Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, son günlerde kamuoyunda ifade edildiği üzere, 1 TL'nin üretim değerinin 3 TL olduğu beyanının kesinlikle yalan ve gerçek dışı olduğunu duyurdu.
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, son günlerde kamuoyunda ifade edildiği üzere, 1 TL'nin üretim değerinin 3 TL olduğu beyanının kesinlikle yalan ve gerçek dışı olduğunu duyurdu.
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, son günlerde tedavüldeki Türkiye Cumhuriyeti'nin madeni paralarıyla ilgili gerçeklikten uzak ve mesnetsiz birtakım iddialar ile kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesini önlemek amacıyla bir duyuru yapılmasının zaruri görüldüğü aktarıldı.
Darphane'nin, Türkiye'nin madeni para ihtiyacını arz ve talebi dengeleyecek şekilde sorunsuz ve kesintisiz olarak sürdürdüğü belirtilen açıklamada, Darphane tarafından üretilen madeni paraların, yüksek güvenlik alaşımı içeren metallerden oluştuğu bildirildi.
Açıklamada, madeni alaşımda kullanılan bakır, çinko ve nikel fiyatlarının küresel çapta yüksek bir dalgalanmaya maruz kaldığı, bu durumun dünyadaki tüm madeni paraların üretimi üzerinde olumsuz etki oluşturduğu ve piyasaların tekrar dengeye oturmasıyla madeni para üretim maliyeti ile nominal değerlerin tekrar dengelendiği kaydedildi.
Bu çerçevede, son günlerde kamuoyunda ifade edildiği üzere, 1 TL'nin üretim değerinin 3 TL olduğu beyanının kesinlikle yalan ve gerçek dışı olduğu belirtilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
"Bu tür asılsız beyanlar dikkate alınmamalıdır. Ayrıca, üretimi yapılan madeni paraların ne şekilde üretileceği ve nasıl üretileceği konuları 1264 Sayılı Kanun ile düzenleme altına alınmıştır. Ayrıca, madeni paralar, 32 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Tebliği ile de korunmaktadır. Bu paraların içindeki değişik türdeki metal alaşımları elde etmek için eritmeye kalkanlar, ciddi cezai şartlarla karşı karşıya kalacaklardır."
Suudi Arabistan'ın ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ olarak tanımlanması ne anlama geliyor?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5210521-suudi-arabistan%C4%B1n-%E2%80%98nato-%C3%BCyesi-olmayan-ba%C5%9Fl%C4%B1ca-m%C3%BCttefik%E2%80%99-olarak-tan%C4%B1mlanmas%C4%B1-ne-anlama
Suudi Arabistan'ın ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ olarak tanımlanması ne anlama geliyor?
Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)
ABD ile Suudi Arabistan arasındaki stratejik ilişkinin derinliğini yansıtan bir adım olarak, ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’ı ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ (Major Non-NATO Ally – MNNA) ilan etti. Bu kararla Suudi Arabistan, Arjantin, Avustralya, Bahreyn, Brezilya, Kolombiya, Mısır, İsrail, Japonya, Ürdün, Kenya, Kuveyt, Fas, Yeni Zelanda, Pakistan, Filipinler, Katar, Güney Kore, Tayland ve Tunus gibi ülkelerin bulunduğu bu statüyü resmen alan yirminci ülke oldu.
Bu statü, ABD’nin NATO üyesi olmayan bir ülkeye verebildiği en yüksek askeri ve güvenlik iş birliği seviyesini ifade ediyor. ABD Kongresi bu unvanı 1987 yılından bu yana, ABD Yasası’nın 22. maddesi uyarınca tanımlıyor.
NATO üyesi olmayan müttefik olmanın avantajları
NATO üyesi olmayan müttefikler, gelişmiş ABD silahlarına ve askeri teknolojisine öncelikli erişim ve ABD askeri teçhizatını indirimli fiyatlarla veya uygun koşullarda satın alma veya kiralama imkânı gibi birçok önemli avantajdan yararlanıyor. Bu sınıflandırma, NATO üyesi olmayan müttefiklerin ABD ile ortak silah geliştirme programlarına katılmalarına ve askeri araştırma ve geliştirme projeleri için ABD'den finansman almalarına da olanak tanıyor.
Söz konusu sınıflandırma, ortak askeri eğitim ve istihbarat iş birliğini kolaylaştırmanın yanı sıra, müttefik ülkenin topraklarında acil durumlarda kullanılmak üzere ABD askeri teçhizatının depolanmasına izin verdiği için ABD'ye de belirli avantajlar sağlıyor.
Suudi Arabistan, ABD ile uzun süredir devam eden stratejik ortaklığı nedeniyle bu ayrıcalıkların çoğundan onlarca yıldır fiilen yararlanıyor. Ancak resmi olarak bu statüye sahip olması, bu ayrıcalıkların yasal olarak garanti altına alınmasını ve ABD yönetimlerinin keyfi kararlarına tabi olmamasını sağlıyor.
