İnsan hakları örgütleri, Husilerin Yemen’de kız çocuklarının eğitimini engellemesine yönelik uyarıda bulundu

Kahire, İslam dünyasında kadınların durumu konulu bir sempozyuma ev sahipliği yaptı.

Kahire’de düzenlenen İslam Dünyasında Kız Çocuklarının Eğitimi Sempozyumu’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
Kahire’de düzenlenen İslam Dünyasında Kız Çocuklarının Eğitimi Sempozyumu’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
TT

İnsan hakları örgütleri, Husilerin Yemen’de kız çocuklarının eğitimini engellemesine yönelik uyarıda bulundu

Kahire’de düzenlenen İslam Dünyasında Kız Çocuklarının Eğitimi Sempozyumu’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
Kahire’de düzenlenen İslam Dünyasında Kız Çocuklarının Eğitimi Sempozyumu’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)

Arap ve bölgesel insan hakları örgütleri, yakın zamanda Birleşmiş Milletler (BM) tarafından başlatılan ‘Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı Mücadele için 16 Günlük Aktivizm Kampanyası’ ile eş zamanlı olarak, Yemen’de Husiler, Afganistan’da Taliban ve Nijerya’da Boko Haram tarafından kız çocuklarının eğitiminin engellemesine karşı uyarıda bulundu.
Perşembe günü Kahire’de düzenlenen ‘İslam Dünyasında Kız Çocuklarının Eğitimi Sempozyumu’na, Pakistan’ın Malala Derneği, Mısır Ulusal Kadın Konseyi, Arap Kadın Örgütü, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üye devletleri Kadın Kalkınma Sistemleri, El-Ezher Üniversitesi’ne bağlı Uluslararası İslam Nüfus Etütleri ve Araştırma Merkezi’nden yetkililerin katıldığı açıklanırken, örgütler, kız ve erkek çocuklar arasında uçurumun azaltılması çağrısında bulundu.
Mısır Kadın Hakları Merkezi’nin düzenlediği bir sempozyumda sunulan yakın tarihli bir çalışma, Yemen’de Husilerin uygulamaların yanı sıra Afganistan’da Taliban ve Nijerya’da Boko Haram’ın uygulamalarına ışık tuttu. Söz konusu ülkelerde ‘İslam dininin siyasette kullanıldığı ve dini metinlerin amacından saptırılarak kullanıldığını, bunun da kız çocuklarının eğitim fırsatlarını etkilemenin yanı sıra okulla gitmelerini engelleyen bir söylemin üretimine yol açtığı’ belirtildi.
Malala Örgütü’nün Ortadoğu yetkilisi Rana el-Haciri “İslam dininin, bazı ülkelerde kız çocuklarının eğitimini engelleyecek şekilde kullanılmasını düzeltmenin, bu konuda uluslararası bir belge hazırlamanın, eğitim hakkı dahil gelişme ve yaşama hakkını tartışmaya açmanın zamanı geldi” ifadelerini kullandı. Ayrıca bu konuda İslam İşbirliği Teşkilatı ve El-Ezher arasında bir ortaklık olduğunu belirten örgüt, Afganistan’da kız çocuklarına yönelik zulmün durdurulması çağrısında bulundu.
Arap Kadınları Örgütü Başkanı Dr. Fadiye Kivan, ‘bazı radikal örgütler ve gruplar tarafından fitne çıkarmaya ve İslam dinini çarpıtmaya’ karşı uyarıda bulundu. Ayrıca, kadına şiddete nasıl son verileceğinin, okul konusunda nasıl bir anlayış oluşturulabileceğinin yanı sıra küçük yaşta evliliklerin ve eğitimden ayrılmalarının nasıl durdurulacağının düşünülmesi gerektiğini vurguladı.
Mısır Kadın Hakları Merkezi Başkanı Nihad Ebu el-Kamsan “Konferans, kız çocuklarının eğitimden ayrılmasını sınırlayan politika ve prosedürlere ulaşmayı amaçlıyor. Aynı zamanda, kız çocuklarına fayda sağlamanın, eğitimlerini desteklemenin yanı sıra kız çocuklarının daha yüksek maaşlı bir iş bulma şansını artırarak, aile gelirinin artmasına katkı sağlaması ve bireylerin yaşam standartlarına olumlu yansımasıyla ülkelerin kalkınmasına ve ekonomisine katkı sağlayacak olan doğru dini söylemi yaymayı hedefliyor” ifadelerini kullandı.
Ebu Kumsan, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda “El-Ezher, 2013 yılında kadın haklarıyla ilgili bir belge yayınladı, ancak daha fazla aktivasyona ihtiyaç var. Bu durum bizi İslam dünyasında kız çocuklarının eğitimi üzerine el-Ezher tarafından incelenen ve övülen iki yıllık bir çalışma yayınlamaya yönlendirdi” ifadelerini kullandı.
Amerikan Adalet Merkezi (ACJ) tarafından geçtiğimiz yıl hazırlanan bir raporda, 2014-2020 yılları arasındaki dönemde Yemen’de eğitim sürecini etkileyen ihlallerin yanı sıra çok sayıda maddi ve manevi zararların gözlemlendiği belirtildi. Husi milislerin kontrolündeki bölgelerde yaşayan 170 binden fazla kadın ve erkek öğretmenin 5 yıldır maaşlarının kesilmesinden mustarip olduğu da vurgulandı.
Rapor, Husilerin öğretmenlere karşı bir dizi ihlalde bulunduğunu, 286 öğretmeni işten atarak, onları köylerinden, evlerinden ve okullarından uzaklaştırdığını ve yerlerine kendisine bağlı milisleri atadığını gösterdi. Aynı zamanda ‘okul müfredatlarında ırkçılık, mezhepçilik, din ve mezhep teşvikine dayalı köklü değişiklikler yapan milislerin, kontrol altında bulunan 12 vilayette okul radyo istasyonları aracılığıyla sistemli bir şekilde mezhepçi anlayışı yaydığına’ da dikkati çekti.



Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
TT

Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)

Papa 14. Leo'nun uçağı Beyrut'tan ayrılır ayrılmaz İsrail'e ait insansız hava araçlarının (İHA) yeniden şehrin semalarında uçmaya başlaması, ziyarete eşlik eden sakinliğin hesaplanmış, geçici ve ziyaretle ilgili kaygılarla dayatılan bir durum olduğunu gösteriyor.

İsrail Yayın Kurumu, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın, Lübnan'a yönelik İsrail tehditleri arasında, ABD elçisi Morgan Ortagus'la, Lübnan'ın başkenti Lübnan'a yapacağı ziyaret öncesinde bir araya geldiğini bildirdi.

Ayrıca İsrail ordusu sözcüsü Avichay Adraee, "X" hesabından paylaştığı videoda, "Hizbullah"ın 121. Birimi'nin, 2020'deki Beyrut limanı patlamasıyla ilgili ipuçlarını ortaya çıkarmak üzere oldukları için Joseph Skaff, Munir Ebu Racili, Joe Bejjani ve Lokman Slim olmak üzere dört önemli Lübnanlı ismin öldürülmesinin arkasında olduğunu söyledi.

Papa Leo, liman patlamasının yaşandığı yeri ziyaret ederek, patlamada hayatını kaybedenlerin ruhları için sessizce dua etti ve kendisini gözyaşlarıyla karşılayan, ellerinde sevdiklerinin fotoğrafları olan çok sayıda vatandaşla tokalaştı.


İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
TT

İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)

İsrail, Lübnanlı Hizbullah örgütünü, 2020 yılında Beyrut limanında meydana gelen ölümcül patlamada örgütün rolünü ifşa edebilecekleri gerekçesiyle çok sayıda Lübnan vatandaşını öldürmekle suçladı.

İsrail ordusunun dün yaptığı açıklamaya göre dört kurban, patlamanın Hizbullah'ın yüksek patlayıcı amonyum nitrat depolamasından kaynaklandığını ortaya koymuş olabilir.

İsrail ordusu, ölen kişilerin Hizbullah ile patlama arasında bir bağlantı olduğunu ileri süren gümrük memurları ve gazeteciler olduğunu iddia etti.

Bilgiler bağımsız kaynaklarca doğrulanamadı. Hizbullah daha önce patlamanın sorumluluğunu reddetmişti.

Ağustos 2020'de Beyrut limanında meydana gelen patlamada 200'den fazla kişi hayatını kaybetmiş, 6 bin kişi yaralanmış ve mahalleler yerle bir olmuştu.

Patlamaya, güvenlik önlemleri alınmadan yıllarca depolanmış yüzlerce ton yüksek patlayıcı amonyum nitrat neden oldu. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu, dünyanın en büyük nükleer olmayan patlamalarından biriydi.

Patlamadan bugüne kadar kimse sorumlu tutulmadı.

Soruşturma, öncelikle siyasi nüfuz, yargısal engeller ve yaygın yolsuzluk nedeniyle tıkandı.

Yetkililer soruşturmadan kaçıyor ve hâkimler engelleniyor.

Hükümet, yılın başında soruşturmayı yeniden başlatacağını duyurdu. Bu girişim, siyasi açıdan güçlü Hizbullah'ın İsrail'le savaş nedeniyle zayıflaması ve soruşturmaların yıllardır ilerlemesinin engellenmesiyle de desteklendi.


Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

TT

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentindeki tünellerde Kassam Tugayları’na bağlı unsurları öldürdüğüne ve esir aldığına dair ardı ardına yaptığı açıklamalar, bu kişilerin kim olduklarına ve özellikle Mayıs 2024’te İsrail’in kenti işgal etmeye başlamasından, ardından operasyonu genişleterek tam kontrol sağlamasından sonra, tünellerde nasıl bu kadar uzun süre gizlenebildiklerine ilişkin pek çok soruyu beraberinde getirdi.

Bir aydan uzun bir süre boyunca, bu unsurların tünellerden silahsız ve can güvenliklerini sağlayacak bir yöntemle çıkarılmasına yönelik temaslar yürütülüyordu. Bu girişimler, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının 9 Kasım’da teslim edilmesini hızlandırdı. Ancak İsrail, dosyayı Türkiye ile birlikte takip eden ABD ile yapılan sözlü mutabakatları daha sonra ihlal ederek bu kişilere güvenli çıkış izni tanımadı.

Günler ilerledikçe İsrail, söz konusu unsurları tünellerden veya sığınaklarından çıktıkları anda hava saldırılarıyla ya da doğrudan takip ederek öldürmeye veya esir almaya başladı. Bu durum, Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde tünellerin son kalan ceplerinin tamamen kuşatılmasıyla daha da yoğunlaştı.

Tünellerde ve pusu bölgelerinde 8 ay

Şarku’l Avsat’a  konuşan Hamas içindeki sahaya yakın kaynaklar, “Bu direnişçilerin, savaşın büyük kısmını, İsrail ordusunun kentte konuşlanmasına ve çok sayıda tünele girmesine rağmen, çoğu zaman tünellerin içinde geçirdiklerini” söyledi. Kaynaklara göre tüneller, İsrail’in tüm ayrıntılarını hâlâ çözemediği bir yapıda inşa edilmişti.

Aynı kaynaklar, Kasım 2023’teki ilk 7 günlük ateşkes sırasında söz konusu savaşçıların yer üstüne çıktığını, çatışmalar yeniden başlayınca tekrar tünellere döndüğünü aktardı. Bu süreçte zaman zaman yer üstünde hareket ettikleri, pusu noktaları arasında geçiş yaptıkları, ardından yeniden tünellere çekildikleri belirtildi. Komutanlarıyla temas, Ocak 2024’te varılan ikinci ateşkese kadar sürdü. Bu ateşkes 18 Mart’a kadar devam etti.

Kaynaklardan biri, çatışmaların yeniden başlaması öncesinde, İsrail ordusunun Refah’ta konuşlanmasına rağmen bazı savaşçıların yer üstüne çıkarak Han Yunus’a ulaştığını, burada komutanlarıyla buluştuğunu ve bazılarıyla birlikte Şubat 2024’te İsrailli esir Avraham Mengistu’nun teslim sürecine katıldığını söyledi. Mengistu, 2014 savaşından beri Gazze’de tutuluyordu.

Savaş yeniden başlayıp diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıktan sonra Kassam unsurları tüneller aracılığıyla tekrar Refah’a döndü ve yer üstündeki pusu bölgelerine geri yerleşti.

rth
İsrailli rehine Avraham Mengistu, Hamas ile İsrail arasında geçen Şubat ayında Refah'ta imzalanan esir değişim anlaşması kapsamında teslim platformunda görülüyor (Reuters)

Mart ayı sonunda itibaren bu kişiler, Ağustos ayına kadar komutanlıklarıyla irtibat hâlinde kaldı. Bu süre zarfında İsrail’in Refah’ı tamamen kontrol altına aldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, İsrail güçlerine kayıplar verdiren bir dizi saldırı gerçekleştirdiler.

