İran’da Ahlak Polisi’nin kaldırılmasının ardından başka adımlar da atılacak mı?

İran, Ahlak Polisi Birimi’nin kapatıldığını duyurdu (AFP)
İran, Ahlak Polisi Birimi’nin kapatıldığını duyurdu (AFP)
TT

İran’da Ahlak Polisi’nin kaldırılmasının ardından başka adımlar da atılacak mı?

İran, Ahlak Polisi Birimi’nin kapatıldığını duyurdu (AFP)
İran, Ahlak Polisi Birimi’nin kapatıldığını duyurdu (AFP)

İran rejimi, geçtiğimiz Eylül ayından bu yana birçok şehrinde devam eden protesto hareketlerine boyun eğdiğini teyit eden bir adım attı. İran İslam Cumhuriyeti Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazeri, Ahlak Polisi biriminin kapatıldığını duyurdu. Muntazeri, Ahlak polisinin Yargı Erki ile hiçbir ilişkisi olmadığını belirterek, İran rejim lideri “Rehber” Ali Hamaney'in ofisinin yetkisi altındaki Kültür Devrimi Yüksek Konseyi'ne atıfla “Ahlak polisi, geçmişte nerede kurulduysa orada kapatılmıştır” dedi.
Muntazeri, yargının ‘toplumdaki bazı davranışları’ denetleme rolünü sürdüreceğini vurguladı.
Muntazeri, geçtiğimiz Perşembe günü yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin başkanlığındaki Hamaney'in seçtiği üyelerin yer aldığı Kültür Devrimi Yüksek Konseyi’nin başörtüsü konusundaki tutumunu 15 gün içinde açıklayacağını söylemişti. Bu açıklamanın ardından da sürpriz duyuru geldi.
İran Radyo Televizyon Kurumu'nun (IRIB) Arapça haber televizyon kanalı El-Alem TV, Ahlak polisinin kaldırılmasının, bazı yabancı basın kuruluşlarınca İran İslam Cumhuriyeti'nin protestoların etkisiyle başörtüsü ve din ahlak konusunda geri adım atması olarak görüldüğünü öne sürdü.
Uzmanlar, yetkililerin reformist Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin görev süresinin sonunda Kültür Devrimi Yüksek Konseyi tarafından kurulması için öneride bulunulan ve 2006 yılının ocak ayında, yani muhafazakar Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın göreve başlamasından 4 ay sonra kurulması onaylanan Ahlak polisinin kaldırılmasına yönelik karar alınmasını bekliyordu.
İranlı gazeteci ve kadın hakları aktivisti Masih Alinejad, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Ahlak polisini mi kaldırıyorsunuz?  Bu sadece bir başlangıç. Halk baskıcı İran rejiminin de kaldırılmasını istiyor. Okul çocukları, öğrenciler ve devlet dairelerinde çalışanlar her gün zorunlu başörtüsü uygulamasına tabi tutuluyorlar. Ancak biz İranlı kadınlar zorunlu başörtüsüne hayır dediğimizde bu, İran İslam Cumhuriyeti'ne hayır dediğimiz anlamına geliyor” yazdı.
Muntazeri, Kum şehrinde düzenlenen ‘Hibrit Savaşın Boyutlarının Açıklanması’  konulu toplantıda yaptığı konuşmada, “İran Meclisi ve Kültür Devrimi Yüksek Konseyi, başörtüsü konusunu inceliyor. İncelemelerin sonuçlarını 15 gün içinde açıklayacaklar. Bir plana dayalı olarak karar verilmeli” dedi. Yargı Erki’nin Ahlak polisini feshetmeye çalışmadığını, ancak son olaylardan sonra güvenlik ve kültür kurumlarının meseleye çözüm aradığını söyleyen Muntazeri, Yargı Erki’nin, ahlak ve örtünme ile ilgili bir yasa tasarısı hazırladığını belirtti.
Ahlak polisi, geçtiğimiz yazın başlarında muhafazakarların iktidara gelmesiyle daha geniş bir yetki alanı kazandı. Bu da Kültür Devrimi Yüksek Konseyi'nin tavsiyelerini uygulamada dengeli bir formüle ulaşmaya çalışan ve katı muhafazakar bir cumhurbaşkanı seçilmemesi için kendisine oy verenlerin olduğu eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi utandırdı.
“Devrim Rehberi” sıfatıyla rejim hiyerarşisinin tepesinde oturan Hamaney'in, devrimci bir hükümet konusundaki ısrarı, katı muhafazakar bir cumhurbaşkanının seçilmesi ve muhafazakar bir hükümetin kurulmasıyla sonuçlandı.  Muhafazakarların talepleri arasında, başörtüsü meselesi de dahil olmak üzere rejime meydan okuyan ve topluma zarar veren meseleler olarak gördükleri konular yer almaya başladı.
Yetkililer geçtiğimiz yaz, başörtüsü yasasını daha sıkı uygulamaya başladılar. Bu da gözlemciler tarafından dikkatleri, geçtiğimiz Mart ayında nükleer müzakerelerin tökezlemesiyle ve özellikle de rejim kurumlarının protesto gösterilerinin başlaması beklentisiyle geçtiğimiz baharın sonunda güvenlik ve askeri güçleri alarma geçirme emri vermesinden sonra daha da kötüleşen krizden başka yöne çevirme girişimi olarak yorumlandı.
Ahlak polisi yasasının gözden geçirilmesi fikri, Kürt genç kadın Mahsa Amini'nin ölümünün hemen ardından ortaya atılmıştı. Protestoların patlak vermesinden üç gün sonra, İranlı milletvekilleri, Ahlak polisinin varlığının sonuçları da dahil olmak üzere Amini'nin ölüm nedeninin belirlenmesi ve incelenmesi amacıyla bir bilgi toplama komitesi kurulduğunu duyurdu.