‘Karşılıklı savunma anlaşmasından’ farkı
‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ statüsü ile ‘karşılıklı savunma anlaşması kapsamındaki müttefiklik’ kavramları benzer ifadeler taşısa da aralarında önemli bir fark bulunuyor. NATO dışı müttefik statüsünde ABD’nin söz konusu ülkeyi savunma yükümlülüğü bulunmazken, karşılıklı savunma anlaşmaları taraflara karşılıklı ve açık bir yasal savunma taahhüdü getiriyor. Bu yükümlülük, NATO Anlaşması’nın beşinci maddesinde yer alan ve üye ülkelerin herhangi bir saldırıya uğrayan üye devleti savunmasını şart koşan maddeyle benzerlik gösteriyor.
‘NATO dışı müttefik’ sınıflandırmasındaki taahhütlerin niteliği, yakın askeri iş birliğinin ötesine geçmez, ancak karşılıklı savunma anlaşması kapsamında, imzacı devleti savunmak için ABD kuvvetleri gönderme taahhüdüne eşdeğerdir.
Bu nedenle aradaki fark, ‘NATO dışı müttefik’ sınıflandırmasının silahlanma, eğitim ve iş birliği alanlarında ‘çok ileri düzeyde stratejik ortaklık’ olması, ancak ‘savunma ittifakı’ olmamasıdır. ‘Karşılıklı savunma anlaşması’ ise imzacı devlete yönelik herhangi bir saldırının ABD'ye yönelik bir saldırı olarak kabul edilmesi ve ABD'nin yasal olarak askeri müdahalede bulunma yükümlülüğü anlamına gelir.
Suudi yetkililer bu tanımlamanın “kapsamlı bir stratejik ortaklığa doğru atılmış önemli bir adım” olduğunu söylerken, ABD Dışişleri Bakanlığı ise bunun ‘bölgedeki ortak güvenliğe yönelik uzun süredir devam eden taahhüdü yansıttığını’ doğruladı.
Suudi-Amerikan yapay zekâ ortaklığı yeni tıbbın yol haritasını çiziyorhttps://turkish.aawsat.com/k%C3%B6rfez/5210512-suudi-amerikan-yapay-zek%C3%A2-ortakl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-yeni-t%C4%B1bb%C4%B1n-yol-haritas%C4%B1n%C4%B1-%C3%A7iziyor
Suudi-Amerikan yapay zekâ ortaklığı yeni tıbbın yol haritasını çiziyor
Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ‘silikon köprü’
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Beyaz Saray ziyareti, sadece geçici bir siyasi toplantı değil, Riyad ile Washington arasındaki diyaloğun geleneksel diplomasi dilinden geleceğin diline geçtiği önemli bir dönüm noktasıydı.
ABD’deki karar mekanizmalarında, yapay zekâ, ileri yarı iletken teknolojileri ve yüksek başarımlı bilişim üzerine kurulu yeni bir stratejik ortaklık döneminin temeli atıldı. Bu yeni çerçeve, yalnızca iki ülke arasındaki ittifakın şeklini belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda önümüzdeki yıllarda küresel sağlık ekonomisini de yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor; akıllı teşhisten niceliksel tıbba, tahmine değil veriye dayalı tedavilerin tasarlanmasına kadar uzanan geniş bir dönüşüm süreci öngörülüyor.
Yeni bir dönemin başlangıcı
Suudi Arabistan ve ABD, yapay zekâ alanında kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Anlaşma; ileri düzeyde ulusal modeller geliştirilmesini, veri merkezlerinin kapasitesinin artırılmasını, gelişmiş çip tedarik zincirlerinin desteklenmesini ve yeni teknolojiler için modern düzenleyici çerçevelerin oluşturulmasını hedefliyor.
Sağlık uygulamaları ve bilimsel araştırma, anlaşmanın en önemli başlıkları arasında yer alıyor. Bu adım, Suudi Arabistan’ın küresel bilgi ekonomisinde etkin bir rol üstlenme yönündeki ilerlemesini de yansıtıyor.
50 milyar dolar… Suudi Arabistan’ın silikon çağına girişi
Ziyaret kapsamında, Veliaht Prens Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray’daki görüşmesinde ülkenin teknolojik dönüşüm kararlılığını vurguladı. Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın yüksek bilişim kapasitesine yönelik büyük bir talebi olduğunu belirterek, kısa vadede yarı iletken ihtiyaçları için yaklaşık 50 milyar dolar harcayacaklarını söyledi.
Ziyaret sırasında, yapay zekâ alanında iki ülke arasında bir mutabakat zaptı (MoU) imzalandı. Bu mutabakat zaptı, deneyimlerin paylaşılması, ortak bir düzenleyici ortamın geliştirilmesi, sağlık modeli eğitiminin desteklenmesi ve yapay zekaya dayalı tıbbi uygulamaların mümkün kılınması için pratik bir çerçeve oluşturuyor.
Reuters, yapay zekâ ve mikroçiplerin savunma ve sivil nükleer enerji ile birlikte ABD-Suudi Arabistan görüşmelerinin ana temalarından biri olduğunu bildirdi.