Bu dönemde Kassam Tugayları “Cehennem Kapıları” adını verdiği operasyonlar dizisini başlattı. Askeri araçların, tuzaklanmış evlerin ve tünel çıkışlarının patlatıldığı saldırılarda yaklaşık 6 İsrail askerinin öldürüldüğü açıklandı. Bu saldırılardan birinde Kassam unsurlarının bir İsrail askerini esir almaya çalıştığı belirtildi.

Hamas, o dönem yürütülen ateşkes müzakerelerinde, Refah Taburu’nun hâlâ sahada aktif olduğuna dair bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Buna karşın İsrail’in askeri kaynakları, taburun tümüyle dağıtıldığını savunuyordu.

Doğrulanabilen bilgilere göre, Kassam komutanlarıyla birlikte Refah’ta bulunan savaşçılar yer altı tünellerinde ve yer üstündeki pusu noktalarında toplamda 8 aydan fazla süre geçirdi.

Yiyecek ve suya nasıl ulaştılar?

Ateşkesin ardından İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede sıkışan bu savaşçıların iaşesiyle ilgili soruları yanıtlayan saha kaynakları, tünellerde belirli miktarda yiyecek ve suyun önceden stoklanmış olduğunu aktardı.

Kaynaklardan biri, geçmişte benzer şekilde erzakın tükendiği bir savaş deneyimine atıfla, savaşçıların muhtemelen İsrail askerlerinin daha önce kullandığı evlerde bıraktığı yiyeceklerden ya da hasar görmemiş Filistinli evlerindeki malzemelerden faydalanmış olabileceğini söyledi. Sosyal medyada aylar önce paylaşılan, “ev sahiplerinden aldıkları yiyecekler için helallik isteyen Hamas ve İslami Cihad mensuplarının bıraktığı notlar” buna örnek gösterildi.

Kaynaklar, Kassam’ın elit birliklerinin görevleriyle yer altındaki destek gruplarının görevlerinin birbirinden farklı olduğuna da dikkat çekti. Bazılarının lojistik ve ikmal, bazılarının pusu operasyonları yürüttüğü, bazılarının ise farklı gruplar arasında geçiş yaparak doğrudan saha komutanlığı ile temas kurduğu belirtildi.

Öne çıkan komutanlar

İsrail medyasının öldürülmelerinin ardından fotoğraflarını yayımladığı kişiler arasında, Refah’ın doğu tabur komutanı Muhammed el-Bavab, yardımcısı ve aynı zamanda eniştesi İsmail Ebu Lebde, ayrıca elit birlik komutanı Tufik Salim bulunuyor.

Kaynaklara göre Ebu Lebde, Avraham Mengistu’nun teslim edilmesi sürecinde Kızılhaç ekibiyle doğrudan temas kuran isimdi. Bavab ise süreci uzaktan takip etti.

Her iki isim de 2014 savaşında İsrailli subay Hadar Goldin’in kaçırılması operasyonunu yöneten kişiler olarak biliniyor.

df
Kızılhaç araçları, Hadar Goldin'in cenazesini geçtiğimiz kasım ayında Gazze Şeridi'nde taşıyor (Reuters)

İsrail’in öldürdüğü isimler arasında ayrıca, Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad’ın oğlu Abdullah Hamad da bulunuyor. Abdullah Hamad’ın müzakere heyetinin üyesi olduğu, savaş öncesinde Hamas yönetimine bağlı Rubat Askerî Koleji’nden mezun olduğu ve eğitimci olarak görev yaptığı aktarıldı. Abdullah Hamad, kuzeni Ahmed Said Hamad ile birlikte, tünelde Kassam komutanları ve diğer savaşçılarla aynı noktada öldürüldü.

Kaynaklar, Gazi Hamad’ın kardeşi Said Hamad’ın ise 7 Ekim saldırısına katılan damatlarının öldürülmesinin ardından üç kızını İsrail bombardımanında kaybettiğini belirtti.