Ahlak polisi yasasının kaldırılmasına yönelik adımın, ülkede “zorunlu başörtüsü uygulaması” yerine ‘başörtüsü özgürlüğünün’ tanınması talebinde bulunan protestocuları etkilemesi pek olası değil. Protestocular aynı zamanda “İslam Cumhuriyeti rejiminin devam edip etmemesi için referandum düzenlenmesi” talebinde bulunuyorlar.
İran Cumhurbaşkanı Hukuk İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Muhammed Dehgan, geçtiğimiz Pazartesi günü Tahran'da düzenlediği basın toplantısında, İran İslam Cumhuriyeti'nin temeli ve başörtüsü özgürlüğü konusunda referandum yapılmasının mümkün ‘olmadığını’ söyledi.
Dehgan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gerekirse Rehber'in onayı ve İran Meclisi’nin üçte ikisinin oyu ile referandum yaparız, ama İslam Cumhuriyeti'nin sistemini değiştirmek imkansız. Başörtüsü özgürlüğü, İslam Cumhuriyeti'nin ilkelerine ve tezahürlerine aykırıdır.”
Ancak bazı değişikliklerin olabileceğine işaret eden Dehgan, “Toplantılar yaptık. Örtünme ile ilgili görüşümüzü yetkili mercilere açıklayacağız” dedi.
İran Meclisi Sosyal Komite üyesi Ali Asgar Annabestani Cuma günü geç saatlerde yaptığı açıklamada, “Örtünmeyi belirli bir çerçeve içinde tutmak İslam Cumhuriyeti'nde bir yasadır ve biz bu yasayı çiğneyemeyiz.  Mevcut durum gerginleşse de yasayı korumak bir ilkedir. Şuan bu yasanın nasıl uygulanacağı ve toplumun nasıl ikna edileceği tartışılıyor” şeklinde konuştu.
Kültür Devrimi Yüksek Konseyi üyesi Muhammed Rıza Bahuner, iki hafta önce düzenlediği basın toplantısında, konseyin 6 ay önce (Mahsa Amini'nin ölümünden sonra) ‘örtünme kurallarına uymadığı gerekçesiyle’ gözaltılar sırasında fiziksel temasa karşı tavsiyede bulundu.
Bu tavsiyenin ardından Ahlak polisinin fiziksel müdahale yerine ikna edici yöntemlere geçmesi bekleniyordu.
İran Kültür ve İslami İrşad Bakanı Muhammed Mehdi İsmaili, 21 Eylül’de yaptığı açıklamada, Kültür Devrimi Yüksek Konseyi’nin Ahlak polisi hakkında yeni bir kararı olduğunu ve bu konuda bir açıklama yapmayı planladığını söyledi. İsmaili, “Yasa, yürürlükte olduğu sürece uygulanmalı. Ancak konsey aylardır bir alternatifi tartışıyor. Bunu da polise bildirmek üzere” şeklinde konuştu.
Ekim ayının başında, parlamentonun kararlarını denetleyen Koruma Konseyi'nin sözcüsü Tahan Nazif, konseyin "ahlak polisini" değiştirmek için parlamentoda yapılacak herhangi bir değişikliği inceleyeceğini doğruladı.
İran Anayasa Koruma Konseyi (AKK) Sözcüsü Hadi Tahan Nazif, Ekim ayı başlarında konseyin parlamentoda Ahlak Polisi Birimi’nde yapılacak bir değişikliği inceleyeceğini açıkladı.
Öte yandan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, basına kapalı bir görüşme gerçekleştirdi. İran Meclis Başkanlığı Sözcüsü Nizamuddin Musevi gazetecilere yaptığı açıklamada, toplantıya istihbarat, sanayi, maden ve ticaret bakanları, Bütçe Komisyonu Başkanı ile Meclis komisyon başkanları ve milletvekillerinin katıldığını kaydetti.
Tartışmanın ana gündem maddesinin hayat şartları ve ekonomi olduğunu söyleyen Musevi, Meclis’te hayat şartlarıyla ilgili sorunlarının çözümü konusuna ağırlık verdiğini ve istikrar sağlamanın en iyi yolunun halkın gerçek taleplerine kulak vermek olduğunu vurguladı.
Musevi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Düşman, İslam Cumhuriyeti'ne karşı yumuşak güç kullanılarak yürütülen kapsamlı savaşta büyük ölçüde başarısız olsa da bu, yetkililerin sergilediği performansa itiraz olmadığı anlamına gelmiyor. Halk, devrimden yana ve Rehber’i destekliyor. Şikayetler ve protestolar kabul edilebilir ve talepler yanıtlanmalıdır.”
İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Koordinatörü Muhammed Rıza Nakdi, ülke düzenlenen son protestoların nedeninin ekonomik sorunlar olduğunu, ancak atılan sloganların bununla ilgili olmadığını söyledi.
Ancak İran İçişleri Bakanı Güvenlik ve Ekonomik İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Mecid Mir Ahmed, bir televizyon kanalına Nakdi’nin açıklamalarının tam tersi bir açıklama yaparak, “Protestoların temel nedeni ekonomik değil” dedi. Protestolara katılan ve tutuklanan işsizlerin oranının yüzde 4-5 civarında olduğunu söyleyen Ahmed, “Asıl sebebin ekonomik sebep olduğunu tasavvur edemeyiz, sebepler arasındadır ama asıl sebep değildir, haksızlığa karşı bir protestodur” dedi.
Ahmed, protestolar sırasında gözaltına alınan ve tutuklananlarla ilgili olarak “Bu gençlerden bazılarıyla konuştuğunuzda bakıyorsunuz ülkedeki bütün memurlar cebini düşünüyor, milleti düşünmüyor ve hepsi hırsız” ifadelerini kullandı.
Öte yandan reformist çizgideki İslami İran Halk Birliği Partisi Genel Sekreteri Azar Mansuri, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şamhani ile protestolar hakkında görüştüğünü duyurdu.