Washington’dan Riyad’a uzanan yapay zekâ koridoru
Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre Washington, Suudi Arabistan’ın yatırım gücü ve büyük ulusal projelerini hızla hayata geçirme kapasitesi sayesinde bölgede ileri düzey bir silikon ekosistemi (Advanced Silicon Ecosystem) kurabilecek potansiyele sahip olduğuna inanıyor.
Silikondan hastaneye… Çip, sağlık hizmetlerinin geleceğini nasıl değiştiriyor?
Elektronik çipler, sağlık hizmetlerinin geleceğini dönüştürüyor; çünkü gelişmiş teknolojilerin çalışmasını mümkün kılıyor. Bunlar arasında:
* Hastalık tahmin modelleri (Disease Prediction Models)
* Protein simülasyonu (Protein Simulation)
* İleri hesaplamalı ilaç tasarımı (Advanced Computational Drug Design)
Bu amaçla Suudi Arabistan, akıllı tıbbın (Smart Medicine) geleceğini destekleyecek teknolojik bir altyapı oluşturmak amacıyla, ileri elektronik alanında uzmanlaşmış ALAT ve ulusal yapay zekâ modelleri geliştiren HUMAIN gibi öncü teknoloji şirketlerini hayata geçirdi.
Kuantum tıbbı… Bu ortaklığın bir sonraki durağı
Küresel ölçekte henüz erken aşamada olsa da kuantum bilişim (Quantum Computing), sağlık alanındaki dönüşümün doğal bir uzantısı olarak görülüyor.
Bu teknoloji, şu imkânları sunuyor:
* Kuantum protein simülasyonu (Protein Quantum Simulation)
* Eşi görülmemiş doğrulukta tıbbi görüntüleme analizi (Ultra-High Precision Medical Imaging)
* Her hastaya özel tedavilerin tasarlanması (Personalized Therapeutics)
Bu uygulamaların önümüzdeki on yıl içinde Suudi sağlık sisteminin bir parçası haline gelmesi bekleniyor.
Beyaz Saray’dan NEOM’a… Küresel tıbbın yeni manzarası
NEOM projelerinin dijital tıp, dijital ikiz teknolojileri ve akıllı klinikler alanlarında küresel bir laboratuvara dönüşmesi; buna eşlik eden stratejik ortaklık anlaşması, mutabakat zaptı ve yatırımlarla birlikte, Suudi Arabistan-ABD ortaklığını teknoloji ile sağlık güvenliğini birleştiren yeni bir aşamaya taşıyor. Bu gelişmeler, Suudi Arabistan’ı akıllı tıp yarışının merkezine yerleştiriyor.
Isaac Newton’un dediği gibi, “Daha uzağı görebildiysem, bu devlerin omuzlarında durduğum içindir.”
Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grevhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5210510-l%C3%BCbnan-i%CC%87srail-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1nda-hayat%C4%B1n%C4%B1-kaybedenleri-anmak-i%C3%A7in-ayn-el-hilve
Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grev
Lübnan'ın güneyinde bulunan Sayda şehrinin güneyindeki Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda, İsrail'in işlediği ‘katliamı’ kınamak için genel grev düzenlendi.
Sayda'daki devlet okulları ve özel okullar, Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’na düzenlenen İsrail saldırısının kurbanlarını anmak için bugün kapılarını kapattı.
Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı yakınlarındaki bir okul, dün akşam Sayda kentinde İsrail hava saldırısı sonucu çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi üzerine kapatıldı. (Reuters)
İsrail hava saldırısı, kampın alt caddesindeki Halid bin Velid Camii’nin yakınında bulunan bir spor sahasını hedef aldı. Saldırı sırasında sahada çok sayıda genç erkek ve çocuk bulunuyordu. Saldırıda 14 kişi hayatını kaybetti, 28 kişi yaralandı; yaralılar Sayda kentindeki hastanelere kaldırıldı.
İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Lübnan'ın güneyindeki bir Hamas eğitim kampında çalışan militanları hedef aldık” denildi.
Açıklamada, “Hamas militanları, Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda hedef alınan kampı eğitim ve rehabilitasyon amaçlı kullanıyordu” ifadesi yer aldı.
Lübnan'ın güneyindeki Sayda'da bulunan Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda kapalı dükkanların arasında yürüyen insanlar (Reuters)
Aynı bağlamda, Lübnan’ın doğusundaki Baalbek kentinde bazı okullar ve iş yerleri sabah saatlerinde kapılarını açmadı. Bu adım, dün eş-Şaravne bölgesinde aranan kişilerle yaşanan çatışmada iki askerin hayatını kaybetmesi ve üç askerin yaralanması üzerine Lübnan ordusuyla dayanışma amacıyla atıldı.
Lübnan, İsrail'i 27 Kasım'da ABD ve Fransa'nın arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçluyor. Lübnan, İsrail'in kendi topraklarında hava saldırıları düzenleyerek ve askerlerini bölgede tutarak anlaşmayı ihlal ettiğini iddia ederken, İsrail ise Hizbullah'ı askeri gücünü yeniden inşa etmekle suçluyor.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة