordinasyon mekanizması kurdu. Çeşitli ülkelerin vatandaşlarının transferinde ilerleme kaydedildiğini, ancak Suriye'de vatandaşları bulunan tüm ülkelerle iş birliğini güçlendirmek istediklerini belirten Stutzman, “Irak hükümeti çok sayıda vatandaşını geri gönderdiği için Irak'ın bu konudaki çabalarını büyük takdirle karşılıyoruz ve dünyanın geri kalanını da aynı şeyi yapmaya çağırıyoruz” diye ekledi.

SDG’nin kartları

Suriyeli gazeteci Usama Al-Ahmad ise yaptığı özel açıklamada, yabancı ailelerin Suriye'nin kuzeydoğusundan çıkarılmasının, SDG'nin Suriye devletine entegrasyon sürecini hızlandıracak adımlardan biri olacağını, zira yabancılar, özellikle terör örgütü DEAŞ üyelerinin aileleri ve tutuklu üyeleri sorununun, ABD'nin bu konudaki tutumunun Başkan Trump'ın kendisi tarafından açıkça belirtilmesine rağmen, SDG'nin tüm görüşmelerde kullandığı pazarlık kozlarından biri olduğunu söyledi. Tüm görüşmelerde SDG’nin kullandığı pazarlık kozlarından biri, çünkü Washington SDG’nin ana destekçisi olduğu için Başkan Trump’ın kendisi de belirttiği gibi ABD’nin bu konudaki tutumu açık. Bununla birlikte, Suriyeli olmayan ailelerin çıkarılması ve hükümet güçlerinin hapishaneleri denetlemesi gerektiğini vurguluyor.

Ahmed, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kampta DEAŞ ile bağlantılı kişilerin sayısının azalmasıyla birlikte, SDG'nin bu konuyu güvenlik, siyasi veya mali destek talep etmek için bir koz olarak kullanma imkanı da zayıflıyor. Çünkü binlerce kişinin ülkelerine geri dönmesi veya davaların ulusal mahkemelere sevk edilmesi SDG'nin nüfuzunu azaltıyor. Ancak kamp kartının kaybı, Kürt güçlerinin etkisinin sona ermesi anlamına gelmez, daha çok Suriye hükümeti ile müzakerelerde pazarlık güçlerinin azalması anlamına gelir. Yine de tahliye sürecini kolaylaştırmak için yaptıkları iş birliği, bu dosyayı kapatmak ve birleşik bir Suriye'ye doğru ilerlemek istediklerini gösteriyor. Yukarıda belirtildiği gibi, ABD’nin ‘tek devlet, tek bayrak ve tek halk’ şeklindeki resmi tutumu bu.”

Vatandaşlarını almayı reddeden ülkeler

Suriye’deki vatandaşlarını geri alan sadece Irak değil. Bosna Hersek, Kosova, Kuzey Makedonya, Norveç, İsveç ve Danimarka başta olmak üzere birçok ülke, kamplarda tutuklu bulunan örgüt üyelerinin aile üyeleri ve akrabaları olan vatandaşlarının yanı sıra eski DEAŞ üyelerini geri almaya ve yerel olarak yargılamaya başladı.

zxdf
Suriye'de doğan Irak'a gitmeyi bekleyen Iraklı bir kız çocuğu (AFP)

Ancak her ülke vatandaşlarını geri almayı kabul etmiyor. İsviçre Dışişleri Bakanlığı geçtiğimiz ağustos ayında, DEAŞ üyeliği şüphesiyle Suriye'nin kuzeydoğusundaki kamplarda gözaltına alınan vatandaşlarını geri almayı reddettiğini yineleyen bir açıklama yayınladı. Açıklamada, “İsviçre, örgüte bağlı yetişkin vatandaşların geri gönderilmesine ilişkin Mart 2019'da alınan hükümet kararını uygulamaya devam edecektir” denildi. Karar, İsviçre'nin bu kişileri geri göndermeyeceğini veya onlara pasaport vermeyeceğini ve sadece hayatlarına veya fiziksel güvenliklerine doğrudan bir tehdit olduğunda ‘mümkün olan sınırlar içinde’ konsolosluk hizmetleri sunacağını öngörüyor.