Sosyal medya yasakları da kaldırılabilir
Şarku’l Avsat’ın İran'ın yarı resmi ajansı ISNA’dan aktardığı habere göre Mansuri, Şamhani'ye bir teklif paketi sundu. ISNA’ya göre bu pakette Ahlak polisinin lağvedilmesi ve iktidarın, üç aşamalı adımlar atması yer aldı. Bu adımlardan birincisi kısa vadede İranlılarla diyalog başlatması, hataları kabul etmesi, halk içinde kin ve öfke yayan platformları kontrol etmesi ve Instagram, WhatsApp, Twitter, Telegram, Facebook ve Clubhouse gibi sosyal ağlara getirilen yasağın kaldırılmasıydı.
Buna ek olarak pakette partilere izin verilmesi ve bunun bir ‘kapasite geliştirme’ adımı olacağına güvenilmesi yer aldı. Reformcular ayrıca, toplumun taleplerine göre bazı yetkililerin ve farklı düzeylerdeki kurumların değiştirilmesini, bazı tutukluların serbest bırakılmasını, idam cezalarının durdurulmasını ve gelecek yıl özgür bir şekilde parlamento seçimlerinin yapılmasını önerdiler.
İran’a yönelik yaptırımların yol açtığı sorunların giderilmesi, ülke ekonomisinin kurtarılması, ABD ile sorunların ve zorlukların çözülmesi ve İranlıların enerjisini yurtdışında kullanmak için mevcut politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Mansuri, reformistleri ‘cesur reformlar’ için destekleme sözü verdi.
Reformist çizgideki Arman-ı Milli gazetesi eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin eski Yardımcısı Muhammed Ali Abtahi’den aktardığı haberde, Hatemi'nin Hamaney’e 3 mektup yazdığını, ancak mektuplarına yanıt alamadığını bildirdi. Reformistler, genel olarak siyasi eylemcilere, ünlülere ve protestoculara yönelik tutumlarına yönelik eleştiriler alırken, protestoları desteklemek ile İran'ın ‘parçalanmasını amaçlayan ayrılıkçı eğilimler’ konusunda uyarıda bulunmak arasında bölünmüş durumdalar.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.