Suriye’nin kuzeydoğusundaki kamplarda gözaltında tutulan İsviçre vatandaşları arasında üç erkeğin yanı sıra sekiz yaşındaki kızıyla birlikte bir kadın bulunuyor.

Bakanlık, gözaltına alınan vatandaşlar ve SDG yetkilileriyle temas halinde olduğunu ve kadının ve çocuğunun kaldığı Roj Kampı’na konsolosluk ziyareti gerçekleştirdiğini açıkladı. Annenin sadece çocuğun geri gönderilmesi teklifini reddettiği doğrulandı. Bu arada, İsviçre'de bu konu hakkında, ulusal güvenliği korumak için bu vatandaşların geri gönderilmesini reddedenler ile devletin vatandaşlarına karşı yasal ve insani yükümlülükleri doğrultusunda iadelerini isteyenler arasında hukuki bir tartışma yaşanıyor.

BM’nin verileri

BM’nin verilerine göre uluslararası alanda, DAEŞ ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen yaklaşık 9 bin kişi, yargılanmadan gözaltında tutuluyor. Bu kişilerin 5 bin 400'ü Suriyeli, bin 600'ü Iraklı ve bin 500'ü 50 farklı ülkenin vatandaşı. Hol ve Roj kamplarında da şüphelilerin akrabaları, mülteciler, yerinden edilmiş kişiler ve kişiler olmak üzere yaklaşık 42 bin 500 kişi bulunuyor. Bu kişilerin yüzde 60'ı çocuklardan oluşurken, geri kalan yüzde 40'ın çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor.

Şam göreve hazır

Suriyeli bir diplomatik kaynak yaptığı özel açıklamada, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Suriye'de vatandaşları bulunan birkaç ülkeyle görüştüğünü ve Şam'ın bu kişileri yargılamak veya süresiz olarak gözaltında tutmak zorunda olmadığı için vatandaşlarını tahliye etmelerini istediğini söyledi. Kaynak, “Irak dahil bazı ülkeler ABD'nin çağrısına yanıt vermiş olsa da İsviçre gibi bazı ülkeler buna karşılık vermedi. Bizim güçlerimiz ise terör örgütü üyelerinin tutulduğu hapishaneleri koruyabilecek kapasitede. ABD bizden bu hapishaneleri korumamızı birkaç kez talep etti ve biz de buna hazırız” dedi.

Sonuç olarak, birçok ülke tutuklu vatandaşlarını geri göndermeye ve örgüte üye olmakla suçlananları menşe ülkelerindeki yerel mahkemelere sevk etmeye başladı. Bu, BM’nin, dünya çapındaki ülkelere Suriye'deki vatandaşlarını geri göndermeleri ve onları rehabilite etmeleri veya yargılamaları yönünde defalarca kez yaptığı çağrılara verilen bir yanıttı. BM, ülkelerin vatandaşlarını terk ettikleri veya keyfi olarak vatandaşlıklarını iptal ettikleri konusunda endişelerini dile getirdi. Irak'ın tahliye sürecini hızlandırma girişimi, gözlemciler tarafından olumlu bir adım olarak görülüyor, ancak SDG'nin bundan ne kadar memnun olduğu belirsiz. Çünkü bu girişim SDG'nin pazarlık kozlarından birini elinden alacak ve SDG'nin uluslararası toplum nezdinde terör örgütü DEAŞ ile mücadelede ve hapishanelerin denetlenmesi ve kamplarda ailelerin gözaltında tutulmasında kilit bir ortak olarak görünmesini engelleyecek.